İsmail Dogruer
Stuttgart’ta siyasetin eyleme dökülmesinde zaman zaman ilginç denklemler oluşuyor. ’25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası gün’ için eylemin alanda güçlü örgütlenmesi gerekliliği Korona sürecinde artış gösteren Kadına yönelik şiddet ve Kadınları hedef alan Erk’ek cinayetleri verilerindende kolayca görülebilir.
Ancak saha da anlaşılıyorki eylemleri örgütleyen kadın gruplarının daha hassas oldukları ‘vazgeçilmezleri’, birlikte hareketin ve güçbirliklerinin önünde şimdilik engel görünüyor. Oysaki bu grupların bazıları en üst düzeyde hedeflere proğramlı merkezi birliklerin ve/veya hemen her konuda yasal demokratik sınırlar dahilinde eylem koyabilen güç birliklerinin ekseni dahilindeler. Hal böyle olunca lokalde ki durum pek anlaşılır olmuyor. Bu çok parçalılığa temel oluşturduğu sorun noktasında, devrimci tarzda bir hukuğun çözüm kriteri alındığı şartlarda ilerleme kaydetme zemini olası iken, sorunu mekanik yasalcı bir anlayışla tıkayan MLPD’nin burjuva hukukuna yaslanan ‘haklılık’ inadı; ilgili Alman sol gruplarının da sorunun çözümünde adım atmamasının gerekçesi oluyor. Bu konu, kendi ittifakları arasında ayrı ayrı eylem birlikteliklerine tercih yapmak zorunluluğu yaratan platform bileşenlerinin omuzlarına binmiş bir yük görünüyor. Nedense çoktan aşılması gereken sorunun olumsuz sonuçları, 1 mayıs, 25 Kasım vb yüksek ortak paydalı eylemler noktasında parçalılığı artırmaya devam ediyor.
Aynı tercihlerin 1 Mayıs’ta da yaşandığı hatırlanırsa konu öyle bir eylemde baş gösteren siyasi tercihler diyemiyorum. Cephesel birliklere denk düşen platformlara atılan imzaların ruhuna aykırı, lokaldeki tercihler, herhalde bu saha’da siyasete yön veren, lokal önderliklerin zaafları kaynaklı kaprisleri olmasa gerek. Sorun sahalara rengini veremeyen ve dayandığı tabanı ikna edemeyen çatı birliklerinde görünüyor. Bu konunun buradan sorgulanması geregi var.
Korona süreci ile birlikte artan Kadına yönelik şiddet ve cinayetler noktasında 25 Kasım gününde somutlanan bilincin; güncelde itiraz ve reddetme düzeyinden kadın öz savunmasını yükseltme düzeyine çıkartma perspektifi ile temelde de emperyalist kapitalist sistem ve yeni /yarı sömürgelerinde ki faşizmleri yıkma, Sosyalist ve yeni demokratik devrimleri gerçekleştirme akımının güçlü bir bileşeni olma yeteneğini kazanmasını hedeflemelidir. Bu bağlamda proleter bakış açısı ve proleter kadın hareketinin varlığının eksikliğini vurgulamak sorumluluğumuzdur.
Sonuç olarak aslolan yaşam ve hareketin kendisidir. Dün ayrı ayrı yerlerde de olsa kadınlar göğün yarısı olduklarını haykırdılar. Sahada ki son söz; kadın, yaşam, özgürlük mekansal olmasada erekte birliğin umut veren özünü sokaklara nakşettiler. Buradan tüm kadınlara dayanışma ve kadın öz savunması perspektifini güçlüce kucaklayacakları bir gelecek dileklerimi iletiyor. Emperyalist ve faşist sistemin barbarlığı sonucu yaşamlarını yitiren tüm komünist, devrimci, yurtsever, emekçi kadınları saygıyla selamlıyorum.
Yorumlar kapalı.