1. Haberler
  2. BELGELER
  3. Sağ ve Sol Kavramı Nereden Geliyor

Sağ ve Sol Kavramı Nereden Geliyor

featured
service

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da sosyalizm, komünizm iddialı reformist partiler başta olmak üzere çeşitli küçük burjuva örgütlerin literatüründe her yerde “sol” kavramı karşımıza çıkmaktadır. Bu kavram öyleki bukalemun gibi ortam ve şartlara göre renkten renge bürünüyor. Bir maske yada imdada yetişen kutsanmış bu kelime duyulan ihtiyacı gizlediği, yada maskelediği gerçekliğinin öneminden geliyor. Neden tutuluyor bu kavram? Uğruna dövüşülen amacın sınıfsal ayrımını keskin ve net ifade ettiği için mi, yoksa sınıfsal karşıtlığı amorf hale getirip gizlemeye yaradığı için mi? Sınıflar arası işbirliği teorisi için işlevli olan kavramların devrimci ve sınıf içeriği açık kavramların yerine kullanılması bizim reformistlerimize özgümü sadece? Hayır! Revizyonizm-oportünizm genel bir akımdır ve “sol” yada benzer sınıf içeriği belirsiz kelimeler esasta reformist akımın her yerde teorik, siyasi anlayışında belirgin biçimde görülür. “Sol” veya “sağ” kelimeleri de ithal ifadeler olduğu gibi ülkeler farklı farklı olsa da sınıflar arası işbirliği politikasıyla burjuvazinin yardımına koşan oportünist akımın düşünce ve eylemi benzerdir ve genel muhtevadadır. Kelimeler olmadan düşüncelerimizi açıklayamayacağımıza göre kullanılan herbir kelime tutarlı bir düşünce için son derece önemlidir. Marksistlerin düşüncesi toplumsal olgulara dayanır, kurgusal bir tasarım değildir. Burjuva düşünce için toplumsal gerçeğin çarpıtılması kendi sınıf egemenliği için bir zarurettir ve buda kavramların içinin boşaltılması, gerçek anlamlarından saptırılması, olguları gizleyen yeni kavramların parlatılması ve genelleştirilmesi anlamı taşır. Burjuvazi “sol” ve “sağ” kavramlarını işlevli görmektedir. Bunda anlaşılmayacak bir yan yok çünkü uzlaşmaz sınıfların arasındaki çatışma gerçekliğini gizliyor ve buda işçiler için gerçeği sınıf bilinciyle gömesini zorlaştıran bir etken. Reformistler kutsal bir slogan gibi “sol” kavramını en önde tuttuklarına göre toplumsal gerçekliğin gizlenmesi ve kitlelerin aldatılmasında işe yarıyor. Sadece TKP, Sol Parti, EMEP, ESP, TKH, TİP, EHP, TÖP gibi “sosyalist”, “komünist” iddialı partiler değil, DSP, CHP gibi komprador burjuvazinin partileride kendilerine “sol” demektedir. Adını saymadığımız birçok küçük burjuva örgütte aynı içerikte kendilerine “sol” tanımlaması yapmaktadırlar. Sosyalist gazete ve dergilerde “devrimci sol”, “emekçi sol”, “sosyalist sol”, burjuvazinin temsilcisi CHP gibi partilere “burjuva sol” gibi tanımlamaların reformist etkinin artışıyla orantılı yaygınlığı dikkat çekiyor. Kavramlar zincirlere bağlı değil elbet, ama her kullananında kölesi değil, dönüp sahibini vurur. 

Bu konularda açık anlayışımıza rağmen kimi zaman bu kavramların yazınımızda, yazarlarımızda görülmesi kendi hatalarımıza karşı özeleştirel yaklaşımı gerekli kıldığını da belirtmek durumundayız.

