Kaypakkaya’da Bütünleşen Komünist İrade

9EDB2B36-0AA8-4F2D-AC37-EFC743C782D7

Proleter ideolojinin öğretmenlerinden Mao Zedung devrimci ve komünist mücadelenin gelişiminde “insanın bilinçli dinamik rolü”nün yansımasının belirleyici önemde olduğunu vurgular. Devrimci; mücadelenin ardında sürüklenen değil, mücadelenin her zerresine ruhunu katan bir iradedir. Elbette devrimci bilincin gelişimi birden bire gerçekleşmez. Veyahut her birey için aynı düzeyde değildir. Devrimci hareket bireylerdeki nüve halinde olan proleter bilinci dahi mücadeleye katarak gelişebilir. Komünist Partide üyelik vasıflarını taşıyanla sempatizan bireyin kaldırabileceği yükü görerek ona göre görev tayini yapılır. Edindiğimiz sınıf bilinci oranıyla mücadeleye katılmak gelişimin dinamiğinin beklentisidir. Bireylerin iradesi bu şekilde ortaya çıkar.

Katledilişinin üzerinden yarım asır geride kalan komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu teorik ve pratik gerçeklik en basit ifadeyle “insanın bilinçli dinamik rolü”nün ülkemiz topraklarındaki en ileri düzeyiydi. Onun edindiği bilinç, Mustafa Suphi sonrası erişilen en üst sınıf bilincinin devamı olarak komünist bilincin ta kendisidir. Marksizm, Leninizm, Maoizm (MLM) ideolojisinin ellerinde şekillenen bu bilinç, o zamana kadar Türkiye ve Kuzey Kürdistan sınıf mücadelesinin son elli yılına egemen olan revizyonist anlayışı alaşağı ederek, devrimci ve komünist mücadelenin bugünlere kadar boy veren tohumunu ekmiştir.

Kaypakkaya yoldaş tüm dinamiğiyle komünist bilinci düşman karşısında bir irade olarak ayağa kaldırmıştır. Devrim hedefi doğrultusunda hareket eden proleter sınıf mücadelesinin, gerici sınıfların iktidarını alaşağı etmekten başka hedefi olamaz. Bu soyut tespitlere sıkışan bir iktidar hedefi asla değildir. Can bedeli bir mücadeleyi pratikte sergilemektir. Yıkımın hedefi olan otoriter iktidarın özünü, karakterini ortaya koyarak karşısında durduğunu açıkça ifade eden iradenin kendisi devrimci olandır. Lenin her devrimin hedefi devlet iktidarıdır diye ifade ederken, bunu gerçekleştirecek iradenin “devrime bilinçli katılımı”nı özellikle vurgular. Bilinçli katılım, içinde bulunduğu nesnel şartları doğru şekilde ortaya koyan ve ona uygun mücadele stratejisi ile taktiklerini bir anlamda belirlemektedir. Veyahut daha somut örnekle Mao Zedung’un ifadesiyle; “düşmanın hoşuna gidecek şekilde yazmaya ve konuşmaya çalışmak, kitleleri aldatmak ve sonuç olarak kendini ve sınıfı cehalet içinde tutarken düşmanı rahatlatma”yı aklının ucundan dahi geçirmemektedir. Kaypakkaya yoldaş bu uyarıları dikkate alarak tespit ve pratik konumlanışında düşmanı en fazla rahatsız eden tavrı sergileyenlerden olmuştur. Bu yönelimiyle MLM’in bilinçli bir öğrencisi olduğunu göstermiştir.

“İrade, nesnel koşulları aşabilen ve yaratıcı eylemi yürütebilen bir gücü, bir tür bilinçli eylemi ifade etmektedir.” (Wong Hui, Çin’in 20. Yüzyılı, yordam yayın). Nesnel koşulları aşabilmek onu doğru şekilde tarif etmekte başlar. Kaypakkaya bu amaçla yola çıkarak öncelikle sosyo ekonomik yapıyı tahlil etmeye koyulmuş, sonra da hu yapıda hakim olan komprador burjuvazi ve Toprak Ağaları gerici sınıflarının otoriter ideolojisi Kemalizm’in gerçek niteliğini ortaya koymuştur. İçinde bulunduğu şartlarda Kemalizm’in “ilerici” yanlarını arayan devrimci siper arkadaşlarına karşılık, o Kemalizm’in Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve emekçi halklarının baş düşmanı olduğunu tüm yönleriyle açığa çıkarmanın çabası içinde olmuştur. Bir anlamda akıntıya karşı durmuştur. İşçi sınıfı ve yoksul köylülüğün tümüyle aldatılmasına rağmen, Türk devletinin daha kuruluşundan nasıl bir otoriter baskı ve sömürü cenderesine alındığını somut olgu ve olaylarla ortaya koymuştur. Kemalizmin tüm “iyi niyetli” savunucularının “anti-emperyalist” nitelemelerinin aksine; emperyalizmin yarı-sömürge ülkelerdeki işbirlikçi ideolojisinin gerçekliği olduğunu ifade etmiştir. Bununla da yetinmeyerek kendisine devrimci, demokrat ve aydın diyenlerin kati suretle dil ucuna bile almakta tereddüt ettiği Kürt Ulusal Meselesine proleter devrimci sınıf bakış açısıyla yaklaşarak, ulusların tam hak eşitliği ilkesiyle; Osmanlı’dan günümüze uzanan Kürt Ulusunun özgürce ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkının yadsınmasını, reddi ve asimilasyoncu otoriter zihniyeti gözler önüne sermiştir. O zamana kadar hiç değinilmeyen konulara değinmek güçlü bir komünist irade olarak tarih sahnesine çıkmanın ilk adımlarıydı.

