POLİTIK ÇALIŞMADA PRATİK DURUŞ

FB_IMG_1687128935603

“Politik çalışma bütün çalışmaların can damarıdır”

Komünistler belirlenen dönemsel politikalar içerisinde dört ana nokta üzerinde duruyorlar; 1- Komünist ideoloji Marksizm-Leninizm-Maoizm’i, özellikle Maoizm’i kavramaya ve kavratmaya yönelik çalışmalar, 2- Somut ifadesi Halk Savaşı olan genel siyasi çizgi içerisinde can alıcı bir yere sahip olan Halk Kurtuluş Ordusu’nu güçlendirmek üzere yüzü bu yöne dönük çalışmalar yapmak, 3- ABD emperyalizminin Irak’taki işgaline karşı direnişe ortak olmak ve bu doğrultuda çalışmalar yapmak, ve 4- Mart ayı içerisinde gerçekleşecek olan yerel seçimlere ilişkin çalışmalar yapmak. Bu politik çalışmalar belirlenirken bir noktanın da altı daha bir itinayla çizilmektedir; anti-emperyalist zeminde bağımsızlık fikrini daha güçlü bir şekilde propaganda etmek.

Bu noktalara geçmeden önce şunu hatırlatmakta fayda var, zira, belirlenen bu politikalar bu yönüyle birbirleri arasında belli bir ilişkiye sahiptir. Bilindiği gibi Maoist komünistler, insanla araçlar arasındaki ilişkinin ele alınmasında, insana; politik çalışmalarla öteki çalışmalar arasındaki ilişkinin ele alınmasında, politik çalışmaya; politik çalışma içinde ideolojik çalışma ile günlük politik işler arasında, ideolojik çalışmaya; ideolojik çalışmada, kitaplardaki fikirlerle canlı fikirler arasındaki ilişkilerin ele alınmasında, canlı fikirlere öncelik verirler.

Bu genel prensiplerin yanı sıra şunu da hatırlamakta fayda var; ideoloji siyaset ilişkisinde, siyaset bir sonuç olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla bir siyasetin doğru bir zeminde maddi bir güce dönüşebilmesi için öncelikle ideolojinin kavranması gerekir.

Bu iki ön nottan sonra şu da belirtilmek durumundadır; ideoloji ne kadar öncelikli olursa olsun, ideoloji ile siyaset ilişkisi ve siyasetin pratik duruşu ihmal edilerek ideoloji savunuculuğu yapılamaz. Düşünün ki, bir uluslararası konferansta devrimci savaşlarını geliştirerek halk ile ete kemiğe bürünmüş bir partinin delegasyonu, biz açıklananlarla hemfikiriz, açıklananları savunuyor ve uyguluyoruz diyerek kendi ülke gerçekliklerindeki devrimci savaşı anlatıyor.

Delegasyonun bu tutumu çok farklı bir ihtiyaçtan doğmuş olsa da bizlere şunu da hatırlatıyor; uygulamaksızın savunmak komünist ideolojiyi yetersiz bir kavrayış ve eksik bir savunudur, savunduğumuzu uygulamakla mükellefizdir.

O halde politik çalışmalar içerisinde ideolojik çalışmaya öncelik vermekle beraber politik çalışmadan ve bu çalışmalar içerisinde güçlü bir pratik duruş sergilemeden avazımız çıktığınca “İdeoloji!” diyerek bağırma hakkına sahip değiliz. Bu oportonist bir lükstür. Komünistler tarafından belirlenen bu dönemsel politikaları bu oportonist lüksten uzak durarak kavramak zorundayız. Yani ne tek başına ideolojik kampanyalar, ne tek başına gerillacılık, ne de tek başına seçimcilik. Altı özenle çizilen noktadan örnekleyerek izah etmeye çalışalım; Anti-emperyalist zeminde bağımsızlık fikrini daha güçlü bir şekilde propaganda etmek!

Neden?

Çünkü bu ihmal edildiği taktirde proletarya enternasyonalizmi de ihmal edilmiş demektir; bu ihmal edildiği taktirde kitlelerin yaşadığı çelişkiler ihmal edilmiş demektir ki, bu, kitlelerin savaştırılamamasına da neden olur; vesair… vesair… Dolayısıyla yurtseverlik fikri de en az enternasyonalizm kadar propaganda edilmesi gereken bir fikirdir ve bu fikre burun büken bir enternasyonalcilik cakası yüksek “sol” oportonist bir gürültüdür.

Örnekten konumuza dönecek olursak dönemsel olarak belirlenen bu dörtlü görevden -ki bunlardan gerilla ile ilgili olan görev, gerillanın gezginci olduğu her dönem için geçerlidir- her hangi birini ihmal etmek ya da birine ya da ikisine burun bükerek, sadece ve sadece birini yüksek gürültülerle öne çıkarmak oportonist bir lükstür. Dolayısıyla tek telli bir bağlama üzerinden tek düze bir siyaset tarzı değil, bir piyano üzerinden çok daha yoğun sesleri duyarak ya da üreterek siyaset yapmak durumundayız. Yani Mao zedung yoldaşın kadroları tarif ederken söylediği gibi, her bir kadromuz piyano çalmak durumundadır. Dolayısıyla bir gerilla kullandığı kurşun ile bu dönemsel politikaların dördüne birden ne kadar katkı sunduğunu; bir yazar kullandığı mürekkep ile bu dönemsel politikaların dördüne birden ne kadar katkı sunduğunu; bir müzisyen kullandığı notalar ile bu dönemsel politikaların dördüne birden ne kadar katkı sunduğunu; bir sendikacıörgütlemeye çalıştığı bir grev ile bu dönemsel politikaların dördüne birden ne kadar katkı sunduğunu;… politik olarak hesaplamak durumundadır. Aksi halde politik çalışmayı bütün çalışmaların merkezine aldığını ve bu çalışmalar içerisinde de pratik bir duruş sergilediğini iddia edemez. Oysa hangi alanda ve hangi noktada durulursa durulsun her biri bir partinin ve bu partinin politikalarının etrafında bir bütündür ve bu anlamıyla, bu partiye bağlı olarak halka ve devrimci savaşa karşı sorumluluk taşımaktadır. Bunlar kavranılmadığı taktirde çevreci ve lokal biçimlenişlerle bir komünist partisinin öncülüğünü ve önderliğini darbelemiş oluruz ki, bu da, halkın kaybedip, emperyalizmin ve uşaklarının kazanması anlamına gelir.

O halde şunun altını çizerek devam etmek durumundayız; Politik çalışma bütün çalışmaların can damarıdır! Ve bu öncelikle örgütsel bir tavır içerisinde pratik bir duruşu gerektirir…

Politik çalışmada pratik duruş

Bir önceki sayımızda seçimler vesilesiyle yazılmış perspektif nitelikli değerlendirmemizde bir politikanın maddi bir güce dönüşebilmesi için kadroların da kilit bir noktada durduğuna değinilmiş ve bunun salt ileri kadrolar ile sınırlı olmayıp, ara ve mahalli kadrolar için de geçerli olduğu söylenilmişti. Çünkü ara ve mahalli kadrolar olmaksızın merkezi politikaların halka nüfuz etmesi mümkün değildir; çünkü bu kadrolar, belirlenen politikaların kitleye taşınmasında rol üstlenmektedirler. Dolayısıyla bir politikanın taşınmasında taşıyıcının duruşu da önem arzetmektedir. İdeolojik, siyasal, örgütsel ve günlük yaşam içerisindeki duruşu, halk içerisinde başlı başına bir etki gücüdür. Şöyle örnekleyelim; aynı politika iki ayrı kadro ya da iki ayrı pratisyen tarafından taşınıyor ama aynı politika ilkinde karşılık bulmazken, (ikincide) maddi bir güce dönüşüyor. Soruşturulduğunda ise neden olarak karşımıza, iki kadro arasındaki pratik duruş farklılığı çıkıyor. Ve öyle ki, bu bazen çok basit gibi görünen davranış özelliklerinden hareketle bile ortaya çıkan bir sonuç olabiliyor. Örneğin, rahatına düşkün ya da bulunduğu yerler itibariyle belli bir rahata alışmış bir kadro, gittiği bir ilişkide de aynı rahatlıkla hareket ettiğinde garip ve de abartılı gelecek ama “Zıpır” damgasını yiyerek ayrılabiliyor. Ya da iki kadrodan biri politik gücüne ve kültürel dokusuna olan güven içerisinde bir rahatlık ortaya koyup etki icra ederken, ikincisi bu doğallıktan sıyrılarak suni bir nezaket gösterisine sürüklenince doğallığı üzerinde yapıştırma kalan bu davranış, tüm doğrularına rağmen itici bir etki uyandırarak politikayı da boşa düşürebiliyor. Günlük yaşam ve günlük ilişkilerdeki bu duruş farklılıkları bile bir politikanın taşınmasını bu derece etkileyebiliyor ise bu sonucu yaratan nedenler üzerinde durmak durumundayız. Çünkü bu sonuçlara neden olan, bu sonuçların ortaya çıkmasına neden olan kültürel biçimleniş de -ki kültür günlük insan ilişkilerinden tutalım, sanatsal üretimlere varana kadar bir bütündür- ideolojinin kavranışıyla ilintilidir. Dolayısıyla, daha önceki sayılarımızda ele aldığımız bir perspektif yazımızda da üzerinde durduğumuz gibi, siyasal ilişkilerim ve sosyal ilişkilerim gibi suni bir ayrıma giderek değerlendirme kolaylığına kapılmak yanıltıcı olur. Çünkü devrimci, devrimcinin pratik duruşu siyasal ilişkileriyle de, sosyal ilişkileriyle de bir bütündür. Devrimci kişilik ve devrimci pratik bu bütünlük içerisinde ortaya çıkmadığı taktirde, sorunu ideolojik boyutuyla değerlendirmek durumundayızdır. Çünkü yukarıda da değindiğimiz gibi, siyasal, örgütsel ve kültürel sorunlar ya da durumlar sadece bir sonuçtur. Bu sonuçlara ya da durumlara hükmeden de ideolojidir.

Konuyu izah edebilmek için seçtiğimiz bu basit örneklemelerden sıyrılarak ana konuya dönecek olursak, belirlenen politikalar arasındaki ilişkiyi kavrayarak bütünlük içerisinde hareket etmek de politik çalışmadaki pratik duruşun bir görüngüsüdür. Bu bütünlüğü kavrayarak pratik bir duruş ortaya çıkarılamadığı taktirde sunulan politikalar başarısız kalabileceği gibi bu başarısızlıklardan hareketle halkın komünist partisine olan güvenini de zedeler. Bu yüzden, her bir pratisyen, her bir kadro politik çalışmada pratik duruş üzerinde değerlendirmeler yaparak devrimci sonuçlara ulaşmalıdır.

Nasıl başaracağız? Bu başarıda kolektif eğitim belirleyici bir yerde durmakla beraber kolektif eğitimin nasıl hayata geçirileceği noktasında sıkıntılar yaşanmaktadır. Belki geçmiş alışkanlıklar nedeniyle, belki deneyimsizlik, belki kolaycı tutumlar nedeniyle kolektif eğitim, çoğunlukla, bir eğitmenin bir grubu toplayıp bir kitap üzerinden anlatması olarak algılanıyor. Oysa devrimci mücadele içerisinde bunu düzenli periyotlarla sağlamak mümkün değildir. O halde kolektif eğitimin nasıl ele alınması gerektiğini doğru kavramak durumundayız. Bu noktada şehit düşen komünist kadrolardan Hasan Hakkı Erdoğan yoldaşın açılımını değerlendirebiliriz. Yoldaş şöyle açımlıyor; Kolektif eğitim esas olarak belirlenen gündemler ve belirlenen politikalara paralel olarak yapılan bireysel çalışmalar ile mümkündür. Kolektifin belirlediği gündemler ve politikalar doğrultusunda harekete geçildiği için zaten kolektif bir çalışma olduğu gibi, gerçekleştirilen ürünler de kolektife katıldığı için birey de kolektifin bünyesindedir. Özetlemeye çalıştığımız bu açılım devrimci savaş gerçeği içerisinde, özellikle kadrolar açısından, kolektif eğitim boyutuyla doğru ve gerçekçi olan bir açılımdır. Birçok irili ufaklı deneyimden de görülmüştür ki, klasik tarzda hayata geçirilmeye çalışılan kolektif eğitim ya bir süre sonra kesintiye uğramıştır ya da tek düzeleşerek bıkkınlık verir bir hale bürünmüştür. O halde öncelikle komünist partisinin gündemlerini ve politikalarını sıkı takip etmek durumundayızdır. İkinci olarak ise bu gündem ve politikaların taşıyıcısı olan yayın organlarını sıradan bir gözle değil, örgütçü bir gözle takip etmek durumundayızdır. Üçüncü olarak ise bu politikaları örgütsel bir gerçeğe dönüştürmek üzere kendi bulunduğumuz alanı değerlendirerek politikanın burada nasıl hayat bulacağı noktasında çözüm üretmeliyiz ki, bu, başkaca makale ve kitapları da okumayı gerekli kılar. Örneğin yayın alanında olan bir kadro, uluslararası komünist hareketin tarihini incelerken sadece Sovyet yayınlarından Iskra’nın işlevini değil, Iskra’nın örgütsel sürecinde Lenin’in arayışlarını da inceleme ihtiyacı duymalıdır. Ya da askeri alanda olan bir kadro sadece Mao Zedung’un askeri yazılarını değil, Hz.Muhammed’in Hendek Savaşı’ndaki muharebe gücünü ve kapasitesini de inceleyerek gerilla taktiklerine dair sonuçlar çıkarmak durumundadır. Vesair… vesair…

Eğitimdeki bu yöntem sorunu çözüldüğü taktirde ara ve mahalli kadrolar, her adımına yön veren bir yönetici ve yönlendirici kadro arama çilesinden kurtularak yönetici ve yönlendirici kadrolarından, hangi sürece ilişkin nasıl bir politika üretildiğini bekler. Askeri deneyimlerden örneklemek gerekirse, bir birim komutanı, komünist partisinden ya da üst komutanlıklardan dönemin taktik politikasını bekler, bu taktik politikaya paralel saldırı ya da savunmaları, ya da hangi hedefin daha isabetli bir hedef olacağını kendisi tayin eder. Şayet bu ayrıntıları da komünist partisinden veya ordunun üst komutanlıklarından beklerse, gerilla savaşındaki ademi merkeziyetçiliği, dolayısıyla gerilla savaşının akıcılığını felç etmiş olur. Aynı zamanda kadro özellikleri itibariyle kendi statüsünü de tartıştırmış olur. Çünkü gerilla birimlerinin pratik akışını da komünist partisi belirleyecek ise, birim komutanlığına ihtiyaç kalmaz. Ve buradan, yani gerilla alanından kente taşarak devam edecek olursak; kentteki bir mahalli kadro, belirlenen politikalar itibariyle yarın köylük bölgelere alınabileceğini ya da kendisinden köylük bölgelerdeki askeri güçler için savaşçı talep edilebileceğini her an düşünerek bu noktada arazi taraması yapması, yani etrafında savaşçı olabilecek ne kadar insan gücü olduğunu tespit etmesi gerektiği gibi, yarının gerillacısı olarak bugünden teorik ve politik hazırlık yaparak içten içe pratik bir duruş örgütlemelidir. Bunu yapmadığı taktirde, yine şehit düşen komünist kadrolardan Cüneyt Kahraman yoldaştan örneklemek gerekirse, savaşçı da yetiştiremez, çünkü yoldaşın dediği gibi, savaşmayan savaştıramaz. Devrimci savaşın her alanına hazır bir pratik duruş örgütleyemeyen, savaşçı olmaya hazır bir potansiyel de üretemez.

Tüm bunlardan sonra özetleyerek sonuçlandırmak gerekirse; Politik çalışmada pratik duruş, bir devrimci yapının ve bir devrimci savaşın kültürel biçimlenişinde oldukça büyük bir önem taşıdığı gibi, bu kültürel biçimlenişe bağlı olarak halk üzerinde de etkili olur. Bu yüzden belirlenen politikaları tek yanlı olarak ele almak ne denli yanlış ise, pratik duruştan yoksun kaba bir tekrar da o denli yanlıştır ki, bu, sürdürülen devrimci savaşın ihtiyaçları paralelinde komünist bir şekillenişi şart koşar.

Devrimci Demokrsi1-16 Şubat 2004
15 Günlük Siyasi Gazete

Exit mobile version