Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da günlerdir süren yangınlar ve Kürt katliamlarına ilişkin Proletarya Partisi MKP, MK SB imzalı bir bildiri yayınlayarak tavır geliştirmiştir. Devrimci yayıncılık sorumluluğu gereği MKP’nin bildirisine sitemizde yer veriyoruz.
Devrimci Demokrasi
*****
Doğa“da ve insan topluluklarında ortaya çıkan her çelişkinin kaynağında mutlaka bir dış etkenin etkisi vardır.
Emperyalist-kapitalist sömürü sisteminin uzun yılları bulan doğaya ve insana karşı işlediği suçların nedeni ve bu suçlardan elde ettiği hükümdarlık, doğa ve insan topluluklarının refleks gösterip karşı koymasının da ön koşulunu yaratmıştır. Doğa, içinde barındırdığı canlılar ile, insan toplulukları arasındaki yaşamsal çelişkinin bir birini tamamlayan özüne müdahale eden etkene karşı kayıtsız kalmadığı gibi, ortaya çıkan çekişkinin çözümünde ise radikal davranıp kendine karşı işlenen suçların da bir anlamda intikamını almıştır.
Emperyalist güçlerin ve ona göbekten bağımlı yarı-sömürge ülkerdeki faşist devlet aygıtlarının doğaya ve insanlığa karşı işlediği her suç, kapitalist sömürü çarkının daha nitelikli dönmesinin garantörü olmuştur. Kapitalist sermaye sahiplerinin, sermayenin serbest dolaşımına engel çıkaran-çıkaracak olan ne varsa yok etme yada teslim alma politik duruşuna karşı, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen tüm halk kesimleri bir bütün buna biat etmediği gibi, bu çelişkinin çözümünün radikal araçlarını da bir bir ortaya çıkarmayı bilmiştir.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da emperyalizmin uşağı faşist Türk devletinin, kapitalist sermaye ve onun sömürü çarkına olan sevdası, başından beri doğa ve halk düşmanı politik niteliğine yön veren etken olmuştur. Siyasi ve ekonomik olarak yaşadığı kriz, buna bağlı olarak yönetememe çelişkisinin çözüm yolunu HES, RES, Taş ocağı, siyanürlü maden arama vb. yaşam alanlarının sermayeye peşkeş çekilmesi, doğa ve yaşam alanlarını savunan ora halklarının devlet düşmanı ilan edilmesi gibi faşist devlet politikalarından doğan çelişkinin çözüm noktası, bu saldırganlığa karşı direnişin ve kazanma bilincinin basitten karmaşığa doğru kitlelerde hakim bilinç unsuruna dönüşmesiyle mümkün olacaktır.
Faşist diktatörlüğün güncelde yaşadığı sorunları, halk düşmanı politikalarla aşma gayreti ve çırpınışı Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da can kayıplarına neden olurken, her çırpınışta dibe doğru batmaktadır. Ezeli düşman Kürt ulusuna yönelik geliştirilen katliamcı politikalar, batmaktan kurtuluşun tutamacı olmaktadır. Devletin faşist katliamcı yüzünü gösterdiği her olaydan sonra sözcülerinden gelen açıklamalar “ben yaptım, yapacağımın da garantisidir” minvalinde olurken, çelişkinin diğer ucundaki muhatapları ise “kardeşlik, barış, sandık demokrasisi” vb. gibi söylem ve eylemlerle bi nevi batmakta olanın tutamacına urgan olmaktadırlar.
İzmir HDP binasına yapılan devlet destekli faşist saldırı ve katledilen, Deniz Poyraz’ın katilinin rahat tavırları ve emniyette “alınan” ifadesi de göstermiştir ki, Afyon, Bursa, Sakarya’da yaşanan Kürtlere saldırılar faşist diktatörlüğün çıkmazda olduğu çelişkilerine yönelik, Kürtlerde ve diğer ezilen, sömürülen kesimlerde ortaya çıkacak reflekslerin ölçümü mahiyetini taşımaktadır. Her saldırı ve katliam girişimleri sonrası dillerden düşürülmeyen “hassasiyetlerimiz ortaktır, geçtiğimiz şu günlerde barış ve kardeşliğe ihtiyacımız vardır, hükümetin her suçunun hesabını sandıkta soracağız vs. vb.” söylemlerle devletin soykırımcı ve katliamcı niteliği an’a aitmiş, faşist diktatörlüğün tarihi temiz ama mevcut hükümet eliyle barış ve kardeşlik baltalanıyormuş algısı da bir o kadar düşmandır bilinçlere.
Konya’da Kürt aileye yapılan ilk saldırının arkasından göz göre göre gelen katliam, hiç bir söze gerek duymadan faşist diktatörlüğün bu katliamların sorumlusu ve planlayıcısı, tetikçiliğini yapanların ise AKP-MHP hükümeti, İP-Ergenekon faşist ulusalcı cephenin olduğunu göstermiştir. Yaşanan tüm bu ve benzeri olaylara bakındığında faşist devletin yaşadığı siyasi ekonomik kriz ve yönetememe çelişkisinin seçim masalarının pazarlıklar konusu olamayacağı, her yitirilen canın hesabının “sandık demokrasisi” ile sorulamayacağı, faşist devletin niteliği ve gerçekliğinin yüzümüze vuran apaçık göstergesidir.
Faşist diktatörlüğün katliamcı niteliğinin, yaşadığı çelişmerin çözümüne; iktidar perspektifli sınıf bilinçli proletaryanın öncülüğünde, emekçi köylünün, umudu çalınmak istenen gençliğin, erk devletin kolluk güçlerine siperlerde, barikatlarda diz çöktüren kadınların birleşik direnişinin gücüyle varılacaktır. Katliamlara karşı meşru savunma, direniş mevzilerinin oluşturulması elzemdir.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da işçi sınıfı, emekçi köylülük ve ezilen, sömürülen tüm halk kitlelerinin çelişkilerin çözümü, Halk Savaşı’nın parıldayan siperlerinde yer alarak faşist devlet diktatörlüğüne karşı savaşın öznesi olmaktan geçmektedir. Yeniden inşaa sürecindeki Parti ve Maoist hareket halkın çelişkilerinin çözümünde radikal araç olarak, savaşmayı ve kazanmayı tecrübe etmiş bir yerde durmaktadır. Kemalist faşist diktatörlüğün halk düşmanı politikalarını birleşerek, direnerek ve savaşarak boşa çıkaralım.
MKP MKSB
29.7.2021