İşçilerin dayanışma olgusuna açık olduğu kadar, burjuvazi tarafından rekabet olgusuna da açık hâle getirildiği bilimsel sosyalizmin ustaları tarafından bizlere MLM klasik metinlerde sunulmuştur. Bu Bilimsel yöntemlerle hayat içerisinden çıkarılan teorinin konusudur. Bir husus daha var, işçilik yapan herkes bu olguyu deneyim yoluyla doğrudan tanır. İşçiler burjuvazi ve küçük burjuvazi kadar rekabet olgusuna açıktır. Üretken emek burjuvazi tarafından rekabete koşullanmıştır. Bu rekabeti ortadan kaldıracak olan, işçilerin, yoksulların dünyasındaki en önemli olgu olan dayanışmayı tüm toplumlara muştulayacak olan sosyalist devrimdir.
Geçmişte proleter hareketin içerisinde kümelenen bazı anlayışlar, sınıfsal olarak kır yoksulları üzerinden proleter hareketin içerisinde de yankı bulduysa ve bu durum rekabet olgusundan dolayı yoldaşına karşı suç, halka karşı kimi suçlarla şekillendiyse bu rekabet olgusundan ve onun şekillendirdiği hırstan bağımsız değildir.
Nice zeka, ahlak timsali insan ‘öndercik’ kisvesine bürünüp tarihin çöp sepetini boyladıyşa bunda hiç kuşkusuz hırsın zekaya üstün gelmesinden başka bir sebep ve olgu aranmamalıdır. Proleter partilerin, komünist partilerin bölünüp parçalanması bazı niteliksiz, pire için yorgan yakacak, kahraman ve öndercik olmaya soyunmuş, hırstan gözü kararmış, kadroların kadrosu insan figürlerinin çizdikleri çizgiden asla bağımsız değildir. Doğrudur her bölünmenin, parçalanmanın, bilimsel, psikolojik, ideolojik, felsefi yansımaları vardır ama özü rekabetten ve hırstan asla bağımsız değildir.
Söz gelimi dünya kendisini çok zeki zanneden, zekasıyla kartal gibi doruklarda gezdiğini düşünen, basit, kafa kol ilişkilerinde müthiş zeki ancak karmaşık meselelerde bocalayan tek bir meselede kendisini geliştirmiş (köylü kurnazlığı, başkasının sırtına basıp yükselme, başkasının gölgesinde poz kesip rol çalma) İnsan figürleriyle dolu. Öyle ya böyleleri kendi işledikleri suçların, hataların sanki hiç farkedilmediğini zannedecek kadar izandan yoksun, temel asgari zekayı bile taşıyamayacak kadar geri düşmüş insan profilleridir.
Misal bir komünist partisinde olanağı ve gücü imkanında, komünist partisine bir kibrit çöpü ile okyanustan taşınmış su damlası tartışmasız derecede değerliyken, birilerinin çıkıp bütün bu imkan ve olanakları sağlamış insanları sırf kendi kişisel ikbali, yalanları ve hırsı için devre dışına cıkarmaya çalışması elbette komünist partisi için görmezden gelinmeyecek ve hatta komünist partisi için varlığının bütün mevcudiyetiyle karşı koyulacaktır. El elden üstündür zeka zekadan üstündür. Hele de proleter erdemin sağladığı zeka dünyada pek çok şeyden üstündür.
Erdem, devrimci olduğunu iddia eden kişilerin birbirine rekabet ettiği ortamda, rekabetin çiğ çocuğu hırs da söz konusu olursa elbette yük olacak ve bir süre sonra taşınmaz hâle gelecektir. Söz gelimi bir sosyal cemaati düşünün. İşin bütün yükünü sırtlanan insana, ailesini, işini gücünü bırakıp o sosyal ortam için ödün veren insana, sırf kendisinin diyalogda olduğu insanlardan daha iyi insanlarla diyalogda olduğu için veya hayattan, kültüre, kültürden, teoriye, insanlarla olan iletişimi daha iyi diye hırs ve haset besleyen insan rekabete ve hırsa açık olduğu için o sosyal cemaate en büyük zararı verebilecek potansiyelde olduğu için sosyal cemaat kendisiyle yolunu ayırıyorsa burada o sosyal cemaat haklıdır. Hadsizliğin, hırsın, rekabetin, erdemsizliğin bir komünist için asla bağışlanmayacak yönleri vardır. Kaldı ki Flaubert’in ‘Erdem’in ilk şartı burjuvaziden nefret etmektir’ dediği yerde yoldaşlarından nefret eden, yoldaşlarıyla rekabet eden, içimizdeki burjuvadır.
Buraya kadar olan her şey bireysel temelde gelişebilecek yanlışlara dair uyarı niteliğindeydi. Kim kötü kim iyi Kaypakkayacı meselesine gelelim. Demokratik Haklar Platformu veya Devrimci Demokrasi kolektifi başından beri Halkın Günlüğü kolektifine yazılan yanlış tezlerin özeleştirisini vermesi gerekliliğini hatırlattı. Ne hikmetse Halkın Günlüğü biz şu konuda yanıldık demedi. Burnundan kıl aldırmadı. Halk kitleleri içerisinde siyaset yapan kurumlar hangi sınıfsal dokuya ait olursa olsun eleştiri yöneltilecekse kurumsal ismi üzerinden açık ve net dürüstçe eleştirilmeli. Devrimci Demokrasinin Kaypakkaya geleneği içerisinde öteden beri Kaypakkayacılık yarıştırmadığı bilinen gerçektir. Yarışmadık, rekabet etmedik hâliyle o cephede asla yenilmedik. Devrimciliğimiz bakidir bunu da hiçbir devrimci kuruma üstünlük taslayarak yapmayacak kadar bu cephede olgunlaştığımıza en azından bütün yoldaşlarımız hakimdir.
Kim kötü Kaypakkayacı dersek; ilkel demokrasi için, “söz yetki karar bütün halka” diyerek sanki herkes aynı politik bilinç düzeyindeymiş gibi bugünden sosyalizmi ilan edip, sıradan insanlara söz söyletemez hâle gelenlerdir. Kadroları gerileyenlerdir. Dostça değil intikam duygusu ile bütün hataları, yanlışları başkalarına yükleyenlerdir. Kimdir kötü Kaypakkayacı; bütün iddialarından tek tek vazgeçip eldeki bir kaç demokratik kurumu korumak için teoriye iman eden dogmatikler gibi demokrasiciliğe iman edenlerdir. Kimdir kötü Kaypakkayacı; yayınlanan türlü türlü makalede sürekli dogma eleştirisi yapanların, “seçimler kurtuluş değil ama kitlelerinin nabzı buradan akıyor diyip” bulunan yönteme iman edenlerdir ve hatta kitlelerin kuyrukçuluğunu yapanlardır. Kimdir kötü Kaypakkayacı; teoriye eleştirel değil mekanik bakanlardır, teoriye iman edip MLM’yi din kisvesine büründürenlerdir.
Peki kimdir iyi Kaypakkayacı; yaşamın içerisine katılan, kitlelerle, sıradan halk kitleleriyle hemhal olup geleceği kazanmaya aday devrimci bir yapı yaratmaya çalışanlardır. Dostlarına kendisi gibi bakanlardır. İradesiz, konformist, atıl olmayandır. Hırs ve rekabetten kendisini soyutlayarak halk kitlelerinden öğrenen ve öğretendir. Bir devrimcinin burnu kanasa yüreğinde hissedendir. Kimdir iyi Kaypakkayacı; dedikoduya mahal vermeyen, dost kurumların içsel bütünlüğüne çomak sokmaya çalışmayandır. Cevresinde saygı ve sevgi uyandırandır, halk kitlelerinden her daim bir adım önde olmaya aday olandır iyi Kaypakkayacı.
Cemil Karaağaç
Yorumlar kapalı.