Kaypakkaya yoldaş bu çabasının karşılığını da Marks’ın ifade ettiği şekilde adım adım alıyordu; “kuşkusuz eleştirmenin silahı, silahların eleştirisinin yerini alamaz, maddi güç ancak maddi güç tarafından yenilir, ama teoride yığınları sarar sarmaz maddi bir güç durumuna gelir (Din Üzerine, Sel Yayınları). Devletin karakteri, hakim sınıfların tespiti vd. meselelere ilişkin ortaya koyduğu teoriler, emekçi sınıfları sarıyordu. Başlangıçta teoriler yumağı olarak çıkılan yolculuk, maddi bir gücün, komünist iradenin coğrafyamızda 50 yıl sonra doğuşunu müjdeliyordu. Kaypakkaya komünist önderlik misyonunu yerine getirmiştir. Bunu kısa ömrüne rağmen, kısa zamanda geliştirdiği kavrayış ve analiz yöntemiyle gerçekleştirmiştir.

Kaypakkaya tarihi yeni baştan yazıyor ve bunu Marks’ın ifade ettiği; “doğrudan karşı karşıya olduğu ve geçmişten gelen koşullar içinde” yapıyordu. Bu tarih yazımında görmezden gelinen, üzerinden atlanılan hiçbir olay ve olgu söz konusu olmamalıydı. Onun için var gücüyle çabalıyordu. Buna rağmen TKP gibi diğer kücük burjuva hareketlere dair yaptığı değerlendirmeler MLM ideolojisini kavrayış derinliğini gösteriyordu. Bu kavrayış düzeni, Marksist maskesi takan revizyonist hareketlere karşı ortaya koyduğu ideolojik mücadeleyle de görünür. Şafak revizyonizmi, TİP, TİİKP, PDA vd’leriyle içeride ve dışarıda revizyonist teorik ve pratik savunularına karşı yürütülen canlı polemikler komünist bilincinin ileriye taşınmasını sağlamıştır. Dönemin yükselen devrimci durumunun ulusal ve uluslararası etkisiyle de birleşen bu gelişim devrimin yolu konusunda da berraklık sağlamıştır. O devrimci mücadelede inisiyatif kazanmıştır.

Kaypakkaya yoldaşın izlediği bu yöntem ve elde ettiği inisiyatif Mao Zedung’un ifade ettiği şekilde gerçekleşmiştir; “İnisiyatif, bir dahinin doğuştan sahip olduğu birşey değildir. Akıllı bir önderin önyargısız bir inceleme ve nesnel koşulları doğru değerlendirme yoluyla ve doğru askeri ve siyasi önlemler alma yoluyla gerçekleştirildiği bir şeydir. İnisiyatif gökten zembille inmez, ona sahip olmak için bilinçli bir çaba gerekir. (Mao Zedung, Cilt:II). Kırmızıgül’ün olağanüstü bir çaba harcadığı gerçektir. Trakya’nın köylerinden Ege’ye 15-16 Haziran Direnişi günlerinden Kürdistan’ın dağlarına uzanan olağanüstü bir çaba, hedefi net olan devrime adanmış bir ömür. Çıktığı yolun doğruluğuna inanmanın somut karşılığıdır. Önüne çıkabilecek her türlü engeli MLM bilimsel ideolojisinin omuzlarına yüklediği deneyimle aşacağına inanan bir bilinç söz konusudur. Gerektiğinde özeleştirinin doğruluğuna sarılan bir bilinçtir. Kaypakkaya yoldaşın değerlendirmelerini inceleyenlerin görebileceği üzere, dönemin atmosferinin etkisiyle de Kemalizm’i ilerici değerlendiren bir anlayıştan, onun tam karşısında konumlanan komünist hareketin kuruluşunun önderliğine uzanan bir yolculuk söz konusudur. Bu nesnel şartları araştırma-inceleme eleğine almasının sonucudur. Dün savunduğu fikirlerini, düşmanın karşısında en kati şekilde sahiplenirken, yarın değişebilecek şartları göz önüne alarak bilimsel kuşkuculuğu örgütsel bütünlüğü içinde elden bırakmamak sözkonusudur. Körü körüne bir savunu değil bilinçli savunmanın ifadesidir.