Türkiye bir ucu Doğu Avrupa, bir ucu Kafkasya, Ortadoğu’ya dayanan, uluslararası ilişki ağları, ekonomik ve ticari alanlarda konumu itibarıyla önemli bir yerde olmasına karşın, Batı ve Doğu Avrupa ile karşılaştırıldığında ezilen ve sömürülen halk kitleleri Marksizm bilimi ile diğer aynı ifadeyle sınıf mücadelesi teorisiyle bir hayli geç tanışmıştır. Örgütlü komünist sınıf mücadelesi kuruluş aşamasında kısa bir süre devrimci özüyle var olsa da yarım yüzyıl süren karanlık revizyonizm etkinliği aynı zamanda Marksist teorinin uygulanması ve geliştirilmesine de engel oluşturmuştur. 1972’de İbrahim Kaypakkaya Marksist, Leninist, Maoist teoriyi uygulamada bir çığır açmıştır. Komünist sınıf mücadelesi çizgisinin uygulanmasında proletarya partisi ısrarlı bir savaşım versede, ideolojik, teorik üretimi sürekli kılan ve geliştiren çekirdek bir önderlik merkezi yaratılamaması teorik ve siyasi seviyenin düşmesi sorununu doğurmuş, buda zincirleme olarak örgütsel sorunlardan tutalımda, teorik karmaşaya, hatalı fikirlerin gelişmesine yol açan ana etkendir. İdeolojik çalışma tüm çalışmalarımızın can damarıdır sözü boş bir söz değildir. Tanık olunduğu gibi komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın sağlam, doğru ve tutarlı sistemli fikirleri olmasına rağmen hem takipçisi olma iddiasında olup hemde dogmatik ve subjektif düşüncelerle toplumsal gerçeklikten kopanlar olduğu gibi, doğrudan revizyonizm-oportünizm bayrağını sallayanların olması bir partide komünist teori üretiminin zayıflaması, gerilemesi, etkinliğini yitirmesinin ne türden yıkıcı sonuçlara yol açtığını göstermektedir. Bu anlamda komünist teorinin sınıfsal arılığını bozan her kelime önlem alınmazsa kategorilere, oradan düşünce dizilerine açılan kapı işlevi görür. Çok çeşitli haliyle Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrim hareketinde göze çarpan sosyal şovenizm, parlamentarizm, reformculuk etkileri, ideolojik kaosun varlığı sınıf mücadelesi çizgisinden uzaklaşanlar cephesinin bir hayli geniş olduğunu göstermektedir. Proleter devrimci teorik üretimde yetersizlik ve boşluk varsa yerini burjuva fikirler doldurur. Revizyonist-oportünist akıma karşı tutarlı ve kararlı ideolojik mücadele yürüten proleter komünist bir önderlik merkezi oluşmadıkça ve bu görev yerine getirilmedikçe emperyalizme ve onların uşakları komprador burjuvazinin faşist iktidarına karşı gerçek manasıyla bir devrimci sınıf mücadelesi hattı başarıyla örülemez. Bu anlayışla komünistler “sol” ve “sağ” gibi sınıf olgusunu örten kavramlarla değil, sınıf çelişkisinin çıplak ve yakıcı gerçeğini ifade eden kavramlarla konuşurlar. 

Peki “sol” ve “sağ” kavramlarının tarihi kökleri nereden gelmektedir. Bu kelimelerin nerden çıkıp nereye uzandığına politik alandaki kullanımına bakıldığında, sağ ve sol kavramların politik, siyasi alandaki kullanımı 1789 Fransız burjuva devrimiyle başlamıştır. Devrim döneminde Kurucu Meclis’te Kralcılar meclisin sağında oturmuşlar. Devrimci olan ve yeniyi eski olana karşı temsil eden Jakobenler ise meclisin solunda yerlerini almışlar. İki meclisten biri olan Yasama Meclisi’nde de aynı şekilde muhafazakar, tutucu, statükocu ve monarşiden yana olanı temsil eden Kralcılar sağ’da, Fransız devrimcileri ise solda oturmaya devam etmişler. Konvansiyonda da biçim yine değişmemiş, konvansiyon başkanının sağını muhafazakar, statükocular seçmiş, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik sloganlarını yükselten devrimciler ise solunu seçmişler. Bu keskin ve sert çatışmalı dönemde mecliste geekleşen oturma düzenini politik ve siyasi olarak yansıtan sol ve sağ kavramı bu iki karşıt burjuvazi ile feodal monarşi sınıflarının politik ve siyasi kamplaşmasına dayanmaktadır. Biçimdeki oturma düzeni eğilimleri yansıtan politik dile girmiştir. 

Toplumsal değişimlerle birlikte süreli değişim halinde olan kültür, ahlak ve düşünceler gibi sağ ve sol kelimeleri de doğdukları tarihi köklere pekte ilgisi olmayan anlamlar almıştır. 1789 Fransız burjuva devrimindeki SOL dönemin devrimci, ilerici düşüncelerini temsil eden ve önderlik eden burjuvaziydi. Feodal monarşi düzenine karşı devrimci olan burjuvazinin bu devrimcilik barutu kendi mezar kazıcısı proleter sınıfın yükselişi ve kendisi için sınıf haline yükselişini gördüğü 1848 Avrupa devrimleri döneminde tükendi. Burjuvazi bu tarihten sonra işçi sınıfına karşı başı sıkıştığı her yerde daha önce savaştığı feodal monarşilerle, feodal sınıfla uzlaşmıştır. Kapitalizmin ilerlemesi ve genişlemesi burjuvazinin gerici sınıf niteliğini daha da belirginleştirip derinleştirdi. Ulusal baskı, başka ülke ve toprakların işgal edilmesi, sömürgecilik, gerici feodal sınıflarla uzlaşma, statükonun korunması ve nihayetinde büyük ölçekli üretim ve sermaye yoğunlaşmasının tekelci aşamaya varmasıyla emperyalist-kapitalizm döneminde burjuvazinin gericiliği en saldırgan ve soykırımcı yönetim biçimiyle faşizme varmıştır. Bu anlamda 1789 Fransız devriminde özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganlarını yükselten devrimci burjuvazinin politik kamplaşmasını ifade eden “SOL” ile başlayan serüven çeşitli gelişme aşamalarından geçerek Avrupa’da kendisi gericileştiği için devrim dönemindeki kralcılar gibi SAĞ ile sonuçlanmıştır. Özgürlüğü savunarak yola çıkan burjuvazi tarihin en kanlı ve sınırsız şiddet yönetimi olan faşizmin uygulayıcısına dönüşmüştür.

Bilimsel komünizm bayrağı 1848 yılında Komünist Parti Manifestosu ilanıyla göndere çekildi. Proleter devrimci fikirleri ve sınıf mücadelesini temsil eden Marksizm proletarya tarafından benimsendi. Marksizm politik ve siyasi literatüründe kendisini sol olarak tanımlamaz. Fakat sosyalizm, komünizm mücadelesinin sol gibi içeriksiz bir kelimeye sıkıştırılması yine burjuva ideologları ve burjuva düşüncelerin etkisinde olan oportünistlerin işi olarak Fransa’da politik dile yerleştirilmiştir. Çünkü yüklenen manada sol kavramı hiçbir ilgisi yokken sosyalizme bulaştırılmıştır. Burjuva cepheden alınıp proletarya cephesine fırlatılmıştır. Böylece proletarya ile kapitalistler sınıfı çelişmesinin damga vurduğu modern toplumda demokratik, ileri nitelik taşımayan burjuva partilerin kendilerini “sol” göstererek kitlelerin aldatılmasının teorik alanda önü açılmış oldu. Hem görüntüde sosyalist gerçekte ise reformist partilerin sınıf mücadelesi ve iktidar kazanılmadan “özgürlük, eşitlik, adalet, emekten yana” ifadelerine özdeş gösterilen sol ile kapitalist düzene entegrasyonu kolaylaştırıldı, hemde burjuva partilerin işçi sınıfını aldatmak için özgürlük, eşitlik, adalet, hak hukuk kavramlarını dillerinden düşürmemek kendilerini “sol” etiketiyle sunmaları kolaylaşmış oldu. 

Çünkü sol kavramı sınıf çelişkisini açık ve net gösteren değil, aksine gizleyen omurgasız ve içeriği amorf bir ibaredir. Türkiye’de TKP, Sol Parti, EMEP, ESP, TKH vb. vs. partileri de “sol”, CHP, DSP, M. Sarığül’ün TDP, Muharrem İnce’nin Memleket Partisi vb. burjuva partilerde “sol” demekki. Sınıf mücadelesinde gerçeklerin gizlenmesinde bu büyülü, ama pekte şahsiyeti sağlam olmayan omurgasız kelime işe yaramaktadır. Bu nedenlede küçümsemeye gelmez. 

Fransa’dan dünya politik atmosferine yayılan “sol ve sağ” kavramları esas olarak bürokrat burjuva modern revizyonist akımın 1956’da Sovyetler Birliği’nin komünist mirasına ihanet etmesinden sonra önü daha da açılan zararlı akımların, reformist, sosyal demokrat soyundan “sosyalistlerin” süreçle daha da güçlenmesi, uluslararası proleter komünist hareketin ise -Sovyet ve Çin ihanetiyle- gerilemesiyle beraber Marksizme karşı ideolojik taarruzun artan şiddeti gerektiği gibi yanıtlanamadı. 1960’lı ve 1970’li yıllardan itibaren sağ ve sol kelimeleri çok daha kullanılır hale gelmiştir. Esasta sosyalizm, komünizmin çarpıtılmasında, Marksizm, Leninizm, Maoizm devrimci sınıf teorisinin açık, anlaşılır ifadeleri yerine kişi ve partilerin neyi ne kadar yüklemek isterse o kadar yükleme yapabileceği belirsiz “sol” ibaresi reformist akımın efsunlu kelimesi olmuştur. Komprador burjuvazinin faşist diktatörlüğün kurucu partisi CHP’den, orta burjuvazinin reformcu eğilimini temsil eden TKP’ye “SOL” neredeyse her kesimin dilinde olsa da, itibarsız bir kavramdır. Her sınıfın kendisini sunduğu ve kendisini bulduğu kavramda her kesim belirsizdir. Ama bu belirsizlik burjuvazinin birliğiyle oluşmuş bir belirsizliktir. Kapitalist müesses nizamın sınırlarını aşmayan eşitlik, özgürlük, adalet, kardeşlik söylemleri muhalefet pozisyonunda “sol” olarak etiketlenip vitrine konulsa da sınıf içeriğinden yoksun ve ekonomik eşitlik, özel mülkiyetin kaldırılmasını içermeyen söylemden ibaret eşitlik ve adalet özünde burjuva anlayışı ifade eder ve burjuvaziye hizmet eder. Evet eşitlik ama kimlerin eşitliği ve nasıl? Özgürlük ama kimin, hangi sınıfların özgürlüğü? Adalet ama hangi toplumsal düzenin; kapitalist toplumun mu, sosyalist toplumun adaleti mi? Kardeşlik evet ama kim ile, kimin ile, hangi sınıfların hangi sınıflarla kardeşliği?! Bu sorular yanıtsızdır. Sağ ve sol kelimelerindeki içeriksizlik, kaypaklık sol üzerinden devrimci Marksist teori ve amacın çarpıtılması, reformizmin kitlelere maskelenerek, komünist olmanın sıradan bir muhalefete indirgendiği biçimlerle sunulmasını sağ üzerinden ise düpedüz faşist, gerici, milliyetçi, ırkçı burjuva partilerin politik, siyasi nitelikleri maskelenerek sunulması sağlanır. 

Komünist işçi sınıfı hareketi teorisinde sınıf gerçeğini örten sağ-sol kavramının -açıklamaya çalıştığımız biçimiyle- yer edinememesi Marksist teorinin toplumsal gerçeklere olduğu haliyle karşıt yönleriyle açıklamasından ileri gelir. Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao Zedung’un eserlerinde sınıf karşıtlıkları ve bu sınıfların siyasi eğilimlerini temsil eden parti ve örgütlenmeler temsil ettikleri sınıf düşüncesiyle tanımlanırlar. İbrahim Kaypakkaya önderlik ettiği komünist hareket dışında örgüt ve partileri ait oldukları sınıf gerçeğiyle tanımlar, sosyalist iddialı küçük ve orta burjuva eğilimli partileri “sol” gibi genelleme ile tanımlama yapmaz. Bir örgüte küçük burjuva örgüt denildiğinde sınıfsal pozisyonu net anlaşılır, ama “sol” denilip geçildiğinde sınıf pozisyonu kaybolur. Komünistler kendilerine “sol” demezler, Marksist, Leninist, Maoist devrimciler, proleter devrimci, komünist, sosyalist derler. Önüne gelenin kendisine devrimci dediği bir dönemde devrimci kavramı bile komünist olmayı karşılamaz iken sol kavramı nasıl doğru bir tanım olarak görülebilir? Siyasi politik anlayışımız toplumsal ve ekonomik gerçekliği net ifade eden kavramlarla konuşmayı gerektirir. 

Emperyalizme her alanda bağımlı komprador kapitalizmin hakim olduğu Türkiye’de ekonomik durum daha da kötüleşmektedir. İster ülke isterse genel dünya ölçeğinde ekonomik krizler kapitalizmin üstesinden gelinemeyen içsel niteliğinden ileri gelir. Faşist diktatörlüklerde rant, yoksulluk ve yasadışı işlerle, halk kitlelerine, ulus ve çeşitli azınlık  milliyetler ve inanç topluluklarına karşı işlenmiş suçlar ve başka yöntemleriyle yozlaşmış yönetimin olması devletin faşist niteliği ekonomik krizin kitleler üzerindeki yükünü çok daha ağırlaştırır. Çelişkiler derinleşip keskinleşir. Dünyada istisnalar dışında esasta ulusal sorun çözülmüş olmasına rağmen Türkiye’de Kürt ulusu ve diğer çeşitli azınlık milliyetlerin milli baskı altında olması nedeniyle sürmekte olan ulusal sorun sınıf mücadelesinde özgün görevler oluşturmaktadır. Proletarya partisi Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da mülkiyet ilişkilerini analiz etmiş, uzlaşmaz karşıt sınıfların varlığını ve sınıf niteliklerini tanımlamıştır. Hangi sınıfların devrimin düşmanı, hangi sınıflar ile birleşilmesi gerektiği açıklanmıştır. Komprador burjuvazi devrimin baş düşmanıdır. Emek ile sermaye arasındaki çelişme, diğer aynı anlama gelen ifadeyle burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişkinin diğer tüm toplumsal başlıca çelişmeler üzerinde etkili olduğu baş çelişme olarak sınıf mücadelesine yön verdiği sosyal hal ve şartlarda komprador burjuvazinin sınıf iktidarına karşı işçi sınıfı ve tüm halk kitleleri mücadeleye açık ve net ifadelerle çağrılırken, aynı zamanda hangi sınıf partilerinin dost, hangilerinin düşman olduğu da yığınlara açıklanması teorik ve siyasi netliğin gerekliliğidir. Bu temelde proleter komünist partinin diğer sınıf partileri, örgütleri hakkındaki görüş ve değerlendirmesi muğlaklık taşımayan açıklıktadır. Çeşitli sınıf eğilimlerini ve çeşitli sınıfların siyasi çizgisini temsil eden partilerden söz edilirken, onların sınıf karakterini belirtmeyen yaklaşım hatalıdır. Proleter sınıf bilincini geliştirici felsefi düşünceden şaşmamak gereklidir. 

Burjuvazinin ilerici olduğu 18. yüzyılda feodal monarşiye karşı politik alana girmiş ve hürriyet, eşitliğin -burjuva anlamıyla- “sol” günümüzün burjuvazisi tarafından en gerici niteliğiyle halk kitlelerinin aldatılması için söylemde kullanılabilir kuşkusuz, ama proletaryanın ellerinde komünizm bayrağının yükselmeye başladığı 19. yüzyıl ikinci yarısından itibaren burjuvazinin hürriyet, kardeşlik, eşitlik anlamını yüklediği “sol”un burjuva içeriği kalmadı. Sömürücü, imtiyazlı, zalim ve acımasız burjuvaziye istismar alanı açılmasında “sol” kavramı sonradan tekrar işlevli hale geldi. Oysa komünizm teorisi ve eylemi burjuvaziye ait olanı, onun sınıf çıkarıyla çerçevelenmiş siyasi, politik biçimleri aşarak kendisini var etmiştir. Batı Avrupa, Rusya ve sonradan onu takip eden Çin’de gelişkin bir komünizm teorisi uluslararası komünist hareketin öğrenmeye devam ettiği komünist enternasyonel bu deneyimlere bakıldığında reformistlerimizin dilinden düşürmedikleri biçimiyle “sol” kavramına rastlanmaz. Sağ ve sol kelimeleri Marksizmin devrimci çizgisinden sapan siyasi eğilimleri tanımlamak üzere “sağ sapma”, “sol sapma” olarak tanımlanır. Komünist partisi kendisinden bağımsız varolan çeşitli küçük burjuva demokratik partileri, küçük ve orta burjuva reformist partileri, reform talep eden burjuva partileri “sol” kavramıyla tek bir torbaya koyacak bir tanımlamaya gidilseydi gerçeklikten kopulmuş olunurdu. Büyük bir sosyalizm deneyimi ve Marksist, Leninist, Maoist teori mirası varken bizde “sol”, reformistlerimizin siyasi, politik yazınında baş köşede parlıyorsa durup düşünmek gerekmektedir. Hatta sadece revizyonist-oportünist reformcu partilerle de sınırlı değil, açık anlayışımıza rağmen vurguladığımız gibi komünist yazınımızada sızmış bir kavramdır. Aslında bu bir kelimeden ibaret değil, siyasal bir eğilimin teorideki ifadesidir. Sınıfın devrimci dilinden, sınıfsal devrimci bakış açısından uzaklaşmanın sonuçları, estirilen reformcu burjuva rüzgardan kapılan soğuk algınlığının belirtileridir.

“Sol” ve “sağ” karşıtlığı üzerinden siyaset tanımlaması burjuvazinin çıkarlarına hizmet etmektir. İdeolojik olarak topluma egemen burjuvazi bu konuda da yaratılan karşıtlığı ifade eden kavramların içeriğini kendisini bu kategoride ifade edenlere bıraksa da, “sağ” ve “sol”un toplumsal algılanması konusunda içeriğini belirlemektedir. Herhangi bir biçimde karşıt olan sınıflar arası mücadele olgusunu çağrıştırmayacak biçimde “vatan haini, tarifsiz kötülük, ülke, halk, ulusa düşman” vb. canavarlaştırılmış ithamlarla özdeşleştirilip sembolleştirilen “sol”un karşısına ise, vatansever, muhafazakar, milliyetçi, dindarlığı ifade eden ve daima devlet korumasıyla beslenen “iyi” olarak tariflenip konumlandırılmış “sağ” vardır. 

Böylece sınıflar arası farkın anlam kazandığı çelişkileri ifade eden kavramlar ve kategoriler; örneğin burjuvazi sınıfı ile işçi sınıfı, kapitalistler sınıfı ile proletarya sınıfı, devrimci ile karşı devrimci, sömürenler ile sömürülenler, zalim, gaddar, faşist baskı uygulayan sınıf ile baskı altında inleyen mazlumlar, sömürülenler, burjuva partileri ile komünist, devrimci partiler gibi karşıt sınıfları tanımlayan ifadelerin yerini tümüyle sınıf içeriğini gizleyen içeriksizliğiyle bu “sol ve sağ” kelimeleri alır ve böylece isteyen istediği bu geniş torbaya çer-çöpünü doldurabilir. Halk düşmanı komprador burjuvazinin sınıf partilerinin rahatlıkla kendilerini “sol” olarak gösterme kolaylığı bu zeminde yükselir. Sosyalist komünist iddialı çok çeşitli küçük ve orta burjuvazinin sınıf eğilimlerini yansıtan sosyal reformist partiler ve örgütler kendilerini “so” gösteren burjuva partilere teori ve pratikleriyle yardımcı olmaktadırlar. Örneğin muhalefette olduğu için özgürlükçü, emekten, eşitlikten, adaletten yana demokratik biçimde söylemleri ağzından düşürmeyen komprador burjuvazinin köklü partisi olan CHP’ye TKP, Sol Parti, EMEP, TİP, ESP gibi ve benzer partiler “sol” diyebilmektedirler. Kendilerine de “sol” diyen sosyal reformist partiler bu anlayışla kendisini kitlelerin menfaatlerinden yana göstererek halkı kandırmaya çalışan CHP ve benzer burjuva partilere yardım etmiş olmaktadırlar. Reformist akım bu yardımını esasta kapitalist düzen sınırlarını aşmayan pozisyonda kendisine alan açmak için gerçekleştirmektedir. Burjuva partilerin “sağ” olarak tanımlananları karşısında burjuvazinin “sol” olarak tanımlanan partileri yanında, arkasında saf tutmanın meşruluğu ve doğruluğu, burjuva sınıfı partilerinde bulunmayan ve bundan sonrada bulunmayacak nitelikler yakıştırılarak yürütülen bu politika kelimenin tam anlamıyla büyük bir sahtekarlıktır. Marksist, sosyalist, komünistlik adına sermaye partileri olduğu apaçık olan burjuva partilerin temsil ettikleri sınıfı değilde, işçiler, emekçi yığınların aldatılması için başvurulan demokratik söylemlere bakılarak “sağ ve sol” tasnifine gidilmesi ve “sol” denilen burjuva partiler ile ittifaka, anlaşmalara girilmesi, kuyruğuna tutunulması karşı devrime hizmettir.

Demokratik toplumsal bilinç belli bir mesafe kaydetsede, Türkiye’de hala geridir. Egemen sömürücü sınıf tüm kötülükleri “sol”a yüklerken, faşizmin kitle temelini demokrasi düşmanlığı zemininde islamiyet ile kutsallaştıran milliyetçilik, muhafazakarlık, statükoculuk, ırkçılık politikasıyla genişletilmektedir. Ezilen uluslara ve milliyetlere, halklarımıza karşı kanlı tarihin suçluları sayfasında adları yazılı milliyetçi, islamcı, ırkçı ve her türden gericilik “sağ” olarak yüceltilse de, “sağ” olarak ifade edilen burjuva milliyetçi, islamcı, muhafazakar gerici partiler tıpkı sol gösterilen komprador burjuvazinin diğer partileri gibi faşist devlet diktatörlüğünün savunucuları ve uygulayıcıları partilerdir. Sağ kavramı siyasal literatürde ne kadar faşizmi, faşistliği, milliyetçiliği, ırkçılığı, bağnaz islamcılığı gizliyor ve kullanışlıysa, sol kavramı da antagonist sınıflar arası çelişki ve mücadele de proleter devrimci sınıf bilinci ve amacının gizlenmesi için kullanılışlıdır. Tamda bu nedenle burjuvazi sağ ve sol kelimelerinden vazgeçmiyor. Reformistlerimiz “komünist” iddialı birçok küçük burjuva örgütler “sağ ve sol”u siyasi politik alanda tekrarlayıp durmaktadır. Kimilerinin parti isminde “komünist” yazıyor, ama kendisine komünist, sosyalist demeyi yeterli görmüyor, yada komünist demekten çok kendisine “sol”, reformistlere “reformist sol”, yetmedi komprador burjuvazinin en köklü eli kanlı halk düşmanı ve Türk burjuvazisinin en gelişmiş siyasi düşüncesine sahip CHP’ne “burjuva sol” diyebilmektedir.

Sağ denilen burjuva partiler gerici ve faşisttir. Türk milliyetçiliği bayrağını İttihat ve Terakki Partisi’nden devralan CHP’nin gövdesinden ise diğer gerici ve milliyetçi burjuva partiler 1945 sonrası türemiştir. 1960’lı ve 1970’li yıllardan beri “sol” etiketle sunulmaya çalışılan CHP faşist devlet diktatörlüğünün kurucu partisidir. Faşizm ise Türkiye’de her hangi bir hükümet ve parti ile sınırlı olmayan bir devlet sistemidir. 1950’ye kadar tek partili CHP yönetimini A. Menderes D.P devralmıştır. 27 Mayıs faşist askeri darbesinden sonra ortalama iki yılda bir hükümet değişikliğine denk gelecek sıklıkta çeşitli partiler arasında hükümet değişiklikleri gerçekleşmiştir. İslamcı Milli Selamet Partisi’den Refah, Saadet partilerine, A.P, DYP, ANAP’tan AKP’ye, DSP’den SHP’ye, MÇP’den MHP’ye tüm burjuva partiler arasında devralınıp devredilen hükümet etme biçimi nüans farkları taşısa da cumhuriyet Türkiyesinde faşist devlet diktatörlüğü sürmüştür. “Sol” veya “sağ” olarak tasnif edilen bu burjuva partilerin yönetimlerinde sömürü düzeni sürmüş, 1923’te inkar, imha, Türkleştirme ve islamlaştırma esaslı asimilasyon ve amansız bir baskı üzerine kurulmuş Kemalist faşist devlet sisteminin devam ettirilmesi politikasından taviz verilmemiştir.

Tüm hükümetlerde yer alan burjuva partilerin tarihine bakın, hangi dönem alınırsa alınsın darağaçları, zindanlar, kitle katliamları, kırım, jenosit, Kürtlere ve azınlık milliyetlere ulusal baskı, dini gruplara inanç baskısı, siyasi suikastler, yasaklar, baskılar, azgın bir anti komünizm, demokrasi karşıtlığı, bağnaz bir milliyetçilik, ırkçılık, islamcılık süreklileştilmiş, asimilasyon politikası sarmalında birbirini tamamlayan egemen sınıf siyasetinin ifadesini bulduğu faşizmdir. “Sağ”, sağ merkez” gibi kategorilerle kendisini tanımlayan “sağ” partiler bununla övünürler, oysa bu karanlık, lanetli pozisyon utanç vericidir. Yığınlar çarpıtılmış bilinçle bu gerici partilerin etkisinden kurtulmadığından burjuva partiler sağcılıklarıyla övünmeye devam etmektedirler. Karşıt cephe ne kadar kötü gösterilmişse “sağ” denilen cephe bir o kadar “iyi” olanla özdeşleştirilmiştir. “Sol”a yüklenen kötülük, kitlelere benimsetilen olumsuz algı “sağ” denilen burjuva faşist partilerin milliyetçilik ve islamiyetle kutsanmış mukaddes bir saldırganlık olarak işçi sınıfı mücadelesi ve toplumsal demokratik mücadelenin karşısına meşruluk bayrağıyla dikilir. Bu iki karşıt kelimede sınıfsallık görünmez. Sonuçta burjuvazi “sol” algısıyla işçiler ve tüm emekçi halk kitlelerinin istek ve taleplerini savunuyormuş gözüküp kitleleri aldatırken, faşist kapitalist devlet düzeninin savunucusu olduğunu gizler. Sanki “sağ” denilen partilerle farklı bir siyasi yapıda olduğu görüntüsü yaratır ve demokratik ileri kitlelerde beklentiler yaratır, onları sistem sınırlarında tutar, yönetime gelmesi halinde sermayenin çıkarlarını koruyacağı gerçeği gizlenir. Öte yandan islamiyet gericiliği, bağnaz kafatasçı bir milliyetçiliğin birleştiği faşizmin bu cephesi de sağ kelimesiyle masumlaştırılır. “Sağ” ve “sol” denilen komprador burjuva faşist partiler nüans farkları olsa da özünde devletin, sermayenin devamlılığı için aynı işi yaparlar.

Tepeden kuş bakışı bakılınca kapitalistler sınıfı partilerinin aynı cephede faşist devlet diktatörlüğünün koruyucu ve sadık güçleri olarak işçi sınıfının komünist devrimci güçlerine, Kürtlere, azınlık milliyetlere, farklı inanç topluluklarına, demokrasiyi kazanmak için mücadele yürüten tüm toplumsal kuvvetlere karşı konumlandıkları rahatlıkla görülür. Adları değişik olduğuna aldanılmamalı, işçiler, emekçi köylüler ve bütün halk kitleleri sınıf düşmanları burjuva partileri çok iyi tanımalıdır. İşçi sınıfı mücadelesinde işçilerin ve bütün halk kitlelerinin kapitalist sınıf iktidarına karşı savaşım bilincini zayıflatan, muğlaklaştıran her kelime, kategori, anlayış işçilerin burjuva partilerin onları aldatma politikasına kolaylık sağlar. Sınıf düşmanlarını görmelerini zorlaştırır. Bu hatalı anlayışlara karşı mücadele edilmeli. Parlatılan içeriksiz söylem ve sloganlaştırılmış kavramların özü kitlelere açıklanmalı. Toplumsal olguların açıklanmasına dayanan Marksist, Leninist, Maoist sınıf teorisinin keskin, net ve anlaşılır felsefi dilinden şaşmadan kitlelere gerçeğin anlatılması proletaryanın sınıf partisinin görevidir. 

Sağ ve Sol Kavramı Nereden Geliyor
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Devrimci Demokrasi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin