Siyonist İsrail devletinin Filistin’e yönelik onyıllardır yürüttüğü işgal siyaseti Gazze’ye saldırılarla devam ediyor. Filistin direniş güçleri işgale ve katliamlara cevap olarak 7 Ekim’de bir operasyon başlattı. Filistin direniş güçlerinin bu operasyonunu fırsata çeviren siyonist devlet, hedef gözetmeksizin yerleşim yerlerini vuruyor. Binaları, hastaneleri, kiliseleri, camileri, pazar yerlerini, mülteci kamplarını bombardımana tutarak mazlum Filistin halkını katliamdan geçiriyor. Su, yiyecek, yakıt, elektrik ambargosu uygulanarak halkı cezalandırıyor, topraklarından koparıyor.
Filistin halkını “yarı-hayvan” diyerek aşağılayan siyonist İsrail devletini destekleyen ABD, ilk günden en büyük uçak gemisini Akdeniz’e gönderdi. İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda gibi emperyalist devletler bölgeye üşüşüp katliamcı İsrail devletini desteklediklerini açıktan beyan ettiler.
İlk günden siyonist devleti destekleyen Avrupa’nın emperyalist devletleri Filistin halkıyla dayanışan, İsrail katliamlarını protesto etmek isteyenlere gösterileri yasaklayıp, engelledi. Katliamları açıktan destekleyen bu devletlerin “demokrasi, insan hakları” çığırtkanlıklarının burjuvazinin çıkarlarına bağlı olduğu bir kez daha açığa çıktı.
Filistin direniş güçlerinin işgale, günlük olarak gerçekleşen katliamlara, baskılara karşı siyonist devlete karşı başlatılan ulusal direniş saldırısında, HAMAS güçlerinin sivillere yönelik gerçekleştirdiği saldırısı, katliamcı gerici bir siyasettir ve dolayısıyla bu yanı kabul edilemezdir, doğru değildir. Sivil halka yönelik saldırıyı kabul etmediğimiz gibi, ulusal baskıya karşı yönelen Filistin Ulusal Direnişini sahipleniyor, anti-işgalci birlik temelinde siyonist devlete ve emperyalist efendilerine karşı yürütülen mücadele ve direnişi büyütme çağrısı yapıyoruz.
Mao yoldaş, “bütün gericiler kağıttan kaplandır” tespitini, ABD’nin 1940’lı yılların ortasında Japonya’ya iki atom bombası atması, Kore’yi uşaklarıyla birlikte işgal etmesi, ezilen dünya halklarını atom bombası ve işgallerle tehdit ettiği süreçte yapmıştır. Vietnam’a yenilmesi ABD vd. emperyalist devletlerin birer “kağıttan kaplan” olduğu gerçekliğini gözler önüne serdi. Bugün Gazze’nin çevresine üşüşen emperyalist devletlerin kağıttan kaplan oldukları gerçekliği, Gazze gibi küçük bir şehre girememelerinden de anlaşılmaktadır. Sivil savunmasız halkı korkakça havadan bombalayan İsrail’i desteklemeleriyle görülmektedir. Gazze’nin savunma tünellerinin en ileri teknolojiye sahip emperyalist devletlerin, siyonist devletin korkusu olduğu açıktır. Keza faşist TC devletinin Güney Kürdistan’da sürdürdüğü işgal saldırılarında gerilla güçlerinin “savaş tünelleri” karşısında acze düşerek kimyasal bombaya başvurması gibi. Mao yoldaş şu tespiti de yapar: “Elbette atom bombası bir kitle kıyımı silahıdır; ama savaşın sonucunu belirleyen, yeni tipte bir-iki silah değil, insandır” (Seçme Eserler/Cilt:4, Sayfa: 98)
Mao yoldaş, insanın bilinçli dinamik rolüne dikkat çeker. Emperyalist devletlerin ve uşaklarının işgal politikalarına karşı ulusların tam hak eşitliği ve halkların kardeşliği temelinde Kürdistan’dan Filistin’e ezilen, baskı altında tutulan, ilhak edilmiş olan tüm coğrafyada ulusal direnişlerle dayanışma içinde olmak, sahiplenip büyütmek sorumluluk gereğidir. Filistin ulusal direnişini desteklediğimizi yineliyoruz. Küçükten büyüğe Filistin ile dayanışmayı büyütelim. Katliamlara sessiz kalmayalım. Gazze’ye yönelik gerici kuşatmayı yıkmak ezilen halkların dayanışmasıyla olacaktır. Filistin halkıyla dayanışmak için mücadeleyi geliştirelim.
