featured
  1. Haberler
  2. KOLEKTİF
  3. DiRENEN FİLİSTİN KAZANACAK!

DiRENEN FİLİSTİN KAZANACAK!

service

Katil İsrail 7 Ekim’de Hamas’ın düzenlediği saldırıya karşı, aralıksız olarak, için de kadın ve çocukların ezici çoğunlukta olduğu 40 binden fazla Filistinliyi katletti. Bu gelişme üzerine bir çok politik çevre de “Kim haklı?”, “Hamas desteklenmeli mi?”, “Politik islamla anti-emperyalist ittifak için de yan yana gelmek mümkün mü?” şeklinde tartışmalar başladı.

Bu tartışmalarda bir kısım politik çevre, “Hamas şeriatçı laiklik karşıtı, kadın ve sol düşmanı, nihayetinde halk düşmanı bir yapı” olarak görerek, katiyen bir ittifak içinde yan yana gelinmemesi gerektiğini savundu. Bu savunuya göre konum aldı.

Diğer bir politik toplam ise “Hamas’ın şeriatçı politik niteliginden bağımsız olarak, işgal karşıtı direniş cephesi içinde siyonist İsraile karşı haklı bir yerde durduğunu” ifade ederek, yanyana gelenip ittifak kurulabilineceğini ifade etti. Güçleri oranın da İsrail katliamcılığına karşı, Filistin halkının yanında dayanışmacı tutum aldı. Hamas’ın direnişini selamladı.

Bu iki eksen de toplanıp bir birine karşıt kutuplar da yer alan iki ayrı politik tutuma dair, kendi ideolojik politik perspektifimizden konuya dair doğru bir yaklaşım belirlemek, gelinen yerde bir ihtiyaç haline gelmiş bulunuyor.

Esasta mevcut durum da ve an da İsrail ve Hamas ikilemin de yaşanan, en son İsmail Haniye’nin bir suikastle öldürülmesiyle tırmanan, bölgesel aktörlerin de heran bu çatışmalı süreci, bölgesel bir savaşa genişletme hamleleriyle tetikte durduğu tüm olasılık ve güçler dengesi üzerinden bu durumun tahlil edilmesi ve doğru devrimci bir tutum belirlenmesi MLM tabanlı anti-emperyalist bir görev olarak da bizleri bekliyor.

Gelinen yerde iki emperyalist güç, dolaylı, dolaysız bağlaşıklarıyla vekalet verdikleri güçler üzerinden adeta bir birlerine “el ense” çekiyor.İsrail, hemen arkasında ABD, İngiltere ve AB’nin hayır hah tavrıyla burun ucundan “uyarılıp”, esasta arka çıkılan, Orta Doğu’nun şımarık saldırgan siyonist gücü olarak, Filistin başta olmak üzere, Lübnan’a, İran’a çeşitli bahanelerle saldırıyor.
Onun karşısında Hamas, Lübnan Hizbullah’ı gibi islamcı örgütler, İran, Suriye gibi ülkeler arkaların da Rusya ve Çin desteğiyle bir dizilim için de mevzilenmiş durumdalar.
Bu iki emperyalist gerici kampın bir birine üstünlük kurmak için verdikleri bir mücadele de bizlerin taraf olması elbette düşünülemez. Ancak burda Filistin özgülün de ortaya çıkan durumu çok somut ele alıp değerlendirdiğimizde, pireye kızıp yorgan yakmadan İsrail ve Hamas arasında yaşanan süreçte ortaya çıkan durumu devrimci MLM perspektiften doğru okuyup, doğru bir tutum alıp, bunu açıktan savunmamız gerekir.

Ülkesi, toprağı, evi işgal altında başına yıkılan, kadın ve çocukları başta olmak üzere geçen ekim ayından bugüne 40 bine yakın kayıp veren direnen bir halka sen “islamcı”, sen “liberal”, sen “sosyalistsin” diyerek bir tasnife gitmek objektif olarak, ulusal bir direnişi bölüp parçalayarak, nesnel olrak isgalciden yana olmak demektir.
İslamcı kimlikleriyle işgalcisine karşı direnen Hamas, Hizbullah vs gibi parti ve örgütler içinde ya da etrafında “Marksizm” arama aptallığına düşmeden, bölgesel işbirlikçi siyonist-faşist devletleri üzerinden dolaylı emperyalizmle karşı karşıya gelen politik güçlerin nesnel konumunu tespit etmek, yığınakta biriken tarihsel tecrübenin ideolojik politik özeti dersleriyle ele alındığında çok karmaşık ve zor bir yerde durmuyor.

