Türkiye’de Ulusal Soruna Devrimci Hareketin Yaklaşımı Üzerine (2)

Türkiye’de sönürücü egemenler cephesinden Türk burjuvazisi için varlık yokluk meselesi olarak ele alınmakta olan Kürt ulusal meselesi komünist devrimci hareketin gündemini de çok yoğun derecede kapsamaktadır. Çözüme kavuşana kadarda proleter hareketin gündeminden düşmesi olanaksız önemli çelişki olan ulusal soruna yaklaşımda Türkiye devrimci hareketinde sosyalizmin aktardığımız deneyimleriyle bağdaşmayan farklı yaklaşımlar mevcuttur. Kendilerini “komünist”, “sosyalist”, “Maocu”, “E. Hocacı”, “Marksist, Leninist” vs. vb. şekilde tanımlayan çok çeşitli parti ve örgüt, çevrelerin ulusal sorun çözümünde ve ulusal hareket değerlendirme ve yaklaşımlarında, ezen ve ezilen ulusların işçilerinin birleşmesi meselesinde bir birinin yanına konulamayacak düşüncelerin devrimci hareket içinde savunulması, birden fazla, ama aynı amaca hizmet eden hatalı fikirlerin mevcut olmasının kanıtıdır. Bu olumsuz durum uluslararası komünist hareketin ulusal çelişmenin çözümünde sınanmış Marksist ilkesel yaklaşımın devrimci hareketin ortak genel görüşleri haline gelmediğinin de göstergesidir.

Türk ve Kürt işçilerinin ortak kurtuluş davasında birleştirilmesi esas görevinden uzaklaşma realitesi ise tüm sınıf hareketinin ortak karakteristik yanını oluşturmaktadır. Sınıfsal uzlaşmaya oturmuş ilkesizlik sarmalının işçi sınıfının kurtuluş gayesine büyük zarar verdiği üstü örtülemez bir hakikattir.

Milliyetler çelişmesinde ezen yada ezilen, baskıya uğrayan ulusların burjuvazisine yedeklenmek demek milliyetler sınırını aşan işçilerin birleşmesinin baltalanması demek olan iflas çizgisidir.

Ulusal sorun çözümünde proletaryanın dayanak noktalarına yaslanmak yerine günün kurtarılması adına ezilen ulus burjuvazisine yedeklenmenin veyahutta baskıya karşı duran ulusal hareketin demokratik ilerici muhtevasının görülmemesi ve karşıt cephede pozisyon alınarak ezen ulus burjuvazisinin çizgisine kayılması gibi iki bir birine zıt kutbun ortak noktası komünizm mücadelesinde ezen ve ezilen milliyetlerden işçilerin birleşmesinin engellenmesi, baltalanması anlamına gelmektedir.

Devrimci hareketin tek tek yapılarının ulusal sorundaki düşüncelerinin değerlendirilmesinden ziyade bu çalışmamızda genel tabloda baskın halde olan fikir ve pratik yönelimi değerlendirmekle yetiniyoruz.

Teorik manada ulusal çelişmenin çözümünde farklılıklar arz eden söylemler olsa da pratik olarak Türkiye’de küçük-burjuva düşünce akımlarının da içinde olduğu sınıf hareketinin ulusal sorun politikası Kürt ulusal hareketine yaklaşım üzerinden, bu eksenden belirlenir duruma gerilemiştir. Sınıf hareketinin burjuva çizgisinin etkisine fazlasıyla kapılması şeklinde tezahür eden devrimci hareketin iki zıt yönde ama niyetten bağımsız aynı noktaya çıkan akımlarının yönelimini tariflemek gerekirse:

Birincisi; Teorik olarak ulusların kendi kaderini tayin hakkını söylemde kabul edip savunduğunu ifade eden, ama pratikte ise kaderini tayin hakkının ilkesel olarak ulusal sorunun çözümünde dayanak noktası olarak alınması ve buradan ilerlenerek ezen ve ezilen -Türk ve Kürt- uluslar işçilerinin birleşmesini sağlayan enternasyonalizm biçimi temelinde yükseltilmesi gerekli örgütlenmeyi esas almak yerine, ulusal sorunun çözümünde ezilen ulusa dair proletaryanın sınıf mücadelesi de dahil tüm politikada Kürt ulusal burjuva hareketinin tek yetkili olarak görülmesi ve yanlış-doğru ayrımı yapılmadan proletaryanın sınıf menfaatleri tartısına konulmadan ulusal hareketin politik çizgisine yedeklenme ile tescillenmiş eğilimdir.

Özetlediğimiz akıma dahil olan devrimci örgütlerin, PKK’nin kimi reformlar karşısında Kürt ulusunun bağımsız devlet kurma hakkını kullanma Merkezi mücadelesini dışlamasından sonra, ilkesel olarak savunuyor göründükleri ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunmayı terk ederek ulusal hareketin reform talepli dil, kültür özerkliği somut hedefli uzlaşma politikasının ateşli alkışlayanlarına, savunucularına dönüştükleri pratikleriyle sabittir. İster Kürdistan’da belli çalışmaları olsun, isterse Kürdistan’da çalışmayı benimseyip sadece KUH’ne destek siyaseti izleyen parti ve örgütler olsun her iki durumda da işçi sınıfının “önder” güçleri olarak kendilerini tanımlayan bu örgütlerin ulusal sorundaki bütün politikası burjuva sınıf muhtevalı Kürt ulusal hareketine yedeklenme biçimindedir. İlişkilenmenin sınıf muhtevası söz konusu küçük-burjuva örgütlerin tanımlamalarından hareketle “Burjuva reformist ulusal hareket” denilen ulusal hareketin politik çizgisine eklemlenildiğinde bu ilişkilenmenin proleter değil ezilen ulus burjuva sınıf çizgisine yedeklenme olduğu kendiliğinden anlaşılır.

Ulusal meselede “barış ve çözüm süreci” denilen özü ise saldırıya hazırlık, tasfiye, Kürtlerin egemen Türk ulus devletine entegrasyonu sürecinin asli unsurlarına dönüşen söz konusu eğilimdeki devrimci örgütler objektif olarak ulusların devlet biçiminde örgütlenmek üzere ayrılma özgürlüğü -UKKTH- terk edilmiş güzergahta, ilkesel dayanak noktalarından koparak Kürdistan’da Kürt burjuvazisi ile işçisi arasında sınıfsal ayrım görmediklerini de kabul etmiş olduklarının ayırdına varamadılar, yada varmak istemediler. Sınıflardan meydana gelen ve vahşi bir sömürünün hüküm sürdüğü Kürdistan’da Kürt proletaryasının sınıf çıkarlarının görmezden gelinmesi, devrim mücadelesinde ve ulusal sorun çözümünde Kürt ve Türk işçilerinin birleşmesinin öneminin hiç dikkate alınmaması ve bütün politikaların “reformist ulusal hareket” olarak tanımladıkları KUH’ne göre üretilmesi bu çizgide savrulan grup ve örgütlerin çarpık anlayışını göstermektedir.

Kürt ulusunun özgürce ayrılması ve bağımsız devletini kurma hakkının savunulamaması ulusal sorunun çözümünde çıkış noktasını oluşturan bu siyasal bağımsızlık hakkının ulusal harekete yada hareketlerden birine göre terk edilmesi ve görevi tüm uluslardan proleterleri örgütlemek ve birliğini sağlamak olan “Komünistlerin” Kürdistan’da proleter sınıf çıkarının esas alınmaması şeklinde seyreden politik, siyasi çizgide buluşan hareketler pratik olarak Kürt ve Türk işçilerinin birliğini zorunlu gören enternasyonalizm ilkelerinden uzaklaşmışlardır. Kürt işçi ve emekçilerine burjuva bir geleceğin yeterli görülmesi Kürt burjuvazisi ile işçileri arasındaki sınıfsal çelişki ve uzlaşmaz karşıtlığın teorik ve politik alanda üstünün örtülmesi ve ulusal sorun çözümünde tek çıkışın burjuva çizgi olduğunu işçilere söylemesinden başka bir anlamı olmayan bu çizgiyi ezilen ulus burjuvazisine yedeklenen, çözümde ise reformculuğa savrulan hareketler temsil etmektedir.

Milliyetler meselesi çözüm perspektifinde Marksizm bayrağı yere bırakılarak ulusal hareketin yedeğinde kuyrukçuluk pozisyonuna gerileyen yelpazenin oldukça genişlediğini de belirtmek gerekmektedir. “Atılım” çizgisi bu akımda önü çekse de “Maoist” Kaypakkaya geleneğini temsil etme iddiasını sürdürdüklerini savunan “Özgür Gelecek ve Halkın Günlüğü”nün kuyrukçu hatta kaymasıda geniş yelpazeyi dikkat çekici kılmaktadır.

İkinci eğilimde “Türkiye’nin birliğini, Türkiye’nin bütünlüğünü” çıkış noktası yapan, Kürtlerin bir olarak ayrılma ve kendi devletini kurma hakkını -UKKTH- dışlayan sosyal-şoven akım ulusal sorun konusunda boy göstermektedir. Kürtlere karşı uygulanan devlet baskısına, saldırılara süslü cümlelerle karşı çıktığını ifade eder, saldırıları kınayan bu akım, meşru demokratik ulusal kapsamda sürdürülen mücadeleyi ise, “emperyalizmin böl parçala politikası” olarak değerlendirmekte ve ulusal hareketin haklı ve devrimci mücadelesi ile kendisi arasına mesafe koymaktadır.

Ezilen ulusun silahlı gerilla savaşını ve radikal direnişini “savaş karşıtlığı”, “barış savunuculuğu” maskesiyle olumsuzlamaktadırlar. Kendi ulusu için gördüğü özgürlük ve bağımsızlık hakkını ezilen başka ulusa tanımama utancını üstünde taşıyan bu sosyal-şoven akım ulusal hareketin demokratik, baskıya yönelen ilerici muhtevasını görmezden gelmektedir. Böylece dil ucuyla ezilen Kürt ulusuna yönelik baskı ve katliamlara karşı olduklarına dair beyanatlarının gerçekte hiç bir anlam taşımadığı da açığa çıkmış olmaktadır.

Ulusal burjuva içeriğe yakın kaba bir anti-emperyalizm söylemi arkasına gizlenmiş sosyal-şoven yönelim “Kürt halkının çıkarları” sosyalist sloganlar eşliğinde öne alınarak saldırgan bir ulusal hareket karşıtlığıyla Kürt ulusunun mücadelesi Türk işçi ve emekçileri arasında anlamsızlaştırılmaktadır.

Kürt ulusunun siyasal bağımsızlık hakkı ile kurtuluşu sosyalizmde olan Kürt işçi ve emekçi köylülük ve bütün Kürt halkının sınıfsal çıkarları bir birine karıştırılarak Kürt Ulusunun Kaderini Tayin Hakkının üstünün örtülmesine dönüştürülmesi kaba saldırgan bir Kürt ulusal hareketi karşıtlığı olmasının büyük zararı çıkarları ortak olan ve birleşmesi gerekli olan Kürt ve Türk işçilerinedir. Reformist parlamentarist cephede bu akımın uç temsilcileri, aadece Türkiye’de değil, Irak, Suriye sınırlarındaki Kürtlerin ulusal bağımsızlığına karşı duran halkların düşmanı Esada “anti-emperyalist” güzellemelerden beslenen TKP ve türevleri ÖDP gibileriyken, devrimci hareket içindeki en uç örneğini ise Yürüyüş çizgisi oluşturmaktadır. Bütün bu fikirler tarihi kökleri derin düşüncelere dayanan bu akımın güncel versiyonları; 1920 ile 1938 yılları arasında baskıya karşı yönelen, yok olmamak için direnen Kürt ulusunun mücadelesinin yanında değilde, tam karşısında sayıları yüzbinleri bulan Kürt jenositlerinden sorumlu M. Kemalin başında olduğu Kemalist hükümetin “anti-emperyalist” gerekçelerle desteklenmesi, Kürtlerin ise “irticacı-gerici” olarak lanetlenmesi ve Türk burjuvazisi ve toprak sahiplerinin yanında saf tutmasını meşrulaştıran TKP’nin sosyal-şoven fikirlerinin yeni filizleridir.

Ezen ulus cephesinde proletaryanın ulusal mesele çözümünde çıkış noktası olan ezilen ulusun -Kürtlerin- özgürce ayrılma, kendi devletini kurma hakkının savunulması kaçınılmaz sonuçları itibarıyla sosyalizm mücadelesinde birleşmesi zorunlu Türk ve Kürt proleterlerinin bir birlerinden uzaklaşmasına yol açmıştır. İç dinamikleri bakımından ileriye doğru gelişme ve güçlenme potansiyeline, nesnel hal ve şartlarına sahip Kürdistan’da proletarya mücadelesinin gelişmesinde sosyal-şoven tutum ciddi manada olumsuz etkide bulunmuştur. Gerek Kürt ulusunun tayin hakkının savunulması çıkış noktası, gerekse de Kürt ve Türk işçilerinin enternasyonalizm ilkesi temelindeki birleşmesi görevi gibi ulusal sorunun çözümünde iki dayanak noktadından uzaklaşan devrimci hareket kaçınılmaz olarak milliyetler sorununda uzaktan sadece Kürt ulusal hareketine yönelik değerlendirme yapma, onu destekleyip, desteklememe vs. politikasıyla baş başa kalmıştır. Nihayetinde Kürtler söz konusu olduğunda devrimci hareket proletaryanın ulusal sorundaki çözümünü enternasyonalizm biçimi üzerinde işçilerin kardeşçe birliği ve mücadele çizgisi üzerine değil, sadece Kürt ulusal hareketi ve ulusal sorunda burjuva çözüm rotasını konuşmaktan kurtulamamıştır.

Ulusal sorunun çözümü ve ulusal hareketlere proletaryanın yaklaşımı meselesinde sıklıkla devrimci hareketin başvuru kaynağı Lenin ve Stalin olmaktadır. Fakat devrimci proletaryanın ulusal sorunun çözümündeki mücadele çizgisi genel muhtevasının koparılarak yapılan çeşitli alıntılarla kendilerine ezen yada ezilen uluslar burjuvazilerinin etkisi altına girilmiş ideolojik, politik sapmalara dayanak oluşturmaya kalkışmaktadır. Komünistler hiç bir yerde ulusal meselenin çözümünde arkaya itilmiş proletaryanın perspektifine yaslanarak burjuva çözümlere meyletmezler. İşçi sınıfının büyük önderi Lenin ve Stalin Rus çarlığı altında inleyen, baskı baskı altındaki Litvanya, Letonya, Estonya, Ukrayna, Polonya, Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Kafkasya’da ve diğer uluslarda bir birinden kopuk ortaya çıkmış ama burjuva ulusal hareketlerle karşılaştırıldığında henüz güçsüz olan işçilerin komünist örgütlerini veya ezilen milliyetlerde işçi sınıfının mücadelesini görmezden gelerek burjuva ulusal hareketlere koşmadılar. Lenin ve Stalin ulusal baskı altında olan bu ülkelerdeki ulusal hareketleri tüm toplumsal çelişkilerin tek çözüm iradesi olarak görüp tüm alanı burjuva partilere bırakma günahını asla işlemediler. Güçlü olan burjuva ulusal hareketlerin varlığına rağmen tüm Rusya’da ezilen milliyetlerin işçi sınıfıyla bağ kuruldu, özellikle sanayinin geliştiği ve bir çok ezilen ulus durumundaki ülkelerde bir birinden ayrı kurulmuş ve sınıf bilinçli işçilerin bir topluluk olarak toplaştığı komünist partilerle bağ kuruldu ve her ezilen ulusta olmasa bile komünist partilerin oluştuğu ölçüde çeşitli ülkelerdeki bu işçi sınıfı örgütlerinin bir tek tüm Rusya işçi sınıfı partisi içinde birleştirilmesi perspektifi ulusal sorun çözümünde büyütülen vazgeçilmez dayanak noktası olmuştur.

RSDİP Rusya devlet sınırları içinde birbirinden bağımsız ve ayrı duran tek tek ezilen ulusların tek tek ülkelerin komünist partilerini tüm Rusya’da, tek bir örgütte, RSDİP’de birleştirmeyi başarmış ve ulusal soruna sosyalist devrimle çözmüş böyle bir partidir.

Bu manada Kürdistan’da sınıf mücadelesinin “Reformist ulusal hareket” olarak tanımlanan burjuva burjuva sınıf içeriğinde olduğu tartışmasız ulusal harekete ve “Kürt halkına destek” adı altında ulusal hareketin politik çizgisine yedeklenilmesinin doğru devrimci politika olduğuna dair Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao’dan alıntılara dayandırılmasının hiçbir doğru temeli bulunmamaktadır. Lenin ulusal sorunu sadece ezen ulusun işçilerinin değil, baskı altında olan ulusun işçi ve emekçilerinin sınıfsal kurtuluş gözüyle de yaklaşmış ezen ulustan bir komünist olarak elini ezilen milliyetlerin işçi ve emekçilerine uzatmıştır.

Türkiye’de ulusal sorunun çözümünde proletaryanın yolundan sapan (bir kısmında ise kavrayış yetersizliği söz konusudur) teorik içeriğinde Kürt işçisinin yer almadığı devrimci hareketin önemli, ezici bir kesimi pratik yönelim olarak Kürdistan’da burjuva çizgiye yanaşma hatasından dönmüş değildir. Ulusal meselenin çözümüne işçi sınıfının gözünden bakmayı terk etmek demek ezen ve ezilen ulusların işçilerinin birleşme politikasından sapılmasıdır.

Kürt ulusal hareketini destekleme seviyesine çekilen ulusal sorun çözüm arayışı ve yöneliminin proleter sınıf hareketini büyütüp sağlamlaştırmadığı, aksine ulusal bağımsızlığın sadece Türk hakim ulusuna tanıma ayrıcalığının sürmesi anlamına gelen ulusal çelişki çözümünün reformlara bağlandığı KUH’nin uzlaşmacı politik çizgisine yedeklenen, daha doğru ifadeyle gücün arkasından yapılan kuyrukçuluk küçük-burjuva devrimci hareketin bu bileşenlerini “barış ve çözüm süreci” ve parlemento eksenli seçim yarışları kapsamında takatten düşürmüştür. Kısa sayılmayacak zamandır ulusal hareketin politikasına endekslenen hareketlerin sosyalizm uğruna Kürt ve Türk proleterlerinin birliğinin sağlanması ve pekiştirilmesi, Kürt işçi ve emekçi köylüleri arasında ortak proleter mücadelenin, sosyalizm davasının kök salmasında başarı sağlandığını ve bu başarının da ulusal hareketi destekleme endeksli çizginin izlenmesi sayesinde gerçekleşebildiği söylenemeyeceğine göre bu çizgideki devrimci hareketlerin ulusal sorun programında sınıf hareketini zayıflatan oportünist politika izledikleri anlaşılmaktadır.

Baskıya karşı yönelen Kürt ulusal hareketini ilerici, haklı muhtevaya çekip mücadelesinin desteklenmesi gerekli ve devrimci bir görevdir. Bu ilkesel tutum eleştirilerimizin kapsamında olmayan bir durumdur.

Bu nedenle destek meselesine çekilerek daraltılamaz. Ulusal hareketi desteklemekle kuyrukçuluğu birbirine karıştıran küçük burjuva devrimciliği bu konuda demagojiye sarılmaktadır.

Soru şudur: Proleter sınıf hareketi açısından sınıf bilinçli Türk proletaryasının Kürdistan’da burjuva sınıf içeriğinde ulusal harekete endeksli ve onun siyasi çizgisinde “Enternasyonal Dayanışma” sloganıyla bulunması ve proleter sınıf savaşımı merkezli değil, ezilen ulusun burjuva amaçları uğruna dövüşmesini; yoksa Kürdistanlı sınıf bilinçli Kürt proleterleri ile sınıf bilinçli Türk proleterlerini birbirlerinin elini tutarak sosyalizm ereğiyle mücadeleyi enternasyonalizm ilkesi temelinde inşa etmesi, Türkiye ve Kürdistan’da sömürücü sınıflara ulusal baskı dahil her türden baskıya karşı savaşımı?! Birincisi yoksa ikinci yol mu seçilmeli? Bizler Kürt ve Türk işçilerinin enternasyonal biçimde birleşmesinin Marksist, Leninist, Maoist devrimci yol olduğunu savunuyoruz.

Kürt ulusunun özgürce ayrılma hakkının görmezden gelinebileceğini öğütleyen -bunu yapan Kürt ulusal hareketleri olsa bile- politikaları reddediyoruz. Ulusun kaderini tayin hakkı ulusal hareketin politikasına endeksli savunulsa da objektif olarak ezen ulusun burjuvazisine, ezen ulus ayrıcaklıklı pozisyonuna yaradığı için sosyal-şovenizmin inceltilmiş biçimine denk düşmektedir.

Kürdistan’da Kürt proleterleriyle değil, burjuva demokratik sınıf içerikli ulusal hareketin yolundan yürünmesini savunmak komünistlerin milli meselede takip edebileceği politika olamaz. Ulusal çelişkinin çözümünde uzlaşmaz iki çizgiyi bir yapmak olanaksızdır.

Türkiye’de devrimci hareketin ulusal sorun çözüm politikasında Marksizme paradoks oluşturan en ölçekli handikap; Kürdistan’da toplumsal ve iktisadi temeli üzerinde ezilen ulusun sınıf realitesinin bir tezahürü olarak burjuva sınıf içerikli Kürt burjuva ulusal hareketlerinin olağan kabul edilmesi, hatta burjuva hareketlerin çizgilerine eklemlenilmesi ve burjuva milliyetçiliğin kendisini örgütlemesi dışlanmazken, Kürt proletaryasının Kürdistan Komünist Hareketinin kendisini örgütlemesinin dışlanmasıdır. Marksizmin örgütlenme biçimi ve teorisine aleni olarak çelişme halinde olan bu paradoksal handikap Türkiye’de sınıf hareketini Kürdistan’da da sınıf mücadelesinin ana unsuru Kürt proletaryasını da düşünce ve eylemde uzaklaştırmış, adeta sınıfsız bir toplammış gibi sadece Kürt ulusal hareketine yaklaştırmış, bir kısmı ise tam karşıt pozisyona savrulmuş ve Kürdistanlı işçi ve emekçilerden daha da uzaklaştırmıştır.

Ulusal hareketin Kürt işçi, emekçi köylülük ve geniş halk kitlelerini arkadında sürüklediği ve bir halk hareketi görünümüne büründüğü, Kürt proletaryasının sınıfsal kurtuluş mücadelesinin üstünün örtüldüğü koşullarda ulusal meselenin çözümü anlayışında proletarya mücadelesinde her şeyin yolunda yürüdüğünü kim söyleyebilir? Doğru kabul edilen ama yanlış kavranılan dogmatik düşüncelerden ve ezber formüllerden kurtulmaya ihtiyaç vardır.

Devrimci iktidar savaşında Kürt ve Türk uluslarından ve diğer çeşitli azınlık milliyetlerden tüm işçilerin ve emekçilerin kaderinin ortak olduğu bilinciyle hareket etmesi gerekli proletarya bu mücadelenin nasıl ve hangi araç ve biçimlerle ortak örgütlenebileceğinin yolunu bulması gerekmektedir. Bizler bu sınıf birliğinin ancak açıklamaya çalıştığımız Enternasyonal örgütlenme biçimiyle sağlanabileceğini savunuyoruz.

Proletarya açısından Türkiye’de toplumsal pratiğin milliyetler meselesinin çözümü düşüncesinde çözülememiş, açıklığa kavuşturulmamış sorun şudur: Türk ve Kürt proleterlerinin ortak tek bir partide nasıl örgütlenebilecekleri meselesinin çözülememiş olmasıdır.

Gelecekte hedeflenen toplumsal modelin biçimini de gösteren bugünün ortak örgütlenme görevi küçümsenemez, üstünden atlanamaz. Çeşitli azınlık milliyetlerin yanı sıra Kürt ve Türk uluslarının olduğu Türkiye devlet sınırlarında söz konusu milliyetler proleterlerinin ihtiyacı olan örgütlenme ortaklığı sorunu çözüme kavuşturulmalı. Şimdiye kadar sürdürülen perspektif: Kürt işçilerinin komünist bir örgüt oluşturmasını dışlayan; oluşturulan ortak örgütlenmeyi savunup-savunmadığına bakılmaksızın yada beklemeksizin milliyetçilik olarak tanımlanmıştır. Türk merkezli ve ezilen ulusun proletaryasının temsiliyetini içermeyen, böyle bir ortaklaşma ve kaynaşmaya kapalı muhtevada tüm proletaryayı pratikte örgütlenmeye çağıran biçimdedir.

Bu örgütlenme biçiminin Kürt ve Türk proleterlerinin ortak örgütlenmesine yanıt olamadığı, sadece işçilerin Türk ulusuna göre -ki bu biçim milliyete göre örgütlenme olması bakımından sosyal-şoven ve işlevsiz bir örgütlenmesi olduğu anlaşılmıştır. Toplumsal pratik Türk proleterleri gibi Kürt proleterlerin de örgütlenmesi ve geniş özerklik temelinde bölünemez tek partide toplaşması ve birleşmesi örgütlenme biçimine geçilmesi gerektiğini göstermektedir.

Exit mobile version