Tarihin bu kritik anında hareketlerimizi finanse etmek için belirli hedeflerden paraları kamulaştırmak etik bir seçenektir. Bunu yapmanın birçok yolu vardır
En azından M.S. 1. yüzyıl kadar erken bir tarihte, Afrika Boynuzu’nun[1] shiftaları[2] imparatorlara, hükümete ve hukuka bağlılıklarını terk ettiler ve olağan iş ve ticaretteki kargaşa sayesinde kanun kaçağı olarak hayatta kalmayı başarabilecekleri eşkıyalığa gittiler. Yüzyıllar boyunca Balkan haydukları[3] topraklarını dolaşarak Osmanlı işgalcilerinden çaldılar. Yi eşkıyaları ve Çin sınırındaki diğerleri, ekonomilerini büyük ölçüde 20. yüzyılın başlarında baskınlar yoluyla sürdürdüler. 1917-1937 yılları arasında Perulu kadınlar, zenginleri soyup fakirlere vermek için at sırtında keskin nişancı çetelerine liderlik etti.
Sınırlı araştırmalara ve geçmişimizin Robin Hood’larının folklorik kurgusuna rağmen, toplumsal eşkıyalık, en ilkel uygarlık biçimlerinin bile sınıf eşitsizlikleri sunduğu her yerde var gibi görünüyor. Toplumsal eşkıyalık olgusu, yani yoksulların iyiliği için hırsızlık, tarihi, coğrafyayı ve kültürü aşar.
Endüstriyel kapitalizm ve neoliberal ekonomi, eşkıyalar için yöntemlerde değişiklik yapılmasını zorunlu kılmıştır. Artık zenginler öyle yollarda seyahat etmiyorlar, korsanlara karşı tetikteler. Bugün dünyadaki paranın sadece yaklaşık yüzde 8’i nakit olarak dolaşıyor. Zenginler hakkındaki bilgiler, gizli vergi cennetleri tarafından korunuyor. Eşkıyanın bugünkü görevi temelde yaratıcı bir görevdir. Sertliğin ve gözükaralığın tarihsel perdesi eski korkutucu gücüne artık sahip değil.
Eşkıyanın anlatısı ölmedi; sadece dönüştü ve yeniden ortaya çıkabilir. Otto Bathurst’ün 2018 filmi Robin Hood gibi bir zamanların eskimeyen isyancı hikayelerinin son tekrarları, Good Girls ve Money Heist gibi günümüzde “etik suçun” nasıl görünebileceğini yorumlayan televizyon dizilerinin popülaritesi tarafından gölgede bırakılıyor. Devlet finans kurumlarının iyi bir şekilde sarsılması için can atıyoruz. Eşkıyalığı onaylamayanlar dahi onun özünde yatan efsanevi niteliğinden dolayı ona saygı duyarlar ve ondan korkarlar.
Daha da önemlisi, bunlar kurgu eserler olsa da, dünyanın dört bir yanındaki radikal sol gruplar, para ve varlıkları kamulaştırmanın ve onları müttefiklerine ve ezilen topluluklara yeniden dağıtmanın yollarını buluyor. Yakın zamanda kayda değer bir örnek, George Floyd protestoları sırasında Minneapolis Sheraton Oteli’ne el konulması ve aktivistlerin bunu Share-a-Ton’a dönüştürmesidir.[4] Tarihsel toplumsal eşkıyalık ilham verebilir, ancak günümüzün radikal solu, halk mücadelesinin zaman zaman meydana gelen devrimci anların ötesinde, kendini sürdürmek için gereken kaynaklara sahip olacağı bir geleceğe doğru ilerliyor.
Neden şimdi eşkıyalık?
Türümüz daha önce hiç küresel iklim kaosu gibi varoluşsal bir krizle karşı karşıya kalmamıştı. Somut değişiklik yapmak zorunda olduğumuz ölçek ve hız, sanayileşme ve sömürgeleştirmenin tarihsel ölçeğini ve hızını çok aşmalıdır. Perspektif olarak, fosil yakıt kullanımına tamamen son vermek ve gezegenimizin enerji tüketiminin yüzde 100’ünü yenilenebilir enerji kaynaklarına kaydırmak için altı yıl beş ayımız var ya da gezegeni 1,5 santigrat derece ısıtıp akıl almaz ölçeklerde feci hasara neden olacağız.
