Emperyalizme bağımlı komprador kapitalist yarı-sömürgelerde, sistem, tüm müdahalelere rağmen kriz içinde hâkimiyetini sürdürmektedir. Krizin sürekliliği, hâkimiyetin güvenliğini riske sokmaktadır. Gerici hâkim sınıfların sebebi olduğu krizin, asıl kurbanları ise dün olduğu gibi işçi sınıfı, emekçi köylülük, vd emekçilerdir. Hâkim sınıflar krizine yama olarak, her geçen zaman içerisinde genişlettikleri kuralsızlıklar ve sömürü cenderesiyle emekçi kitlelerin yoksullaşmasının sebebidir. Kapitalist sistem, içinde debelendiği krizin nedeni emekçilermiş gibi, tüm yükü emekçilerin omuzlarına bindirmiştir/bindirmektedir. Bugün gerici faşist sistemin ideolojik saldırılarının yanı sıra, ezilen halkların yaşamını ablukaya alan covid-19 virüsü, aynı zamanda halkın yaşam alanını ev içine kadar sıkıştırmıştır. Bu duruma boyun eğmekle, karşı durmanın emekçiler için ölüm ve kalım meselesi olduğu açıktır. Hâkim sınıfların saldırıları karşısında çaresizliğe itilen kitleler, yaşamlarını sürdürebilmek için yoksullaşmaya, ölüme rağmen mahküm edilmişlerdir. Kitleleri değersizleştiren ve gerçeği gizleyen yanılsamalarla yaşamlarımızı ablukaya alan bu gerici, yozlaşmış düzen, ancak örgütlü mücadeleyle geriletilebilir.
Kitlelerin örgütlenme bilinci, etki ve tepkinin bir yansıması olarak, sorunlar karşısında çözüm arayışıyla gelişir. Yaşamla temaslarında karşılarına çıkan sorunların özel değil de genelleştiği ayırt edildikçe, çözümü için de mücadelenin birlikteliği gelişir. Bu ortak duruş kendiliğinden gelişebileceği gibi, dışarıdan devrimci hareket ve hareketlerin koşullu zorlamasıyla da gelişebilir. Bu örgütlenmeler her ne kadar bir ihtiyacın ürünü, gereklilik taşıyorsa da kuruluşu, mücadele içerisindeki faaliyeti her zaman olumlu olmayabilir. Lenin yoldaşın, örgütlerin niteliğine ilişkin; ‘’Her kuruluşun örgütlenme karakteri doğal ve kaçınılmaz olarak bu kuruluşun faaliyetinin içeriği tarafından belirlenir’’, diyerek, bu cümle, belirtilen sistem içinden dışına doğru gelişen örgütlenmeleri ayırtedebilmemize yardımcı olur. Kitleler pek çok sorun özgülünde kendiliğinden örgütlenme bilinci edinebilir. Komprador faşist sistem bu istenci kendi yönüne çekebilmek için elinden geleni yapar. ‘’Sivil toplum kuruluşları’’ olarak da ifade edilen kimi örgütlenmeler, kitlelerin samimi beklenti ve çabalarını gerici sistem için heba edebilir. Bu durum bize, kitlelerin dahil olduğu her kuruluşun ilerici niteliklerde olacağı mutlaklılığını görmemeyi açıklar. Kitlelerin sorunlar karşısında biriken enerjisini manipüle eden gerici sistem güdümünde kuruluşların olabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu uyarı, örgütlenmeleri ihtiyacın dışına itmezken, kitlelerin uyanıklığının ve çalışma disiplininin canlı tutulmasını gösterir.
