OZAN EMRE
İçinde yaşadığımız çağ, uzay çağı mı? Tekno-feodal çağ mı? Yoksa simülatif bir orta-çağ mı?
Üretimin haddinden fazla yoğunlaşması ve sermaye ihracının varabileceği en üst boyuta varması ile beraber, üretimin toplumsallaşabileceği en üst seviyeye varması; kapitalizmin doğuşuyla beraber mülksüzleştirilen emperyalist-kapitalizmin mezar kazıcısı işçileri, emekçileri, yani dünya nüfusunun çok büyük kesimini kapitalizmin ilk ortaya çıkış sürecine benzer bir şekilde iğdiş ederek sefalete kazandırmıştır.
Dünya nüfusu ücretli kölelik düzenine büyük oranda kazandırılmıştır. Teknolojinin yoğunlaşarak üretimde büyük rol oynaması, bu rol oynadığı süreçte arkaik feodal unsurları giderek ücretli kölelik düzenine kazandırması, yetenekleri, kıdemli meslekleri, tekelci yoğunlaşmayla beraber ücretli kölelik düzenine kazandırması ücretlerde durgunluğa, tekellerin kâr düzeyinde büyük sıçramalara yol açmıştır. Emperyalist-kapitalizmin bağrında taşıdığı bir dizi çelişki, onun saati kâr düzeyine ayarlanmış doğası, yarı sömürgelerde doğanın talanına itmiştir. Yarı sömürgelerde yer altı kaynakları artık daha fazla hayati önem kazanmıştır. Toprak ve tarım alanları daha fazla kâr için yine önem kazanan özel bir sürecin açığa çıkardığı konumda durmaktadır. Küçük üreticilerin dağıtılması, tekelleşme bu alanda da hız kazanmaktadır. Yoğunlaşan üretim ve sürekli kâr arayışı emperyalist-kapitalizmin, dünya halklarına; gıda krizi ve iklim krizini de sorun olarak bahşetmiş, sebep olmuştur. Üretimin yoğunlaşmasına ve doğanın talanına dayalı ilkel birikimi devam ettiren emperyalist-kapitalizm bu pozisyonuyla beraber artık nüfusları yoğunlaştırmıştır. Üretken emek potasında bulunan nüfus kesimlerinin bir kısmı, yedek sanayi ordusuna çekilmiş, yeni sektörler yaratamayan sermaye kesimleri tarafından, artık nüfuslar, çürüyen sistemin doğasına uygun bir şekilde, fuhuş, kumar, uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve bir dizi çürümenin emaresi sektörlere kazandırılmıştır. Uzayla ilgili her gün yeni gelişmeler sunan sistem; ne var ki teknolojinin gelişmesiyle beraber mülkiyetin özel ellerde hızla toplanmasına ters bir şekilde toplumsallaşan üretim çelişkileri keskin bıçak hâline kavuşturmuştur. Metropollerde toplanmış teknolojiyi kullanan, yetenek kazanmış insanlara kendi anlattığı ve tarif ettiği ‘uzay çağına’ ters vahşi ve sefaletle yüklü bir yaşam sunmaktadır. Bu durum hissizliği, duyarsızlaşmayı, geleceksizlikle yüklü kaygı ve stresi, nihilistleşmeyi hızla dünya nüfuslarında artırmaktadır. Bir dönemim modası ‘Sıkılma’ kültürü yerini, öfke patlamalarına, nefrete, kaygıyla yüklü depresif ruh hâllerine, hiçleşmeye ve şeyleşmeye bırakmıştır. Sistemin bunca gelişime rağmen adaletsizlik, eşitsizlik, baskı ve sömürüye dayalı rutini ve doğası; teknolojik gelişim ve ilerlemelere rağmen, bilimin disiplinlere ayrılarak özel mülkiyetin emrine koşulması süreciyle beraber kitleleri erozyona uğratan bir paradigmal boyuta varmıştır. Arkaik feodal unsurların giderek bu ‘uzay çağı’ denilen sürece ters bir şekilde yaygınlık kazanması işte bütün bu çarpıklıkların kitlelerde dışavurumudur.