Açıkçası, alabileceğimiz ana acil durum kısayolu insan gücüdür. Halk mücadelesi, köklü değişimin aslında hızlandırılabileceğini kanıtladı. İklim adaleti hareketi, tartışmasız dünya tarihindeki en büyük ve en çeşitli harekettir. Bu hareketin üyeleri, ki önemli bir kitlesi bu devasa yükü taşımak için çok gençtir, cesur doğrudan eylemden üst düzey lobiciliğe kadar her konuda bahisleri artırıyor. İklim Saati iletişim ekibinden Raul de Lima, “Yerli topluluklar yüzyıllardır bize insanlara saygı duyduğumuz gibi doğaya da saygı duyulması gerektiğini söylüyor” dedi. “En önemli şeyi, hayatı korumak için hala kısa bir zaman aralığı var.”
Bu kısa fırsat kapısından yararlanmak için, daha acil bir şekilde daha köklü bir değişim yaratmamız gerekiyor. Para bunun gerçekleşmesine yardımcı olabilir. Küresel ekonomi dünya nüfusunun yüzde birinin elindeyken, fonların en güçlü hareketlerimizin ve onların sendikalarının kasasına yeniden dağıtımını hızlandırmak için daha yaratıcı stratejilere ihtiyacımız var.
En çok paraya sahip olanlar, genellikle en çok insan gücüne sahip olanlar tarafından mağlup edildi. İnsanların meydan okuyarak ayağa kalktığı yerlerde, ultra zengin diktatörler birçok kez devrildiler. Servetinin bir kısmı şimdilerde kurtarılan milyarder Ömer el-Beşir’in devrilmesi, bunun yakın zamandaki bir örneğidir. Ancak direniş hareketlerinin merkezinde yer alanlar, yaşamlarını ve çalışmalarını sürdürmek ve mücadeleleri için altyapıyı inşa etmek ve güçlendirmek için kaynaklara ihtiyaç duyarlar. Halkın gücüne yaslanan modern hareketler genellikle kendilerine üyeler ve müttefiklerden topladıkları ayni katkılar, gönüllülük, talepler veya aidatlar; kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve işletmelerle ortaklıklar kurmak; hayırsever kuruluşlar ve benzeri bağışçılar yoluyla kaynak sağlar.
Bunlar, hareket finansmanı için tek seçenek değildir. Başka bir seçenek daha var: Çalmak.
Aktivist saflığı, bu seçeneği seçmemize engel oluyor. Ancak bu tarihsel anda, belirli hedeflerden paraları kamulaştırmak, parça parça kazımaya devam etmekten daha az etik olmayabilir. Bunu yapmanın birçok yolu vardır.
Soygun
Para çalmanın en sezgisel yolu soymaktır ve soymak için en bariz yer bir bankadır. Ancak bu, eşkıyaların cansiperane ön kapıdan girmesi gerektiği anlamına gelmez.
2008’de Katalan aktivist Enric Duran, halk mücadelelerini finanse etmek için 68 banka kredisi alarak çaldığı yarım milyon avroya ilişkin bir bildiri yayınladı. Duran, yargı sisteminin otoritesini terk ettikten sonra saklanmaya çalıştı. Yoldaşlarını, af için kampanya yürüterek bir dakikayı boşa harcamamaya, bunun yerine sahte kendi düzmece kredi taktiklerinden ders almaya ve benzer soygunları daha büyük ölçeklerde gerçekleştirmeye çağırdı.
