MKP dava tutsağı Veysel Kaplan’a ”C. Başkanına hakaret”ten 1 yıl 2 ay hapis cezası!

Haber Merkezi: Hapishanelerde devam eden baskı, hak gaspları, ağırlaştırılmış tecrit devam ederken, tutsakların başka hapishanede bulunan arkadaşlarına ve dılarıdaki aile ve dostlarına gönderdikleri mektuplarda yer alan ifadeler nedeniyle mektuplara ya el konuluyor, yada bu ifadeler nedeniyle ceza davaları açılabiliyor. 24 yıldır MKP davasından tutsak bulunan Veysel Kaplan’a yazdığı bir makale nedeniyle açılan davalardan 1 yıl 2 ay hapis cezası verildi.

Veysel Kaplan verilen hapis cezasına dair yaşanan süreci gazetemize gönderdiği mektupta şu ifadelerle anlattı.

“Bir Hapis Cezası Daha

 Kandıra 1. Asliye Ceza Mahkemesi 25.02.2021 tarihinde 2020/295 Esas sayılı dosyada “cumhurbaşkanına hakaret” hükmüyle şahsıma 1 YIL 2 AY HAPİS CEZASI verdi.

Bir kez daha hapis cezası dememin nedeni, aynı gerekçelerle Kocaeli 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 13.12.2020 tarihinde “cumhurbaşkanına hakaret” ettiğim iddiasıyla 1 YIL 2 AY HAPİS CEZASI verilmesinden ileri gelmektedir. Karıştırılmasın biri Kocaeli 1. Asliye Ceza Mahkemesi, diğeri ise Kandıra 1. Asliye Ceza Mahkemesi. Daha öncede açılan davalar vardı ve bu davalara değinmeden geçiyorum. Belirtmeliyim ki şahsıma 2016 yılında başlayarak açılan soruşturmalar ve açılan ceza davaları Türkiye’de egemen burjuva sınıf hukuku ve yargının trajik ve bir o kadar da faşist durumunu gösteren tipik örneklerden sadece birisidir. Hiç kuşkusuz halkımıza sudan sebeplerle açılmış davaların bir parçasıdır. 

Daha önce açıklamıştım soruşturma süreçlerinde ama konunun anlaşılması için kısaca özetlemem gerekir, aksi halde aynı gerekçeyle iki ceza verilmesi meselesi de anlaşılmaz. Bireylerden kimin devletin yürütme koltuğunda oturduğundan ziyade, neyi, hangi sınıfı temsil ettiğini esas alan ve kapitalist özel mülkiyet ve düzeninin kaldırılması ve yerine proletaryanın önderliğinde sosyalizmin kurulmasını savunan ve bu uğurda mücadele yürüten bir komünistin habire devletin başındaki bireye “hakaret” iddiasıyla hapis cezalarıyla karşılaşması çelişkili görülebilir ama bu benden kaynaklı olmayan sistemin siyasal, politik ve yargı ortamına ait bir çelişkili görünümdür. Çünkü ortada gerçekten de hakaret olarak değerlendirilebilecek hiçbir ibare yoktur. Kapitalist sistemin yerine bireyi – bu devlet başkanı olsa bile – koymuş da değilim. En bağnaz sınıf düşmanları olsa bile Marksistler hakaret ve küfür etmeyi politik bir araç ve söylem olarak görmezler, benimsemezler. Ne yazık ki fikir özgürlüğün olmadığı ve demokratik bir tartışma kültürü ortamından uzak olan, AKP yönetimi döneminde daha da uzaklaşan Türkiye’de devrimci fikirler, eleştirel demokratik düşünce “hakaret” olarak değerlendirilmekte, burjuvazinin siyasi temsilcileri tarafından damgalanmakta ve yargı eliyle de cezalandırılmaktadır. Tabi mahkemede yargıç karşısına oturtulmadan önce mafya-çeteler aracılığıyla ayaklarına kurşun sıkılan, dövülen, kafası, kolu kırılanları da unutmadan. 

Bu hapis cezalarının başlangıç noktası şudur: 2015-2016 döneminde Kürtlere karşı yeniden – esasta 20 Temmuz Suruç ve 24 Temmuz 2015 tarihinde Qandil’in uçak filosuyla bombalanmasıyla start alan yoğunlaştırılmış savaş konsepti devreye girdi. Akabinde her türlü demokratik kitlesel tepki zorla bastırıldı. Baskı vidaları sıkıldı. Kuzey Kürdistan kentlerinde geliştirilen “demokratik özerklik” ilanı ve barikatlar kurularak öz savunma direnişleri sürecine girilmesine faşist Türk devleti direnenleri yok etme ve Kürt toplumunu şiddetli bir saldırıyla sarsıp ezmek, mevcut konumunu bozmak tutumuyla yanıt verdi. Tamda bu süreçte Şubat 2016 tarihli üç adet makale yazdım. Yazılarımda Türk ulus devletinin haksız, zulümce saldırıları karşısında Türk, Kürt, çeşitli milliyetlerden proletaryanın devrimci bakış açısından ve ortak sınıf çıkarlarını esas alan anlayışla takındığım tavır, Kürt ulusunun haklı mücadelesini sahiplenmemiz hoşlarına gitmedi. Mektuplara Kandıra 2 No’lu F Tipi Hapishanesi idaresi el koydu ve suç duyurusunda bulundu. Bu şekilde başlayan süreç soruşturmaya konu oldu. Çok geçmeden Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “örgüt üyesi olmak ve örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla ceza davası açıldı. Yasaya göre düşünceye dava açılabilmesi için Adalet Bakanlığı’nın izni gerekir. A. Bakanlığı’nın “OLUR”uyla ceza davası açılmış oldu. Hapishaneden çıkmasına izin verilmemiş, kimsenin okumadığı mektuptaki yazılar “örgüt üyesi olmak, örgüt propagandası yapmak” delili olarak iddianame haline getirildi. Özcesi DÜŞÜNCELER suç delili olarak gösterildi. 1998 yılından itibaren 24 yıldır Maoist Komünist Partisi (MKP) üyesi gerekçesiyle, üyesi olmakla hapishanede tutmalarına ek olarak yeniden “örgüt üyesi olmak” vs. ceza açılması pek mantıklı görünmez konuya yabancı olanlara, ama burası Türkiye. 

Bitmedi!. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığım savunmada “suç” görüldü ve Kocaeli 1,2 ve 6. Asliye ceza Mahkemeleri’nde 3 adet ceza davası daha açıldı.

Bunlarla yetinilmedi. Bu davalardan biri olan Kocaeli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi için teslim ettiğim yazılı savunmaya hapishane idaresi denetim uyguladı ve mahkemeye yollamak yerine suç duyurusu ile Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına yolladıklarını beni ifadeye çağırdıklarında öğrenmiştim. Oysa 5275 sayılı infaz kanununun 68. madde/4 mahkeme ve resmi makamlara gönderilen mektup, faks ve savunma denetime tabi tutulamaz. Keza sadece Avukatların getirdiği savunmaya ilişkin belgeler değil, tutuklunun mahkeme ve Avukata yolladığı savunmaya ilişkin belge ve dosyaları da idare tarafından denetime tabi tutulamaz. Sadece hapishane müdürünün değil, savcı ve hakimlerin kendi yasalarına uymadıkları bir politik, siyasi durum söz konusudur. Kaldığımız yerden devam edersek: hapishane idaresi yetkisi olmamasına rağmen savunmaya denetim uygulayıp, savcıya yollayınca savcılar hiç bu “cezalandırma” isteğini yanıtsız bırakır mı?! Peki ne oldu? Anlatayım.

Kandıra C. Başsavcılığı, Kocaeli 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nin savunmama ilişkin suç duyurusunu 3 yeni soruşturma şeklinde ayrıştırdı ve iddianameler hazırladı. Düşünce suçu nedeniyle istenilen Adalet Bakanlığı’nın üç soruşturmadan ikisine (2) “OLUR” vermesiyle iki hapis cezası dosyası açılmış oldu. Böylece 19.10.2016 tarihli Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığım savunmamda düşüncelerim nedeniyle, aynı ifadeler ve eleştiri içerikli aynı metne açılmış davalardan Kocaeli 1. Asliye C. Mahkemesi ve Kandıra 1. Asliye C. Mahkemesi tarafından İKİ adet “cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle HAPİS CEZASI verildi. Haliyle birinci savunmamla ilgili davalar açıldığı için Kocaeli 2. Asliye C. Mahkemesi’ne yollanmasını istediğim, fakat hapishane idaresince denetime alınan ve yeni davaların açılmasına delil gösterip gerekçe yapılan savunmamdaki görüşler birinci savunmamdaki görüşlerdi. Yeni bir durum olmamasına rağmen bir hapis cezası daha verilmesini kendi açılarından uygun buldular. Buna da hiç şaşırmadım.

