2023 Seçimleri ve Sonrasına Dair Değerlendirme

8D8451F7-9F46-4AC5-A600-BEEC5DE062B1

Zam Zulüm ve Faşizm şampiyonu: TC 

2023 yılı Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da 6 Şubat Maraş ve Hatay merkezli depremler ve ardından ilan edilen seçim süreciyle şekillendi; içinde bulunduğumuz güne kadar. Seçimlerin nasıl çalınacağını Devrimci Demokrasi, Demokratik Haklar Platformu ve Öncü Partizan halk kitlelerine devrimci ve demokratik kurumlara açıklama gayretine girmişse de bu minvalde çalışma yapabilecek potansiyele kavuşamaması bizler açısından eksiğimizdir.  Yine de alta koyduğumuz açıklama ve yazılar Seçimlerin nasıl çalınacağını, vergi yükünün nasıl artacağını, zamların ardarda nasıl geleceğini, devlet terörünün kaçınılmaz olduğunu, dünyada yaşanan politik ve ekonomik kapışmanın Türkiye ve Kuzey Kürdistan seçimlerinin kaderini belirleyeceğini, sadece ABD ve AB hattına yakın durmanın seçim kazandırmayacağını belirtiyor. 

https://devrimcidemokrasi1.org/putin-ve-erdoganin-aciklamalari-ne-anlama-geliyor/
https://devrimcidemokrasi1.org/dhpden-aciklama-erdoganin-korkusu-bosuna-degildir/

Erdoğan, AKP ve MHP kliği kazandı çünkü:

Burjuva demokrasisinde ve açık kapalı faşizmde sandıktan kimin çıkacağını halk kitlelerinin attığı oy belirlemez aynı şekilde halk kitleleri gerici, sağcı partilere oy veriyor olsa dahi faşist diye nitelenemez. Erdoğan AKP ve MHP kliği kazandı çünkü Erdoğan bu süreçte hem AB ve ABD’ye hem de Çin ve Rusya hattına onlar için elverişli politikalar izleyebileceğine dair program sundu.  Erdoğan ve AKP kliği Cumhur ittifakı içerisinde yer alan doksanlı yılların faili meçhulcüleri ve mafyatik figürlerini Hablemitoğlu dosyası üzerinden ucu Koç ve Tusiada kadar genişleyecek bir soruşturma dosyası ile ve MHP’yi Sinan Ateş cinayeti dosyası ile adeta punduna getirip yanında tuttu. Bu kliğin aleyhte işler çevirecek olmasının önünü aldı. Peker’in ifşaatları ile başlayan süreçten sonra yaşanan çatışma bu yönde ve Tusiad grubuna vaat edilen bol kârlılık momentiyle aşıldı. Klikler arası çatışma bir kez daha Erdoğan lehine çözüldü. Sermaye ve devletin idare ettiği sendikalarda kopuşların ve çatışmaların olmaması, Erdoğan karşıtı herhangi bir söylemin dahi gelişmemesi, seçimin kazananının Erdoğan olacağını gösteriyordu. Özcesi Erdoğan ve AKP kliği diğer klikleri suç dosyaları ve sermaye gruplarına bol kazanç vaatleri üzerinden yanında tuttu, dünya sahnesinde ise bütün kutuplara sözler vererek, onlara dair de politik vaatlerde bulunarak bu seçimi yine “kazandı” 

21 yıllık AKP’li Erdoğan’lı TC devletinde devlet partisi ve her on yılda bir kurulan paradigmanın taşıyıcı kolonu CHP ve seçmenine umut besleyen “sosyalistler” bir kez daha hüsrana uğradı. Hüsranın sonucuyla yine AKP ve MHP’ye oy veren sıradan insanları, halk kitlelerini suçlayan ve aşağılayan bir dille olanları karşıladılar. Tasfiyeciliğin bir boyutu bu iken diğer boyutu emek ve özgürlük ittifakında yankı buldu. İkinci turda oy vereceğimiz adaya ilk turda oy verelim diyerek faşist TC devletinin kurucu partisinin adayı Kılıçdaroğlu’na biçilen yüksek anlam bir gecede tersine döndü ve hakikat bir kez daha kendisini yineledi. 7 Hazirandan beri faşist devletin faşist kliklerinden biri yerine diğerine destek vererek faşizmi geriletme senaryosu bir kez daha iflas etti. YSP,  emek ve özgürlük ittifakı, ittifaktaki bir kaç hareket hariç ( beyan olarak SMF ve ESP Kılıçdaroğlu’na karşı boykot çağrısı yaptı.) Blok olarak Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı almış ve sonuç itibariyle tasfiyecilik tasfiye edilmediği sürece halk kitleleri ve devrim için yol açılmayacağı detayı bir kez daha kendisini kanıtlamıştır.

