1. Haberler
  2. KOLEKTİF
  3. Sri Lanka, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Arjantin’de harlanan isyan, ayaklanan emekçiler neyi isaret ediyor? Türkiye’deki komünist hayalet nerede?  

Sri Lanka, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Arjantin’de harlanan isyan, ayaklanan emekçiler neyi isaret ediyor? Türkiye’deki komünist hayalet nerede?  

featured
service

Ampirik bazı bilim insanları, pandemiden önce dünyanın küçüleceğini (küçülmek, çeşitli nüfus alanlarına sahip bölgelerin yaşamsızlaşması, çoraklaşması şimdiden İtalya,Hindistan, Pakistan, Türkiye gibi ülkelerde pek çok su havzasının kuruması), çeşitli gıda ürünlerinin ve doğal kaynakların hızla tükeneceğini açıklayan bir dizi araştırmayı kamuya sunmuşlardı. Pandemi öncesi dünyanın hızla bir krizler dönemine sürüklendiği gerçekliği yine bazı ekonomistlerin, dünya nüfusunun %98’inin elindeki maddi birikimin %2’lik kesimin elindeki sermaye birikimine denk gelmesi gerçekliğini önümüze sunmuştu. Bu ne demektir; Sovyetler Birliği ve Çin sosyalist deneyimlerinin geriye düşmesi sonucu, yani devrimlerin yenilmesi, kapitalist yolculuğun hızlanması sürecinde, dünyanın pek çok ülkesinde orta sınıfların, köylü ve küçük burjuva kitlelerin ücretli kölelik düzenine kazandırılması, ve buna koşut yeni-orta sınıfın doğuşu, servetin üzerindeki vergi sıfırlanırken, proleterler üzerindeki vergilerin artırılması burjuvaların, tekellerin ve çeşitli devlet kapitalisti emperyalist kuvvetlerin ciddi birikim sağlamasını hızlandırmış, dünya nüfusunu ise sefalete, açlığa, barınma hakkını dahi yitirecek derecede mülksüzleşmeye itmiştir. Geleceksizlik hissi, kaygı, stres bozuklukları toplumların tümünde hızla kendisini göstermiştir. Kaynak daralması yaşanmadan önceki süreçte burjuvazinin kâr marjları yükselmiş, ciddi birikim burjuva kampta sağlanmış, sermaye deyim yerindeyse %2’lik kesimde birikirken yeni sektörler yaratamamak, tekrardan parayı para kazandıracak sürece katamamak, çeşitli burjuva kampların kâr marjının düşmesine sebep olmuştur.  Pandemi süreci beklenen krizi sermaye lehine düzenlemiştir. Çünkü emekçiler dünyanın her yerinde pandemi ile burjuvalar tarafından histeriye kurban edilerek adeta sıkı yönetim altında yönetildi. Dünyanın pandemi sürecine gireceği dünden belliydi çünkü dünya nüfusu ciddi metropollerde adeta tavuk çiftliklerinde üst üste beslenen civcivler gibi hayatlarını sürdürmeye zorlanmışlardır.  Pek tabi herhangi bir tavuk çiftliğinde bir civciv bulaş virüs kaptığı anda diğer civcivlere de virüsü bulaştıracaktır. Pandemi süreci emekçilerin çeşitli şekillerde gelirlerinden ödün vermeye zorlanılarak, ücretlerin düşürülmesi yoluyla, sanayi burjuvazisinin kâr marjlarının yükselmesini ve borçluluk ekonomisine tabi kılınan emekçi sınıflar gerçekliği mali sermayenin de kâr marjlarının yükselmesi gerçekliğini bizlere bir kez daha öğretmiştir. Pandemi kısıtlamaları elbette sürü bağışıklığı politikasıyla hafifletilmiş emekçilerdeki patlama durumu  burjuvazi tarafından göz önünde bulundurularak kısıtlamalar kaldırılmıştır.

