50 Yıllık Tarihsel Birikimin Ayak İzlerine Basarak Yarınlara Yürüyoruz!

Asırlar öncesinden başlayan, insanın insana kulluğunu yeryüzünden silmeyi dert edinmiş bu şanlı kavganın bayrak taşıyıcıları olarak, bir direniş manzumesi olan yürüyüşümüzün, yarım asırlık tarihsel dilimine şahitlik ediyoruz. Geleneğimizin 50 yıllık siyasal mücadele hattı, büyük özveri ve bedellerin sonucu olarak dost ve düşman nazarında dikkate değer bir mevzi yaratmıştır. Komünist dünya düşünün rengini taşıyan kızıl bayrağın dalgalandığı bu mevzi, devrim kavgasındaki ısrarını sürdürmekte, ezilen ve sömürülen kitlelerin bir kazanımı olarak tarihsel serüvenine devam etmektedir.

24 Nisan 1972, Türkiye – Kuzey Kürdistan toplumsal mücadele tarihi içinde bir milat, keskin bir yol ayrımıdır. Kurulu düzenin tüm değerler sisteminden radikal bir ayrışmanın ve de komünist doğrultunun inşa edilmesinin açık adresidir bu çıkış. Boğulup yok edilmek istenen, türlü engellerle durdurulmak istenen bu köklü duruş, aydınlık yarınları kazanma parolamızdır. Bıçak sırtında, kızgın lavlar arasında, kanlı pusulardan geçerek çelikleşen bu irade, en karanlık dehlizlerde kalsa bile yıldızların kılavuzluğuyla yol almaya devam edecektir. O yıldızlar ki, başta kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya ve O’nun ardı sıra yürüyen nice kahraman yoldaşlarımızdır. Kanlarıyla çizdikleri bu kızıl güzergahın bugün ki ardılları olarak haklı bir onuru yaşamakla birlikte, görev ve sorumluluklarımızın farkındayız.

Kapitalist-emperyalist haydutluğun kol gezen kıyıcılığının dünyanın birçok yerini cehenneme çevirdiği bu günlerde; işçi ve emekçiler üzerindeki ekonomik-politik baskılar artmaktadır. Kadınlar ve çocuklar, taciz ve tecavüzlere maruz kalmakta, katledilmekteler. Doğanın kar hırsına kurban edilerek hızla yok oluşa sürüklenmesi; insanların başta ulusal kimlikleri, inançları ve cinsel tercihleri nedeniyle yok sayılıp katledilmesi;  halkın söz, eylem ve örgütlenme hakkının engellenmesi; hapishanelerde uzun yıllardan beridir süren zindancı anlayış terkedilmeyerek, her hapishanenin birer işkencehaneye dönüştürülmesi…. Hasılı kelam, insanı her türlü insani haktan yoksun bırakan sınıf düşmanlarımızdan hesap sormak geleneksel adetimizdir, ki bu hesap er yada geç sorulacaktır. 

Hakikatin sesiyle konuşmak bize yakışandır. Yarım asırlık örgütsel mücadele seyri içinde çok ciddi bedeller ödedik, önemli değerler yarattık. Doğrularımız kadar yanlışlarımız da oldu. Olmamız gereken yerin çok uzağındayız. Bu tarihsel birikim, bu Partizanca öykü bizlerin hüviyetidir, bize aittir. Bu bizim hikayemizdir.

Bizler, “kaldığı yerden devam etmeyi” ısrarlı bir şekilde alışkanlık haline getirebilmiş bir direniş kültürünün takipçileriyiz. Ayağa kalkmayı, düşman ile cenk etmeyi dün başardık, bugünde başaracağız. Sınıf mücadelesinin doğal seyri içinde yengi ve yenilgi kaçınılmaz evrelerdir. Verili durumdan kaynaklı olarak yaşanan kırılmaları, aşacak cürete de birikime de tarihe de sahibiz. Yeter ki isteyelim, yeter ki cüret edelim. Yeter ki dosta güven, düşmana korku veren gelenek çizgisinde ısrar edelim.

50. yılımız vesilesiyle bu tarihsel yürüyüşe omuz vermiş, katkı sunmuş tüm yoldaşlarımızın emeği onur nişanemizdir.

Mücadelede yitirdiğimiz değerlerimizi saygıyla anıyor, gazi ve tutsak yoldaşlarımızı, hareketimizin gerçek sahipleri olan gelenek kitlesini selamlıyoruz. Belirli tarihsel evrelerde ittifak kurduğumuz, direniş siperlerinde omuz omuza vuruştuğumuz dostlarımıza başarılar diliyoruz. Devrim, sosyalizm ve komünizm yürüyüşünde ölümsüzleşen değerlerimize zafer sözümüz bakidir. Zafere birlikte yürüyeceğiz.

ÖNCÜ PARTİZAN – DEVRİMCİ DEMOKRASİ

Exit mobile version