‘’Türkiye’nin bütün komünist devrimcileri! Marksist-Leninist Hareketin saflarında birleşin (…)
Bütün yoldaşlar! Ülkemizin bütün komünist devrimcileri!
Revizyonist kliklerle her türlü bağlarımızı koparalım.
Önümüzde çetin, ama şanlı mücadele günleri var. Sınıf mücadelesinin denizine bütün varlığımızla atılalım!’’
İbrahim Kaypakkaya
24 Nisan 1972’de iki elin parmaklarını geçmeyen kendisi gibi genç yoldaşlarıyla Kürecik dağlarında TKP(ML)’yi (MKP’nin önceli) kurduktan bir buçuk ay sonra Haziran 1972’de komünist önder İbrahim Kaypakkaya komünist devrimcilere yukarıda aktardığımız çağrıyı yapıyordu. Maoist partinin 51. mücadele yılında Kaypakkaya yoldaşın bu çağrısı önemini yitirmediği gibi birçok açıdan çok daha önemli öz taşımaktadır. Kaypakakya yoldaşın revizyonist kliklerle her türlü bağın kesilmesi için komünist devrimcilere çağrı yapmasının temelinde revizyonist bütün kliklere karşı Marksizm bilimini açık net ve tereddütsüz savunacak partinin tarih sahnesine çıkmasıydı. Maoist partinin neredeyse yarım yüzyıllık ideolojik, siyasi, politik çizgisini, devrimci stratejik doğrultusunu belirleyen İbrahim Kaypakkaya yoldaşın fikirlerinin programsal özü baştan sona Marksizm’in ideolojik düşmanı akıma, onu temsil eden çeşitli reformist, parlamentarist, sosyal şoven grup, çevre, akım hareketlere karşı ideolojik mücadele muhtevasına sahiptir. Kaypakkaya yoldaş devrimci proletarya saflarını zehirleyen ideolojik burjuva etkiyi deşifre etmeden burjuva ideolojisinin paslı çürük ve düşmanca karakterini çok yönlü ortaya koymadan Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinde halk kitleleri arsında silahlı mücadele ateşini tutuşturamazdı. Bu temeli anlamak önemlidir.
Neden bu temel önemdeki vurguyla başladık? Çünkü bizler komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın kızıl yolunu takip eden ardılları olarak Partimizin 51 yıllık mücadele çizgisinin tarih sahnesine çıkışının Kaypakkaya’nın komünist ideolojik, siyasi, politik düşüncesinden kopuk salt politik mücadele veyahut Halk Savaşı siperlerinde ölümsüzleşen yüzlerce yoldaşlarımızın ödemiş oldukları bedeller üzerinden değerlendirilemeyeceğini belirtiyoruz. Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao’nun fikirlerinde somutlaşan ve bu devrimci bilimsel temel üzerinde gelişen ve gelişecek olan komünizm ideolojisi savunulmadan devrim hareketine önderlik edebilecek komünist partisinin yaratılması mümkün değildir. İbrahim Kaypakkaya’da somutlaştığı gibi revizyonizme-oportünizme karşı kararlı ve tutarlıca mücadele etmeden bırakalım sağlam, disiplinli, savaşan bir komünist örgüt yaratmayı devrimci teorinin tohumları bile atılamaz. Eğer Kaypakkaya komünist bilimi savunmayıp TKP’nin 1920’li yıllardan beri 50 yıllık burjuva fikirlerini savunmaya devam etseydi Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da devrimci komünizmin tek temsilcisi durumundaki komünist damar oluşamazdı. Burjuva ideolojik etkiden kurtulamayan, allayıp pullayarak çok çeşitli biçimlerle kadın ve erkek işçileri, köylüleri, gençleri zehirleyen revizyonist akımlara karşı Kaypakkaya’nın tavizsiz sürdürdüğü ideolojik mücadelenin aynı kararlılıkla geliştirildiğini söylemek olanaksızdır. Maoist parti her türden revizyonist akıma karşı MLM doğrultuyu savunmuş olsa da tam olarak oportünist akımların ideolojik özünü çok yönlü ve sistemli olarak açığa çıkararak devrimci teoriyi geliştirme yönünde görevlerini bütünüyle yerine getirdiği söylenemez. Bu konuda ciddi eksikliklerin olduğunu kavramak durumundayız bu nedenle Kaypakkaya yoldaşın hangi oportünist, revizyonist, reformist, parlamentarist kliklere nasıl hangi ideolojik muhtevayla mücadele ettiği iyi öğrenilmeli. Çünkü güncel olarak Türkiye-K. Kürdistan komünist, devrimci hareketi şaşırtıcı derecede benzer reformist, oportünist, parlamentarist, sosyal şoven etki altındadır. Adeta devrim hareketini boynunu aşağı çeken, sırtını kamburlaştıran, taşınamaz çöp yığını burjuva teoriler altın çağını yaşamaktadır.
