Devrim ve sosyalizm mücadelemizin en dinamik kuvveti gençliktir. Devrimci mücadelenin sürekliliğini sağlayabilmek gençlik içerisinde bilinçli yoğunlaşmayla mümkündür. Bugünden yarına mücadelemizi besleyecek olan bu kanal, gençlik gelecektir perspektifinin gösterdiği üzere nihai hedefe inancın turnusol kağıdıdır.
Faşizmin azgınca saldırdığı, baskıcı politikaları her alanda geliştirdiği bugünkü şartlarda, en fazla nasibini alan, mağdur edilen, bilinçleri bulandırılan gençliktir. Emek sömürüsüne maruz kalma yaşının her geçen gün düştüğü, üniversiteliler başta olmak üzere eğitim sisteminde bilimsel normların ayaklar altına alındığı öğretim sistemiyle apolitik, uysal gençlik yaratmayı hedefleyen politikalar sözkonusudur. Belli başlı boyutlarıyla belirttiğimiz bu sorunları geriletmek, sorunun doğduğu koşullarda, muhataplarını dahil ederek geliştirebilecek mücadeleyle geriletebiliriz. Bunu sağlamak gençliğin örgütlü mücadeleye kazanılmasıyla mümkündür. Bunu başarmanın ilk ayağı da gençliğin öz örgütlenmelerini ortaya çıkarmaktır. Gençliğin fabrikada, tarlada, okulda ortaya çıkaracağı özgün örgütlenmeleri, karşı karşıya bulundukları saldırılarda direniş mevzileri olacaktır.
Devrimci mücadelenin dinamik kuvveti gençliği örgütlemek için öncelikle onları kendi sorunları karşısında duyarlı, mücadeleci bir biçime sokmakla başlamalıyız. Apolitikleşmenin yaygınlaştığı ve buna daha da derinleştirmek için ortaya konulan burjuva politikalara karşı, gençliğin politik dinamizmini kuvvetlendirmeliyiz. Bu çaba gençliğe kaldırabileceğinden fazla yük omuzlarına vermek değil, kendi özgün sorunlarına yeterli derecede müdahale etmesi ve bu mücadelenin içerisinde örgütlü bilincini güçlendirmesi öncelikli sorunları olmalıdır. Kendi sorunlarına yabancılaşmış bir kesimden, başkalarının sorunlarına çözüm yaratmasını beklemek hayal olur. Gençliğin mücadelemizin dinamik kuvveti oluşları enerjilerini nitelikli kullanmakla mümkündür. Bugün herşeyden öncelikli sorunumuz gençliğin örgütlenmesindeki zayıflık olduğu görünen gerçeği, bu meseleye özel bir yönelim gerçekleştirmeyi gerektirir. Bu anlamda daha fazla enerji tüketip, politikalarımızla mücadeleyi beslemeliyiz. Bunu da öncelikli gençliği kendi sorunlarına duyarlı ve oradan doğacak öz örgütlenmelere teşvik etmeliyiz.
Gençlik kesimi farklı sınıfsal konumlanışları nedeniyle homojen değildir. Bu nedenle de sorunları farklılık gösterebilmektedir. Gençliğin bu farklı toplumsal sınıflar içerisinde konumlanmaları daha geniş anlamda ülkemizdeki sorunlara karşı duyarlılığını besler. Bu durum da daha ileri düzeyde mücadeleye katılmış gençliğin, geniş halk kitlelerini sosyalizm mücadelesine kazanmasında avantaj sağlar.
Herşeyden önce sosyalizm mücadelemizin potansiyel gençliğini tanımalıyız. Sosyal ilişkileri, üretim sürecindeki sömürü biçimi, biyolojik gelişimi, psikolojik algılayış vs. yönleriyle onları daha yakından tanımalıyız. Bu konularda edineceğimiz bilgi gençliğin, tanınmasına yardımcı olarak onlara yaklaşımda mesafe almamızı sağlayacaktır. Sınıf mücadelesinin iki cephesinde yer alan güçler gençliğe ihtiyaç duyar. Gençlik olmadan geleceği kurgulamak mümkün olmaz. Bizim mücadelemizin öncelikli hedefi işçi gençliği örgütlü mücadeleye kazandırmaktır. Sosyalizm mücadelemizin öncü kuvveti işçi sınıfı, farklı toplumsal kesimler içerisinde de öncelikli hedef kitlemizdir. Artışına halk sınıf tabakaları içerisinde yer alan köylü gençlik, öğrenci gençlik, işsiz gençlik örgütlenmesi gereken hedefler arasındadır. Ancak işimiz kolay olmadığı da bir gerçektir. Gençliğin mücadeledeki dinamik rolü, geride kalan yıllar içerisinde defalarca kendini göstermiştir. Bu deneyim burjuva sistemi yeni önlemler almaya itmiştir. Daha fazla baskı, daha fazla bilinçleri bulandırma bu deneyimin birer uzantısıdır. Bu baskının biçimi fiziki, sosyal, düşünsel olarak değişebilir. Ancak karşı karşıya kalındığında gayet somut olarak yüzleşmek mümkündür. Gençliği yozlaştırmayı omuzların uyuşturucu ve çeteleşmeyi teşvik ya da görmezden gelme buna örnektir. Bilimsel eğitimden uzaklaşarak, eğitimin niteliği genişletilerek gençliğin daha ileri bilince sahip olmasını engelleyerek uysallaştırma amacı da buna örnektir. Bugün bu politikaların yoğunluğunun sebeplerinin başında devrimci ve demokratik güçlerin yarattığı boşluktur.
Örgütlenme hedefi içinde yer alan işçi, köylü gençliğin sadece sınıfsal konumlanışından yola çıkarak yaklaşım sergilemek yetersizlikler gösterebilir. Onları anlamada yetersizlikler doğuracaktır. İşçi ya da köylü gençlik, gençlik nitelikleri sebebiyle genel anlamda işçi ve köylü sınıflarından ayrılan baskı ve sömürü biçimlerine maruz kalır.
Bunu doğru analiz edemediğimiz taktirde örgütlenme de sorunlarla yüzleşmemiz olasıdır. Bu sorunlar bugün olmasa da ileri de gün yüzüne çıkacaktır. Örgütlü mücadeleye kararlı bir şekilde katılım, bu kesimlerin tüm yönleriyle mücadele araçlarının da kendilerini ifade etmelerine bağlıdır. Bu şekilde doğru ve yanlışı ayırt etmelerinde kolektif bir çaba gösterilmelidir. Olgun bir işçi ile genç bir işçinin birbirinden ayrılan yönleri vardır. Örneğin gençliğin temel özellikleri arasında yer alan dinamizm, öğrenme açlığı, çevresini tanıma heyecanı, meselelere yaklaşımındaki ataklığı vb. özelliklerin yansıtılabileceği bir örgütsel anlayış oturtulmalıdır. Bunu içinde eksiksiz tanıma gereklidir. Aksi takdirde gençliğin ayırt edici olumlu özellikleri körelecektir. İlelebet sürmeyen bu özelliklere mücadelenin çok önemli noktalarında ihtiyaç vardır.
Gençliği biyolojik yaş aralığıyla değerlendiremeyiz. Bu yaklaşım yetersizdir. Bu bakış açısı ortalama insan ömrünün kısaldığı Afrika ülkeleriyle, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki uzayan yaşamın getirdiği gençlik dönemleri arasındaki farkta olduğu üzere yetersizdir. Ülkemizde çocuk denecek yaşta üretim sürecine katılımda yaşanan artışı da göz önüne aldığımızda, biyolojik yaş aralığının gençlik tarifinde yetersiz kalacağı görülür. Ayrıca zorunlu nedenlerle çok erken bir yaşta sömürü çarkına kendisini kaptıran bu gençlere özel politikalarda gidilmelidir. Günümüzde 9 yaşına kadar düşen emek sömürüsü, ortalama olarakta 14,9’a gerilemiştir. Herşeyin üstünde bu kesim sömürünün en ağır boyutuyla karşı karşıyadır. Ara eleman, çırak, teknik eleman vs. yetistirme adına patronların kontrolünde devreye sokulan MESEM çocuk işçiliği yaygınlaşmasının devlet güvencesine alındığı bir sistemdir. Ortalama 11.1 saati bulan çalışma sürelerine karşılık elde edilen gelir, asgari ücretin altında kalan MESEM kapsamındaki sömürüyle çocuk işçilerin ölümünde de muazzam bir artış vardır. Günümüzde çocuk işçi statüsünde olanların sayısının 700 bini aştığı ve onbinlercesinin de ardısıra geldiği bu politika, ucuz işçi sömürüsünün devlet tarafından teşvik edildiğini bilerek mücadele edilmelidir. Bu sömürücü süreklilik devrimci politikaların hedefi olmalıdır. Patronların ucuz emek sömürüsü, çocuk veya genç ayrımı yapılmadan sürdürülmesi, yoksullaşmanın kaderine terk edilemez. İşçilerin politikaların bilinç seviyesi geriledikçe, Burjuva Sistemi daha hoyratça saldırıyor.
Gençlik çağı için gösterilen biyolojik yaş aralığı 18-30 yaştır. Ancak bu yaş aralığı farklı sosyo-ekonomik koşulların baskısıyla daha da düşebilir. Bunu dikkate alarak gençliği biyolojik yaş aralığının yanısıra nedenleri de dahil ederek tespitlerimizi yapmalıyız. Toplum içindeki konumlanışa aldığı sorumluluk biçimlenmelerinde etkili olabiliyor. Yaşamın zorluklarıyla erken bir zamanda tanışıyor olmaları, karşı karşıya kalınan sorunlara müdahil edilmek için, daha erken bir bilinçlenmesi sağlayabilir. Kendiliğinden gelişime terk edilmeden devrimci politikalarımızla bu kesime ulaşmak ve içinde bulundukları şartların “kader planı” değil burjuva devlet sisteminin planı olduğu gösterilmelidir.
Kırsal bölgeye doğru gittikçe orada karşımıza çıkan burjuva devlet planları da farklılaşmaktadır. Burada da köylü gençlik politikaların hedefindedir. Bilindiği üzere kırsal bölgelerimizde olağanüstü bir doğa yıkımı söz konusudur. Maden aramaları, HES, JES işletmeleri doğamızı talan etmenin yanısıra, geçim alanlarını da yok ediyor. Bu da bölge halkının geçinemez durumu şehir yaşamı dışında karşımıza çıkar. Yani çok geniş kapsamlı bir sorundur. Özellikle de gençliği içine alan bir durumdur. Köy ve şehir hayatında eğitimli ya da eğitimsiz çok ciddi bir işsiz nüfus vardır. Bu nüfus devletin askeri politikalarının hedefindedir. Heleki bugünkü şartlarda kolluk kuvvetlerinin daha fazla baskıda ön plana çıkması, bu mekanizmanın beslenmesini de doğurur. Kırsal coğrafyada köylere kayıt masaları kurularak, bazende milliyetçi baskılamayla “sözleşmeli askerliğe” alınan gençlerin esas kaygısıyla ekmek parasıdır. Şehirdeyse bu özellikle işsiz üniversiteli gençliğin polis, gardiyan vb. güvenlik kurumlarına itilmeleriyle karşımıza çıkar. Farklı mesleki dallarda eğitimini almış bu gençler, sorunlu nedenlerle bu alanlarda kendilerine yer bulurlar. Gençliğin karşı karşıya bulunduğu bu yönelimin, planlı bir sürecin sonucunda olduğu açıklanmalıdır. Nasıl bir cendereye alındıkları ve bu durumun aşılabileceği yollar gösterilmelidir.
İşçi, köylü ve işsiz gençlik gibi kazanılması gereken bir diğer kesim de öğrenci gençliktir. Ülkemiz devrimci hareketinin mücadele deneyimi de göstermektedir ki, öğrenci gençliğin pratik ve teorik olarak teorik etkinliğinden çok defa faydalanmıştır. Ancak sürdürülebilir olmayan bu dinamizm, öğrenci gençliğin küçük burjuva karakterinden ileri gelen geri yanlarına çoğu defa yenilerek, sistemin tatlı sularına kapılmalarına neden olmuştur. Üretim süreci deneyiminin eksikliği disiplinli, sebatkar ve birlik ruhunu edinmeleri de engellemiştir. Başkalarına bağlı, yardıma çoğu defa ihtiyaç duyan yapıları nedeniyle yol kaybetmeleri olasıdır. Bu da işçi sınıfının öncülüğüne ne kadar ihtiyaç duyduklarını göstermektedir. İşçi sınıfının öncülüğünün eksikliği küçük burjuva karakterli devrim güçlerinin geri yanlarına teslim olmasına neden olur.
Öğrenci gençliğin mücadele içinde önemli avantajları vardır. Okul dışı zamanlarının önemli bir kısmı mücadeleye ayırabileceği gibi, okul içinde de mücadele sürecektir. Arta kalan önemli bir zamanlarının olması ülke sorunlarına ilgi duymasına, düşünsel ilerlemesini sağlayarak araçlara ulaşımını kolaylaştırır. Eğitim sistemi, öğrencilerin arta kalan bu zamanını gasp etmek amacıyla ders saatlerini arttırma, devamsızlık durumunda katı tedbirler ve okul dışı zamanı kontrol altına almak için zorunlu faaliyetleri sıklaştırmaktadır. Bu uygulamalar öğrencinin bağımsız faaliyetlerinin üzerinde sopa işlevi görmektedir. Devletin özel politikalar ve önlemlerle yöneldiği lise ve üniversite gençliğine, devrimci hareketin yetersiz yönelimiyse dikkat çekicidir. Gençlik içerisindeki örgütsüzlük ciddi bir sorun olarak karşımızda dururken, yanısıra örgütsüzlügü meşrulaştıran bir niteliğe sahip olan eylemlere katılan örgütsüz gençliği olumlayan tutum önemli bir sorundur. Yeni arayışlar adına örgütsüzlüğü teşvik etmek mücadele edilmesi gereken bir tehlikedir. Herşeye rağmen örgütlü mücadeleyi besleyen çalışmalara öncelik verilmelidir. Bunun içinde küçük burjuva düşünsel yaşamın geri yanlarına mücadele edecek çalışmalar yapılmalıdır. Öğrenci gençlik mücadele alanını kampüsle de sınırlamadan, geniş halk kesimlerini bir burun ilgilendiren sorunların çözümünde yer alabilir. Bu gençliğin sebatkar bilincinin gelişimi ve sosyalizm mücadelesinin gelişimi için gereklidir. Ağır bir sorumluluk gibi görünebilir, ancak gençliğin içinde taşıdığı dinamizm, öğrenme açlığı aşmasına yardımcı olacaktır.
Gençliğe zaman içinde tükenen bir dönem olarak bakılarak, sadece sınıfsal sorunlara odaklanmak örgütlenme de doğru bir anlayış değildir. İkisi de birbirinden koparılamayacak sorunları barındırır. Gençlik süreci ardıllarıyla devam eden bir niteliktir. Bireyin gençliği geride kalırken, toplumsal gençlik kendisini sürdürür. Bunun içinde sürdürülebilir örgütlenmelere ihtiyaç vardır. Gelip geçici bir çalışma değil, sosyalizm mücadelesinin zaferine kadar sürdürülebilmelidir. Gençliği 71’in devrimci ruhuyla tekrar ayağa kaldırıp, Gezi’nin coşkun gençliğini tekrar mücadelede görebilmek örgütlü mücadeleyi teşvik eden çalışmalarla mümkündür.