Duran’ın dolandırıcılık stratejisi, Katalan aktivist eşkıyalığının modern mirasını genişletti. 2002’de, Barselona kökenli Yomango (“Ben çalarım”) hareketi, kemer sıkma politikaları ve arkasındaki kurumsal güçlerle göstere göstere ve yöntemini gizleme ihtiyacı duymaksızın mücadele etmek için mağaza hırsızlarının yeteneklerini kullandı. Aleni hırsızlık hareketleri, dansçıların bir Carrefour mağazasından açıkça yüzlerce şişe şampanya çaldıkları Arjantin’de olduğu gibi Avrupa ve Latin Amerika’da hızla yayıldı.
Danimarka’da, Blekingegade Çetesi olarak bilinen ekip, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ndeki müttefik Leninist faaliyetleri finanse etmek için 70’li ve 80’li yıllarda çok sayıda soygun gerçekleştirmişti. Meşhur olaylarından biri, Ford Escort kullanan polis kılığına girmekti.
Blekingegade Çetesi’nin yükselişinden kısa bir süre önce, Porto Rikolu bir ekip olan Genç Lordlar, yeterince kullanılmadığını düşündükleri tüberkülozu tespit eden bir X-ray ünitesiyle donatılmış bir kamyonu çaldılar. Aracın üzerinde Porto Riko bayrağını dalgalandırarak Doğu Harlem’e getirdiler ve sakinlere testler yaptılar.
Bu açık sol gruplar ve diğerleri, planlanmış “etik suç” eylemlerini üstlenmiş olsalar da tarihsel olarak anlaşıldığı haliyle toplumsal eşkıyalık ideolojik siyasete daha az dayanır. Bu, halk desteğine sahip oldukları toplumlarda bile marjinal olan eşkıyanın veya çetenin, kendisini uzun vadede sürdürmesini sağladığı ölçüde sınıf savaşıdır. Yoksullar ve köylüler, “penceredeki turta”[5] ya da yerel eşkıyalara sunulan benzer küçük tavizler ile vergilendirilir. Eşkıyaların da köylüleri iktidardakilerden korumaları ve iyi bir ganimeti yağmalamaları halinde yağmalarının bir kısmını paylaşmaları beklenir.
Örneğin, John Kepe 1950’lerde Doğu Kap’taki Boschberg mağaralarında saklanarak Afrikanerlerin[6] evlerini ve çiftliklerini yağmaladı. Yağma ona kendi kurtuluşunu sunsa da yararlı ev eşyalarını ve malları siyahi Güney Afrikalılara yeniden dağıttı. Bu onun nerede olduğunun gizli tutulmasına yardımcı oldu. Ana akım toplumla pasif ittifaklarının ona daha elverişli “çalışma koşulları” sunduğu söylenebilir. Kepe’nin hikayesi kısa süre önce Sew the Winter to My Skin adlı filmle beyaz perdeye uyarlandı.
Merhum Marksist tarihçi Eric Hobsbawm, belki de toplumsal eşkıyalık konusunda en yetkin yazar, tarihsel eşkıyalarda benzer bir pragmatik ekonomi ve politika gözlemliyor. Devrimi desteklerler ancak nadiren kendileri devrimdir. Alt sınıfın mücadelesine, diyelim ki ülke çapındaki köylü isyanlarına yönelik niş katkıları, nadiren ölçeklenebilir altyapı sunar. Yine de yoksulların herhangi bir hareketine karşı ekonomik duyarlılıklarında cömertler. Brezilya’nın ünlü eşkıyası Lampião’nun, tüccarlardan normal fiyatın üç katı fiyatla malzeme satın aldığı söylenirdi. Bu tür bir “eşkıya cömertliği”, eşkıya için gösteriş ve gurur değilse bile, kitlesel isyanlara ve imparatorluğun ve toprak ağalarının apansız izdihamları dışındaki yaşam özgürlüğüne duyulan sempatiyi ifade eder.
Kara para aklama
Dolaysız soygun, yani hırsızlık yoluyla X tarafından Y tarafına para veya varlık transferi, kaynakları yağmalamanın tek yolu değildir. Milyarderler tarafından her gün cezasız bir şekilde uygulanan kara para aklama da iyilik için kullanılabilir.