Dünyada çeşitli kaynakların tükenmesi, kaynaklar için emperyalist kampların kapışmasını hızlandırmış kaynaklara dayalı savaşları (enerji, gıda, su vb) çatışmaları derinleştirmiştir. Ukrayna’nın ilhakı bu süreçte ortaya çıkmıştır (elbette ondan önce Afganistan, Irak ve Suriye var). Tahıl, kömür madenleri çeşitli jeo-politik konumdaki bölgeler ilhakta önemli yer oynamıştır. Günümüzde toplumların en büyük kesimi emekçi sınıfların gelir kaybına uğraması ve borçluluk ekonomisine itilmesi sonucu zaten diyet ödeyen kesimler hâline gelmesi, çeşitli yarı-sömürge devletleri vergi toplayamaz dereceye getirmiş ve karşılıksız para basılması sürecine gidilmiştir. Bu süreç çeşitli yarı-sömürge ülkelerde, emtiaların olmayışı, kaynakların tükenmesi, üretimin daralması, döviz girdilerinin düşmesi enflasyonu patlatmış ekonomik krizi derinleştirmiştir ve bu noktada tedarik sorununa ve kaynaklara dayalı ekonomik ve siyasal krizler hızlanmıştır diyebiliriz. 

Pandemi beklenen krizi derinleştirmiş, adeta labirent krizler çağını açmıştır. Labirent kriz ne demektir; birbirine paralel veya dikey gelişen sorunların kronikleşerek birbirini içermesi sonucu sorunların içinden çıkılamaz hâl almasıdır. Birikimin tekellerde birikmesi, kaynakların tükenmesi, yeni sektörlerin yaratılamaması, hızla proleterleşme sonucu artık nüfusların çoğunluk hâle gelmesi, borçluluk ekonomisinin emekçiler tarafından artık taşınamaz dereceye gelmesi, dünyanın üretim anarşisine dayalı yıkımı yani rekabetin sınırsızlığı ve kitlelerin mülksüzleşmesi, ve tüm bunlara dayalı dünya halk kitlelerinin içerisinde yaygınlaşan geleceksizlik hissi, çeşitli psikolojik rahatsızlıkları da artırmıştır. (Burada not düşmek gerekirse çeşitli burjuva yönetici, oyuncu,  bürokrat, futbolcu insanlarda hastalık kısmen zuhur bulmuş bazıları intihar etmiştir) Kısacası, her şeyin ama her şeyin sermaye için ve sermaye birikimi için düzenlenmesi son çeyrek asırlık süreçte dünyanın içinden çıkılamaz hâlde krizlere sürüklenmesine vesile olmuştur. Marks ve Engels’in (Marksizmin) komünist manifestoda “Avrupada bir hayalet dolaşıyor Komünizmin hayaleti” dediği durum 1848 Avrupasında, proleterlerin ve müttefiki yoksul köylülerin burjuvaziden koparak hızla bağımsız sınıfsal hat kazanması, devrimci kitle hareketlerinin sürekli geriye çekilen ve ileri atılan formlarda kendisini göstermesi sonucu  ortaya atılmıştır. (Elbette bunda feodal dönemde ve kapitalizmin ilk ortaya çıkış sürecinde ileri atılan komünal ögeler barındıran kitlelerin deneyimleri de rol oynamıştır.) Lenin’in 2. Enternasyonalde dünya devrimi tespiti yapması emperyalist genişlemenin buhranla karşılaşması sonucu ortaya çıkmıştır. Emperyalist-kapitalizm çürüme dönemine girmişti. Ücretli emek ciddi bir göç emaresi göstermekteydi. Peki bugün durum nedir? Küreselleşme, tekelleşme süreci sonrası tekrar genişleme surecine giren emperyalist kapitalizm;  Batı bloku’nun kalbine bıçak dayayan, doğal kaynaklara ve ucuz emek gücüne dayalı birikim modeline sahip Rusya, Çin emperyalizmini kılıç gibi sivriltip onların karşısına çıkarmıştır. Emperyalist-kapitalizm bir kez daha buhran dönemine girmiş bulunmaktadır. Bu süreçte gözlemlenen Dünya nüfusunun 100 milyonluk kesiminin yerinden göç ettiği gerçeğidir. Emperyalist kapitalizmin ücret politikası Ücretli emeği göçe zorlamaktadır. Dünya bir kez daha devrim ve karşı devrim diyalektiğine kapı aralamış bulunmakta. Bu süreçte çeşitli kapitalist yarı-sömürge ulus-devletler militarist harcamaları hızlandırarak adeta yeni bir sektör yaratmaya çalışmakta. Ulus-devletler içerisinde çeşitli ezilen ulusun kurtuluş hareketlerine karşı şovenizmi kışkırtarak çökertme ve tasfiye planlarını uygulamaktadırlar. 

Güney Asya ülkesi Sri lanka’da bilindiği gibi Tamil/Elam kaplanlarına çökertme ve tasfiye planı sonucu, Tamil halkına karşı soykırım süreci yaşatılmıştı. Aynı ülkede ABD eli ile daha önce Sri Lanka Sosyalist işçi partisinin bastırılması yüz binlerce üyesinin öldürülmesi ve katledilmesi süreci yaşanmıştır. Tamil halkı bugün ülkeyi ekonomik ve siyasi krize sürükleyen Rajapaksa kardeşlerin çeşitli süreçlerde yürüttükleri devlet görevleri döneminde 2009 yılında yenilgiye uğratılmış şovenist dalga hızlandırılmış, bu süreçte Rajapaksa kardeşler arkalarına aldıkları toplumsal rızayla iktidarlarını perçinlemişlerdir. Emekçilerin gelirlerinden alınan vergiler savaş harcamalarına, militarist askeri sektörlere yatırılmıştır. 

Pandemi süreci Sri Lanka’da akaryakıt sıkıntılarını artırarak, tedarik sorununu tırmandırırken çeşitli orta sınıf çiftçi kesimlerin gübre ithalatını zorlaştırmak bir yana, artan askeri militarist harcamalar ve döviz girdilerinin azalması sonucu, petrole ve tahıla bağımlılık, tahıl ve petrol ithalatını durduracak seviyeye getirmistir. Maaşların ödenememesi, ithalatın zayıflaması,  Ukrayna savaşı sonrası, Sri Lanka’nın tahıl ve petrol stokunun azalmasını ve stokların tükenmesini beraberinde getirmiştir. Artan hayat pahalılığı, enflasyon, ekonomik kriz ve bir dizi yönetememe sorunu, dört aya yakın süreçte ayaklanmaları hızlandırmış, 31 Mart günü Cumhurbaşkanı Rajapaksa’nın sarayını kuşatan halk kitlelerine sert karşılık verilmesi halkın çeşitli saldılarda bulunmasına vesile olmuştur. Dört  aylık ayaklanma, isyan sürecini yaratmış bulunmakta. Köylerde çeşitli etnik kimliklerden çiftçilerin grevlerine, kentlerde işçi grevlerine, toplu işçi köylü grevlerine ülke sahne olmuştur. Kitlelerin kendiliğinden devrimci bilinci kısmi çeşitli oportünist siyasetlerle buluşmuş, onları henüz aşamamıştır diyebiliriz.  Eylemleri başlatan süreç dövizin hızla erimesi sonucudur çünkü vurguncu bürokrat komprador burjuvazi ülkenin emekçilerinin gelirlerini yağmalarken dövizin tükenmesi sonucu çiftçilerin gübre ihtiyacının karşılanmaması çiftçileri, köylüleri çeşitli eylemlere, grevlere itmiştir.  Tamil halkına karşı soykırım suçu işlemiş Rajapaksa kardeşlerin ülkenin kuzeyinde bulunan Tamil halkı tarafından da protesto edilmesine yol açmıştır. Enerjiye bağımlılık, döviz kaynağının olmaması enerji kesintilerinin de hızlanması ile kentlerde günün yarısını enerji kesintileriyle geçiren orta-sınıf ve işçi emekçi kitleleri ayaklanmaya itmiştir. Maaşların ödenememesi işçi emekçi kitleleri, sendikaları grevlere sürükleyerek devrimci durumun yaratılmasına zorlamıştır.