Çürüyen sistem çürüyen milyonlar yaratmaya çalışmakta dahası yoz kültürünü dünya halklarına salgılamaktadır. Dünyada lokal savaşların varlığı emperyalist-kapitalizmin krizi ‘şiddet’ olgusunu öyle bir düzleme çekmiş boyutta ki, hem dünya ve hem de Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da faşizmi ve ortaçağ uygulamalarını; istisna sürecinden, olağanlaşma, oradan da kanıksanma sürecine itmiş bulunmakta. İşte yazımızın başında sorduğumuz üç sorunun cevabını kısmen vermeye çalıştık.
Emperyalist burjuvazinin ve uşak komprador burjuvazilerin kokuşmuş ve çürüyen yanlarının özellikle genç nüfusun yozlaşmaya, insani değer ve geleceği şekillendirecek zeka ve bilimsel çalışmaya uzak okılınışı, bu çürümenin etkisi altında olduğunun göstergesidir. Buna rağmen Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da devrim için devrimci kişilikle şekillenen, MLM bilimiyle dünyayı ve yaşam alanındaki olguları ele alan, çözümleyen, mücadele araçlarını yaratma gayretiyle çalışan genç kadın-erkek devrimci yoldaşların varlığı umut vericidir. Dünü, günü ve geleceği MLM biliminin yol göstericiliği ile algılayan, gören ve hatalarından dersler çıkarıp; yeni insan, yeni kültür yeni yaşamı inşa etmeye gönüllü her bir yoldaşımız, devrim ve komünizmi kazanma uğruna; devrim için devrimci olmanın gururunu taşımaktadır. Bizler mürit olmadığımız gibi, kolektifimiz ise tekke, tarikat formuna göre örgütlenmiş bir yapı değildir. Örgütsel tasfiyenin önünün alınması süreçlerle alakalı iken, ideolojik çürüme ve yozlaşmanın bertaraf edilmesi uzun zamana ve bire-bir temaslara ve ikna yoluyla ancak mümkün olmaktadır. Her türden gerici, yoz yaşam ve şekillenişin içerisinden kardelen misali buzu kırarak baş gösteren kadın-erkek tüm yoldaşlarımızın mücadele çabası değerlidir, tarihi bir önem ve anlam ifade etmektedir. Kolay yoldan kolay para kazanmayı düstur edinmiş sistem içi anlatıların kurbanı edilmiş gençlik kitlelerine rağmen komünist hareketimize can suyu olmuş genç erkek ve kadın yoldaşlar varlığınız bizler için her zaman umut ve onur kaynağı olmuştur ve hâlâ da öyledir. Komünist hareketimiz sizler sayesinde olumsuz süreçleri olumluluğa çevirdiyse bunda hiç kuşku yok ki tarihimizin ve ölümsüz kutup yıldızı yoldaşlarımızın ve evrensel MLM teorimizin payı büyüktür. Sizleri bir kez daha özel olarak selamlıyoruz.
‘’Anlamak gitmekte olanı ve gelmekte olanı’’
Tarihin sonu diyenler, elveda Lenin diyenler hissediyor musunuz dünya halklarının dipten gelen dalgasının sizin için ürkütücü varlığını? Dünyada ve özelde mücadele sahamızda kadınlar ve genç kitleler kaynamakta; özellikle 1917 Şubat devrimini yaratan Rus kadın hareketinin hareketliliğine benzer kadın hareketliliği mücadele sahamızda hissedilmektedir. Hareketimizin taşıyıcısı kadın yoldaşlar, önderleşmiş kadın yoldaşlar sizleri gurur, haklılık ve meşrulukla kuşanmış onur yüklü bilincimizle selamlıyoruz. Kadınların kurtuluşunun biz kez daha tüm ezilenlerin kurtuluşu mücadelesine kilitlendiği bir süreçten geçmekteyiz. Ortaya koyduğunuz teorik değerlendirmeler ve raporlar bizlerde yol göstericiliğini koruyor. Bu değerlendirmelerin ne derece değerli olduğunun hepimiz tarafından kavranıldığını sizlere bir kez daha iletiyoruz.