Kaypakkaya Fikirlerini Savun ve Uygula
Kaypakkaya yoldaşın temel stratejik çizgisi güncel olarak kuşatma ve saldırı altındadır. Çünkü Maoist parti siyasi iktidar teorisi ve pratiği Kaypakkaya’nın ideolojik, programsal görüşlerine dayanmaktadır. En büyük saldırıda Kaypakkaya’yı savunduğunu iddia edenlerden gelmektedir. Çünkü Maoist partiyi ideolojik dönüşüm presinden geçirerek orta burjuvazinin bilindik reformist örneklerinden birine dönüştürmek amacındadırlar. Görüntüde Kaypakkayacı olup oportünist teorilerle ‘’yeni çizgi’’ ye evrilenler bir yandan ‘’Kaypakkayayı aştık’’ derken diğer yandan ‘’teorinizin, stratejik çizginizin, ideolojik özünüzün Kaypakkaya’nın görüşleriyle ilgisi yok’’ dediğimizde ise ‘’Kaypakkaya’yı ilahlaştırıp dokunulmaz ilan ednler’’ yada Kaypakkaya’nın fikirlerini ‘’kuran ayetleri gibi tekrar edip değişmez görenler’’ gibi apolitik yaklaşımlarla kendilerinin ne derece kavrayışlı olduklarını kanıtlamış olmaktadırlar.(!) Düşünün ki proletarya diktatörlüğü devlet öğretisini reddetmelerine rağmen abartılı olarak Kaypakkaya’ya övgü dizmektedirler. Oysa İbrahim yoldaş proletarya diktatörlüğünü reddedenleri Marksist komünist olarak görmez. Komünist olmayanların Maoist partinin ideolojik, politik çizgisiyle zaten ilgisi olamaz. Kendilerini öyle adlandırabilirler, Kaypakkaya’nın fikirlerini savunduklarını iddia edebilirler, ama gerçekte ise partimizin bedellerle oluşturduğu devrimci tarihini kendi reformist, burjuva politik rotasına paravan yapmaktadırlar. Bir yandan ‘’Kaypakkaya’nın fikirleri dönemi için doğruydu’’ deyip ‘’aştıklarını’’(!) rahatlıkla ifade etmekteler, ama onu içi boş sözlerle abartılı övmekten de vazgeçmemektedirler. Tarihimizden biliyoruz ki, ‘’Kaypakkaya’yı aştık’’(!) diyenler istisnasız olarak revizyonist teorilerle hemhal oldular. ‘’Yeni çizgiciler’’ meşhur Birikimcilerin yıllardır geveledikleri teorilere sarılarak Kaypakkaya çizgisine sadık kaldığını iddia edebilmektedirler. Kendilerine göre bir Kaypakkayacılık. Açıktır ki Kaypakkaya’nın düşüncelerini, siyasi amacını kararlılıkla savunmak, geliştirmek değil, bilakis Kaypakkaya’nın pratik hattını, ideolojik özünü kendi öznel, oportünist anlayışına uydurmaktır. Bugün ihtiyaç duyulan şey Kaypakkaya yoldaşın fikirlerini tartışmak değil, fikirlerini kararlıca savunmak, pratiğe uygulamaktır. Durağan, doğmatik kavrayışla değil, devrimci yaratıcılıkla somut şartların somut tahliliyle savunmak geliştirmektir. Samimiyetle Kaypakkaya’nın kızıl yolunu savunmak ve ilerletmek isteyen, ama sağ savrulmanın kulvarından da kurtulamayan yoldaşlar bilmeli ki, Kaypakkaya’nın yerden yere vurduğu teorilere sarılanlar partimizin teori ve pratik hattından kopmuşlardır. Türkiye ve K. Kürdistan komünist hareketinin mirasının takipçisi olanlar revizyonist-oportünist kulvarına meydan okuyan merkezde birleşmelidir. Kaypakkaya’nın görüşlerine dayanan parti, grup, çevrelerin kafalarının karışık olmalarının nedeni MLM ideolojisini cüretle savunmaktan uzaklaşmaları, Kaypakkaya’nın sahip olduğu ideolojik netliğin özünü kavrayamama ve günün ihtiyaçlarına cevap verecek politika üretememelerinden ileri gelmektedir. Komünist bilim savunulmadan işleyen, güçlü ve savaşan bir örgüt yaratmak olanaksızdır. Devrimci işçi sınıfının içinde egemen olan burjuva etkiyi kırmak için Kaypakkaya’nın duruşuna, onun bilimsel ideolojik netliğine uygun karşı koyuşa ihtiyaç bulunmaktadır. Bugün ihtiyaç duyulan, aranan öz budur.
Revizyonizme-Oportünizme, Sosyal Şovenizme Meydan Okuyan Kaypakkaya’nın Fikirlerini Kavrayalım
Günümüzde Türkiye-K. Kürdistan devrim hareketini parlamentarist, reformist görüş ve pratikler kemirmektedir. Peki Maoist partinin doğumuna vesile olan yarım yüzyıl önce sınıf hareketinin içinde egemen olan görüşler neydi? Onları kısaca hatırlatmakta yarar var.
1965 sonunda ve 1966 yılında şiddetlenen çelişki ve politize olan toplumsal atmosfere esastan egemen olan iki eğilim vardı. Parlamentarist rotayı benimseyen Türkiye İşçi Partisi (TKP) ile askeri darbeye bel bağlayan TKP’nin 1920’li yıllardan beri savuna geldiği sınıf uzlaşmacı teorileri günün şartlarına uyarlayan M. Benli, H. Kıvılcımlı hatta Kemalizm’e ‘’sol’’ bir içerik kazandırmada hayli çaba harcayan Doğan Avcıoğlu gibi Kemalistler arasında bir politik çekişme yaşanmaktaydı.
Kaypakkaya’nın dediği gibi ‘’bu iki klik arasında özünde hiç fark yoktu.’’ Biri seçimlere parlamentoya diğeri ‘’asker sivil aydınlar ittifakıyla’’ askeri darbeye umut bağlamaktaydılar. 1960’lı yıllarda sınıf hareketinde TKP’nin ideolojik etkisi vardı. Gerek TİP gerekse de M. Belli, H. Kıvılcımlı’nın veya başkaları üzerinden savunulan fikirler sosyalizm maskesiyle süslense de özünde orta burjuvazinin demokratik akımına denk düşmekteydiler.