Demokrat, devrimci, sosyalist ve Kürt yurtsever kitle bazında, nereden bakarsak bakalım öyle veya böyle sekiz ve on milyon arası bir halk kitlesi gerçekliği reformistler ve sosyal şoven hareketler nedeniyle  seçimlerden beklenti hâlinde bulunmaktadır. Beklenti aşılmıştır. Halk kitleleri muhtemelen yeni bir halk ayaklanması neticesinde kendi talep ve beklentileri önünde faşist devlete karşı bariyer görevi gören sosyal şoven, reformist hareketleri, sermaye tarafından yönetilen DİSK dahil bütün sendikaları silkeleyerek yeni arayışlara girişecektir.

Fiili direniş ve Grev süreci 

TC devleti bugün resmi gazetede yayınlanan kararlarla halk kitlelerinin boynuna yeni vergi ve zam urganlarını geçirdi. MTV’den, ÖTV’ye KDV’den her türlü girdi kalemlerine zam kararları aldı. Dolar üçüncü çeyrek olarak adlandırılan Eylül ayına doğru atak yaparak, yeni belirlenmiş asgari ücret düzeyini, 300-350 dolar seviyesine çekecek. Bu durum Avrupalı bir işçi saatlik 12-15 dolar alırken Türkiye ve Kuzey Kürdistan’lı işçinin saatlik 1.25 dolar seviyesinde maaş almasına sebep olacak. Hem bu veriler ışığında hem de siyasa veriler neticesinde bu durum 2022 Şubatında tanık olduğumuz fiili grev ve fiili direniş hattını işçi sınıfının önüne koyacak. TÜSİAD, MÜSİAD, TÜRKONFED  gibi işveren sendikalarının seçim sonrası Erdoğan AKP ve MHP kliğinin arkasına dizilmesinden anladığımız şudur; Fiili direniş ve grev hattının sermaye tarafından da anlaşıldığını ve bastırılmasına yönelik hazırlıkların sürgit devam ettiğini anlıyoruz. 

Cumhur ittifakı kendi içerisinde bu seçim sürecinde, manüplasyon ile millet ittifakını yenmiş, yerel seçimlerde kaybetmesini zorunlu kılan devlet kliklerini bu defa daha önce belirttiğimiz gibi işlenen suçların çetelesini tutarak sobelemiş, kendi bahçesine bekçi yapmıştır. Bir diğer özellik ise Cumhur ittifakı kendi pratiği içerisinde başarılı bir toplum mühendisliği yapmış, kendisinden kaçan muhafazakar, islamcı, ülkücü seçmeni, Yeniden refah, Hüdapar gibi partileri bu sürecin öncesinde piyasaya sürerek ve bu süreçte aktif kılarak tekrar ittifak içinde tutmuştur. Görece daha yoksul muhafazakar mahallelerde örgütlü yeniden refah partisi muhafazakar Türkiye ve Kuzey Kürdistan’lı işciler arasında kendisini sosyalist ilan eden reformistlerden daha büyük örgütlülüğe sahip olduğunu göstermiştir. Netice itibariyle Yoğun AKP karşıtlığı ile yüklü siyaset yapmanın çözüm olmadığı, bir bütün düzen karşıtı olmanın önemli olduğu böylece bir kez daha kanıtlanmıştır. AKP karşıtlığı AKP’den kaçan halk kitlelerinin en fazla daha muhafazakar partilere kaymayı sağladığını gösteriyor.

LGBTİ+ ve Kadınlara yönelen saldırı süreci

Toplumsal üretimden kazanılan servetin payı emekçiler ve işçi sınıfı ve ezilenler lehine küçüldükçe burjuva demokrasilerinde ve faşizmde toplumların hepsi kültür savaşlarına burjuva ideolojik araçlarla sürüklenir. Muhafazakarlaşma, faşist örgütlenmeler hız kazanır. Toplumun bir kesimine diğer kesimi her zaman kışkırtılır. Türkiyenin GSMH’si yıllık 800 milyar dolarken satın alma paritesi altı yedi katrilyon dolar seyrindedir. Kara para, uyuşturucu, silah kaçakçılığı, vergiden kaçırma düzeyi muazzam boyutlara varmış durumda Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da. Toplumsal üretimin bölüşümüne dayalı Genel servetten 100 şirketin aldığı kazanç deyim yerindeyse 50 milyon insanın hanesine giren para ile eşdeğer boyutta. Hâl bu olunca kadınlara, devrimcilere, LGBTİ+lara saldırılar bu boyut üzerinden degerlendirilmeli. Durum bu olunca sömürü düzeni patriyarkayı ve faşist uygulamaları göreve çağırmaktadır. Yine de LGBTİ’lerin son onur yürüyüşünde sergilediği muazzam eylem taktikleri,  saldırıların boşa düşürülebileceğini bizlere göstermektedir. Yine her sene kitleselleşen ve fiili olarak kadın hareketinin örgütlediği kadın yürüyüşleri devrimin müttefiki olan bu toplumsal dinamiklerin doğru kavranmasını ve bu dinamiklerin, gerici olarak nitelenen halk kitleleri ile buluşabileceği sınıfsal zeminler olduğunu, bu gerici olarak nitelenen kitlelerle asla kültürel anlamda karşı karşıya gelinmemesi gerektiğini göstermektedir. Burjuva ideolojik aygıtlar halk kitleleri içerisindeki farklı kültürleri birbirine düşmanlaştırmak için elinden geleni yaparken Dünyada gelişen LGBTİ+ karşıtlığını Macaristan ve Rusya örneklerine taş çıkartacak derecede hayata geçiren TC yeni kültür savaşlarına hazırlanıyor demek şaşırtıcı olmayacaktır.

Vize Krizi

Seçim sonrası yasanan bir diğer olgu AB ve ABD’nin İsveç’in Natoya üyeliği meselesinde ayak direyen TC devletine karşı ne yapacağını bilemez hâlde olmasından kaynaklanmaktadır. TC AB ABD emperyalizmi ile Çin ve Rus emperyalizmi arasında yalpalamakta ne yapacağı belirsiz bir duruma sürüklenmektedir. TC göbekten Natocu olmasına rağmen AB ve ABD’nin kendi programını topyekün TC devletine uygulatacak pozisyona gelene kadar TC’yi bu tip meseleler üzerinden kısmen cezalandırmaya çalışacağı aşikardır. TC AB ve ABD emperyalizmine bağımlı olduğu kadar Çin ve Rus emperyalizmine politik bağımlılığa sürüklenmiştir. Nitekim İsveç’in Natoya üyelik sürecini oyalamaya çevirmesi Çin ve Rus emperyalizminin TC üzerindeki politik etkisinden bağımsız düsünülmemelidir. 

Yeni İşgal ve Saldırı Konsepti 

TC bir süredir bölgedeki devletlerden emperyalist devletlere kadar Rojava’ya saldırı için aman dilemekte, isteği ise şimdilik karşılıksız kalmaktadır. 2015 sonrası yaşanan politik kriz ilk defa genel anlamda sermaye için Ekonomik krize doğru TC’yi sürüklemektedir. Borçluluk ekonomisine itilen halk kitlelerini şoven, muhafazakar ve milliyetçi duygularla yedeğinde tutmak isteyen sömürü sisteminin ajandasında Kürtlere topyekün saldırı, kadınların LGBTİ+ların haklarına ve yaşam alanlarına,  göçmenlere karşı saldırı yazılıdır. Bu ajanda her gün açılmakta TC sömürü sisteminin çaresizliği sebebiyle tekrar kapatılmaktadır. Özcesi TC sömürü sistemi bu krizi lehine çevirmek için dünyada yaşanacak politik gelişmeleri gözlemektedir.

Sonsöz

Vaziyet kötü değildir, ağır sömürü şartlarının ve faşizmin kapısı aralandıysa devrimin de kapısı aralanmış demektir. Küresel faşizm, enternasyonal devrimciliğin doğuşunu zorunlu kılmaktadır. Dünyada durum bu iken Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da durum asla bundan farksız değildir. Sömürü sisteminin paçasından çaresizlik akmaktadır. Halk kitleleri ise demokratik ve ekonomik hak ve talepler için yeni arayışlara yelken açmaktadır. Türkiye’de sömürü sisteminin krizini sömürü sisteminin aleyhine çevirecek tek moment, burjuva hukuksal sınırları aşmış, reformizmden kopmuş bağımsız devrimci bir sınıf hareketinin doğuşunda yatmaktadır.

Exit mobile version