Bu makale için görüşülen bir grup, büyük kurumların hibeleri için başvuruda bulunmaktadır. Kazandıkları paralar, otogarlardaki veya bulunabilecekleri her yerde çöp kutularından toplanan fişlerle muhasebeleştirilir. Sahte fişler yoluyla hesaplanan miktar, daha sonra, faaliyetleri hibe anlaşmaları kapsamına girmeyen müttefik taban aktivistlerine veya doğrudan eylem gruplarına endişeye mahal vermeden dağıtılır. Bu grubun bir üyesi, “STK’lar kendi çıkarlarını geliştirmek için her zaman kirli şeyler yapıyorlar” dedi. “Neden daha radikal amaçlar için benzer yaklaşımlar kullanmayalım?”
Modern eşkıya, bunun gibi küçük çaplı aklama ile sınırlı değildir. Bazı durumlarda, büyük ve genellikle politik olarak ılımlı bağış fonu talep etmek için bir STK gibi kâr amacı gütmeyen bir “paravan şirket” kurulabilir. Hibeler verildiğinde, fonlar, paylaşılan miktarı faturalandıran daha radikal bir gruba, yani bir “ortağa” dağıtılabilir. Bu şekilde, resmi hibe alıcısı, bu durumda “paravan STK şirketi”, mali sorumluluktan yararlanabilir, denetçileri tatmin edebilir ve yine de bağışçı ve radikal grup arasında bir tampon oluştururken görünüşte ılımlı faaliyetleri hakkında rapor verebilir. Böylece radikal gruba daha fazla özerklik sağlayabilir.
Bir gençlik örgütü, bağışçının perspektifine göre kültürel çeşitliliği ve katılımı teşvik etmeyi amaçlayan büyük etkinliklere ev sahipliği yaparak hibe paralarını aklıyor. Düzenledikleri topluluk etkinlikleri, başvurularında ve raporlarında tam olarak iddia ettikleri etkinliklerdir. Yine de katılım için bir ücret alıyorlar ve bu şekilde harcadıklarından daha fazla para kazanıyorlar. Fonların muhasebesi, alınan sermayenin harcanması yoluyla zaten yapılmıştır. “Önerilen bağışlardan” elde edilen gelirler daha sonra antifaşist gruplara dağıtılıyor.
Bazen sağdan fon talep etmenin bu kadar karmaşık olması gerekmez. Muhbirim, “Genellikle böyle şeyler yapmamıza gerek yoktur” diye açıkladı. “Sağcı bir bağışçıdan büyük miktarda para almak gerçekten çok kolay, özellikle de güzel görünümlü bir yüzü korurken bir yönetim kurulu ve üyeliği olan resmi olarak kayıtlı bir kuruluşunuz varsa.”
STK kamulaştırması
Çoğu eşkıya tarihsel olarak yakınlarındaki kurbanları hedef almıştır. Bir zamanlar eşkıyaların coğrafi alanı olan şey, şimdi “sanayi” hareketinin ekonomik alanıdır. Başka bir deyişle, haydutlar, koşmaları gerekmeyen yerlerde koşmazlar; STK’lar en yakın hedeflerimizdir. Birçoğu hareketlerimize yakındır, ancak onlarla eş anlamlı değildir.
İyi haber şu ki, çoğu durumda STK’ları suçluluk yoluyla sarsmak gerekli bile olmayabilir. Pek çok STK çalışanı, sektöre değişiklik yapma umuduyla girdi, ancak endüstrilerinin etkisiz doğası ve bir zamanlar çözmeye yardımcı olmak için yola çıktıkları karmaşık sorunların büyüklüğü karşısında hayal kırıklığına uğradılar. Herkes biraz devrimci şevk kullanabilir ve çoğu zaman sektörlerinin 1 trilyon dolarlık yıllık cirosunun kaydettiği acıklı etkiden memnun olmayan STK çalışanlarına bir fırsat satmak mümkündür.