Zor olan, “tek kutuplu dünya”nın son çeyrek yüzyılda gemi azıya alarak el yükselttiği ideolojik tahakkümüyle, sos, sosyalist cephenin aklını kendi köklerinden kopartarak, bakış açısını şu ve ya bu düzeyde etkilediği akımdan kurtulup, akıma karşı göğüs gererek kendi doğrularında inat ve ısrarı sürdürmeyi başarmaktır.
Daha mikro düzeyde büyüteçle bakıldığında bugün, Marksist Leninist Maoist perspektifin malasef, uzun bir tasfiyeci sürecin rendeleyerek, un ufak edip, değersizleştirerek gözden düşürdüğü gerçeğiyle karşı karşıya kalındığı görülecektir.

Böyle olunca, konumuz özgülünde İsrail-Filistin sorunu gözümüz önünde, güncel reel politiğin günü birlik pragmatist prizmasından geçirilerek ele alınıp, popülist siyasetin alkışlayıcısı bol şamatasına havale ediliyor. Ve kendine devrimci, sosyalist, komünist diyenlerin cılız itiraz seslerini bastıran bir gürültüyle kulakları sağır ediyor.
Kimisi, Filistin direnişini ve Hamas’ı iki yüzlü politik bir sahtekarlıkla destekliyor(muş) gibi görünen AKP’ye kızıp “Araplardan bize ne” sosyal şoven bir kibirle “Türkçülüğe”, kimisi de “Kürtler katledilirken neredelerdi? Ne halleri varsa görsünler.” ya da aynı anlama gelmek üzere DEM Parti milletvekili F. Öncü’nün, “Ne soykırımcı İsrail’e eyvallahımız var ne tecavüzcü Hamas’a. Biz Filistin halkının haklı mücadelesinin yanındayız.” şeklinde ortaya karışık çarpık bir bilinçle, 2007 seçimlerinde Filistin parlamentosunda ki sandalye çoğunluğunu Filistin halkının oylarıyla elde eden Hamas’a “tecavüzcü” etiketi yapıştırıp soyut, anlamsız bir “destek” sözünü geveleyerek söylemek durumunda kalınan bir “Kürtçülük”e düşülüyor.

DEM parti “Kürt halkını temsil etmiyor, terör uzantıları diyen” AKP/MHP faşist bloğunun demagojik itiraz ve ayrımıyla, Hamas ve Filistin halkını ayıran bu ifadenin ne farkı var?

Hamas’ın sivilleri de içeren eylem sonuçları, şeriatçı politik İslami gerici niteliği, kuruluşuna dair ABD/İsrail desteği yanları, bizlerin stratejik olarak bu ve buna benzer yapılarla yürüteceği, yürütmesi gereken ideolojik mücadeleyi ilgilendirir. Siyonist İsrail’in işgalci toplu katliamcı niteliği yerine politik olarak Hamas’ı “düşman” bilip hedefe koymak, yada İsrail ve Hamas’ı eşitlemek, ezilenlerin tarihini yok saymak ve devrimci komünist tarihsel materyalist öğretiye burjuva ideolojik saldırılar altında ihanet edip, hakikati ifade etme cüretinden sıvışmaktır. Bu kaypak oportünist tutum, “Komünistler düşüncelerini açıkça ifade ederler.” erdemini kuşanmış Kaypakkayacıların yanından dahi geçemez.

Çünkü, an da dünya’yı tarihselliği içinde ele almayı destur edinmiş MLM dünya görüşü, her somut politik olay ve olguyu, ezilenlerin geleceği, o geleceğe hizmet eden devrimci mücadele açısından ele alıp değerlendirir. Kimin ne diyeceğine, protesto ve alkışlar eşliğinde ki hiç bir tezahürata tamah etmeden, ideolojik esaslara bağlı değerlendirme yapar.

Bu değerlendirme tıpkı önder İbrahim’in dönemin popülist baskın sol kültürünün ağır baskısına aldırmadan, ulusal sorunda kendi hakim sınıf devletine karşı, ne Şeyh Said’in “şeriatçılığına” ne de Seyid Rıza’nın “feodal ayrıcalıklı” yanına takılmadan, her ikisinin de milli karakterleriyle “Egemen Türk Devleti”nin “milli baskı” politikasına karşı “ilerici-demokratik” duruşlarını destekleyen bakış açısında ısrar eder.

Dolayısıyla Şeyh Said ve Seyid Rıza’nın “şeriatçı”, “feodal ayrıcalıklı ağa” yanını şimdilik bir tarafa bırakarak, esasta “tekçi”, “faşist”, “ilhakçı” ve “sömürgeci” hakim ulus devletinin karşısında ki ulusal duruş ve başkaldırılarına bakar. Onlar da “Marksizm”, “tutarlı anti faşist, anti-emperyalist” özellik aramaz.

Öyleyse Hamas’ın “islamcı” karakteri, eylemlerinde sivilleri gözetmeyen “terörü” şimdilik ötelenen bir eleştiri konusu olarak bir tarafa not edilirken, esas olanın işgalci, siyonist İsraile karşı ulusal bağımsızlık mücadelesi olduğu unutulmamalıdır.
10 ay da ezici çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere, 40 bin yoksul Filistin’liyi katleden, terörist siyonist devletle Hamas’ı eşitleyip, ikisine de “tu kaka” demek; emperyalist, siyonist propagandanın güdümüne aklını kiraya veren liberal soytarılığın politik şarlatanlığı olabilir ancak. Başka bir şey değil.

Emperyalist dünya gericiliğinin ne olduğunu bilip, bunun yerel ulusal iş birlikçi faşist diktatörleri eliyle icra edilen karşı devrimci şiddetinden tırsan, kendini ona şirin göstermeye çalışan reformist işbirlikçi yaklaşımlar, yüzlerinde ki “sol” maskenin arkasına saklanarak Hamas, Hizbullah vb. İslamcı örgütlerin, işgale karşı ulusal direniş saflarında ki rollerini, ideolojik kimlikleri üzerinden damgalayıp cellatlarıyla kurbanlarını aynı iddianame içinde suçlu gösteren bir aymazlıkla hareket etmektedirler. Bu utangaç işbirlikçi bakış açısını kabul etmek, buna pirim vermek MLM’yi savunan devrimci komünistlerin işi asla olamaz.

Baskının ve zulmün olduğu yerde, halka ayaklanmasını söylemeyen alçağın biridir diyordu usta. Ayaklananları ideolojilerine göre tasnif edip ayrıştıranlar, ne üzerine yemin ederse etsinler, son tahlilde emperyalist tahakkümün hem ideolojik hem de politik uşağı durumundadırlar.
Hitler faşizmine karşı sadece komünistler ve seküler laikler mi direndi? Hıristiyan Katolik, Ortodoks’lar ve onların rengini verdiği kurumlar direnmedi mi? Nazi çizmeleri altında işgal edilen ülkelerin inleyen halkları sadece seçkin komünist ve laiklerden mi oluşuyordu.

1936 da Çin’i işgal eden japon emperyalizmine karşı, Mao önderliğinde ki ÇKP, azılı düşmanı Goumindang ve onun önderi Amarikan kligi rolü üstlenen Çan Kayşek’i ulusal direnme savaşına davet etmedi mi?

Siz kafanıza göre müttefik bulacaksınız, ABD ya da AKP umurunuzda olmayacak, yeter ki “masaya gelip çözüme varım” desinine bakacaksınız(!). Ama ABD ve İsrail karşıtı, ülkesi işgal altında, halkı her gün alçakça katledilen Filistin için direnen Hamas, salt gerici ideolojik yönüyle lanetlenilecek öyle mi?

Ulusal soruna dair devrim bilimi adına en derinlikli çözüm perspektifleri sunan Stalin, ulusal hareketlerin özü aynı kalmak, yani milli devletlerini kurmak koşuluyla, biçim de farklılıklar arz edeceğini bir yerde dinsel, bir başka yerde başka bir biçimde ortaya çıkabileceğini çok berrak bir şekilde ortaya koyuyordu.

Bu temelde Filistin sorunu ulusal ölçekte işgalci Siyonist devletle karşı karşıya gelip, toprağı, ülkesi ve bağımsız devleti için çözüm arayan, bunun için iki yüzlü emperyalist dünyanın manipilasyon ve işgalciden yana tavır sergileyen iki yüzlülüğüne inat, kendi ulusal direnme savaşını vermeye devam ediyor. Bura da marksizmin ilkelerinden kopmak, dahası kendi ulusal direniş savaşında yanında görmek istediği güçleri, başka bir ulusal ölçekte gördüğünde “boykot” eden reel politik pragmatizmi açık ve net red etmek, ulusal soruna dair MLM’nin yüklediği görevin bilincinde olmaktır.

Bu bilinç temelinde İsrail Siyonist katil devletin işgal, imha ve toplu katliam saldırısına karşı, direnen Filistin Halkı’nın yanında ikirciksiz tavır almak, bunu hangi gerekçeyle olursa olsun sulandırmamak güncel bir görev olarak önümüzde de duruyor.

Son söz, FHKC Genel Sekreter Yardımcısı Cemil Mezher’in son dönemde yaptığı bir röportaj da ifade ettiği cesur cümlelerinin olsun:

  • Siyonist düşmana karşı en muhteşem kahramanlık destanlarını yazan yiğit Direniş’e selam olsun.
  • Düşman, direnişçilere suikast düzenleyerek Filistin halkının iradesini kırabileceğine inanıyor.
  • Halkımız ve Filistin Direnişi direnmeye ve mücadeleye devam edecek, bu zulüm ve suçla sarsılmayacak, kırılmayacaktır.
  • Direniş devam ediyor, mücadele devam ediyor ve zafer Filistin halkımızın ve müttefiklerinin olacaktır.
  • Bu planlara ve soykırıma yanıt vermek, ulusal birliği ve tek strateji üzerinde anlaşmayı gerektiriyor.
DiRENEN FİLİSTİN KAZANACAK!
Yorum Yap
Giriş Yap

Devrimci Demokrasi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin