1. Haberler
  2. KOLEKTİF
  3. GÜNÜMÜZ İŞÇİ SENDİKALARI KİME HİZMET EDİYORLAR?

GÜNÜMÜZ İŞÇİ SENDİKALARI KİME HİZMET EDİYORLAR?

featured
service

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da işçi sınıfının mevcut ekonomik politik sorunlarından biri de sendikal alandaki örgütlenme ve mücadele sorunlarıdır. İşçilerin sendikalardaki örgütlenme düzeyi düşüktür. Sendikal örgütlenme isteği her defasında burjuvazinin baskısıyla karşılaşmakta ve tazminatsız işten atılmakla sonuçlanmaktadır. İşçi sınıfının ekonomik-politik mücadelesi belli işkollarına, tek tek fabrikalara ve üretim birimlerine sıkışmış durumdadır. Mevcut sendikaları bünyesinde barındıran Türk-iş, Hak-iş, DİSK’ gibi konfederasyonlar işçileri burjuvaziye karşı yalnız bırakmaktadır. Bırakalım işçinin ekonomik-politik kazanımlarını ilerletmeyi bir yana; işçileri kapitalist düzenin destekleyicileri ve yedek gücü konumuna getirmekteler. Günümüz açısından işçi sınıfının en temel sorunu; ona siyasal iktidar mücadelesinde önderlik edecek komünist parti (günümüzde Maoist) önderliğinden yoksun olmasıdır.

Ülkemizin işçi hareketi ekonomik mücadele alanına sıkışmakla birlikte, bu alanda da parçalı, dağınık durumdadır. Tek tek üretim birimlerine sıkışması, birlik ve dayanışma yeteneğinden yoksun olması, örgütsüz olması geçici saldırılara açık hale getirmektedir. Bu durumdan kaynaklı toplumsal sorunlara duyarlılığı artması bir yana körelmekte, emekçi sınıflara önderlik etmek yerine geride kalmaktadır. Toplumsal sınıf konumuna uygun devrimci sınıfı rolünü yerine getirmektedir. Bunun belli başlı nedenleri olsa da en temel neden sınıf örgütü komünist partisi önderliğinden yoksun olmasıdır.

Sadece ekonomik mücadele yürütmek proletarya, için ölüm demektir. Ekonomik mücadeleyi siyasi mücadeleyle birleştirmeden sınıf hareketi gelişmez. Dolayısıyla ekonomik mücadeleye sıkışmakla kapitalist sınırları aşılamaz. Ekonomik alanın sınırları bellidir. En fazla biraz daha iyi koşullarda sömürülmenin döngüsü içinde dolanıp durulur. Ama bugün mevcut işçi sendikaları ekonomik alan mücadelesini bile layıkıyla yerine getiremiyorlar. Çünkü işbirlikçi bir sendikal çizgileri var. İşçi sınıfına değil burjuvaziye hizmet ediyorlar.

Bugün şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İşçi sınıfına sendikal alanda işbirlikçi sarı sendikalar hakimdir. Bu işbirlikçi sendikal anlayış mücadelenin her kademesinde işçiyi yalnız bırakıyor. Emek sömürüsünün en yoğun yaşandığı günümüzde bile kılını kıpırdatmayan, sadece bazı açıklamalarla yetinen bir pratiğe sahipler. Ortaya çıkan işçi direnişleri esasta tabandan gelişmektedir. Bu işbirlikçi sendikalar ise ya sessiz kalıyorlar ya da direnişin basıncı altında kalarak işçinin peşinden sürükleniyor ve sonra da direnişi kırıyorlar. İşçi sınıfı birçok kez böylesi ihanetlerle karşılaşmıştır. Burjuvaziyle el altından anlaşıp işçi eylemlerini bitirdikleri çok olmuştur. TİS görüşmelerinde işçinin taleplerini dikkate almayan, başına buyruk davranıp işçilerin alehine burjuvaziyle anlaşan ve işçinin iradesini hiçe sayan pratiklerine az rastlamıyoruz. İşçinin çoğu zaman tazminatsız işten atılmalarına neden olan sendikal çalışmalarına duyarsız kalınması, işten atılanların haklarını, eylemlerini savunmamaları… Daha yığınlara sorunla işçiler boğuşuyor.

En gerici işbirlikçi konumunda olan Türk-iş’in genel başkanı E. Atalay kameralar karşısında öyle rahat ki uşaklığını gizleme gereği bile duymuyor. Söylem ve davranışları, pratiği her yönüyle işbirlikçi karakterini ortaya döküyor. İşçi sınıfı sıfatıyla masada otursalar da esasta işçi düşmanı bir siyaset izliyorlar. Bu sendika bürokratlarının devletle, burjuvaziyle, hükümetlerle olan ilişkisi elbette çıkar ilişkisine dayanıyor. İşçi sınıfı saflarında burjuva ajanları olduklarını gizleme gereği bile duymuyorlar. Çalışanların %50’sinin asgari ücretle çalıştığı bir ülkede yaşıyoruz. Ama bundan rahatsızlık duydukları, bu yönde bir eylem örgütleri görülmemiştir. E. Atalay her ücret belirleme sürecinde pişkince hükümet bürokratlarının ağzına bakıyor, onları nasıl rahatlatacağını düşünüyor. Dolayısıyla işçi ve emekçi sınıfların bir temsilcisi gibi değil burjuvazinin yeminli uşağı gibi davranıyor. Komünist-devrimci hareket böylesi uşak karakterleri ve yaşlandıkları işbirlikçi sendikal çizgiyi teşhir etmeyi görev bilmelidir. Ve bu görevden asla geri durmamalıdır.

İşbirlikçi sendikaların rolünü sadece ekonomik alana indirgemek çok sığ bir değerlendirme olacaktır. Gerek dünyada gerekse ülkemizde, geçmişten günümüze sendikaların rolü daha geniş bir alanı kapsar. Çünkü sendikal hareket toplumdan, sınıf mücadelesinden bağımsız bir yerde durmuyor. Dolayısıyla kime, hangi sınıfa hizmet ettiklerini doğru saptamak ve buna uygun politika belirlemek gerekir. Bugün Türk-iş, Hak-iş, DİSK gibi işçi örgütlerine şöyle bir bakılıp hangi sınıfa hizmet ettiği sorulduğunda karşımıza nasıl bir tablo çıkmaktadır?

Bu işçi örgütleri bugün sadece ekonomik alanda burjuvaziyle hizmet etmiyorlar. Aynı zamanda burjuva fikirlerinin işçi sınıfı saflarına taşıyıcı rolünü de üstleniyorlar. İşbirlikçi sendikaların (bunlar içinde Türk-iş ile Hak-iş daha bir öne çıkıyorlar) ‘’vatan, millet sakarya’’ diyerek işçi sınıfının bilinmesi Türk milliyetçi şoven ideolojiyle nasıl da zehirlediklerini görüyoruz. Milliyetçilik burjuva ideolojisidir. Halklar arasında, milletler arasında bölünme, düşmanlık yaratan bir ideolojidir. İşçi sınıfının ideolojisi ise Marksizm Leninizm Maoizm’dir. Dünya işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışmasını savunur, ezilen dünya halklarını bu temel üzrinde birleştiren enternasyonal bir ideolojidir. Burjuva ideolojisi ile proleter ideolojisi birbirine karşıt iki sınıfı düşman ideolojidirler. Toplumsal düzlemde de işçi sınıfı ile burjuvazi iki düşman sınıftır. Bu iki düşman sınıf siyasi iktidar mücadelesi uğruna amansız bir çatışma imindeker. Bu iki sınıf uzlaştırmalı, işçileri kapitalist sisteme entegre etmek, burjuvaziye hizmet eden sınıf işbirlikçi sendikal anlayıştır. Modern toplumların en ilerici, en devrimci sınıfı olan proletaryayı uyutmak, pasifleştirmek, bilincini burjuva milliyetçi düşüncelerle zehirlemek ancak sömürücü sınıflara hizmet edecektir. Evet genel olarak sendikaların işçilere sınıf bilinci verme rolleri yoktur. (ki bunu yalnızca komünist parti yapabilir.) Ama gerici fikirlerin saflara taşınmasında rolleri vardır. Bugun Türkiye’de işçi sınıfı saflarında Türk milliyetçi şoven düşüncelerinin yaygın olmasının bir nedeni de işbirlikçi sendikaların varlığıdır.

Bakıldığında bu işbirlikçi sendikaların siyasetin dışında olmadıkları rahatlıkla görülebilir. Türk-iş ile Hak-iş burjuva milliyetçi ideolojinin, siyasetin yayılması da daha bir öne çıkan en gerici iki sendika konfederasyonlarıdır. (Elbette diğer emekçi kesimler arasında örgütlü Memur-sen gibilerini unutmamak lazım.) Disk daha çok reformist hareketin etkisinde kalmaktadır. Bundan kaynaklı kimi demokratik haklar için açıklamalar yapıyor, protestolara katılabiliyorlar. Toplumun ilerici kesimleriyle yan yana gelebiliyor, ortak hareket edebiliyor. Bu yanıyla Türk-iş ile Hak-iş’ten ayrılsa da uzlaşmacı-işbirlikçi bir yerde duruyor. DİSK ama aynı zamanda CHP’nin de etkisinde kalabiliyor. Bu durumunu onu Türk hakim sınıflarının faşist ideolojisinin Kemalizmi “sol”dan yorumlayarak sahiplenmesini getiriyor. Bu tutum, bu faşist ideolojinin doğal olarak işçi sınıfı saflarına taşınmasını sağlar.

Türk-iş ile Hak-iş’i bir demokratik hak mücadelesinde, gösterisinde görmek mümkün değil! İşçi sınıfının ve diğer emekçi kesimlerin ekonomik koşullarının iyileştirilmesi için hiçbir çaba içine girmiyorlar. Sendikal örgütlenme mücadelesi veren işçileri yalnız bırakıyor, bu uğurda işten atılanlarla dayanışma içinde bulunulmuyor. İş yavaşlatma, grev kararları desteklenmediği gibi grev yasaklamalarına hiçbir tepki vermiyorlar. Ama “devletin bekası” için hakimiyet veya düzen partilerinin organize ettikleri gösterilere işçileri taşımakta sakınca görmüyorlar. Hatta “devletin bekası” için bu tür pratiklerin, toplumu birleştirmek için gerekli olduğu propagandası yapılıyor. Sınıf mücadelesinin zayıfladığı, sınıf farklılıklarının silikleştirildiği dönemlerde sınıf işbirlikçi siyaset olağan karşılanıyor. Gerici sendika bürokrasisi “devletin bekası” için şovenizmi geliştirdiği ölçüde sınıf işbirliği yapmış olacaktır. Çünkü bu işçi sınıfı parçalayan halkları birbirine düşman eden bir politikadır. Tamamıyla sömürücü sınıflara hizmettir. Ayrıca “Devletin tüm toplumun devleti olduğu” yönlü sınıf çelişkilerini gizleyen görüş de toplumda kanıksatılmaya çalışılmaktadır. Yanısıra iki düşman sınıf, işçi sınıfı ile burjuvaziyi “kardeşleştirme” siyaseti beyhude bir çabadır. Türk hakim sınıflarının faşist ideolojisi Kemalizmin “herkesin malı” olduğuna yönelik Türk milliyetçiliğini kutsayan siyaset de bu iplikten dokunmuştur. Burjuva milliyetçi şoven ideolojiye karşı proletaryanın sınıf ideolojisi MLM’yi yükseltmeliyiz. Bu çelişmeyi yozlaştıran, burjuvazi lehine politika üreten her görüş ve pratik eleştirilmedi, teşhir edilmelidir.

Peki DİSK’in bu gerici sendika konfederasyonlarına karşı tavrı nasıldır? Burjuva düzeni korumaya yönelik Türk-İş, Hak-İş pratiklerini eleştirdiği görülmüş mü? Bırakalım bunları, asgari ücret belirleme sürecinde yetkili Türk-İş’e bir eleştiri sunmamıştır. (Ya da eleştiri yöneltildi biz mi kaçırdık?) E. Atalay’ın uzak davranışlarının, konuşmalarını eleştirmesini ise bir kenara bırakıyoruz. DİSK’in yaptığı birkaç açıklamadır. Bunun dışında “Asgari ücret … kadar olmalıdır” talepleridir. Toplumun çalışan kesiminin yarısı asgari ücrette çalıştırılıyor. Ama işbirlikçi sendikalar güçleri olduğu halde doğru düzgün bir eylem programı oluşturmuyorlar. Keza sınırlı basın açıklamalarının yetmeyeceğini biliyorum.

Devrimci hareket saflarında geliştirilmeye çalışılan “sınıf sendikacılığı” anlayışı var. Ancak bu kesimin etki gücü zayıftır. Dolayısıyla işbirlikçi sarı sendikaların işçiler üzerindeki denetimini, etkisini ve onlar adına yetki kullanımını kıracak güçleri yoktur. Gerici sendikalarda çalışma yürütmek siyasetimizle çelişmez. İşçiler esasta bu sendikalar içinde örgütlenmiş durumundadır. İşçilerle gerici sendikal anlayış ve sendika bürokrasisi arasında çelişme vardır. Bu çelişmeyle neredeyse her gün karşılaşıyorum. Ama işçi hareketi dağınık olduğu ve onları birleştirecek önder gücü komünist partiyle ilişkisi olmadığı için, bu çelişkiler güçlenmeden dağılıyor. Dolayısıyla gerici sendikalarda çalışma yürütmek, örgütlemek, gerici sendikanın çizgisini teşhir etmek, alternatif yaratmak gerekiyor. İşçinin sendikalardaki durumunu incelemeli, sendikaların genel ve özel durumlarını yakından takip etmeliyiz. Sınıf hareketine önderlik iddiası taşıyanlar, sınıfın örgütlü olduğu alanlarda yoğunlamak zorundadırlar. Aksi halde devrim mücadelesini geliştiremezler.

Toplumsal konumu itibariyle işçi sınıfının en önemli özelliği üretimden gelen gücünü kullanabilmesidir. Üretimin durması demek burjuvazinin artı-değer sömürüsünün sekteye uğraması demektir. Burjuvazinin kâr kaynağının kesilmesi onu büyük zararlara sokar. Kapitalist sistemde üretimin toplumsal niteliği ile özel maliyet arasındaki çelişme, sınıfsal düzlemde işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki çelişmeye denk gelir. Emperyalist dünya sisteminde emek ile sermaye arasındaki çelişme işçi sınıfı önder ve en devrimci sınıf yapmaktadır. Bu şu anlama gelir: proletarya sadece ekonomik mücadele ile yetinmez. Siyasi iktidar mücadelesiyle dünyadaki tüm sömürücü sınıfları ortadan kaldıracak biricik sınıftır. Ama bu hedefe ulaşması için tek tek her ülkede devrimci mücadeleyi geliştirmesi, sosyalizmi kurması gerekiyor.

Toplumsal konumu itibariyle işçi sınıfı en devrimci sınıf olsa da devrimci kendiliğinden gerçekleştiremez. Sınıf bilincini kendiliğinden edinemem. Bu görevler proletaryanın sınıf bilincini ve bir sendika, ne bir legal parti; ne de bir dernek ya da demokratik kitle örgütü verebilir. Sınıf bilinci siyasi iktidar uğruna mücadele anlamı taşır. Dolayısıyla bu kurumların sınıf bilinci verecek bir siyasi programları yoktur. İktidarı ele geçirmenin ideolojik-siyasi-örgütsel vb.ayaklarını ancak komünist parti oluşturabilir.

Sınıf mücadelesinin bir alanı olan sendikalarda sistemli,istikrarlı çalışma yürütülmelidir. İşçileri devrimci temelde örgütlemenin siyasetini pratik olarak geliştirmeliyiz. Gerici sendikal çizgiye ve yozlaşmış sendika bürokrasinin işbirlikçi çizgisi teşhir etmeli, eleştirmeliyiz. Burjuva milliyetçi ideolojinin işçi sınıfı saflarından sökülüp atılması için ideolojik-politik görevlerini aksatmamalıyız. İşçi sınıfı sınıf bilinci edindiği, komünist parti önderliğinde devrim hedefiyle birleştiği ve örgütlendiği oranda tarihsel politik-politik devrimci rolünü oynayacaktır. Ancak tüm bu görevler Maoist partnini omuzlarındadır. Kendiliğinden olmayacağını biliyoruz.

GÜNÜMÜZ İŞÇİ SENDİKALARI KİME HİZMET EDİYORLAR?
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Devrimci Demokrasi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin