DEVRİM YILMAZ
Yel dağı Türkiye devrim tarihinde yaşanmış en trajik olaylardan biridir. Onun trajik olması sadece olay anında cereyan eden gelişmeler neticesinde donarak ölümler ve sağ kalanların bir çoğunun uzuvlarının kesilmesi değil tek başına…O bir irade savaşı da değildi bütünüyle.
Onu asıl trajik kılan gelişmeler yıllar sonra yaşanacaktı. Asıl tehlikeli olan kavgada düşmana sırtını dönenlerin başka kulvarlarda el uzatıp yüz yüze gelebilmesinin verdiği ruh haliydi. Bu süreç anlaşılması gerekenin ötesinde bir tablo ile karşımıza çıkarken düşmanın düşman olmaktan çıktığı sapla samanın birbirine karıştığı konformist bir gelenek yerleşti ‘’sosyalist’’ hareketlere.
Yel dağında ideolojik bakış açısı vardı her siyaset heybeye girmezdi, sokmazlardı. Revizyonizm ve tasfiyecilik en amansız karşıtlarıydı. Çünkü varlık nedenleriydi revizyonizmle mücadele. Keskinleşmiş billurlaşmış fikirlerin programatik olarak derlenip ülke koşullarında nasıl uygulanacağı hep bu mücadele içinde yani revizyonizm ve tasfiyecilikle olan mücadelede derlenip toplandı. Bu kuşakta bu ruh ve bakış açısı hakimdi ve bu kuşağın nabzı buradan atardı. Bu yazıda aslen devrim cephesinin geldiği duraktan ziyade bu yiğit militanların anılarına sadık kalıp dilimin döndüğü ve kulaklarımın işittiği kadarıyla bende bırakan izleri anlatmaya çalışacağım. Bunu yaparken de kuşkusuz sosyalist hareketin içler acısı durumuna da değinmeden yazmak bu yoldaşların anılarına saygısızlık olur diye düşünüyorum.
Tarih tanıktır. Başka tanıklıklara gerek duymaksızın O güzel insanların bende bıraktıkları duyguyu anlatmak ve günümüzde sosyalist hareketin gelmek istediği hatta geldiği noktaya karınca kararınca kısaca değinmek istiyorum. Fakat ondan önce belirtmeliyim ki, Onlar bu kavganın abartısız mütevazı kahramanlarıydı. İdeolojik altyapılarıyla birer komünisttiler. Sosyalizm bayrağını asla ceplerine koymadılar. Biliyorlardı ki sınıfların olduğu her yerde sömürü vardı. Sosyalizm sadece bir durak sınırsız sınıfsız bir dünyanın hayaliyle yaşadılar ve bu bilinçle aramızdan birer yıldız gibi kayıp ölümsüzleştiler.
Günümüzün devrimci veya sosyalist etiketli hareketlerin; boşlukta yuvarlanan amaçsız kar topu misali post-modernist ve cezbedici söylemlerle devrimci saflarda yarattığı tasfiyeci süreç herkesin malumudur. Burjuvazinin bu kadar derinleşen çelişkilerini yok sayıp farklı kulvarlarda parlamentarist reformist bir çizginin hayata geçirildiği bir sürecin tahakkümü altında kalan kitleler alternatifsizliğin yaratmış olduğu çaresizlikle adeta pingpong topu gibi filenin her iki tarafına da çarparak ne zaman oyun dışı kalacağını beklemekte. Zira yüz yıllık TKP revizyonizminin bilumum reformistlerin ipine sarılarak Marksizmi savunduğunu zanneden bu bitli bürokratlar büyük bir yanılgı içindedir. Bilerek isteyerek bu yolu tercih edenlerin tarih karşısında verecekleri bir hesap mutlaka olacaktır. Devrimi parlamentoda 2 koltukla yapabileceğini düşünmek çağımızın en büyük vebası olarak yanı başımızda dururken Yel dağını anmanın önemini bir kez daha anlayıp onların yakmış olduğu meşaleye benzin olmanın onurunu yaşamak bizim için vazgeçilmezdir…
30 koca yıl geçti oysa anılarınız halen taptaze ve sımsıcak. Dağların esintilerine takılıp kalan yoldaşlarım bilesiniz ki sizden sonra çok şeyler değişti. Kimileri isminizi kimileri anılarınızı anmaktan imtina ederken her geçen gün fersah fersah sizinleymiş gibi görünen ve fakat sizlerden uzaklaşmanın yolunu arayanlarla doldu taştı uğruna bedeller ödediğimiz değerler. Tırnağını keserken dahi parmağını kanatmamış lümpen bir güruhun istilasına uğradık ve sizden kalan ne varsa bir bir yok edildi ve zamanla da unutulmakla kendi kaderine terk edildi.