M. Belli’lerin savundukları Milli Demokratik Devrim teorisi burjuva ideolojik siyasi öze sahiptir. Bu ulusalcı burjuva teori TKP’nin ‘’Milli İnkılap’’ teorisidir. 1960’lı yıllarda koşulları oluşunca ortasına ‘’demokratik’’ kavramını koyup yeniden parlattılar. TKP mirasını sürdüren bu hareket gençliğin devrimci enerjisini etki altına almak amacındaydılar. Peki TKP mirası neye dayanıyordu? TKP kadroları faşist diktatörlüğün zindanlarında bedel ödemişlerdir ama bu onların ideolojik burjuva çizgisini ortadan kaldırmaz. TKP köylülerin devrimci rolünü işçi-köylü ittifakını hiç kavramamıştır. Türk burjuvazisiyle ittifak kurmayı esas almıştır. Kemalist diktatörlüğü ‘’halk hükümeti’’ olarak görmüş, desteklemiştir. Silahlı mücadele yolunu reddetmiştir. Kemalist diktatörlüğün kapitalizmi tedricen geliştireceğini ve sosyalizme uygun hale getireceğini beklemişlerdir. Kürt Ulusuna, azınlıklara yapılan saldırı, zulüm ve kıyımı alkışlamışlardır. Özcesi TKP sosyalizm maskesiyle Kemalist ideolojisinin reformcu savunuculuğunu yapmıştır. Gençlik hareketleri de M. Belli üzerinden bu çürük TKP ideolojisinin etkisinde kaldılar. Devrimci gençlik 1971’de M. Bel- li’ci hareketten koptular fakat ne THKO, ne THKP/C’ deki Mihrici Kemalist öz atılamadı ve çeşitli biçimlere bürünerek taşındı.
Özetleyecek olursak devrimci hareketin üstündeki Kemalist ideolojinin etkisi sürmektedir. Devlet yapısı, ordu, sınıfların tahlilinin çarpık değerlendirilmesi, Kürt ulusal sorununun görmezden gelinmesi, silahlı mücadelenin reddi, ayrıca seçimler, parlamentoya, askeri darbeye umut bağlama düşüncelerinin egemen olduğu bir politik siyasi şartlar içinde Kaypakkaya çıkıyor ve bütün bu hareketlerin savunduğu ideolojinin sınıfsal özünü açıklıyor. Burada ayırım noktası sadece Halk Savaşı’na yönelmesi değildir, diğer devrimci önderlerde Halk Savaşı, silahlı mücadeleyi savunmaktadırlar. Kaypakkaya’yı bütün bunlardan ayıran, devrimci stratejik doğrultusunu belirleyen komünist ideolojiyle devrimci sınıf hareketine giydirilen burjuva teorik, ideolojik deli gömleğini yırtıp atmasıdır. Kaypakkaya siyasi iktidar bilincini Marksist bilimsel temele oturtarak TİP’in parlamentarizmine, 50 yıllık TKP revizyonist çizgisine, burjuvaziye yedeklenen her türden reformculuğa, inceltilmiş sosyal-şoven milliyetçiliğe, askeri darbeye umut bağlamalara meydan okumuş, devrimci komünizm rotasını açığa çıkarmıştır. Kaypakkaya TKP gerçeğini yok saymadı, TKP çizgisinin komünizmin kızıl rotasını değil, oportünizmi temsil ettiğini ideolojik eleştirileriyle açığa çıkardı. Kaypakkaya’nın mirasının devamcısı olunmadan komünist teori ve pratik ihtiyaç bu topraklarda geliştirilemez. Çünkü devrimci önderlik sadece dünya proletaryasının değil, aynı zamanda ülkesindeki komünist, devrimci mirası temsil ederek ancak günün ihtiyaçlarına cevap olacak seviye yakalanabilir.
Kaypakkaya’yı savunmak Benimsediği Amaç ve İdeoloji Işığında Savaşmaktır!
Bizler Maoist partinin görüşlerini belirleyen Kaypakkaya’nın beş temel belge ve 11 ilkesini bu yazıda tekrar ele alma düşüncesinde değiliz. Kaypakkaya karşıtlarına, yada görmezden gelenlere de değinmeyeceğiz, biz esas olarak Kaypakkaya’nın revizyonizme-oportünizme karşı geliştirdiği eleştirilerin isabetle günümüzde Türkiye devrimci hareketi nezdinde hayati derecede önemini koruduğunu hatırlatmaya çalışıyoruz. Oportünist düşünce, siyasi tutumdan kopulmadan, komünist iddiası taşıyanların bu zehirli akıma karşı canlı, açık, net ve kararlı ideolojik mücadelesi olmadan tıkanan komünist hareket ileri bir adım atamaz. Ancak hayati görevi yerine getirenler Kaypakkaya’nın devrimci fikirlerinin önemini kavrayabilirler.