Kitlelerin birikmiş enerjilerini, yeteneklerini doğru yöne sevk etmeyen, tüketen örgütlenmelere pek çok örnek verilebilir. Bu konuda sendikal mücadeleye bakmamız yeterli olacaktır. Sendikalar, işçi sınıfının gelişen bilincinin ürünü olarak, üretim sürecinde karşılaşılan ekonomik sorunların çözümünde ihtiyaç duyulan örgütlenmelerdir. Komünist manifestoda bu ihtiyacın gelişimi açıklanır; ‘’ücretli emek, işçiler arasındaki rekabete dayanmaktadır. Burjuvazinin istençsiz ve gönüllü taşıyıcısı olduğu sinai gelişim, işçinin rekabetten kaynaklı tecridinin yerine işçilerin örgütlü, devrimci birliğini getirmektedir.’’ Gelişimin bu mutlak yönelimi sendikaları ortaya çıkarırken, gerici sınıfların müdahalesine de açık olur. Faşist komprador burjuvazi, işçi sınıfın sendikalarda örgütlenmesine bir yandan engel olurken, diğer yandan kendi güdümünde, işbirlikçi ve sarı sendikaların ise önünü açar. Bu sendikalar bir yönüyle işçi sınıfının örgütlülük istemini karşılarken, diğer yönüyle örgütlenme bilincinin daha ileri taşınmasına, yani ‘’devrimci birliği’’ geliştirmesine de engeller çıkarır. Ülkemizde bu anlayışla pek çok sendikanın oluşu, devrimci mücadelemizin geri düzeyini gözler önüne serer. Son olarak kamu sektöründe çalışan emekçilerin maaşlarına yapılacak zam için toplu görüşmelerde yaşananlar ibretliktir. İşçi sınıfı ve emekçileri temsilen görüşmeleri yürüten memur-sen’in, işbirlikçi faaliyetinin bir mükafatı olan ek zam elde etmesi; ancak bu zammın genele yansıtılmamış olmasına sessiz kalması geri niteliğini ortaya çıkarmıştır. Lenin yoldaşın belirttiği ‘’Faaliyetinin içeriği tarafından’’ sendikanın niteliğinin işbirlikçiliğe düştüğü açıktır. Sendikalarda görünen bu geri niteliğin, diğer peç çok kitle örgütünde karşımıza çıkması gayet olasıdır. Bu durumu altedebilmenin yolu; 1) Bu kitle örgütleri içerisine devrimcilerin aktif katılımı, 2)Bu örgütlenmelere alternatif örgütlerde devrimci bilinci geliştirmek. Bu şekilde çalışma disiplini ve emeğimizin karşılığı kazanımlarla geri kitleyi ilerletmek mümkün.
Kitlelerin, özgün sorunları karşısında giriştikleri kendiliğinden örgütlenmeler, komünistlere kitleleri kazanacak ve daha ileri örgütsel pratiğe dahil edecek bilgiyi de verir. Kendiliğinden örgütlenmelerin sınırlarının daralmış olması, kitlelerin yetersizliği değil, onları daha ileri taşıması gereken komünistlerin yetersizliğidir. Bu örgütlenmelerin kitleler tarafından talep edilmesine iki neden gösterilebilir: 1) Benzer sorunları içselleştiren kitlelerle ortaklık, 2) Çözüm aradığı meseleye karşılık mücadeleyle doğrudan bağ kurabilmesi. Bu iki nedeni dikkate alarak, kitleleri devrimci örgüte kazandıracak pratiği uygulayabiliriz. Devrimci kurumlarımızın kendiliğinden hareketlerden ileri oluşu, daha geniş perspektiften sorunları politika politik anlayışı ile çözümleme çabasıdır. Bu sadece bir özelliktir, ancak bu niteliğimiz mikro düzeyde baş gösteren sorunlara, deneyimlerimiz, bilimsel bakış açımız ışığında daha doğru müdahaleyi zorunlu kılmalıdır. Sorunları küçümsemek anlamıyla değil, kavrayışımızın daha olgun olması gerektiğini göstermeliyiz. Bu, yaşamın olağan akışı içerisinde karşılaşılan her sorun için böyledir. Kitlelerin zaman içerisinde kendiliğinde örgütlerde yetenek ve mücadeleye katacakları enerjinin kısıtlanarak, devrimci kurumlarımızda örgütlenmesi, niteliğimizin sorunları daha geniş perspektiften algılaması sonucu gelişir. Tüm bu sürecin gerçekleşmesi, kitlelerin arasında olmakla sağlanır.
Mao yoldaş kitlelerin devrimci mücadeleye katılımında dikkat etmemiz gereken perspektifin; ‘’Birincisi, kendi muhayyilemizden doğan ihtiyaçlar değil, yığınların gerçekçi ihtiyaçları; ikincisi de yığınların gönlüdür, yığınların yerine bizim aldığımız kararlar değil onların aldıkları kararlar’’ diye belirtir. Bu perspektif ancak MLM ideoloji rehberliğinde, demokratik merkeziyetçilik ilkesinin temel alınmasıyla sağlanır. Tabandan gelişerek merkezi kararlar haline getirilen politikalarımız, kitlelerin gerçek sorunlarını içselleştireceğimiz doğru yöntemdir. İşçi sınıfı vd emekçilerin sosyalist mücadelemize besleyeceği güven, onun iradesinin yansımasıyla kazanılır. Elbette bu süreç reçeteye yazılı talimatlarla gerçekleşmez. Karşımıza pek çok sorun ve engellemeler çıkacaktır. Mücadele düzbir seyir izlemiyor, onun zikzaklı yapısını en küçük örgütsel yapıda görmek olasıdır. Bu anlamda önemli olan bu engellemeler karşısında sabırla mücadelemizi sürdürmektir. Kitleleri hareketimize kazandıracak, tercihlerinde etkili olacak olan kararlılığımızı yitirmeden mücadelemizi sürdürmemizdir.
Devrimci mücadelenin gelişimi için vazgeçilmez olan, kitlelerin kapitalist sisteme karşı seferber edilmesidir. İşçi sınıfı ve emekçi köylülüğü sosyalist mücadelemize dahil ederek, ihtiyaçlarına yanıt verebilecek yetenek örgütsel anlayışımızda mevcuttur. Yeter ki kitlelerin engin denizinde kulaç atmaya cüret edelim. Örgütsel anlayışımız, mücadele içerisinde adım adım inşa edilmiştir. Bundan sonrası için de bu hat üzerinden hareket edilmelidir. Yenilgiler ve geçici duraklamalar hatalarımızı görebilme imkanı sunar. Görevlerimizi erteleyerek, savsaklamayı getirmez. Amacımız kitleleri MLM ideoloji rehberliğinde mücadeleye dahil etmektir. Bu uğurda gerçekleşen başarısızlıklarımız, deneyim olarak algılanmazsa yenilginin kalıcı hâle gelmesi kaçınılmazdır. Deneyimler, yapımızı eğiten dersleri verir. Sosyalizm mücadelemize daha doğru hamlelerle müdahaleyi gösterir. Komünist manifestoda belirtildiği üzere ‘’Sermayeye karşı verilen mücadelede baş gösteren olaylar ve iniş çıkışlar, zaferden ziyade yenilgiler, insanların kafalarındaki her derde deva formüllerin geçersizliğini ister istemez ortaya koyacak ve işçi sınıfının kurtuluşu için gereken gerçek koşulların daha bütünlüklü biçimde kavranmalarına olanak tanıyacaktır.’’ Bugün içerisinde konumlandığımız siyasal hat geçmişin deneyiminin ürünüdür. Sınıf mücadelesinin akkor ateşi içerisinde vücut bularak, gerici faşist sınıflara karşı silaha dönüşmüştür. Bu gelişimin izlediği hat, sınıf mücadelemize güven aşılayan tarihsel birikimimizdir. Tarihimizin bize gösterdiği önemli derslerin başında; gerici egemen sınıflar karşısında bir güç olmanın, siyasetin niceliksel kuvvetiyle alakalı olmayıp, kitlelerin faşist diktatörlüğe karşı harekete geçmesiyle mümkün olduğunu göstermiştir. Bu nedenle örgütsel duruşun niteliğini devamlı olarak geliştirmek asli görevimizdir. Olağanüstü şartlar içerisindeyiz; gelişmelere seyirci kalan değil, kitleleri proletarya partisi öncülüğüne kazandırmak görevdir.
SİYASAL YAPIDAKİ GELİŞİM KİTLELERLE ÇELİKLEŞİR
Kitlelerin örgütlü mücadeleye katılımı, günü birlik, oldu-bittiyle açıklanacak bir gelişme değildir. Ayrıca örgütlü mücadeleye katılım, sorunları yoluna koymaya yeterli değildir. Bu her şeyden önce ilk adımdır. Örgüt içinde ya da dışında sürekli bir biçimde sorunlarla baş etmek zorundayız. İki alanda sorunlara yaklaşımımız farklı olsa da, amacımız siyasetimizi çelikten iradeyle güçlendirmektir. Dışarıdan gelen gerici saldırılara Halk Savaşı çerçevesinde, her türlü devrimci zor aygıtlarımızı da kullanarak yanıt verirken, içeriden, yani örgüt içi ve dışı halk kitleleriyle yaşanan sorunlara eleştiri ve özeleştiri yöntemi kullanırız.
Siyasetimiz içerisinde karşılaştığımız sorunlardan biri; ileri ve geri yoldaşlarımız arasında uyumsuzluğun yaratacağı tökezlemelerdir. İleri konumda bulunan yoldaşlarımız gelişmelere hemen reaksiyon göstererek, alıp başını gitmeyi veyahut dört bir yana yumruk sallamaya gönüllü olabiliyorken; gelişim düzeyi geri olan yoldaşlarımız sorunlara daha tutuk, yetersiz müdahalede bulunabilirler. Bu iki gelişim düzeyini ortak bir noktada buluşturmaksa MLM örgütsel iradedir. Örgüt içerisinde karşılaştığımız bu soruna benzer bir durum, örgütlü ve örgütsüz kitleler arasındaki ilişkide yaşanabilir. İleri konumlanışı temsil eden Maoist komünistler, sürekli bir biçimde örgütsüz kitleyi kendi düzeyine taşıyabilme iradesi göstermelidir. Bu iki benzer duruma, doğru müdahalede dikkat edilecek, belirleyici öncelik geriden gelenin düzeyidir. Bir örnekle açıklayacak olursak ; dünya gerilla mücadelelerinden edinilen deneyim sonucu, okuduğumuz anılarda bolca örnekleri verilen, gerilla mücadelesinde, bir bölgeden başka bir bölgeye hareket hâlindeki gerilla biriminin, yürüyüş temposunda normal şartlarda belirleyici olan yavaş tempoda hareket edendir. Ancak bu tempo ne tamamen yavaş olana endekslenerek, ne de ona zarar verecek hızda olmamalıdır. Burada dikkate alınacak yavaş olanın minimum gelişimini de öngören tempoyu sağlamaktır. Siyasetimiz içerisinde ya da dışında geriden gelenle, ileride olanın aralarındaki ilişkide belirleyici olan geriden gelenin gelişimidir. Bununla örgütsel iradenin geriden gelenlere teslim edilmesi anlaşılmamalıdır. Buna dikkat edilmediğinde dışarıya dönük kitle kuyrukçuluğu, içerideyse sağ sapmanın gelişmesi mümkündür.
Örgütsel mücadelede önemsenmesi gereken geri olanı ileri taşımaktır. Örgütsüzü örgütlemek, geri yoldaşlarımızı ileriye taşımaktır. (Kesinlikle misillemeci ve sorunları kişisel algılayan, gururla yüklü komplekslerle yaklaşan yaklaşımdan uzak durulmalı) Bunun için Lenin yoldaşın uyarısından yola çıkabiliriz; ‘’Kendimizi, devrimin gelişmesinin çıkarları açısından mutlak zorunlu olanla sınırladık; kesinlikle kitlelerin gelişmesi karşısında alıp başını gitmemek, bilakis ilerleme hareketi bu kitlelerin kendi deneyiminden, kendi mücadelesinden doğup büyüyünceye kadar beklemek.’’ İleride olanın geride olanı anlamasına yardımcı olan, geridekinin sorunlarıdır. Yani geri kitlelerin sorunları ne derece politikamıza konu edilirse, onların kazanılmasının önündeki engeller azalır. Aynı şekilde siyasetimiz içerisindeki yoldaşlarımızın sorunlarını eğitim konusu hâline getirirsek politik bilinç düzeylerinin gelişmesine katkı sunarız. Ayrıca bu süreç geride olanın pratikten soyutlanarak mücadelede yer alması şeklinde anlaşılmamalıdır. Esas geliştirici etken, pratiğin kendisidir. Bu alanda onları omuzlayabildikleri yüklerle görevlendirmek dikkat edilmesi gereken en önemli husustur. Ne liberal yaklaşımla onların sorunlarını görmezden gelme, ne de küçümseme tavrı uygulanmamalıdır. Geriden gelenlerin öncelikle kendilerine güven duymaları gerekir. Bunu pratik deneyimleriyle elde ederler. Onlara bu süreçte sorunlarını aşmada yol gösteren örgütsel irade, sınıf mücadelesi yolunda güvenlerini kazanır. Bu süreç bireyin gelişiminin örgütün gelişimine önayak olduğunu gösterir. Bu gelişim yolu izlendiği takdirde, faşizm karşısında bir güç olduğumuz açığa çıkacaktır.
Yorumlar kapalı.