Yılda bir sefer dostlar alışverişte görsün diye günün anlam ve önemini anlatmaya çalışan bir kaç satır ile sizden kalan mücadele ve yaratılan tecrübe deyim yerindeyse pazar pazar görücüye çıkarıldı. Ağır yenilgiler aldık bunlardan birikim ve tecrübeyle çıkabilirdik yaratılan değerlere tutunarak doğrulabilirdik. Fakat bir tasfiye rüzgarına kapıldık ki ne olduğunu anlamadan sizlerden kalan ne varsa yerle yeksan edilip anasız babasız teorilerle bütün bir gelenek kandırılmaya çalışıldı ve hatta başarıldı da. Yel dağının önemi işte bu yüzden her geçen gün biraz daha kendisini hissettiriyor hissettirmek zorunda.
O gün, yel dağı, Ovacık, Pülümür ve Erzincan üçgeni düşmana kesmişti her karış toprağı. Bütün tepeler kuşatılmış yoğun bir çatıma başlamıştı.
Akşama kadar süren aralıklı ve bazen yoğun çatışmalar akşam sessizliğini karşılıyordu ki bu seferde Munzur dağının karakışı kucaklıyordu sıcacık bedenleri…
Ay ışığı ve karın beyaz yüzü gece karanlığını bembeyaz bir örtüye çevirmiş, Gerilla Birliği ise çatışma alanını terk etmek için Yel Dağından eteklerine doğru süzülürken Munzurlar Zeki Peker yoldaşın bedenini bağrına çekiyordu. İlk düşenimizdi ilk yürek ağrımız ilk hasretimiz olacaktı. Yoluna devam eden 49 irade savaşçısı gün boyu süren çatışmanın ve hava koşullarının yarattığı engellerle yorgun düşmüş belirli aralıklarla dinlenip yoluna devam ediyordu.
Ovacık istikametine yönelen gerilla birliği hasta ve gelmekte zorlanan yoldaşların yürümesine yardım edenlerle, uçurumları geçmek için kasatura ve tırnaklarıyla yol açmaya çalışanlarla ağır ağır ilerliyordu. Zaman geceye yaklaşırken Beyaz karanlığa bir çığlık daha düştü, Erkan Fener yoldaş karlara emanet edercesine o narin bedenini, yoldaşlarının kollarına bırakarak hoşça kalın diyordu.
Sonra Doktor Hüseyinimiz Ali Demirdağ yoldaşlar donan kemiklerinin kırılmasına aldırmadan son nefesine kadar sloganlar atarak bir çınar gibi yıkılıyordu karlar üstüne. Sonra ard arda gelen ölümler Ali Ekber Batasul yoldaşın vücudu fazla direnç gösterememiş ve donma sonrası komplikasyonlarla hayatını kaybetmişti. Sonra Koca Bahtiyar nasıl anlatılabilir ki yeniçağ yürüyüşçülerinin tutulduğu bu aydınlığa yürüyüşün dehşetle karşılaştığı an.
Bütün kelimelerin boynu büküktür italiktir bu acı karşısında. Bunca uzun yolu ayakkabısız yalın ayak yürüyen yoldaşım. Senden önce Alplerin kadını Barbara Anna Kistler düşmüştü. O ki mahkemelerde faşizmin suratına ‘’Beni Siz Değil Dünya Proletaryası Yargılar Ancak ‘’ diye haykıran kadın. Sen dağlarımda gezdin hep bir nüktedir bende. Ben de gezmek isterdim senin dağlarında…
Rahat uyuyun yoldaşlar
1993 21 Ocak ayını tarihin altın sayfalarına siz kazıdınız zaten, biz ardıllarınıza bunu yaşatmak düşer.
21 Ocak ZEKİ PEKER
21 Ocak ERKAN FENER
22 Ocak ALİ DEMİRDAĞ
4 Şubat ALİ EKBER BATASUL
7 Şubat BARBARA ANNA KİSTLER
10 Şubat ALİKSAN YALÇIN
Hiç bıkmadan usanmadan isminizi anma onuruna sahip biri olarak anılarınız önünde saygıyla eğiliyorum.
Unutmadık hiç unutmayacağız sıcacık anılarınızı. Bu kadar yozlaşmanın yaratmış olduğu o büyük kirlenmenin karşısında sizden emanet kalan insan olmanın o müthiş değerlerine sarılmaktan hep kıvanç duyduk bundan böyle de hep böyle olacak. ”Mutluluk saçan fotografların hüzünlü gerçeği gibi” kala kalsak da bir başımıza sizleri özlemek sizleri anlatmak sizleri anmak yaşamla aramızda kılcal damar gibi duruyor bu kirli karabalıkta kendisini arayan dervişler gibi köklerimize sıkı sıkıya sarılıp geleceğe koşma arzusudur bizdeki. Tamda bu yüzden solmuş fotoğraflar değilsiniz. Duvarlarımızı hüzünlendiren aksine birer kor gibi yüreklerimizin en izbe köşesini yakıp aydınlatan ateşin ışık hüzmelerisiniz…