Kaypakkaya’nın fikirleri neden canlılığını koruyor? Çünkü Kaypakkaya Türk hakim sınıflarını doğru tahlil etti. Komprador burjuvaziyi, komprador bürokrat kapitalizmi, toprak ağalarının emperyalizmle olan ilişkisini devrimci temelde tarihiyle ele aldı. Türkdevletininbaşındanberifaşist karakterini uygulamalarıyla temellendirdi. Burjuva klikler arasındaki farklarda demokratlık sağmaya çalışanlara faşist kampların aynı sınıfsal öze sahip olduğunu hatırlattı. Bun lar önemliydi, çünkü Kemalizmi devrimci görenler, orduya ilericilik atfedip darbeden medet umanlar, CHP’ye ittifak önerenlerin sınıf mücadelesinin sahnesini kaplamaktaydılar. Devrim, parlamenter yolla değil, Halk Savaşı silahıyla başarılacak dedi. Sosyal-şovenizm kulvarında kulaç atanlara karşı Kürt Ulusunun bağımsızlık hakkının koşulsuz tanınması perspektifini yükseltti, onunla yetinmedi, Kürt proletaryasının sınıf çıkarının Kürt burjuvazisinin sınıf çıkarıyla, ulusal burjuva hareket ile Kürt proletaryasının sınıf hareketi arasındaki ayrımı asla gözden kaçırmamak gerektiğinin de altını çizdi.
Kemalizm nedir? Kaypakkaya Kemalizmi nasıl ve hangi sınıfın ideolojisi olarak tanımlamıştı.
Kaypakakya ‘’Kemalizm, komprador Türk büyük burjuvazisi ve orta burjuvazinin sağ kanadının ideolojisidir’’ tespitiyle Kemalizmin sınıf karakterini netleştirmişti.
Ne diyordu: ‘’Kemalizm demek, fanatik bir anti komünizm demektir.’’(…) ’’Kemalizm demek, işçi ve köylü yığın- larının, şehir küçük burjuvazisinin ve küçük memurların sınıf mücadelesinin kanla ve zorbalıkla bastırılması demektir.’’(…) ‘’Kemalizm demek, her türlü ilerici ve demokratik düşüncenin zincire vurulması demektir’’(…) ‘’Kemalizm demek, her alanda Türk şovenizminin kışkırtılması, azınlık milliyetlere amansız bir milli baskının uygulanması, zorla Türkleştirme ve kitle katliamı demektir’’(…) (İ. Kaypakkaya, Seçme Yazılar Sayfa: 152-153)
Özcesi Kaypakkaya Kemalizm faşizmdir demektedir. Komprador Türk burjuvazisi yerli yerinde duruyorken AKP hükümeti döneminde tamda Kaypakkaya’nın sıraladığı nitelikler capcanlı ve daha ustaca uygulanıyorken güya Kaypakkaya’yı temsil ettiklerini iddia edenler kalkıp ‘’Kemalizm ideolojisi, Kemalizm tasfiye oldu’’ diyebiliyorlardı. Bu teoriye sahip olanlar hakim sınıflar ve devlet ilişkisi, hakim sınıflar ile hakim ideoloji arasındaki ilişkiyi çarpık değerlendirmektedirler.
Birçok küçük-burjuva yapı, hareketler, demokrat aydınlar da Kemalizmin tasfiye olduğunu savunmaktadırlar. Özcesi Kemalizmi devrimci görenler ile Kemalizm faşizmin her yerinden fışkırırken ‘’Kemalizm bitti’’ diyenler ters şeyler söyleseler de aynı çarpık görüşlerle gerçekleri tersyüz etmektedirler.
Kaypakkaya ‘’milli mesele’’yi tahlil ederken ‘’ ‘Kürt Halkı’ kavramlarıyla Kürt Ulusu kavramını birbirine karıştırmak halkın devrimci menfaatlerini baltalar’’ demişti; akabinde revizyonist akımların sosyal şovenizmine meydan okumuştu!
Günümüzde Kaypakkaya’cı olduğunu iddia edenlerde dahil, neredeyse TDH’nin tamamı halk ve ulus kavramını birbirine harmanlaştırmış, sınıf bilinçli Kürt proletaryasının önderliğinde gelişecek Kürt Halk Hareketi’nin komünist amaçlarını silikleştirmiş, yok saymışlardır. Kürt Halkı kavramı Kürt Ulusu kavramının yerine geçirilmiştir.
Kaypakkaya ‘’Kürt proletaryasıyla, yarı-proletaryasıyla ve yoksul ve aşağı, orta halli köylüleriyle Kürt burjuvaları ve toprak ağaları arasındaki çelişki gözardı edilemez’’ diyordu. Ama sadece Kaypakkaya ardılları olduğunu iddia edenler değil, neredeyse TDH’nin tamamı Kürt proletaryası, Kürt yoksul köylüleri ile Kürt burjuvazisi, toprak sahipleri arasındaki sınıf çelişkilerine ve çözümüne dair bir politik anlayışları bu lunmamaktadır. Pratik, teorik olarak böyle bir sorunları olmadığı anlaşılmaktadır.
Kaypakkaya ‘’Bugün Türkiye Kürdistan’ında ‘hızla gelişmekte’ olan hareket hem Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak ağalarının başını çektiği Kürt milli hareketidir, hemde ezilen ve sömürülen Kürt işçi ve köylülerinin, gittikçe komünist bir önderlikle birleşme istidadı gösteren sınıf hareketi, yani halk hareketidir. Birincisi; sadece Türk hakim sınıflarının milli baskılarını ortadan kaldırmaya ve aynı zamanda Kürt burjuvazisinin ve toprak ağalarının ‘’iç pazarı’’ ele geçirmesi amacına yöneldiği halde, ikincisi; hem Kürt burjuvalarının ve toprak ağalarının sömürü ve baskısına, hemde milli baskıya, milliyetlerin ezilmesi politikasına karşı yönelmiştir. Şafak revizyonistleri, karakteri ve maçları yönünden birbirinden tamamen farklı bu iki hareketi ‘’Halk Hareketi’’ adı altında bir ve aynı şey gibi göstermektedir’’ (İ. Kaypakkaya, Seçme Eserler Sayfa: 180)
Kaypakkaya’nın 1971 yılında sahip olduğu bu proleter sınıf ayrımına Türkiye devrimci hareketinin hangi örgütü günümüzde sahiptir. Hiç biri sahip değildir. Kaypakkaya’yı takip ettiğini iddia edip PKK kuyrukçuluğu yapanlarda hiç sahip değildir. Bugün PKK’ye burjuva ulusal hareket, reformist diyen Türkiye devrimci hareketinde bilinen birçok örgüt PKK kuyrukçuluğu yaparak ‘’reformist uzlaşmacı’’ dedikleri PKK’ye ancak komünist partinin önderlik edebileceği halk hareketi gibi yaklaşmaktadırlar. Oysa reform- ist yada devrimci ulusal hare ket dediğin harekete sınıf hareketi demek olan halk hareketi muamelesi yapılamaz.
Demek ki yarım yüzyıl sonra Kürt proletaryası ile Kürt burjuvazisinin sınıf çıkarlarını ve hareketlerini birbirine karıştıran TDH’nin revizyonist-oportünist anlayışları arasına Kaypakkaya devamcıları iddiasında olanlarda katılmıştır. Şimdi de bir yandan ‘’reformist-tasfiyeci’’ demekte diğer taraftan ise bütün söylediklerini yutmuşçasına ulusal burjuva ideoloji ve amaçla hareket ettiğini söyledikleri PKK ile ‘’devrim hareketi’’ kurduğunu ilan etmektedirler. Diğer küçük-burjuva örgütleri anladık ama Kaypakkaya çizgisini sürdürdüğünü teoride söyleyenlere açıkça belirtmeliyiz ki böyle bir anlayışla Kaypakkaya’nın fikirleri savunulamaz. Kürt burjuvazisinin sınıfsal emellerine karşı Kürt proletaryasının çıkarları ise böyle hiç mi hiç savunulamaz.