Aramızdan koparılışının 50. yılında ve onu anmaya vesile olan her durumda, kişiye taparcasına değil de, ondan öğrenerek anmamızın nedenlerinden birini gelişim serüveni oluşturur. Onun zaman içinde değişen şartları gözeterek geliştirdiğini gözler önüne seren en önemli özellik bilimsel tahlilleri, doğruyu temsil etmesidir. Bu doğrunun önemli oranda günümüze taşınması ve bize bugünü anlamamızda ön açıcı fikirler vermesidir. Kaypakkaya yoldaşı bugüne bakarak değerlendirmek, içinde bulunduğu koşullarda doğan diğer devrimci önderlerden daha fazla adının baskılanmasına neden olmuştur. Katledilişinin ardından geçen sürede Kaypakkaya iradesinin vermiş olduğu mücadele ve ödediği bedel bunun ifadesidir. Kaypakkaya korkusu bugün hâlâ daha baskıları doğurur; değerlendirmelerini içeren kitaplar toplatılır ve basımına engel getirilir. Bu baskı ifade etmek istediğimiz gerçeğin somut karşılığıdır. Buna rağmen onu sahiplenmemizi engelleyemeyecekler.

Tarihi Muhasebe Belgemizde ifade edilen; “bilim çıplaklığı sever. Siyasal tespit ve değerlendirmeler nesnelliğe uygun olmak zorundadır. Buna uygun olmadıklarında toplumsal ve sosyal pratik tarafından mahkum edilir. Buna karşılık olumsuzluklardan arınmak, dünün doğru düşüncelerinden vazgeçmek anlamına gelmediği gibi, onlar temelinde daha ileri sentezlere ulaşmaktır”. Üçüncü oturumla verdiğimiz gelişim, tam da bu tespit doğrultusundadır. Gelinen aşamada nesnel koşulları karşılamayan değerlendirmeler yerini yenilerine bırakarak mücadeleye irade beyanında bulunmuştur. Bunu geçmişin bir bütün yadsınması şeklinde değil, onun doğrularına sarılarak ancak proletaryanın kızıl bayrağını dalgalandırabileceğimizi bilerek hareket ettik. Mao Zedung’un II. ciltte yer alan “Uyuyan Savaş Üzerine” isimli uzun değerlendirmesinde, özetle başarının üç durumu doğru tespit etmeye bağlı olduğu ifade edilir; düşmanın durumu, kendimizin durumu ve nesnel şartların durumu. Bu üç olgunun doğru tespiti zafere gidecek anahtarı verir. Birinin ya da ikisinin değil üçünün doğru tespiti ile gerçekleşir. Küçükten büyüğe başarısızlıklarımızı ele aldığımız zaman bu üç durumdan biri ya da ikisinin doğru olmayan tespiti karşımıza çıkar. Nitekim Kaypakkaya yoldaşın katline kadar uzanan 1. örgütsel yenilgimizin nedenleri arasında kendi durumumuzu doğru analiz edememek vardır. Veyahut 12 Eylül AFC’sı sonrası 2. örgütsel yenilgimizde nesnel durumu doğru analiz edememek vardır. Deneyimlerimizden dersler çıkarmadığımız taktirde tarihin tekerrürü engellenemeyecektir. Bugünkü geri durumumuza bakarak da tarihten ne kadar ders aldığımızı görebiliriz. Ancak bu durum değiştirilebilir ve bunu da Mao’nun belirttiği üç durumun doğru tahliliyle sağlayacağımız şüphesizdir. Önümüze koyduğumuz her hedef bu değerlendirmeyi gerektirir. Bunun için kadroların önemli bir görevle yüz yüze olduğu açıktır.

Tutsak edildiği deniz üssü hapishanesinde aramızdan ayrılan enternasyonal proletaryanın önderlerinden Gonzalo yoldaş, bugün önemli bir ihtiyacımız olan kadrolara ilişkin şu yanıtı verir; “kendimize yüksek talepler empoze ettik eski toplumdan kopmak, devrime tam ve eksiksiz kendimizi adamak ve canımızı vermek”. Devrim gibi yüksek bir hedef doğrultusunda ilerleyen hareketin bireyleri, tıpkı Kırmızıgül gibi eski toplumdan içinde bulunduğu şartlarda kopabilmeli, mücadelenin ona ihtiyaç duyduğu her göreve hazır olmalı ve gerektiğinde bu yolda ölümü küçülterek yürümelidir. Kırmızıgül’ün yaşamından öğrenmeyi sürdürelim. Ser verip sır vermeyen komünist bilincin gelişimini anlamadığımız sürece, akıma karşı yürüyen iradesini kuşanabilmek mümkün değildir.

Exit mobile version