Bunun nasıl yapılabileceğini sormak için Restorasyon İngiltere’sinin[7] Fransız eşkıyası Claude Duval’ın eksantrik ve tartışmasız şiddet içermeyen araçlarına dönülebilir. Gücünden daha az, çekiciliğinden daha çok korkan Duval, nezaketini soygunlarının kurbanlarından büyük meblağlar kazanmak için kullanmasıyla ünlüydü. Duval’ın bugün bize yönelttiği soru şudur: STK bütçeleri üzerinde elleri olan kişileri hibe alan portföylerini sola kaydırmaya cezbedebilir miyiz? Bunu, ateşli tutkuları azalan, ancak tamamen ölmeyen kâr amacı gütmeyen endüstri çalışanlarına devrim deneyimini satarak başarırız. (Bunu, Duval tarafından uygulanan ve birçok oyun yazarı tarafından benimsenen hırsızlığın cinselleştirilmesinin onaylanması olarak okumayın!)
Geleneksel bağış toplama konusunda Duvalcı bir yaklaşım benimseyen bir kişi, “Genellikle hileye gerek yoktur” derdi. “Hedeflerimiz ve yöntemlerimiz konusunda açık sözlü olabiliriz. Potansiyel finansörlerin tereddütleri risk yönetimi şeklinde gelir. Bağışçıların çoğu, protesto fon sağlayıcıları olarak görülmek istemiyor ve birçok hükümet, gençlik aktivizminin yurtdışındaki finansörler tarafından körüklendiği propagandasından yararlanıyor. Bu nedenle bu zorlukları azaltmak için grubunuzun nasıl kurulduğunu ikna edici bir şekilde açıklamanız gerekir. Onların istekleri bu kamu denetiminden kurtulmaktır.” Bu muhabirin grubu, kesin bir taahhütte bulunmadan önce genellikle büyük bağışçılarla ilişkilere aylarca zaman harcar ancak bazı durumlarda radikal işlere yatırım yapmak için tek bir bağışçıdan yüz binlerce dolar güvence altına almıştır.
Bir eşkıya etiğine doğru
Modern eşkıyaları bencil fırsatçılardan nasıl ayırt ederiz? Radikal çalışmaları ilerletmek için gizliliğin gerekli olduğu durumlarda, belirli risklere rıza göstermeyenleri tehlikeye atmadan nasıl hesap verebilirlik sistemleri oluşturabiliriz?
Muhbirlerimden biri, fonlar üzerindeki şeffaflığın çekirdek üyeler arasında nasıl güvenli bir şekilde paylaşıldığını ayrıntılı bir şekilde anlattı. Bunu, güvenilir üyeler arasında bir fikir birliği sürecini kullanarak tek yol olarak yapmanın birçok yolu vardır.
Toplumsal eşkıyalığı kriminal fırsatçılıktan ayıran temel ilke, eşkıyaların hesap verdiği bir yerde yaşıyor. Hobsbawm’ın sözlerine başvuracak olursak, kişi “yerel gelenekler tarafından suç sayılmayan ancak devlet veya yerel yöneticiler tarafından suç sayılan bir şey yaptığı için eşkıya olur.” Suç olarak kabul edilen şeyi yanıtlamak için “benim halkım kim?” diye sorulabilir. Bir anarşist etik yelpazesi, bu soruya çeşitli cevaplar sunar ancak halkın kim olmadığını belirlemede birleşir: kapitalistler, hükümetler, devlet. Örneğin Duran, yargının yargılama hakkını tanımadı.
Eşkıya siyaset öncesi bir fenomendir, çünkü devrim zaten tam olarak gerçekleşmiş olsaydı eşkıyaya ihtiyaç olmazdı. Toplumsal eşkıyalığın kök saldığı birçok durumda, devrimci hassasiyetin diğer parçalarını fark etmek zor olabilir ve politik uğrak hâlâ asırlarca uzakta olabilir. Dolayısıyla toplumsal eşkıyaların, ezilenlerin deneyimlerinin geçerliliğini kabul etme ve bunları eylem yoluyla doğrulama sorumluluğu vardır.
Tarihsel olarak bu eylem, başlıca ezenler karşısında güvenlik sağlama ve ganimeti yeniden dağıtma biçimini alır. 21. yüzyılda, toplumsal eşkıyaların sorumluluğu daha çok ikincisine yaslandı.
Her hâlükârda, çıtamız bu kadar yüksek tutulmamalıdır. Hobsbawm şöyle yazdı: “Eşkıya-kahramanların bir eşitlik dünyası yaratmaları beklenmiyor. Yalnızca yanlışları düzeltebilir veya bazen zulmün altüst edilebileceğini kanıtlayabilirler.” Neoliberal çağımızda sosyal haydutluk için yarattığımız etik ne olursa olsun, belirsizliklerle dolu olacak ancak içinde bulunduğumuz anın aciliyeti bizi bu karmaşıklıklardan kurtulmaya çağırıyor.
Türümüzün ve diğerlerinin geleceği tehlikedeyken, yüksek riskli, yüksek kazançlı eylemlere yönelmeliyiz. Eğer batacaksak, bu, çalıların etrafında dövülen devrimciler yüzünden olmasın. Meksikalı ünlü kanun kaçağı Pancho Villa, kurşun yaralarından sızan kanlar içinde ölmekteyken son sözleri ağzından şöyle döküldü: “Böyle bitmesine izin verme. Onlara bir şey söylediğimi söyle.”
Dipnotlar:
[1] Afrika Boynuzu, Afrika’nın kuzeydoğusunda Eritre, Cibuti, Somali ve Etiyopya’nın yer aldığı bir yarımada. Şekil itibariyle boynuzu andırması sebebiyle Afrika Boynuzu ismi, bu yarımada için kullanılır.
[2] Shifta: Etiyopya, Eritre, Kenya, Tanzanya ve Somali’de isyancı, kanun kaçağı veya eşkıya için kullanılan bir terimdir. Olumsuz bir çağrışımı olsa da bölgede emperyalist işgallere karşı gelişen gerilla hareketlerini de kapsayan bir kavramdır.
[3] Hayduk: Aynı kelimenin Balkan coğrafyasındaki karşılığı.
[4] George Floyd protestoları sırasında yakında bulunan Sheraton Oteli, eylemciler tarafından işgal edilerek evsizlerin sığınağına çevrildi. 136 odasında evsizlerin ikamet etmeye başladığı otelde çalışanlar da yine gönüllü eylemciler oldu. “Sığınak oteline” çevrilmesinin ardından girişe üzerinde el yazısıyla Share-a-ton yazan bir tabela da konuldu.
[5] Penceredeki turta, genellikle eski çizgi filmlerde gördüğümüz sahneye yapılan bir atıftır. Çizgi filmde, evin içinde olan karakter fırından yeni çıkardığı keki veya turtayı soğumak üzere pencere pervazına bırakır. Bu sahneden sonra turtanın, dışarıdaki bir karakter tarafından çalındığı veya dışarıdaki karakterin bir hamlesiyle başına bir şeyler geldiği sahne gelecektir. Normalde fırından çıkan turtanın pencere pervazına koyulması, bir âdet değildir. Yalnızca çizgi filmlerde görülen ve çalınacağı/başına bir şey geleceği aşikâr bilinerek yine de oraya konmasını ifade eder. Yazar, yoksulların ve köylülerin “bazı eşyalarının veya mallarının” eşkıyalar tarafından “(ç)alınmasına” göz yumduğunu ifade etmek için bu tabiri kullandı.
[6] Afrikaner, Hollanda asıllı Güney Afrikalılar için kullanılan bir tabir
[7] Restorasyon, İngiltere’de iç savaş döneminde kral I. Charles’ın 30 Ocak 1649 tarihinde idam edilmesiyle başlayan ve Fetret Devriyle devam eden süreçte İngiltere monarşisinin II. Charles’ın 29 Mayıs 1660 tarihinde Londra’ya girmesiyle başlayan dönemi ifade etmek için kullanılır.
[Roar Mag’deki İngilizce orijinalinden Tankut Serttaş tarafından çevrilmiştir]
Kaynak:sendika.org
Yorumlar kapalı.