Kaypakkaya Kürt Ulusunun Kendi Devletini Kurma Hakkının tanınmasını koşulsuz savunmayı İLKESEL bir sorun olarak savundu. TKP’yi M. Belli’yi PDA’yı proleter eleştiri toplarına tuttu.
Günümüzde ne oluyor?! PKK Kürtlerin bağımsızlık hakkından vazgeçip, ilkesel sorunu pazarlık konusu yapınca ‘’Kürt halkının dostları’’ çoğaldı, onlarca grup, çevre, örgüt, parti PKK’yi alkışladı, kuyrukçuluk yapmaya başladı. Yetmedi Kaypakkayacı geçinenlerde aynı kulvara savrularak Kaypakkaya’nın ulusal sorunda ki ilkesel tutumunu reddettiler. Kürt proletaryasının devrim amacını da PKK’ye havale ettiler. Kürt proletaryasının mü cadele çizgisini, örgütlerini yaratmak yerine PKK kuyrukçuluğu yaparak Kürt işçi-emekçi köylülerinin sınıf çıkarlarını da görmezden gelmektedirler. Böylece Kaypakkayacı geçineneler, Kaypakkaya’nın eleştirdiği sosyal-şoven anlayışların etkisine girmiş oldular.
Hatırlatalım Kaypakkaya’nın fikirleri açıkça Kürt burjuvazisinin sınıf çıkarlarıyla uzlaşmak Kürt proletaryasının, Kürt halkının çıkarlarını ve Kürt proletaryasının, Türk proletaryasıyla birliğini baltalamak olduğunu söyler. Kaypakkaya TİP’in parlamentarist yolla devrim ve halk kitlelerinin özgürlük sorunlarına çözüm bulma hayallerine meydan okumuştu. TİP’in meclise daha fazla vekil yollaması için çalışmayı değil, devrimci yöntem ve amaçlara sarılmayı esas almıştı. Günümüze bakalım. Türk burjuvazisi ile Kürt burjuvazisini uzlaştırma, dil- kültür özerkliği çerçevesinde – bütün devrimci sınıfsal dinamikleri de çatısı altına almak suretiyle – Kürt sorununa halk için demokrasi sorununa seçim yolu ile mecliste çözüm bulacağını savunan HDP’nin arkasında ‘’komünist’’, ‘’sosyal ist’’, ‘’devrimci’’ parti ve örgütler, reform istler Ankara’nın yolunu tutmuşlardır. Kimi ‘’Kaypakkayacı’’larda yemin etme madalyasını almıştır. Silahlı devrimci mücadeleyi sonlandırıp devletle uzlaşmayı esas alan KUH’nin ‘’barış ve çözüm’’ arayışına yedeklenen devrimci hareketler -Kaypakkayacı iddiasın da olanlarda dahil– özünde reformizme batmış durumdadırlar. En önemlisi de Kürt sınıf bilinçli proletaryasının hem Kürt burjuvazisine hemde Türk ulusal baskısına karşı mücadelesinin gerçek özünün ne olduğu ve bu mücadelenin nasıl verilmesi gerektiğini kavramayan görüntüdeki Kaypa- kkaya’cıların ‘’Kürt halkına destek’’, ‘’ Kürtlere destek’’ vb. sloganlarla kendi hatalarını görmeye çalışmaları ve bu mücadeleyi PKK kuyrukçu luğuyla sınırlamış olmalarıdır.
Kaypakkaya somut şartların somut tahlilinde hareket etti. Onun mirasını devralanlar bu ilkeye sadık olmadılar. Değişen ve sürekli hareket halinde olan toplumsal, iktisadi şartlara uygun mücadele, taktik ve stratejiye sahip olmak şarttır. Bu temel ihtiyacı karşılayamayan Kaypakkayacılar ‘’yeni çizgi’’leriyle Eren Boran ve Birikimci’lerin ‘’demokratik sosyalizm’’ safsatalarını benimseyip ve Marksist proletarya diktatörlüğü öğretisini redde götürenler burjuva reformcu kulvarda bayrak sallamaktan kurtulamazlar. ‘’AKP’ye karşı Türkiye’yi demokratikleştirmek’’ için CHP’nin dizleri dibinde dolanan TİP, Sol Parti (ÖDP), TKP ve bu çizgici CHP’nin el uzatması halinde benimsemeye hazır EMEP gibi reformist demokratik partiler eleştirilirken diğer taraftan Kürt Ulusunun bağımsızlık hakkının ayaklar altına alınması üzerine oturtulan ; özünde Kürt burjuva zisinin Türk burjuvazisiyle uzlaşması sınıf karakterini taşımış olan ‘’masada müzakere’’, ‘’barış ve çözüm’’ denilen güya ‘’Türkiye’yi demokratikleştirme’’ PKK stratejisi ve HDP reformculuğuna yedeklenmek proleter siyaset değildir. Ezen ulus sosyal şovenizminin alternatifi ezilen ulus burjuva milliyetçiliği değil, Kaypakkaya’nın işaret ettiği komünist sınıf siyasetidir. Devrimci Kürt proletaryası ve Türk proletaryası burjuva milliyetçiliğinin bayrağı altına giremez, kendi bağımsız sınıf bayrağını taşımak zorundadır.
Güncel görev ulusal baskıya karşı kahramanca direnen Kürt Ulusuna uzaktan destek açıklamaları yapmak, yada reformcu, hatalarıyla beraber ulusal direnişin önderliğini yapan PKK kuyrukçuluğu yapmak da değildir, hem ulusal baskı ve zulme direnecek, hem Kürt burjuvazisi ve toprak sahibi sınıflarıyla amaç farkını açığa çıkaracak ve onların egemenliğine karşı komünist geleceğin temellerini oluşturacak Kürt sınıf bilinçli proletaryasının sınıf hareketini, örgütlerini yaratmaya ve pekiştirmeye ihtiyaç vardır. Sosyal-şovenizme, reformizme karşı Türk ve Kürt işçilerinin birliğini sağlamak bu gelişme her türden burjuva kuyrukçu siyasetin devrimci safları zehirlemesine set çekecektir. Bu görev başarılmadan Kuzey Kürdistan’da ulusal, sınıfsal baskı ve sömürüye karşı savaşmak mümkün olmayacaktır. Maoist partinin bedellerle örülü tarihini ele almaktan ziyade, dayandığı ideolojik, iktidar sınıf bilincindeki netliğe Kaypakkaya fikirlerine değinmeyi daha uygun gördük. TDH’nin içinde bulunduğu savrulma, devrimci iktidar bilinci ve pratiğinden uzaklaşma, parlamentarist, reformcu hayallere kapılma durumu orta yerdeyken bu oportünist cereyana karşı Kaypakkaya’nın verdiği ideolojik mücadeleyi değerlendirmek daha yararlı olacağı inancındayız. Kaypakkaya’yı incelemeyi, kavramayı ısrarla öneriyoruz. Marksizm, Leninizm,Maoizm ideolojisi ışığında ölümsüzlüğünün 50’inci yılında Kaypakkaya’nın devrim rotasında ilerleyeceğiz. 51.yılında Maoist partinin doğuşunu bu net ve açık devrimci bilinçle selamlıyoruz.
Revizyonizmi değil, Marksizm’i uygulamak için yüreği, bilinci, ruhu devrim diyenler birleşelim, ilerleyelim. İbrahim’e ve onun mirasını can bedeli sürdürüp yaşamlarını feda eden yüzlerce yoldaşımıza, komünist, önder, Partizan Halk Savaşçılarına layık olalım.
Yorumlar kapalı.