Dört aylık süreç sonrası Sri-Lanka hükümeti yurtdışında yaşayan vatandaşlarıyla iban paylaşarak ülkelerine döviz bagışlamalarıni rica etmeye sürüklenmiş, bu vurguncu bürokrat  komprador burjuvazinin yönetememe sorunu sebebiyle ülkesini terketmiş insanların hükümete güvenmemesine, döviz paylaşmamasına vesile olmuştur. Eylemlerin arkasında işçi sendikaları önemli rol oynamaktadır.  Bütün bunlara rağmen sendikalara hakim güçler kısmen şovenist sol hareketler ve oportünist sol güçlerdir. Bu olumsuzluk olmakla birlikte eylemleri, isyanı yine de çoğunlukla işçi emekçi kitleleri konsolide etmekte, halk komiteleri ve kitle komiteleri kurularak etnik ve dinsel çatışma önlenmektedir.  Bu da olumluluktur. Sinhala/Budist milliyetçiliği örgütlemeye çalışarak uzun yıllar iktidarda kalıp Müslüman ve Tamil halklarını baskı sömürü ve adaletsizlik boyunduruğuyla sindirmek isteyen Cumhurbaşkanı Rajapaksa ve hükümeti çökmüş bulunmaktadır. 

Artan hayat pahalılığı, enflasyon  maaşların ödenememesi Sri-Lanka halkının kendi kaderini çizmesi için harekete geçmesini hızlandırmış ve başbakan dahil kabinenin istifa edip mevcut düzen partileri aracılığıyla yeni bir koalisyonun kurulması sureci başlatılarak halka yalancı bir demokrasi safsatası satılmaya çalışılmış ancak halk kitleleri bunu kabul etmemiştir. Çünkü Sri Lanka halkı gerçekçi; Unlu mamuller hızla tükenmekte 2-3 günlük ekmek stoğu bulunan ülkede ekonomik krizin yanında tüm halkı etkileyecek sefalet süreci hızlanmakta. Gıda krizi kapıda olduğu için Sri Lanka halkının çocukları ve yaşlıları bu zorlu süreçle yüzleşecek en önemli kesimlerdir. 

Dün akşam itibariyle başkanlık sarayının halk kitleleri tarafından basılması sonucu Sri Lanka’da  bir dizi simgesel fotoğraf ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi başkanlık sarayının havuzunda yüzen halk kitleleri, sarayın odalarına halk kütüphanesi kuran kitleler ve sarayda yemek pişirip komün olarak yemek dağıtan halk kitlelerinin fotoğraflarıdır. Halkın sefaletine karşı saraylarda sefahat süren komprador bürokrat burjuvaların şatafatlı yaşamlarını faş eden fotoğraflardır. Cumhurbaşkanı, devlet başkanı dün itibariyle ülkeden kaçmak zorunda kalmıştır. Bütün bu dört aylık ayaklanma süreci sonrası dün hızlanan devrimci durum sonrası birbirini takip eden birbirinden öğrenen dünya halklarının gerçekliği Sri-Lanka’ da yaşanan gelişmelerden sonra artan hayat pahalılığı, tedarik sorunları ve akaryakıt zamları sonucu önce Arnavutluk’ta sonra Kuzey Makedonya’da daha sonra Arjantin’de ayaklanmalar, isyanlar yaşanmasını hızlandırmıştır. Bu ne demektir? Dünya halklarının emperyalist kapitalizmin hızla genişlemesi sonucu, kitle ulaşım, kitle iletişim cihazlarının gelişmesi yani üretici güçlerin gelişmesi, üretimin daha fazla toplumsallaşması ve tüm bunlara bağlı olarak herhangi bir ulusal arenada gelişecek devrimci durumun Dünyanın diğer ülkelerinde  devrimci durumun, devrimci özne olmadığı için, yenilme olasılığı olsa dahi krizli süreçlerde devrimci durumun örgütleneceği gerçeği önümüzde durmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz Arjantin ve Sri-Lanka’ya aşırı derecede benzerlikler taşımaktadır. Ancak Türkiye’nin Jeo-politik konumu Batı paktının ileri karakolu olması gerçekliği bu bağlamda Türkiye’yi daha kritik konumlara, tüm tarihsel ve siyasal dönemeçlerde taşımıştır. 

Türkiye bilindiği gibi Gezi’de çok kapsamlı geniş ve büyük bir halk ayaklanmasına 2013 Haziran ayında sahne olmuştu. Elbette bu süreci değerlendirmeden önce Türkiye’yi, Gezi halk hareketine taşıyan süreci incelememiz gerekiyor. Bilindiği gibi Türkiye’de sol sosyalist kurumlar ve Sendikalar uzun süre 1 Mayıs’a yasaklanan Taksim meydanını tekrar kazanmak için 2006’dan itibaren Taksimi zorlayan bir dizi eylemliklerle, her sene burjuvazinin ve devletin özel kuvvetleri ile çatışmalar yaşamış nihayet 2010 yılında Meydan mücadelesini uzun uğraş ve mücadeleler sonucu kazanmayı başarmıştı. Suriye’nin talan edilmesi vekalet savaşlarının hızlandığı süreçte,  Batı emperyalizminin uşağı Türkiye’nin komprador bürokrat burjuvazisi, işçilerin emekçilerin 1 mayıs eylemine Taksim meydanını kapatmış, hızla anti-demokratik baskıcı, faşist kurumsallaşmaya tekrar ortam hazırlanmıştır.  İşte bu süreçte rejimin yaslandığı ideolojik aks İslamcılık ve hızla artan yaşam tarzına müdahale,  ücretlerin yerinde sayması, kitleleri mülksüzleşmeye sürükleme, geleceksiz bırakma, çeşitli kesimleri baskı altına alma, kültür-sanat alanlarına dahi saldırma ki tüm bu sıraladığımız gelişmelerin yanında Taksim Emek sinemasının yıkılmasına karşı Taksim istiklal caddesinde 2013 mayıs ayında protestolar düzenleyen sinemacılar ve bunun yanında 1 mayıs, 6 mayıs, 18 mayıs eylemlikleri yapan sosyalistler, devrimciler, Gezi parkında nöbet tutan çevreciler bu halk hareketinin yaratılmasında büyük pay sahibi olmuşlardır. Peki Gezi halk hareketi nasıl yenildi? Hareketin içerisinde devrimciler olarak çok küçük kuvvetler olduğumuz bilinmeli. Elbette devrimciler bu süreci kendince örgütlemeye çalışırken, politik bilinç düzeyinin geri olması,  örgütlülüğün düşük olması, oportünist, reformist, revizyonist Sosyalist hareketlerin ise görece daha örgütlü olması ve devrimden korkan geri çekilme çağrıları yapan, kitleleri park forumları altında kısır muhabbetlere kilitleyip enerjilerini sündüren hatlar izledikleri unutulmamalı. Bu olumsuzluktur. Bu halk hareketinin içerisinde çeşitli kemalist ekiplerin, ve devletçi kesimlerin, ‘Devletin devamlılığı’ ve kutsiyeti için islamcı rejimle anlaşarak hareketi baltalayıp şu anda nasıl rejim ortağı oldukları da unutulmamalı. Ama en önemlisi CHP ve HDP’ye eklemlenen sol, sosyalist oportünist çevrelerin kitleleri seçime sürükleyip rejimi seçimde yenmeyi amaçlarken nelere yol açtıkları ortadadır. Türkiye o süreçten sonra hızla siyasal göç vermiş,  solun, sosyalistlerin kitleleri çeşitli baskı süreçlerine uğramış, HDP’nin sayısız kitlesi cezaevlerine rehin olarak konulmuştur. Büyük bir sol, sosyalist, devrimci Kürt kitlesi ise sürgüne gitmek zorunda kalmış yerinden göç etmiştir. Yanlış siyasetle doğru sonuç almaya çalışmak, seçime şartlanmak 7 Haziran 2015’de kısmen kazanılan seçim başarısının anti-demokratik sivil uygulamalarla nasıl darbe mekanizmasını işlettiği ortadadır. Solcuların, sosyalistlerin, Kürt devrimcilerin seçimle dahi olsa kısmen başarı sağlaması, milletvekili çıkarması Türkiye rejimi için siyasal kriz sebebidir. Türkiye’yi 15 temmuz darbe sürecine taşıyan mekanizma böyle aralanmıştır. Bugün Türkiye burjuvazisinin belli kanatları, içinde bulunulan geçiş sürecini seçimle garanti altına almaya çalışırken ve kitlelere seçimin bekleyin derken HDP bu kesime yedeklenmekte HDP’ye yedeklenen sol sosyalist kesimlerse CHP ve HDP kitleleri arasında köprü görevi görmektedir. Pek tabi diğer burjuva kampın cevabının ne olacağı şu an bilinmemekte. Seçimle iktidarı devretse dahi CHP’nin kuracağı restorasyoncu hükümetin kitlelere sunacağı ne gibi argümanlar olabilir? Kaldı ki CHP henüz program bile sunmuş bulunmamakta. Adeta toplumun hepsine CHP ve İYİP olarak bu islamcı iktidardan kurtulmak istiyorsanız bize mecbursunuz demektedir. Oportünizm, reformizm, revizyonizm ve bağlı bulunduğu burjuva kamp halkı zehirlemekte halkın içe doğru patlamasına vesile olmaktadır. Öyle ki seçimi bekleyin masalları halkın iyice sinmesine vesile olmuştur. Başkanlık rejimi parantez açmak gerekirse sağ ve sol radikal sistem dışı kesimlerin sisteme kazandırılması projesidir. Radikal sağ unsurlar, sistem dışı unsurlar AKP-MHP ittifakı ile sisteme kazandırılırken CHP bu sürecin, sol sosyalist sistem dışı kesimlerin sisteme kazandırılması rolünü oynamıştır.  Yeni paradigma bunun üzerine kuruludur. Bugün T.C’nin kuruluşunda mayası atılmış ideolojik aks 15 Temmuz sonrası kurulan rejimin ittifaklara ve iki partili modele göre oluşturulması sonucu CHP, İYİP eliyle, AKP ise MHP eli ile kuşatılmış durumdadır. Kuruluş paradigması böylece devlette tekrardan vücut bulmuştur.

Sonsöz olarak CHP ve HDP’ye yedeklenmiş sol, sosyalist kuvvetler bugün çok diri olan devrimci durum karşısında bırakalım devrim demeyi sokak bile diyememekte, soldan, sosyalist kuvvetlerden bağımsız kitleler kısmen devrimi tartışmaktadır.  Demek ki örgütlü sol sosyalist kurumlar siyasetsizliği örgütlemekte, müthiş bir apolitizm salgılamaktadır. Tüm bu sıraladığımız gelişmelere baktığımızda Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Sri-Lanka; peki biz neredeyiz diyenlere şunu söylemek lazım siz gelişen devrimci durumun oluştuğu ortamda; sol, sosyalist oportünist, reformist, revizyonist kurumları ve siyasetleri lanetlemez, sorumluluğa, devrimciliğe davet etmezseniz eğer sizlerin de tarih tarafından lanetleneceği unutulmamalıdır.

Sri Lanka, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Arjantin’de harlanan isyan, ayaklanan emekçiler neyi isaret ediyor? Türkiye’deki komünist hayalet nerede?  
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Devrimci Demokrasi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin