Kısa bir hatırlatma yaparak, sohbetimizin esas konusuna geçelim.
Türkiye de faşizm tarifini iyi ve doğru analiz etmek gerekiyor. Yani demem odur ki; Mustafa Kemal faşizmin hem anasıdır hem de babasıdır. Bugün Tayip Erdoğan’la faşizm devam ediyor. CHP’den AKP’ye uzanan bu tarih Türk devletin faşizmin gerçek tarihidir.
Kitabın ortasından konuşalım ve olayı, olguyu ve meseleyi her kesin anlayacağı yalın bir dille anlatalım. Katılırsınız veya katılmazsınız tartışmaya açık bir gündem ve gerçeklik. Bu devletin aygıtını, bekasını ve gerçekliğini ancak sorunun temeline inerek kavrayabiliriz. İbrahim Kaypakkaya’yı bu anlamda iyi kavramak gerektiğine inananlardanım.
Yani, Türkiyede faşizm olgosu bazen çok kaba bazen çok ince dokumaktadır. Şöyle:
T.C devletin Anayasasında yer alan “Türkiye Cumhuriyeti… demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” maddesi ve ifadesi tamamen yalan ve palavradır.
Türkiyede, parlamento her zaman faşizmin ayıbını örten bir incir yaprağı gibidir. Göstermeliktir. Kararlar sürekli orduyla birlikte alınmaktaydı, perde arkasında alınan kararlar, sadece parlamentoda göstermelik tartışılıp oylamaya sunulup yürürlüğe konmaktadır. “Demokrasi” adına partiler serbesttir. Ancak Türkiye’de kapatılan parti sayısı dünyanın başka ülkelerinde öreneği yoktur. Türk şovenizmiyle şaha kalkan faşizmin Kürt, pontus, zaza v.b gibi ulusları ve diğer azınlıklarının örgütlenmelerine ve legal partilerine karşı nasıl bir uygulama içinde olduğu açıktır. Kapatılan Kürt legal partilerinin bir çok yöneticisi katledilirken, bir çoğu yüksek cezalara çarpıtılarak yılarca cezaevlerinde tutuldu ve tutulmaktadır. Keza muhalif devrimci ve ulusal güçler göstermelik bağımsız mahkemelerde yargılanmakta, bazen beraat kararları da çıkmaktadır. Ancak faşizminin özel silahlı (kontrgerilla) güçleriyle devrimci ve Kürt ulusal muhalefet güçleri ortadan kaldırılmaktadır. Hala naaşları bulunmayan binlerce insan kayıptır. Yine yayın serbestliği vardır. Ancak bu yayınlar her an polis denetimde olduğundan istenilen zaman bu yayınlar kapatılmakta, büroları basılmakta, internet sitelerine ulaşım engellenmekte, çalışanları tutuklanmakta ve onlarca yıl hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır. Sosyal medya da yapılan paylaşımları suç sayıp gözaltına alınıp ve tutuklayarak hapishanelere konulmakta. Yine yurt dışın da yaşayanlar sosyal medyada yaptıkları paylaşımlardan dolayı ülkelerine gittiklerine havaalanında tutuklanmaktalar.
Süreç gösteridi ki Türkiye de bilinen eski paradiğma son yirmi yılda bitti. Parlamento göstermelik olarak kaldı ve artık yeni paradiğma ile tüm kararlar saray verdi. Faşizm, Erdoğan saray İslam rejimi (Tek adam) paradiğmasıyla yeni bir süreç ile günümüze kadar geldi. Bu süreç faşist partiler ve sermaye arasında ciddi bir kutuplaştırma da getirdi. Ama, Erdoğan ve saray rejiminden rahatsız olan ve değişim isteyen ABD ve AB emperyalizmin olduğunu da altını çizelim. Yani, ABD ve AB emperyalizm Türkiye de kendine bağlı yeni bir iktidar istemekte. Erdoğan ve AKP’yi de yine bu Emperyalistler iktidara getirdiklerini de hatırlayarak hafızamızın unutulmaz yerinde tutalım. Hafızamızı iyi koruyalım ki yeni süreci doğru analiz ve tespit edebilelim.
Millet İttifakı, CHP – Kemal Kılıçdaroğlu ve HELALLEŞME!
ABD, Afganistandan çekilmesi ve Orta doğu da yeni bir strateji değişikliğine gitmesi ve buna bağlı olarak da Türkiye de yeni bir vizyon olması gerektiğini açıkça bizlere göstermekte. Buna bağlı olarak emperyalistlerin bölgede hakimiyetlerin ele geçirmesi savaşı da ekleye biliriz. Erdoğan’ın Rusya ile yakınlaşmasını ABD ve müttefiklerini rahatsız ettiğini alenen bilinmekte. Bu olgular ve gelişmeler bize şunu söylüyor; Türkiye de yeni bir sürecin başlanacağını görün ve bilin diyor. Ve bu süreç “Millet İttifakın” yani faşist iktidarın adı: “güçlenmiş parlamenter sistem” olarak deklare edilmiş. Tam da burada Kemal Kılıçdaroğlu sahneye çıkarak “toplumun her kesimiyle helalleşeceğiz” demeci vermekte. Bu dini argüman siyasal akımın her kesimin ağzını sulandırarak büyük bir yankı yaptı.
Bir hatırlatma: Hatırlayalım? Erdoğan ve AKP faşizmi yirmi yıllık iktidarı hangi argümanlar, paradigmalar ve söylemlerle geldi? Şunlar degilmiydi; “demokrasi, eşitlik, düşünce özgürlüğü, barış, açılım, ekonomi, inanç özgürlüğü, ana dil de eğitim, reformlar…” V.b gibi daha sayacağımız aldatmaca söylemler üzerine kurulan yirmi yıllık tek adam rejimli faşist diktatörlük oldu. Bu yirmi yıllık Erdoğan faşizmini kimler destekledi bunu da hatırlatalım; Başta Kürt siyasi hareketi, liberal solcular, yetmez evetçiler, “aydınlar”, “sanatçılar”, çeteciler, tecavüzcüler, katiller, mafya liderleri, İslamcı terör örgütleri, din adamları… görüldüğü gibi Erdoğan ve saray faşizmini toplumun her kesimi desteklemiş ve günümüze kadar tek adam diktatörlüğü güçlü bir şekilde gelmiştir.
Şimdi roller değişiyor, yeni bir vizyonla bu yukarıda saydıklarım bu sefer “Millet İttifakı”na yüzünü çevirdi ve desteklemeye başladılar. Türk devletin kuruluşu ve Mustafa Kemal’in tarihine bakın yine bu kesimden destek almış ve faşist iktidarını kurmuştur. Tarih görüldüğü gibi tekerrür etmiyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu kesimin tam desteğini almak için Recep Tayip Erdoğan’ın 2001 de kullandığı dil ve argümanları devir alarak devam etmeye başladı. Yani faşizmin yeni argümanı ve buluşu dini bir terim olan “helalleşme” olarak ezilen yoksul halklara nüfuz edecektir. Bu yaşanan ekonomi krizin tamda ortasında öyle ortaya söylenmiş bir laf olmadığı da aşikardır. Çok detaylı bir şekilde toplumun hasiyeti ölçülmüş, tartılmış ve stratejik olarak belirlenmiş bir slogandır.
Evet, Türkiye de bir değişiklik olacağı ve yeni bir vizyonla faşizm “millet ittifak” ve “Güçlendirilmiş parlamento” aldatmacasıyla emperyalizm işbirlikçisi olarak da ezilen halkları, komünistleri, devrimcileri ve aydınları ezmeye, öldürmeye ve hapishanelere doldurmaya devam edecektir.
Burada sözümüz daha çok“Helalleşme” ve “millet ittifakı”na destek verecek olan “sol”, “sosyalist”, “demokrat” ve “aydın” kesime yöneliktir. Bir gerçeklik var ki; Türkiye de “sol” ve “sosyalist” kesim bu konuda karneleri zayıf olduğu gibi çok da kötüdür. Elbette bu bir ideolojik sorunudur. Kemalizm ve Türk şovenizmden kopuşlarını sağlamadıkları sürece bu cendereden kurtulamayacaklardır. Dolaysıyla, SİP genel başkanı Erkan Baş “Sol da” üçüncü ittifak cephesi oluşturmak için CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşerek onay aldı. Bu, oluşacak üçüncü cephe ittifakın da hangi kurumlar yer alacak önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz. Ama şu kesin görülmekte. Bu ittifakın başını esasen HDP çekecektir. Ki bu oluşacak yeni ittifak cephesi “millet ittifakı”nı cumhur başkanı adayını desteklemek için oluşacaktır. Burada, HDP’nin içinde veya bileşeni olan diğer devrimci, sosyalist kurumların tavrı ve duruşu ne olacaktır? Devrimci ve sosyalistlerin bu konudaki tavırlarını önümüzdeki süreçte ortaya çıkacaktır elbette.
Bizim, yani Maoist komünistlerin tavrı dün olduğu gibi bugün de açık ve nettir. Maoist komünistlerin tavrı ve duruşu; faşizm ve her türlü gericiliği tarihin çöplüğüne atmak için mücadele etmektir. İbrahim Kaypakkaya’nın öğrencileri ve devamcıları bu konuda tereddütsüzce “ama” ve “lakin” demeyecek kadar net ve berraklar.