Selam size yeni demokrasi kültürümüzle demokratik ortamda ilişkiler kurduğumuz siper yoldaşlarımız ve işçi, emekçi, yaşlı, genç, kadın, yoldaşlar. Sizleri mücadele sahamızdan selamlamanın haklı gururunu yaşıyoruz, sizlere sesimizi ulaştıran yoldaşlarla yan yana kol kola omuz omuza göğüs göğüse yürek yüreğe beraber yürümenin onurunu sizlerle paylaşıyoruz.
Selam olsun ihtiyarlığı bahane etmeden yorgunluk, imkansızlık bilmeden teorik üretim yapan, çalışmalar yürüten “devrim mücadelesinde emeklilik hakkı yoktur” diyen ihtiyar kadın, erkek yoldaşlarımıza. Selam olsun iş yerlerinde, fabrikalarda haklılık ve meşruluk bilinciyle işçi emekçi arkadaşlarını örgütleyerek mücadele içerisine katmaya çalışan değerli yoldaşlarımıza. Selam olsun genç yaşına aldırış etmeden, sistem içi gençlik hülyasına kapılmayı reddederek sınıf mücadelesine atılan teorik ve pratik olarak yetkinleşen genç yoldaşlarımıza.
Selam olsun Türkiye, Amerika, Kanada veya Avrupa’da mücadele yürüten, mücadelenin gereklerini yerine getirmeye çalışan, rahata kapılmadan görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan yoldaşlarımıza. Selam olsun siper yoldaşlığının gereklerini kimi hata ve eksiğe rağmen hata ve eksikliklerle uzlaşmadan onları aşmaya çalışan bizlere destek, öneri ve eleştirilerini sunan siper yoldaşlarımıza.
Yoldaşlar bir süre önce gazetemizde köşe yazıları, okur yazıları üzerinden kısmi tartışmalar yaşanmış ve haklı olarak siz değerli yoldaşlarımızı ve kimi siper yoldaşlarımızı çeşitli sorular yöneltmeye itmişti. Gelinen aşamada tedirgin olacak herhangi bir şey yok demek sürecin kolektifimiz tarafından kontrol altına alındığını ilan etmemiz anlamına geliyor ve bunu açıktan ilan ediyoruz. Bazı hata ve eksiklerin kimi zaman olumlu şeylere kimi zaman olumsuz şeylere yol verdiği herkesçe bilinmektedir. Basın yayın kanalımızın çevresinde yaşanan bir dizi olumsuz gelişmenin olumluluğa evrildiğini, tüm muhatapların belli bir potansiyele eriştiğini gözlemlerimiz üzerine ilan ediyoruz. Yine birlik meselesine dair kimi meselelerin nihayete eriştiğini, birlik meselesinin tezahürlerinin kısmen netleştiğini bizlere gösterdi. Kolektif olarak daha önce belirttiğimiz gibi birlik meselesinde anti-birlikçi olmadığımız gibi güdük bir birlikçilik taraftarı olmadığımız da yoldaşlarımızın köşe yazıları üzerinden açtıkları tartışma ile netleşti.
Duygular felsefesine göre yoldaşlarıyla duygular dünyasında çok özel bağlar kurmuş yoldaşlar, yürekten kavgaya bağlı, haysiyet ve erdemi yaşamlarında kristalize etmiş yoldaşlar olumsuzluğa, üzüntüye kapılacak herhangi bir şey yok diyoruz. Çünkü yoldaşlarımız kendi aralarında köşelerinden dahi tartışırken yoldaşlık hukukunu yıkmadan davranmışlardır, elbette yer yer yazılarında olumsuz hâller sergilemiş olsalar da yoldaşlık hukunu ve bilincini yıkmamışlardır. Yoldaşlık bilinciyle hareket etmişlerdir. Yoldaşlar biz ’Harçik suyundan bir yudum alıp Çoruh nehrine merhaba’ demiş bir siyasetiz. Bizler ölümsüz yoldaşlarımızdan Aygün Uğur yoldaşın “bizde bu yoldaşlık sıcaklığı olduğu sürece başaramayacağımız hiç bir şey yoktur” sözünü rehber almış, yoldaş sıcaklığını bilince çıkarmış bir siyasetiz. Bunu bir an bile unutmamalıyız. Bunu tersine çevirmeye çalışan siyasete cevabımız netti. Tersine çevirmeye çalışanlara cevabımız yine net olacak.
Gelenek türkümüzden aktaracak olursak ‘Kekik kokulu rüzgar esince maralı Ceylan ovayı sarar’ O hâlde sınıf mücadelesi için öyle bir rüzgar estirelim ki; sınıf mücadelesine şartlanmış, bireyler, gruplar ve siyasetler yanımızı yöremizi sarsın. Bu kuşkusuz içsel bütünlüğümüzün en önemli ifadesi olacaktır. Onlarla doğru temelde bütünleşebilmek için bu rüzgarın hepimizin emek ve çabalarına, yetenek ve enerjilerine ihtiyacı var. Devrimin ve sınıf hareketimizin, haklılık ve meşruluk bilincimizle, devrime ve sınıf hareketimize karşı sorumluluk ve zorunlulukla dolu girişimlerimize ve dışımızdaki kuvvetlerin bu girişimlere bağlı ve koşullu ilerlemeye ihtiyacı var. Siz değerli siper yoldaşlarımızı ve yoldaşlarımızı haklılık ve meşruluk bilinciyle bir kez daha devrimci içtenlik ve samimiyetle, devrime, sosyalizme ve komünizme ayarlanmış tarihi ve diyalektik maddeci yöntemimizle selamlıyoruz.
Kolektifimiz teorik çıkışlarını devam ettirecektir. Siper yoldaşlarımızın olumlu ve olgun davranarak kaleme aldıkları ‘Birlik tartışmalarına kısa bir giriş’ isimli yazılarını yine devrimci samimiyet ve içtenlikle selamlıyoruz. Yoldaşlar sizlerle yan yana yürümenin sorumluluğunu taşıdığımızı bir kez daha ilan ediyoruz.
Ancak birlik tartışması nasıl ve hangi yöntemle yürütülmeli bunları madde madde iletmeyi zorunlu buluyoruz.
1: Komünist hareketimiz bizler tarafından yaratılmıştır. Komünist hareketimiz organların oluşturduğu bir harekettir. Demokratik ortamda mücadele yürüten Marksizmi proletarya diktatörlüğünün gerekliliğine kadar geliştirmiş komünistlerin, dergi ve yayın çevresi dahi olsa birlik tartışması açabileceğimiz hareketlerden, guruplardan olduğunu kabul ediyoruz.
2: Bu hareketlerle birlik meselesinin bizlerce iki ayrı devrimci zoru kabul etmiş ve ona göre kurumsallaşmış siyasetin birliği seviyesine çekilmemesinin elzem olduğunu ilan ediyoruz.
3: Bu çevrelerle yapacağımız tartışmalar sonucunda ve sonrasında görevlendireceğimiz organlarla yürütecekleri bir dizi çalışmalar sonucu hareketimize katılabilecekleri gerçekliğini kabul ediyoruz. Hareketimizin onları da kucaklayacağı/kucaklaması gerekliliğini temel görev ve sorumluluklarımızdan görüyoruz.
4: Bu yoldaşlarımızı, siper yoldaşlarımızı küçümsemediğimizi, hafife almadığımızı, onları değerli ve kazanılması gereken siyasal komünist embriyolar olarak gördüğümüzü ilan ediyoruz.
5: Bu siper yoldaşlarımızın kendi içsel hukuklarını her nasıl oluşturmuş olurlarsa olsunlar saygıyla karşıladığımızı devrimci samimiyet, içtenlik ve şeffaklıkla ilan ediyoruz. Ancak bizlerin hukukuna da tüm yoldaşlarımızın ve siper yoldaşlarımızın aynı doğrultuda yaklaşması gerekliliğini bir kez daha ilan ediyoruz. Hukukumuz saygı ve sorumluluk, zorunluluk boyutuyla kavranılması gerekiyor. Çünkü belli bağlı temel meselelerin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi buna bağlı bir durumun ortaya çıkardığı düzlemdir.
6: Bu siper yoldaşlarımızla gireceğimiz karşılıklı teorik ve politik tartışmaları zaman kaybı olarak görmediğimizi, tersine bu tartışmaların hem karşılıklı olarak bizleri hem de diğer irili ufaklı komünist grup ve siyasetleri ilerleteceğini biliyoruz.
Bu maddeler çoğaltılabilir ancak bazı meselelerin daha anlaşılır olabilmesi adına şimdilik kısa tutuyoruz.
NOT:
Yazımıza başlamadan not düşelim. Hizip değiliz bunun iyi kavranılması gerekiyor. İçimizde hizip örgütleyen tasfiyeci ravizyonist hareketti. Bizlerin hizip olmadığı, onların hizip olduğu gelinen aşamada gün be gün doğrulanan teorik doğrultumuz ve tasfiyeci revizyonizme karşı çıkışlarımız tarafından doğrulanmaktadır. O halde içimizde veya dışımızda sanki bölücülüğü biz örgütlemişiz gibi davranan/ bölücü hareketin, bölücülüğü örgütlediği dönemin politik atmosferine göre bilimsel tahlil ve anelizden yoksun çıkışlar yapan ve bizleri ‘küçülterek’ belirli seviyelere çekip temelsiz ve anlamsız şeylere harç etmek isteyen içimizde kısmen yankı bulan ve dışımızda hazırlanan anlayışları uyarıyoruz. Biz bölücü değildik Kaypakkaya yoldaşın ‘Esas bölücüler ve hizipçiler kimdir’ metnini tekraren okumanızı salık veriyoruz. Hizip olmadığımız gibi Dünyaya ve Türkiye/Kuzey Kürdistan devrimine hizip parçacığının dar görüşüyle yaklaşmıyoruz. Bizleri bugüne kadar değil özelde tasfiyeci revizyonizm genelde tasfiyeci revizyonist süreç ve buna göre şekillenmiş hareketler ‘küçültemedi’ Bizi düşman ‘küçültemedi’ bunu tekraren dışımızda gördüğümüz tüm dost siyasal kuvvetler kavramalı, içimizdeki ayrıksı davranan/ davranmaya yeltenen ayrıksı otlar yine kavramalıdır. Kimseyi küçümsemediğimiz/ birleştiğimiz, bütünleştiğimiz hiç bir kesimi ve kişileri küçümsemediğimiz gibi, bizlere küçümseme kalıbına girecek hiç bir davranışı doğal karşılamayacağımızı ilan ediyoruz. Evet buna gerek var mıydı? Gerek vardı. Çünkü Halep oradaysa arşiv burada demek bizler için görev. Proletarya partisinin iradesini yansıtmak ise yine temel görevimiz.
”Devrimin kığıştığı, hayi-huyu içinde
En sakin atom çekirdeğidir parti
Susarak konuşur konuşarak susar
Moleküllerin en gıcırtılı halkasını yoklaya yoklaya”
Can Yücel’in bu şiirine, belki pek çok şeyi değil ama temel şeyleri anlamamıza yardımcı olacağı için yer veriyoruz ve düştüğümüz notu sonlandırıyoruz.
Yorumlar kapalı.