Burjuva devletin burjuva ideologları, burjuva temsilcileri, devleti her zaman kamu düzenini sürdürmek ve bütün sınıfların, toplumsal kesimlerin çıkarlarını aynı ölçüde korumakla sorumlu bir organ olarak tanımlar.
Marksist ideologlara göre devlet bir sınıfın egemenliği örgütüdür. Bir sınıfın bir başka sınıf üzerindeki baskı örgütüdür. Kapitalist devletin kapitalistlerin fabrika, büro ve meslek örgütlerini, işçilerin ve çiftçilerin öğrencilerin haklarını korumada eşit uygulamalar yapan bir organ olarak göstermeye çalışan küçük burjuva katmanların ideologları tarafından sık sık bu yönde görüş ifade edilmektedir. Devlet köleci toplumda köleleri öldürüyordu. Feodal düzende köylüleri bir egemen başka Bir egemene köyü köylülerle birlikte satabiliyordu. Burjuva toplumda işçiler serbesttir bağımsızdır özgürdür ama üretim araçlarından yoksundurlar bu sebeple çalışmak için kendini çocuklarını ailelerini geçindirmek için burjuvaziye mahkumdurlar bunun için burjuva sınıfına karşı haklarını aramak için mücadele ve arayış içindedirler. Kapitalist devlet 4 veya 5 yılda bir parlamento seçimleri yapar burjuvazinin hangi güvenilir adamının parlamentoda halkı temsil edeceğine ve ezeceğine karar vermek zorunda oldukları şeklinde anlaşılır oysa halkın temsilcileri seçmenleri tarafından görevden alınamaz düşürülemezler.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bugüne kadar 1921/1924/1961/1982 Anayasalarıyla yönetilmiştir; özelikle 1961 anayasasıyla elde ettikleri haklarla sendika, grev, dernek, parti kurma, örgütlenme haklarıyla sendikaların, derneklerin güçlenmesiyle, halkın desteğiyle bir çok iş yerinde haklarını almak, pazarlık masasına oturmak, sözleşmeler yapmak için masaya oturmak, legal-illegal örgütler tarafından alternatif sistemler, düzenler isteme, toplumsal mülkiyet, sınıfsız toplum, sömürenle sömürülenin olmadığı bir dünya, kooperatifler kurmaları, özellikle çok sayıda işyerinin grevde olması, grev haklarının verilmemesi, çok sayıda basının, işverenin, işveren sendikalarının “devlet elden gidiyor komünistler geliyor” gibi yaygaraların yapılması anayasa haklarını kullanmakta oldukları halde ordunun sıkıyönetimlerin çağırılması sonucu 12 Eylül 1980 tarihinde askerlerin, egemenlerin ve sermayenin çağrıları üzerine bütün grev çadırları sökülerek, sendikaların, işçilerin, derneklerin, partilerin kapılarına kilit vurularak, mevcut anayasayı kaldırarak, sıkıyönetim ilan ederek, bütün var olan haklara el konularak, hapishanelere, kışlalara doldurulan, suçlu suçsuz binlerce kişi işkenceden geçirildi, kimi asıldı kimi gözaltında öldürüldü, sokaklarda kaybedildi sakat bırakıldı.
Anayasadaki örgütlenme, hak arama konusunda işçilerden, emekçilerden yana bütün haklar kaldırıldı, yeni bir anayasa yapıldı, bu anayasayla dini İslami kurallar getirildi. İlkokullarda din dersi mecburi ders olarak koyuldu, bu anayasayla seçimlere giden egemenler, sermaye sahipleri ilk seçimlerde işveren sendikaları başkanı olan Turgut Özal’ın partisi anavatan partisini başa getirdiler. Sermayenin temsilcisi Turgut Özal’ın yaptığı ilk şeylerin başında yeni bir sendika, dernek, parti kurma gibi yasaları değiştirerek özelleştirmeye ağırlık verildi. Özelleştirmenin yanında bir de taşeron sistemini getirerek sendikalaşmayı zorlaştırdı. Özal’dan sonra gelen iktidarlarsa aynen onun gibi sermaye ve işverenleri güçlendirmek için Turgut Özal’ı takip ettiler.
Ecevit Bahçeli hükümetleri, en son 23 senedir iktidarda olan Recep Tayyip Erdoğan ilk gelirken anayasa değişikliği sözü etti. Ondan önceki hükümetleri eleştirmek, “çözüm süreci”yle bazı sosyal demokratları ve Kürtleri peşine takan Recep Tayyip Erdoğan bir tarafda da özelleştirmeye hız veren, hiç bir greve izin vermeyen, erteleyen, kendi düşüncesinde ki itaat eden sendikalara hız veren, tamamen sermayeye hizmet eden, seçimde Kürt ve sosyal demokratların oyunu alamayınca faşist parti MHP’nin başkanı Bahçeli’yi yanına alan Tayyip Erdoğan, seçimleri iptal ederek muhalefete özellikle HDP ve Kürtlere, sosyalistlere, devrimcilere işçilere, sosyal demokratlara, vatan millet diyerek savaş açmaya başladı. Suruç ve Ankara gar katliamı ile yüzlerce yurtsever devrimci, komünist, sosyalisti öldürdü ve yüzlerce kişiyi tutuklattı. Özellikle tarikatlara yol vererek “bu dünyada Allah bizi imtihan ediyor, bu dünyada yoksulluk çekiyorsak bu Allah tarafından imtihan ediliyoruz, bizim isyan etme hakkımız yok” propagandalarıyla bütün devlet yetkilerini kullanarak seçime gidildi.
Kısacası; mevcut sömürü düzeni farklı renkleriyle bekasını sürdürüyor. İşçiler, emekçi köylüler, ezilen, sömürülen tüm halk kitleleri bu düzenin dümeninde sürüklenmek isteniyor. Yaklaşan seçimlerde kötünün iyisi tercihine zorlanıyor. Örgütsüzlüğün geliştirildiği, açlığın, yoksulluğun ızdırabından geçen halk kitleleri sahte umut peşine takılıyor. Şimdi yine seçim kararı alındı; çok sayıda reformist ve Kürt partilerini seçim arenasına çeken egemenler, komprador burjuvazinin hangi temsilcisinin kitleleri sömürü çarkında eritecek onu seçerek, ömrünü uzatma kararı verecekler.
Devrimci Demokrasi Okuru
Yorumlar kapalı.