Filistin Ulusal Direnişi Haklı ve Meşru Bir Mücadeledir
İsrail hükümeti uzun zamandan bu yana yasal düzenlemeler yoluyla yetkilerini genişletmek istiyordu. Buna karşın İsrail halkının bu yasal düzenlemeyi protesto eden gösterileri aylara varan bir zamandır devam ediyordu. Hükümetin yetkilerini genişletmek istemesi birçok farklı yoruma yol açtı. Netanyahu’nun yargılanmamak için hükümetini sürdürme amacı taşıdığı yorumu bunlardan biridir. Bu durumda başlıca nedenlerden olabilir. Ancak meseleyi bununla sınırlandırmak, İsrail burjuvazisinin ve onun devletinin işgalci emelleri ve çıkarlarından bağımsız düşünmek olanaksızdır. Yüksek mahkemenin, hükümetin kimi pratik faaliyetlerine müdahale edememe yönlü yasal düzenleme isteğinin Filistin’e ve bölgedeki güçlere saldırı konseptinin bir parçası olduğu söylenebilir. Yüksek yargının hükümet politikalarını sorgulamaması yönündeki bir düzenleme ihtiyacı tamda İsrail devletinin önünü açmak, olası katliamlara zemin hazırlamak ve içte İsrail halkının ilerici, demokratik mücadelesini bastırmak amacı taşımaktadır. Filistin direniş güçlerine ve halkına saldırının yasal zemini oluşturulmak isteniyordu. İşgale ve günübirlik gelişen katliamlara, baskılara karşı direniş güçlerinin siyonist devlete karşı başlattığı operasyon erken doğum yaptırdı. İsrail bu fırsatı kaçırmadı. “Savaş hâli” ilan ederek katliamcı siyasetine uygun saldırılara girişti.
ABD en büyük savaş gemisini ilk anda Akdeniz’e gönderdi. Bu hamle ile olası saldırılara karşı İsrail’i destekleyeceğini gösterdi. ABD başkanı Joe Biden, İsrail’i ziyaret ederek yanında olduklarının garantisini verdi. Akabinde yapılan açıklamalar, atılan adımlar meselenin daha geniş çerçevede ele alınmasını zorunlu kılmıştır. ABD’li yetkililerin iki cephede, yani Ukrayna ve İsrail cephelerini birlikte yönetebilecekleri açıklaması uygulanmak istenen siyasetin bir yansımasıdır. Biden’in Ukrayna için 61,4 milyar dolar, İsrail için ise 14,3 milyar dolar gibi bir bütçeyi kongreden istemesi sürecin hassas olduğunu gösteriyor. Bunlarla birlikte üst düzey danışmanlardan savaş araçlarına yapılan yardım ile uzun bir zamanı kapsayan savaşın hazırlık süreci içinde olduklarını gösteriyor.
Bununla birlikte AB emperyalist devletlerinin İsrail’e tam desteği, Ortadoğu’daki politik sürecin önemli bir dönemeçten geçtiğinin bir başka emaresidir. AB devletleri kitlesel katliamlara rağmen açık destek sunmaktan çekinmediler. Almanya, Fransa gibi “Avrupa demokrasisinin” lokomotifi sayılan devletler İsrail’e karşı yapılacak protesto ve Filistin ile dayanışma gösterilerini dahi yasakladılar. İsviçre gibi suya sabuna dokunmayan “tarafsız” olduğunu iddia eden devlet bile İsrail’i desteklediğini sergileyen pratik tutum aldı.
Dolayısıyla Gazze’ye ve genel olarak da Filistin’e yönelik katliam siyasetinin arka planında yatan emperyalist emellere de bakılmalıdır. Emperyalist devletler arası çelişki keskinleşmiştir. Ve dünya siyaseti hiç olmadığı kadar keskindir. Filistin ulusu boyunduruk altında tutuluyor, toprakları işgal ediliyor. Çözülemeyen ulusal bir sorundur. Ve Ortadoğu açısından hassas bir sorun olduğu gibi, uluslararası bir sorundur. İşin bir yanında siyonist İsrail devletinin Filistin ulusuna yönelik gerici işgal politikası varken, diğer yanında ise başta ABD olmak üzere diğer emperyalist devletlerin hesapları vardır.
Emperyalist Çin’in Ortadoğu’daki ekonomik, siyasi nüfusunun son zamanlarda yükselmesi dikkat çekici bir gelişme olup, başta ABD olmak üzere AB emperyalist devletlerinin ilgisini çekmektedir. Çin’in körfez ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesi, İran-Suudi Arabistan ilişkilerinin geliştirilmesine aracı olması, Esad ile görüşerek anlaşmalara imza atmaları vb. politik gelişmeler ABD’yi kaygılandırmaktadır. ABD önderliğindeki NATO’nun Rusya’yı çevreleme ve Ukrayna’da savaşın içine çekmesi emperyalist dalaşın bir ayağıydı. Çin’in Ortadoğu’da büyüyen gücünü sınırlandırma, geriletme siyaseti NATO güçleri açısından pratik bir sorundu. Filistin direniş güçlerinin siyonist İsrail devletine eylemleri olmasaydı da Filistin sorunu kaşınacaktı. Çünkü, Filistin bölge ülkeleri ve güçleri için hassas bir sorundur. Böylece Filistin’e saldırılar üzerinden bölge ülkeleri baskı altına alınacak, zayıflayan hegemonya yeniden güçlendirilecek. Gazze gibi küçük bir kente giremeyen, savunmasız insanları havadan bombalayan, katliâmdan geçiren siyonist devlete tam destek vermenin yanısıra bölgeye askeri yığınak yapılmaktadır. Dolayısıyla Gazze ve Filistin savunması Ortadoğu halkları açısından önemlidir. Anti-işgalci, anti-emperyalist mücadelenin büyütülmesi önemli bir politik sorundur.
AB emperyalist devletlerinin İsrail’i, katliamlar devam ederken ziyaret etmelerinin arka planında yatan bölgeye yönelik iştahlarıdır. Meseleye ciddi yanaştıkları demokrasicilik oyununun bırakılmasından bile anlaşılmaktadır. “Demokrasi, insan hakları” dersleri veren bu ülkelerin maskelerini fırlatıp atmaları sorunun politik önemini gösteriyor. Filistin’e saldırılar üzerinden Ortadoğu savaş atmosferi içinde tutulacak, gergin siyasi iklimde bölge ülkeleri üzerindeki baskı artırılacak, hegemonya kurma dalaşı sürdürülecek. NATO güçleri Çin’i Ortadoğu’dan “süpürme” hedefiyle hareket etmektedir. Çin’i gerileterek “kuşak ve yol” projesini sekteye uğratma, siyasi etki gücünü zayıflatma ve politik hattını sıkıştırarak etkisizleştirmeye çalışmaktadırlar.
Filistin ulusal direnişi bu siyasi bağlamda düşünüldüğünde sorunun anti-emperyalist, anti-işgalci yönünün iç içe geçtiği görülür. Filistinde işgale ve baskılara karşı direnişin büyütülmesi, anti-işgalci temelde ulusal birliğin sağlanması emperyalist saldırganlığa ve siyonist devlete darbe vurma anlamı taşıyacaktır. Dolayısıyla Filistin ulusal kurtuluş mücadelesi aynı zamanda emperyalistlere karşı da mücadele özelliği taşıyor.
Filistinde birçok direniş örgütü var. Özellikle Gazze’de işgale karşı fiili bir anti-işgalci birlik oluşmuştur. Bunu parçalamaya yönelik hamleler atılmaktadır. Bunun başında ise HAMAS’ı IŞİD ile aynılaştıran siyaset gelmektedir. IŞİD ile HAMAS elbette bir ve aynı değildir. En önemli fark HAMAS, Filistin ulusal kurtuluş mücadelesinin bir parçasıdır. İşgale karşı topraklarını savunmaktadır. IŞİD ise uluslararası güçlerin oradan oraya sürdüğü gerici, işgalci, katliamcı bir güçtür. Bu anlamda ikisi bir ve aynı değildir. Filistin ulusal mücadelesinde HAMAS sağ çizgide yer almaktadır. Ama anti-işgalci temelde ulusal birliğin yakalanması siyonist devlete ve efendisi emperyalist devletlere karşı mücadelede önemli bir güçtür. HAMAS, “Aksa Tufanı” operasyonu sırasında, siyonist devlete yönelik askeri yerleri hedef alsa da, gerici sağcı çizgisinden dolayı sivil halka da saldırısı olmuştur. Halka yönelik saldırılar, katliamlar hiç bir şekilde kabul edilemez, meşru kılınamaz. Bu olumsuz pratiği işgale karşı meşru savunma temelindeki İsrail’e saldırısı içindeki yanlış bir siyasettir. Ancak HAMAS’ın bu yanlış pratiğine rağmen anti-işgalci tutumuyla Filistin ulusal direnişini savunduğu açık bir gerçektir. Dolayısıyla anti-işgalci temelde ulusal birliği yakalamalı ve sivil halka yönelik yanlış siyasetten kopulmalıdır.
İsrail devleti ile İsrail halkını birbirinden ayırmak gerekir. Halka yönelik her saldırı gericidir. Filistin kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşmasının bir ayağı Filistin direnişinin büyütülmesi iken, diğer yandan İsrail halkının siyonist devlete karşı anti-işgalci tutumunun geliştirilmesi gerekir. Filistin ile İsrail halklarının eşit, kardeşçe yaşam hakkı siyaseti İsrail devletinin ve emperyalistlerin oyununu bozacaktır. İsrail halkının işgale karşı duruş sergilemesi, bu yönde mücadele yürütmesi ve kardeşçe duygularla Filistin ulusunun yanında yer alması tayin edici önemdedir. İsrail işçi ve emekçi sınıflarının burjuva egemenliğe karşı mücadelesinin geliştirilmesi İsrailli komünistlerin önünde görevdir. Bu görev başarıldığı ölçüde Filistin halkı rahat bir nefes alacaktır.
Ama diğer yandan, Filistin ulusal direniş güçlerinin İsrail halkına karşı olumlu, kardeşçe bir siyaset uygulaması gerekiyor. Bakıldığında, gerici güçlerin halklar arasında düşmanlık yaratmaya çalıştığı görülecektir. Ki, İsrail ile Filistin halkları arasında düşmanlık yaratmaya çalışan emperyalist devletlerin, siyonist İsrail devletinin olduğu görülecektir. Bu gerici siyaseti boşa çıkarmak, gerici güçlerin oyununu boşa düşürecek temel önemde bir siyasettir.
Filistin halkı özel olarak Gazze tam bir abluka altındadır. Uluslararası savaş kuralları denilen kurallara dahi uyulmamaktadır. Hastaneler, pazar yerleri, kamplar, camiler, kiliseler bombalanmakta, kitlesel katliamlar yapılmaktadır. Bütün ileri teknolojilerine rağmen Gazze’ye girmeye çekinen gerici güçlerin Mao yoldaşın deyimiyle kağıttan kaplan oldukları rahatlıkla görülebilinir. ABD’yi Vietnam’da yenilgiye uğratmada önemli bir rol oynayan yer altı tünellerinin Gazze’de de olması işgalci İsrail’in karadan girmesinin önünde en büyük engellerden biridir. Bu durumda gösteriyor ki başarıyı getiren yalnızca teknoloji değildir, insandır.
Her gün yüzlerce Filistinli İsrail bombaları altında can veriyor. Topraklarından sürülüyorlar. Abluka altında olan Gazze’deki, Batı Şeria’daki katliamlara seyirci kalınamaz. Enternasyonel görevin yerine getirilmesi gerekir. 1950’de Kore’yi işgal eden ABD ve uşaklarına karşı Kore halkının direnişine katılan “Çin Halk Gönüllüleri”ne Mao yoldaş şöyle bir talimat vermiştir:
“Çinli yoldaşlar Kore’nin davasını kendi davaları kabul etmeli ve kendi halkımıza davrandığımız gibi Kore’deki her tepeyi, her ırmağı, her ağacı ve her bir yaprağı gözlerinin bebeği gibi korumaları ve Kore halkından tek bir çöp bile almamaları tembih edilmelidir. Zafer kazanmanın siyasi temeli budur. Böyle davrandığımız sürece nihai zafer sağlama alınmış demektir.” (Seçme Eserler/Cilt 4, Sayfa: 51)
Bu Maoist bakış açısıdır. Enternasyonel görevlerin yerine getirilmesi temel önemdedir. Filistine yönelik siyonist devletin saldırısına ve ona tam destek veren ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya vd. güçlere karşı enternasyonel görevleri kuşanma zamanıdır. Filistin ulusu abluka altındadır. Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmeye çalışan emperyalist saldırılara karşı direnişi ve dayanışmayı büyütmek Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimci hareketinin görevidir. Filistine düşen her bomba bizim evlerimize de düşmektedir. Çocukların akan göz yaşları, çocuklarımızın göz yaşlarıdır. Mao yoldaşın Kore’de savaşan “Çin Halk Gönüllüleri”ne gösterdiği yol yolumuzdur. Filistin halkına destek ve dayanışmayı büyütelim. Filistin ulusunun anti-işgalci temeldeki mücadele hattını parçalamaya yönelik siyasete karşı durulmalıdır. “Ne yapabiliriz ki” dememek lazım. “Neyi yapamadık” diye sormalıyız.