Kocaeli 2. Ağır C. Mahkemesi’nde 19.10.2016 tarihli savunmamın aşağıda aktaracağım bölümüne Kocaeli 1. Asliye C. Mahkemesi “C. Başkanına hakaret” gerekçesiyle 1 YIL 2 AY HAPİS cezası verirken “suç delili” saydığı düşünceyi 13.12.2020 tarih ve 2018/954 Esas Sayılı “Gerekçeli Karar”ında olduğu gibi aktarıyorum.

Ne demişim savunmamın 33. sayfasında:

“2016’dayız R.T. Erdoğan, AKP kurmayları savaş naraları atarken Erdoğan’ın oğlunun evinde milyon dolarlar çıkıyor. Aile şirketlerinin sermaye hacmi büyüyor. Hırsızlığın dosyaları savcılarda olmasına rağmen mahkeme bile açılamıyor”

32. sayfasında:

“500 binden fazla Kürt nüfusun göçertilmesini içeren bu savaşta kaç bin kişi katledildi. Onu da Cumhurbaşkanınızın ifadesiyle hatırlatayım. Paraları sıfırlayamayan, aile şirketleri sürekli büyüyen, devlet aracılığıyla halktan çaldıklarını aile şirketlerinin sermaye birikimi unsuruna dönüştüren müslüman görünümlü azgın Türk milliyetçisi faşist cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan ramazan ayında oruç iftarları konuşmalarında son dönemdeki çatışmalarda iftiharla “7 bin 500’den fazla terörist öldürdük”lerini açıklamıştır! İftar sofralarında devleti temsilen konuşan bir cumhurbaşkanının “bire on indiriyoruz” şeklinde ifadelerle Kürtlere karşı savaşta bu derece kendisini kaybetmesi cumhurbaşkanının azgın bir milliyetçi faşist olduğunu ve kanla beslendiğini göstermektedir” şeklinde cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’a hakaret içeren sözler sarf etmek suretiyle suç işlediği anlaşıldığından cezalandırma yoluna gitmek gerekmiştir.” (Kocaeli 1. ASCM Gerekçeli Kararı Sayfa, 5)

Aynı şekilde Kocaeli 2. Ağır C. Mahkemesi’ndeki savunmada geçen bu ifadeler nedeniyle Kandıra 1. Asliye C. Mahkemesi’nde 25 Şubat 2021 tarihinde 1 YIL 2 AY HAPİS cezası verdi. Gerekçe gene aynı “cumhurbaşkanına hakaret” Kandıra 1. ASCM’nin 2020/295 Esas sayılı “Gerekçeli karar”ında dayanak gösterilenleri olduğu gibi aktarıyorum. Aşağıda okuyacağınız kısa bölümün başını yukarıda Kocaeli 1. Asliye C. Mahkemesi gerekçeli kararında okuyabilirsiniz. 

Gerekçe şudur:

1)      “11. Sayfasında (Savunmanın) (…) Türk milliyetçisi bağnaz İslamcı cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan Kürdistan kentlerinin yıkıldığı bu savaşta “7 bin 500’den fazla teröristi öldürdük” “bire on indiriyoruz” açıklamasına her yeni saldırı ve işgalde yeni açıklamalar eklemeye devam etti.”

2)      “13. Sayfasında (…) Binlerce insanın katliamından sorumlu hale gelen ve elleri kanlanan Erdoğan ABD emperyalizmi için çok daha kullanışlı diktatör haline geliyor” şeklindeki sözler arasında yer alan “kullanışlı diktatör” ifadesi nedeniyle cumhurbaşkanına hakaret suçu işlendiği sabit olmakla 1 YIL 2 AY HAPİS cezası ile cezalandırılmasına” karar veriliyor. (Kandıra 1. Asliye Ceza Mahkemesi, Gerekçeli Kararı)

Gerekçelerinde görüldüğü üzere her hangi bir hakaret söz konusu değildir. Devlet düzeni, hükümet, devlet başkanı ve genel olarak sistem eleştirisi içeren savunmalardır ve üstelik önü ve arkası kırpılarak alıntılanan bölümler hapis cezasına dayanak oluşturmak amacına uygun seçilmiştir. Dayanak gösterilen bölümlerde de hakaret yoktur. Binlerce kişiyi öldürdüğünü gerinerek söyleyen bir devlet yöneticisine “elleriniz kanlıdır” denilmesinin neresi hakarettir. Eleştirel fikirlere tahammülsüzlük olması siyasal rejimin gerici ve faşist olmasından bağımsız düşünülemez. Komünist sınıf mücadelesinde ve demokrasi mücadelesinde tayin edici önemde olan fikri mücadele her alanda ve her yöntemle bastırılmaya çalışılmaktadır. Yargı, hapishane sopası ile devlet organları, AKP ve cumhurbaşkanlığı korumaya alınmıştır. Peki kime karşı?. Tabii ki devrimci halk kitlelerine, demokratik, ilerici kesimlere karşı. Özünde bireyler ve kurumlardan ziyade emperyalizme bağımlı işbirlikçi egemen kapitalistler sınıfı ve onların faşist siyasi düzeni korumaya alınmıştır. Amaç baskının arttırılarak mücadele eden halk güçlerinin mutlak denetim altında tutulması olunca, savunma hakkının bir kenara atılması, veya yargılama aşamasında suçlamalara karşı kendini savunana yeni ceza davalarıyla yanıt verilmesi ve aynı fikirlere iki ayrı mahkemede dava açılarak iki adet hapis cezasının verilmesi de burjuva sınıfın siyasi, politik iktidar biçimine uygun düşüyor.

Sermayenin işçi sınıfına artan taarruzu, ağırlaşmaya devam eden sömürü, çöpten yiyecek toplamak zorunda kalan emekçilerin görüntüleri ve artan baskı faşist devlet diktatörlüğünün daha fazla baskı ve şiddete ihtiyaç duyacağını gösteriyor. Yolsuzluk, hırsızlık, rant, uyuşturucu, çeteleşme, mafya-bürokrasi-siyaset ortaklığı, hazine ve maliyenin içini boşaltan vurgunlar, spekülasyon çarkının dönmesi ve faşist statükonun korunması için devletin baskısı komünist devrimci, demokratik halk güçlerine, Kürt ulusal hareketine, eşitlik ve özgürlük talep eden din ve inanç topluluklarına yönelik artıyor. Hapishanelerdeki çıplak baskı halka uygulanan egemen sınıfın baskı politikasının devamıdır. Şahsıma ve benzer biçimde politik tutsaklara açılan davalar ve verilen hapis cezaları baskı politikasının genel nitelikte olduğunu gösterir. Zaten faşist Türk devletinin uygulamadaki genel baskı politikasının bilincinde olarak sadece gelişmeler üzerine bir not düşmek istedim. Halka karşı egemenlerin saldırı politikası hızla hapishane hücrelerine ulaşıyorsa, onurla göğüs gerdiğimiz saldırıların ifadesi ve karşılığı olan hapis cezaları da hapishane duvarları içinde kalmamalı.

Burjuva sınıfın adliyesinde halk kitlelerine cezalar yağdırılırken, yüksek bürokrasiden, polisine, hükümet üyelerinden en küçük devlet memuruna varana dek halka karşı suç işleyenlerin korumaya alınması devrimci halk kitlelerinin kendi proleter adaletini getirmeye olan zaruri ihtiyacı şiddetlendirir. Her yerde “adalet arıyoruz” seslerinin yükselmesi boşuna değildir. Adaletsizlik arttıkça adalet talebi büyür. Devrimci fikir ve eylemin gerici otoritenin prangasına alınması devrimci fikrin gücünü azaltmaz, aksine arttırır. Bu nedenle sınıf mücadelesinin karşısında genel baskı ve cezalar sınıflar arasında süren karşıt savaşımın bir ifadesidir ve bir hükmü yoktur. Çünkü sınıf mücadelesi emperyalist kapitalizm ve yerli uşaklarıyla güçlü bir düşmanın karşısında olmasına rağmen o ileriye doğru bentleri yıkarak akan bir nehirdir; engellenemez. (Veysel Kaplan 25 Ekim 2021)” 

Exit mobile version