İbrahim Kandahar
Bir önceki yazımızda küçük burjuva reformist hareketlerin ve proletarya diktatörlüğü ilkesinin karşı karşıya gelmesinin nedenselliğini incelemeye, anlatmaya çalışmıştık. Küçük burjuvazinin nüfusun büyük bölüklerini oluşturduğu ülkelerde, emperyalist kapitalist sistemin kendi doğasının ürünü olan krizler sonucu tekelleşmeye yoğunlaşmasıyla beraber, küçük burjuvazinin ciddi sınıfsal kırılmalar yaşayıp işçileşmesi, işçi sınıfının öz örgütlülüklerine doğru sürüklenmesi ve ücretli kölelik düzenine kazandırılması işçi sınıfıyla üretken emek potasında rekabete koşmasına, dayanışma unsuruna gözü kapalı hâle gelmesine neden olarak siyasal dönüşüm aygıtı olan sınıf hareketleri bahsi geçen ülkelerde siyasal olarak güçsüzse eğer yoğun karşılaşılan durumdur. Aynı zamanda küçük burjuvazinin bu sınıfsal kırılganlığı ve sınıf olarak kaypaklığı, onun devrimci bir programdan yoksunluğu ve müttefiki işçi sınıfının devrimci ve sosyalist siyasal hatlarının dağıtılıp, bölünmesi sonucu kendi kaypaklığını burjuvazi lehine sergilediği ortamlar doğurur ki küçük burjuva devrimci hareketlerin devrim, demokrasi ve reform arasında taktiksel ve ilkesel yalpalayışları bu doğrultuda açıklanmak zorundadır. Tasfiyeci revizyonizm proletarya diktatörlüğü ile karşı karşıya gelmiştir çünkü; tasfiyeci revizyonist hareketin basın yayın kanallarında yazan yazarlarında da görüldüğü üzere ‘gelenek sosyolojisinde köy küçük burjuvazisi hareketimizle hesaplaşıyor’ vurgusu asla yanlış değil tam tersine isabetli bir vurgudur. ‘Kent küçük burjuvazisi’ olarak kendileri de Kaypakkaya ve proletarya partisi ile hesaplaşmaya girişmiş, proletarya partisinin ve parçası olduğu uluslararası komünist hareketin ilkelerini yozlaştırmış üstünde tepinmişlerdir. Bu bağlamda proletarya diktatörlüğü ile karşı karşıya gelmeleri asla tesadüf değil küçük burjuvazinin ve alt orta sınıfların tüm kapitalist ülkelerde gözlemlenen siyasal hattı reformculuğa savrulmalarının sonucudur. Bu bağlamda gelenek sosyolojisi içerisinde yer almış eski ve yeni bütün küçük burjuva bölüklerinin Kaypakkaya geleneğinin proleter damarına taarruz etmesi, onu kendi reformcu çizgisine itmeye çalışması asla tesadüfi değildir.
Tasfiyeci revizyonist hareket ve üyelerinin; sosyalizm kiminle kurulacak proletarya diktatörlüğüne karşı dillendirilen emekçilerin sosyalist devleti önermesinde bu devletin hangi sınıflardan vücut bulacağı sorusuna Dersimli bir bakkal ve Dersimli bir köylü açıklamasını yapmaları reformcu kimliklerinin apolitizmle buluşmasının kaçınılmaz sonucudur.
Tasfiyeci revizyonist hareketin; Yeni Demokrasinin içsel bütünlüğüne saldırmasının, taarruz yapmasının nedeni yukarıda açıklamaya çalıştığımız gerçeklikten bağımsız değildir. Yeni demokrasi fiili meşru mücadele hattında dururken tasfiyeci revizyonist hareketin reformculuğu ise fiili meşru mücadelenin anlamını kavrayamayacak kadar geriye düşüp küçük burjuva reformcu hareket kimliğini kazanmasından bağımsız değildir. Tasfiyeci revizyonist hareket; ülkemiz reformculuğunun benzeş olduğu hâlde iki zıt kutbunda hareket eden TKP ve HDP ile ittifak yapabilmesinin nedenselliği de bu sınıfsal kompozisyonun içeriğinde yatmaktadır. Tasfiyeci revizyonist hareket Kaypakkaya geleneğinin bel kemiği olduğunu düşünüp Kaypakkaya yoldaşın hâlâ geçerliliğini koruyan ve demokrasinin artık devrim sorunu olduğu Türkiye/Kuzey Kürdistan’da devrim ve sonrasına kadar geçerliliğini koruyacak Kaypakkaya yoldaşın 11 ilke 5 temel belgesinin geçerliliğini yitirdiğini düşündüğü için YD’yi reformcu çizgiye çekip, birlik tartışmasına adapte etmeye çalışıyor. HDP çizgi itibariyle öncelleri olan DEP, HADEP, DEHAP gibi parti ve yönetsel aygıtların fiili meşru militan mücadele hattından soyutlanıp seçimci, parlamentocu bir kimlik kazanmıştır. Kürt ulusal burjuvazisinin ve küçük burjuvazisinin HDP’nin yönetsel aygıtında egemenlik kazanması HDP’yi de tamamıyla reformcu bir kimliğe itmiştir. Küçük burjuva reformist hareketlerin tamamıyla reformcu bir kimlik kazanması mücadele sahamızdaki küçük burjuva reformist hareketlerin bir kısmını dizayn eden CHP’nin tarihsel rolünden ve tersi kutupta HDP’den asla bağımsız değildir. Bu doğrultuda proletarya diktatörlüğü ve fiili meşru militan mücadele ile küçük burjuva reformist hareketlerin karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır.
Fiili meşru militan mücadele Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında devrime, proletarya diktatörlüğüne sosyalizme ve komünizme yürüyüşün olmazsa olmazıdır. Türkiye ve Kuzey Kürdistan hakim sınıfları emperyalizme bağımlı bir ülkede faşizme mecburdur. Geçmişte faşizmi gerileterek demokratik ortamın kazanılmasını sağlamış olan yegane hat devrimcilerin ve Kürt ulusal hareketinin devrim ve demokrasi mücadelesinin içiçeliğini anlayarak fiili meşru militan mücadelede ısrarı olmuştur. YD’nin durduğu yer bu bakımdan anlamlıdır ve sosyal pratikle sınanmış aktüelliğini hâlâ koruyan konumdadır. Oysa bugün çok daha fazla olanak, imkan sahibi olan parlamentocu, seçimci ve reformcu hat faşizmi geriletmek şöyle dursun ‘biz devrimden bahsetmiyoruz’ nam yüklü laf salatasına girişe dursun gerçek kendisini ele veriyor ve ‘yüzde yirmi’ oyumuz var sayıklamalarına gerçek asla izin vermeyecektir. Reformculuk ve reform çağrıları bugün tüm dünyada küçük burjuva reformist hareketlerin bayrağında yazılı olmasına rağmen komprador burjuvazi ve tekelci burjuvaziler tarafından asla karşılık verilemeyecek yerde duruyor. Yazımızın girişi ve gelişimi boyunca sıraladığımız bütün gerçekler devrim, demokrasi ve proletarya diktatörlüğün ülkemizde yaratılmasının sac ayaklarının dayandığı fiili meşru militan mücadeleyi ve proletarya diktatörlüğün yakıcı gerçekliğini, küçük burjuva reformist hareketlerin niçin proletarya diktatörlüğü ilkesiyle karşı karşıya geldiğini açıklamak içindi. Lenin’in ‘’Herhangi bir toplumsal sorunun araştırılmasında Marksist kuramın gerektirdiği kesin kural, o sorunun belirlenmiş tarihsel sınırlar içinde irdelenmesidir ve eğer sorun belli bir ülkeyle ilgiliyse o ülkeyi aynı tarihsel dönemdeki diğerlerinden ayıran özgül nitelikler dikkate alınmalıdır’’ önermesiyle hareket ettik. Mücadele sahamıza demokrasi gökten zembille inmeyeceğine göre, mücadele sahamıza demokrasi ancak ve ancak yakın zamanda ayaklanan İran halkının öğrettiği gibi ülkemizde de geniş halk yığınlarının, toplumsal dinamiklerin ve devrimcilerin fiili meşru militan mücadele hattıyla gelecektir. Bu burjuva demokrasisi de olsa gerçek gayet net. Faşist İran rejiminin sınıfsal kompozisyonunda ülkemizdeki gibi yer tutan ticaret burjuvazisinin bel kemiği esnaf kitleleri tarafsızlaştırılıp, bir kısmı halk ayaklanmasına katılım sağlamıştır. İran halkları demokratik kazanımlarını şimdiden yaratmaktadır ve yaratmaya devam edecektir. O hâlde iddia edebiliriz ki tasfiyeci reformist hareket ve ittifakları bahsi geçen demokratik ortam yaratma meselesini, yasal ortamın sürdürülmesi olarak algılıyor ve ağır derecede yanılıyor. Demokrasinin kırıntıları dahi ne meclistedir ne sandıkta sokaktadır, fiili meşru mücadele alanlarının yaratılmasındadır. İran örneğini niçin verdik bugün için halk kitlelerinde biriken öfkeyi anlayan TC hakim sınıf kliğinin yedeği konumundaki millet ittifakı bir devrim ve devrimci ayaklanma tehlikesine karşı 12 Eylül faşist cuntasının anayasasını cilalama derdine düşmüşse eğer bu durum iyi okunmalı ve muhtemelen HDP ile beraber emek ve özgürlük ittifakının destekleyeceği millet ittifakı bir devrimci ayaklanma olasılığına karşı göreve koşulmuşsa eğer Gazete patika çevresi ikinci turda ne yapacaktır? YD’nin bu bakımdan ‘’İttifaklar çözüm olmayacak, zafer protokol koltuklarından çıkmayacak!’’ tespiti ayrıyeten doğru yerde durmaktadır. Tassfiyeci reviyonist hareketin kitlesince YD’ye karşı dillendirilen bunlar gazete çevresi olarak nasıl demokratik ortam çalışması yapabilirler tespiti çocukça ve amatör devrimciliğin kanıksanmış hâlidir. Hareketimiz geçmişte SDP’yi değerlendirirken küçük burjuva reformizminin devrimci uca oynayan kanadı tespiti yaparken gayet tutarlı bir tespitte bulunmuştur. Gezi sonrası başarısızda olsa SDP’nin oynamaya çalıştığı rol hareketimizin tespitini doğrulamıştır. Tasfiyeci revizyonist hareket federasyon sürecinden itibaren sokak ayağından ve fiili meşru mücadeleden sakatlanarak geri düşmüş ve aksamış vardığı yer ittifaklar siyasetinin bulanıklığından, burjuva demokratizme oradan bürokratizme ve kooperatif sosyalizmine kadar gerilemiştir. Federasyon süreçlerinde birlikte olduğumuz dönem, hareketimizin proleter kadrolarının, hareketimiz içerisinde kent küçük burjuvazisinde gözlemlediği olgu yasallığa aşırı önem verilen yer yer değil çoğunlukla sokakta SDP’nin de gerisine düşülen bir hatta savrulunmuştur. Eleştirilerimiz dün baki olduğu gibi bugün tasfiyeci revizyonist hareketin düştüğü boyut itibariyle gayet anlamlı ve değerli bir konumda durmaktadır. Bu meseleyi niçin açtık? Tasfiyeci revizyonizm proletarya diktatörlüğünün ne olduğunu unutmuşsa bunda fiili meşru mücadele hattının Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da önemini kavrayamamaktan kaynaklanmaktadır.
Küçük burjuva reformist hareketler proletarya diktatörlüğüne karşı
Marks’ın proletarya diktatörlüğünün genel çerçevesini Gotha programının kenar notlarına aldığı eleştiri ile çizdiğini söylemiştik. Elbette Marks kooperatif sosyalizminin fikir babası Lasalle ile hesaplaşıyor Lasalle’ın Ücretlerin tunç yasası (Bugünün asgari ücreti) talebine karşı çıkıyordu. Marks’ın devlet ve devrim hakkındaki bu en önemli eseri Lenin için Paris Komünü ve 1905 devriminin dersleri kadar öğretici olmuştur. Çünkü Marks bu eser Alman küçük burjuvazisine adeta bir devrim ön günündeymişçesine Alman ve Dünya proletaryası adına saldırmış ve bu belge işçi devleti, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist toplumun yaşayacağı problemleri ortaya koymaya çalışan ilk belge olmuştur. Elbette Paris komünü ilk başladığında Marks öfkeyle dolmuşsa da Komünün hızla ve acemice de olsa proletarya diktatörlüğünün temel ilkelerini hayata geçirmeye çalışması, Marks’ın bu belge için temel dersleri çıkarmasına vesile olmuştur. Engels’in ”ileriye doğru atılmış birkaç adım programdan önemlidir” önermesi proletarya diktatörlüğünün ilk uygulama evresi Paris komünü içindir. ‘’Pekala beyler; bu diktatörlüğün nasıl bir şey olduğunu mu öğrenmek istiyorsunuz? Öyleyse, paris komününe bakın. O, proletarya diktatörlüğüydü işte’’ (Engels) Marks; Özel emek sahipliğinin, bireysel emeğin kullanılma aşamasında ve yeteneğin toplumsal emeğe katılması sürecinde toplumla yaşanacak çatışmaya karşı, özel emek sahipliğinin proleter devrim sonrası toplumsal emek ve toplumsal emek ürünü ile yaşayacağı çatışmanın ve küçük köylü kitlelerin küçük üretim araçlarına sahipliği üzerinden kamu toprak kooperatifleri ile yaşayacağı doğrudan ve dolaylı çatışmaların önlenmesi için bütün toplumun yeteneğini artıracak ve kafa ile kol emeğinin arasındaki sorunları çözüme ulaştıracak üretici güçlerin gelişimini önermesinden itibaren ve sosyalist toplumun oluşumu ile varlığı aşamasındaki tarihsel kesitin birbirine aykırı ve çelişen zamansallıklar yaratacağını bildiği için insan kitlelerinin en nihayetinde emeğini ve küçük üretici aletlerini dahi toplumsalla paylaşırken dahi sorunların çıkacağını sezdiği için bu metni yazmıştı. Marks İnsan kitlelerinin sosyalist toplumun varoluşu aşamasında kamu hizmetleri için toplumsal emeğin karşılığı olarak kesintili karşılıklar alacaklarını ilan ederken haksız mıydı? Lenin’in Devlet ve devrimde bu aşamanın en önemli unsuru ‘’herkesten yeteneğince herkese ihtiyacına göre’’ ilkesine doğru çözümleyip bir devrimin genel probleminin bir devrimin sürekli kılınması noktasında bu ilkeyi aşırı önemsemesi ve kuramın uygulama aşamasında tarihsel ve toplumsal özellikler göz önüne alınıp belirli problemleri çözerken belirli problemler doğuracağını örneğin bürokrasiyi ve bürokrasiyle bağıntılı demokratizmi doğru çözümleyip proleter kültür tartışmasına aşırı önem vermesini Sovyetler birliğinin, işçi emekçi kökenli, binlerce profesör, bilim insanı, kültür-sanat insanı yaratmasını bu çerçeveden açıklarız. Bürokratizm; üretici güçlerin hantal kaldığı, köylü kitlelerinin yoğun olduğu, üretici güçlerin gelişimin proleter politik önderlik eli altında geliştirilip sosyalist toplumun oluş aşamasından var aşamasına geçiş aşamasında yaşanan sınıfsal çatışmaların kaynağıydı. Tasfiyeci revizyonizm proletarya diktatörlüğünü küçük burjuvaziye yaşam hakkı vermediler, salt proletaryaya diktatörlük vermek, diktatorya yaratacağı için baskıcı Sovyetler birliği gerçekliğini yaşadık derken ekonomi politiği ıskalamış olmuyor mu? İlk yazıda Almanya veya Türkiye’de proletarya diktatörlüğünün tam ve kapsamlı tek demokrasi olacağını niçin söyledik? Emek gücü Almanya’da aşırı geliştiği için kent ve kır arasındaki ayrım kalktığı için özel emek sahipliğinin toplumsal emeğe doğrudan katılımını yaratacak demokrasinin de oluş aşamasından hızla var aşamasına geçeceğini iddia ediyoruz. Çünkü kapitalizm; ücretli kölelik ve emeğin ücret politikası üzerinden baskılanması için, toplumsal emek etkinliği ve yeteneği aşırı derecede geliştirip nüfusa hızla dağıtmışsa eğer sosyalist toplumun oluş aşamasında kapitalist toplumun belli başlı problemlerinin ortadan kalktığını ama özel emek sahipliği ve doğrudan toplumsal emekle çatışma yaşanacağını söylüyoruz. Sovyetler birliği ve Çin Halk cumhuriyeti örnekleri iyi incelenirse yönetsel aygıtlarda yer bulmuş köy kökenli kent küçük burjuvazisinin, kent soylu küçük burjuvaziyle beraber bürokratizmi nasıl yarattığı ortaya çıkacaktır. Bugün tasfiyeci revizyonist hareketin köy kökenli küçük burjuvaları ile kent soylu küçük burjuvalarının proletarya diktatörlüğüne niçin karşı çıktığı gayet net anlaşılır bir durumdur. Sınıfsal kompozisyon aynıdır. Bugün biz bürokratizme karşı sosyalist deneyimin önümüze sürdüğü kanıtlarla daha deneyimliyiz demek, ham hayaldir, küçük burjuvazinin sınıfsal gerçekliği yaşadığı geçişler ve demokratizmin bel kemiği olması küçük burjuva reformist ve devrimci hareketlerin ciddi bürokratik mayalanma ortamları olduklarını gözlemliyoruz. Bu doğrultuda biz geçmişe oranla daha deneyimliyiz demek gerçeği kılıflama değilse nedir? Bitti…