Haber Merkezi: Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bulunan hapishanelerde devrimci-yurtsever tutsaklara yönelik sistematik baskı, sürgünler, hak gaspları artarak devam ediyor.
Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishanesi’nde kalan Maoist Komünist Partisi (MKP) dava tutsağı Ekin Sabur, gazetemize gönderdiği mektubunda yaşadıkları sorunları anlattı. Sabur, dışarısının içeriden farklı olmadığını, aslında kelepçeli yaşamın, yaşamın her alanında kendisini var ettiğini yazıyor.
Ekin Sabur gönderdiği mektubunda şunları anlatıyor:
“Ülkemizin genel bir görünümüne baktığımızda, hapishane yaşamını andırdığını mahpusluğu yaşamış her birey farkedecektir. Elbette fiziki görünüş anlamında ve karşı duruş için gerekli olanaklar da farklılıklar mevcuttur. Ancak bu durum genel mantığı değiştirmiyor. Aksine birey demirkapı, beton duvar, tel örgü olmadığı için yaşadığı fanusu kabulleniyor. Aslında hiçbir yaşam formu kabul edilir olamaz. Bunu gerici burjuva sistemler dayatırken, sosyalist sistem aşmayı taahhüt eder. İçinde bulunduğumuz sistem herşeyiyle kabul edilemez. Arayış içinde bulunmayalım, dışına çıkabilmeyi zorlayalım. Hala bir şeyler arıyorsak -ki çokça vardır; önce kendimizi bulmalıyız.
Gelelim hapishanenize, önce dışarıdan başlamak içeriyi daha iyi anlatıyor. Kelepçe sadece bileğe takılmaz. Düşüncelerde kelepçelebilir. Bunu basına uygulanan sansürle somutlayabiliriz. Bilgiye en fazla ihtiyaç duyulan zaman içindeyiz. Gerçek bilgi, emin olun bizi hapsedenlere karşı bir adım ileri taşır. Belki daha evvel elinizde internet yayıncılığı olduğu için kendinizi bizim dışımızda gördünüz. Ancak bugün o avantajımıza da göz koydular. İleriye adım atılmazsa siz farkedin ya da etmeyin asfalt ya da toprak farketmez ayağınızı bastığınız yol geriye çekilir. Mücadele araçları açısından olanaklarınız bizden fazla diye belirtmiştim. Bu çok değerli. Tutsağı özgürleştiren bunlardır. Onları elimizden kaybettik. Gözlerinizi kapattıkça, bir kenara attıkça tutsaklaşırsınız. Ev, araba, meslek, aş giysi, tatil, sigorta vd.’leri yaşamda insanın ihtiyacı olan herşey bir emeğin sonucu elimizdeki gücümüzle var olur. Ancak farkedilmeden koparılabilir de bunu bilmek gerek. Önemli olan onları bize kazandıran araçlarımızdır. Diyeceğim o ki bizi biz eden yaşama müdahale etmemizi sağlayan araçlardır. Toplumla birleştiren bir arada olduğumuzu bize hatırlatan araçlar tutsaklığı yıkar. Tıpkı gerçekleri öğrendiğimiz sempozyum, forum ve panellerimiz gibi. Gerçekleri anlatan her araç engellenebilir., ancak yeni bir yol mutlaka bulunur. Bugün pek çoğundan mahrumuz ama yarın hepsini elde edebiliriz.
Yakın komşu hücrede kalan değerli bir arkadaşım vardı. KUH içinde uzun yıllar emek vermiş ve bunu tutsaklıkla sürdürmekteydi; Vedat Erkmen. Kendisini 19 Aralık 2021 tarihinde yitirdik. Yani bundan 1(bir) yıl evvel. Her sabah ve akşam burada gelenektir. Yakın çevre hücre arkadaşlarımıza günaydın ve iyi akşamlar ile seslenir, hal hatır sorarız. Ertesi günü görenleri ararız. Vedat arkadaşta komşu hücreden bize yanıt verir. 3 kişi kalıyorlardı. Ağırlaştırılmış olduğumuz için günlük kapı saatimiz onlarla bizim bir saat ve aynı saatler arasındadır. Günde 1 saat sizinle aynı gökyüzünün altında olmak iyi bir duygu ama yetersiz. Vedat arkadaş bir gün sesizime yanıt vermedi, meğer idare onu isteği dışı kafesli bir hücreye zorla götürmüş. Kafesli hücre, havalandırmasının üstü tel örgüyle kaplıdır. Böyle bir yerin üstü bu şekilde kapatılıyorsa orası havalandırma olmaz. Havalandırma sadece hava alınan bir yer değildir. Gökyüzüne sınırlandırılmışta olsa engelsiz bakabilmektedir. Tel örgüyle örülmüş bir yerde gökyüzü de tutsaktır. Ben hücrede camı açınca da sonuçta hava alıyorum değil mi? İşte Vedat böylesi bir yere alındı. Üstelik tek başına. Daha sonra öğrendik ki, kendisine çeşitli boyutlarda psikolojik işkence de gerçekleşmiş. Ondan onursuz bir yaşam istemişler. Arkadaşımız 4 gün bu işkenceye maruz kaldı. Bunun sonucunda bize saygı duymaktan başka bir şey bırakmadığı onurlu eylemiyle yaşamına son verdi. Eylemi doğru bulunmayabilir daha farklı şekilde yanıt olunabilir, ancak bize bıraktığı saygı duymaktır. Hapishanelerde bu tarz durumlar gerçekleşebilir. Onu baskı altına alan fiziki ve düşünsel baskı, ne yazık ki bu gibi tavırları sıklıkla karşımıza çıkarıyor. Vedat arkadaşımızı ve 19 Aralık Katliamı’nda direnerek yitirdiklerimizi saygıyla anıyoruz.
Vedat ilk değildi ve son da olmayacaktı. Bu üstümüze durmadan gelen baskıdan biliyoruz. Biz de karşı tavrımızı gerçekleştirdik. Katılımı geniş altmışlı günden oluşan SAG gerçekleştirdik. Olumlu sonuçlar aldığımızı düşünmüştük, ancak yanıltıcıydı. İrili ufaklı pek çok sorun var tabi. Bunlar alt alta dizilebilir. Ancak en önemlisi idare ile diyologsuzluktur. Derdini anlatmaya bir muhatap olmayınca, sorunların üst üste yığılacağı aşikar. Dışarı da öyle değil mi? Muhatap olan sürekli kaçıyor. Daha sonra sorunlar dağ gibi büyüyor. Kitaplarınız sınırlandırılıyor. Geçen haftalarda Umut yayıncılıktan çıkan Özgürlük Tutkusu isimli bir kitap yayıncı tarafından gönderilmişti. El konuldu. Gerekçe 1988’de yaşanan Kırşehir Firarı’nı konu almasıdır. Hakkında toplatma kararı yok ama bize yasak. Neymiş belirtilenler bugünde örnek alınabilirmiş. 1988’in koşullarına göre gerçekten bir olay bugünde birebir uygulanabilirmiş. Zorlama bir yasak kararı. Gerçekler gizlenemezki. Eminim dışarıda da yasaklanan kitaplar oluyordur. Toplumsal gerçekçi edebiyatın ve siyasi gerçekleri anlatan kitaplar sık sık bu durumla karşılaşır. Kırtasiye eşyalarına da ulaşamıyoruz. Bildiğimiz basit kırtasiye ürünleri; kuru boya, prit yapıştırıcı ve daksil, ajanda, para bandı, sarı zarf, tükenmez kalem çeşitleri, defter çeşitleri vs. Çok basit yanımızda her an ihtiyaç halinde bulunması gereken eşyalar kantinde satılmıyor. Onlar satmıyorlar diye bizim ulaşmamızın yolu yok diyemeyiz. Bizde ailelerimiz vasıtasıyla koli yoluyla edinmek istedik. Ancak ona da izin olmadı. Burada yasaklar diz boyu nasıl olsa. Bir yasak gerekçesi yenisiyle hemen değişebilir. Bir diğer sorun isteğimiz dışı yer değişimi gerçekleşmesi. Kendi isteklerimiz dikkate alınmaz ve farklı hücrelere yer değişimi olur. Haziran 2022 gibi Baran, Emre ve Ferhat arkadaşlarımızı farklı bir bloğa tadilat hücrede olacağı gerekçesiyle yer değişimi yaptılar. O tarihten bu yana oradalar. Tadilat ise paravan oldu. iİcraatlarını dosdoğru ifade etmek de kolay olmasa gerek. Yer değişimi için yaptıkları başvurular kabul edilmiyor. İdareyle diyalog kurulsa da buna bir çözüm olmuyor. Ancak hiç olmazsa derdimizi anlatabiliyoruz da diyemeyeceğiz. Atılan her adım bir sonrakiyle anlam bulur. Neyse 6 aydır beklenen tadilat 1-2 hafta önce başladı. Ancak arkadaşlarımızın geri getireceklerine dair bir emare yok. Anlayacağınız yer değişimi isteği dikkate alınmadığı gibi, işkence haline dönüştürülmektedir.
Ağırlaştırılmışlar için haftalık spor hakkı söz konusudur. Bu durum herşey normalken aylık her hafta bir saatten 3 defaydı. Şu anki durumda ise bir buçuk ayda 3 defa olarak düzenlendi. Aslında ziyaret haftalarını eklediğimizde bu 2 ayda 3 olmuş oluyor. Ziyaret haftaları(açık) genel faaliyetler durdurulur. Sohbet hakkı ağırlaştırılmışlar için geçerli olmadığı için bunu konu etmiyorum. Ayrıca spora birlikte çıkartılan hücre sayısında da sınırlama var. Şu anda 2 hücre ortak spora çıkartılıyor sayı en fazla 6 kişi olabiliyor. Ancak 10’a kadar çıkarılabilmesine rağmen gerçekleştirilmiyor. Bazı arkadaşlarımız çeşitli nedenlerle spora çıkamıyor. Bu nedenler arkadaşlarımızdan kaynaklanmıyor. Aynı hücrede kalan ağırlaştırılmış Hıdır, M. Ali ve Aydın spora çıkamıyor. Hücre dışına çıkmaları için tek olanak olan spora arkadaşlarımız çıkamıyor. Sosyalleşmenin aracı, tecriti biraz da olsa kırma olanağı olan faaliyetten mahrumlar. Şu durumda arkadaşlarımız içi tecrit daha da derinleşmiştir. Ayrıca çıkamayan arkadaşlarımızda bulunuyor. Aramalar sırasında yazılarımız, notlarımız alınmakta ve istemlerimize rağmen teslim edilmemektedir. Herhangi bir konu da edebi ya da siyasi yazılarımız bu şekilde imha edilmektedir. Bu konuda pek çok defa mahrumiyet yaşanmıştır. Mektupla dışarı çıkarmamızın engellenmesi yetmezmiş gibi üzerimizde bulundurulması da yasaktır. Yazınsal emeğimiz göz göre göre yok ediliyor.
Belki en önemli sorun hasta tutsaklar ve infaz yakılmasıdır. Dışarıda bile sağlığa ulaşım konusunda sıkıntılar yaşanırken, tutsak hastaların durumunu göz önüne almak gerekir. Yakın zamana kadar tek başına tutulan Hakkı Alphan’ın da çeşitli sağlık sorunları olduğu için tek başına tutulmaması için istemlerimiz oldu. Yüksek tansiyon, mide ülseri, nefes darlığı, katarakt gibi sorunları olan Hakkı arkadaşımızın yaşı da 70’e merdiven dayamıştır. Tüm bu sorunlarla birlikte 24 yıllık tutsaklığı ve uzun süre tekte kalması da sorunlarını derinleştirmiştir. Şimdi iki arkadaşımızla birlikte kalmaktadır. Ancak bunca zaman göz yumulan bu durumun tekrar etmemesi için bir neden yoktur. Her seçim öncesi dönemde olduğu üzere içeride de bir ılımlılık havası estirildiği küçük meselelerde sorunların ötelendiği unutulmamalıdır. Geçici bir rahatlama yaratmamalıdır. Yargıtayda dosyası henüz onaylanmadığı için mahkemenin “cezası” tamamlansa da arkadaşlarımızın tahliyesi bekletiliyorlar. 7-8 yıldır yargıtay kararını beyleyen arkadaşlarımız var. Koşulların getirdiği en ağır tahribatlardan biri de ağır şizofrenik tutsaklardır. Birlikte kalacağı kişilere zarar verme ihtimali olduğu gibi, kendisine de zarar verebilecek bu arkadaşlar tek başına tutuluyor. Ağır psikolojik, sakinleştirici haplar dışında tedavisi gerçekleşmeyen bu arkadaşların durumu da önemsenmelidir. Gerekirse hapishane de kalmamaları için çaba gösterilmelidir. Bulunduğumuz hapishanede kalp, akciğer rahatsızlıkları yani solunum rahatsızlıkları sık görülmekte, tabi bu ülkemizin genel durumu haline gelen hava kirliliğinden kaynaklanmaktadır. Bu rahatsızlıklar tedavi olanağının olmadığı, kronikleşen durumda olduğu için ağırlaşması da söz konusudur. Bu gibi rahatsızlıklardan aramızdan ayrılanların, arkadaşlarımızın sayısı artmıştır. Kullandığımız elektriğin işletme niteliğinde değerlendirilmesi, zaten ağırlaşan yaşam ihtiyaçlarına ulaşımı daha da zorlaştırmaktadır. Genel bir durum olan besin vd. ürünlerdeki fiyat artışı önemli mağduriyet konusudur. Elektrikteki işletme tarifesi durumuna yönelik yaptığımız iptal başvuruları ise sonuçsuz kalmaktadır. “Asmayalım da besleyelim mi” diye kendilerini temize çekmeye çalışanlar, üzerimizden elde ettikleri kazancı, kârı neden belirtmiyorlar. Sömürünün en derin boyutu hapishanelerde yaşanmaktadır. Son bir önemli durum BİK çerçevesinde ilan alamadığı için bizlere verilmesi yasaklanan günlük, haftalık gazetelerin durumudur. Bu işkence, ayrım son bulmalıdır. Evrensel, Özgürlükçü Demokrasi, devrimci, sosyalist gazetelere ulaşmamız bu nedenle engellenmektedir. Ek bir konuda Hastane sevklerinde kullanılan tekli ringlerden oluşan araçlardır. Daracık bölmelerden oluşan ve hasta tutsakların kelepçeli olarak muhafa edildiği bu araçların kazası durumunda ölüm ya da ağır sakatlıkların yaşanması yüksektir. Nefes almanın bile zor olduğu daracık ringlerin sevklerinde kullanılması engellenmelidir. Arkadaşlarımız bu ringlerle sevk olmayı reddettikleri için tedavileri aksıyor.
Ekin SABUR
F-2 TEKİRDAĞ”
Yorumlar kapalı.