BÖYLE GİTMEZ!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

YDAD GÖNÜLLÜSÜ

Bundan 600 yıl önce Şeyh Bedrettin ve arkadaşları şunları söylemişti, “Güneşi ortak kullanıyoruz, ortak faydalanıyoruz, aydan da ortak faydalanıyoruz. Peki topraktan niye ortak faydalanamıyoruz, ortak ekmiyoruz?” “Yarin yanağından gayrı her şeyimiz ortaktır” diyerek arkadaşları Börklüceli Mustafa, Torlak Kemal ile Ege’de, Akdeniz bölgesinde örgütlenmeye başladılar. Bunu işiten Osmanlı çok büyük bir güçle üzerlerine yürüdü. Günlerce, aylarca süren savaşta Börklüceli Mustafa, Torlak Kemal ve arkadaşlarını öldürdüler. Şeyh Bedrettin’i ise çarşıda, en işlek caddede halk görsün diye çırıl-çıplak astılar. 

1890’larda Türkiye’de Mustafa Suphi ve arkadaşları TKP önderliğinde sömürüsüz, sınıfsız, sınırsız bir dünya kurmak için örgütleniyorlardı. O günkü iktidar tarafından 1921’de Mustafa Suphi ve 15 arkadaşı Karadeniz’de boğularak öldürüldüler. O gün Türkiye’de İsmet İnönü önderliğinde TKP’yi kurdular. Uzun süre sessiz kalan sınıf hareketi gerek Sovyetler Birliği gerekse Çin Komünist Partisi önderliğindeki Kültür Devrimi’nin etkisiyle Türkiye’de sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak için bir sürü örgüt ve parti kuruldu. 

Legal sendika ve dernekler eylemlere geçti. Kırda, şehirde ve üniversitelerde ayaklanmalar grevler. Fakat gerek tecrübesizlikten, gerekse yanlış pratiklerden kısa dönemde örgüt liderleri yakalandı. Kimileri tutuklandı, kimileri asılarak öldürüldü. Kısa sürede geride kalan sempatizanlar ve hapishaneden çıkan arkadaşları mücadeleye devam ettiler. İş yerinde, fabrikalarda, üniversitelerde, gecekondularda, mahallelerde, köylük alanlarda örgütlendiler. Eylemleriyle, ayaklanmalarla, iş yerinde grevlerle ön plana çıkıyorlardı. Kimi dernek, parti işveren, işveren sendikaları tarafından “devlet elden gidiyor, komünistler iktidara geliyor” denilerek gazete manşetlerinden yaygara koparmaya başladılar. 

Yıl 12 Eylül 1980. Kenan Evren önderliğinde ki darbeyle tüm kurumlara el konuldu. Parti, sendika ve dernek başkanları gözaltına alındı. Grevde 6 milyon işgünü geçiren, 54 bine yakın işçinin grev çadırları yıkılarak sendika kapılarına kilit vurdular. İşçileri, öğrencileri, suçlu-suçsuz binlerce kişiyi gözaltına aldılar. Uzun işkencelerden geçirdiler, kimilerini astılar, kimilerini gözaltında kaybettiler. Alemdağ, Selimiye, Davutpaşa kışlalarını işkence merkezi haline getirdiler.

Darbeden sonra iş başına gelen MESS-İŞ sendikası başkanı Turgut Özal, özelleştirmeye, taşeron işçi çalıştıran ve sendikalaşmayı zorlaştıran Anavatan Partisi başkanı oldu. Daha sonra da Cumhurbaşkanı oldu. Turgut Özal sonrasında hükümet olan partilerinde dediği gibi 23 yıldır hükümette bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da, “yolsuzluğu, yokluğu yok ederim” diye koltuğa oturdu. O gün örgütlü olan Kürt hareketiyle “çözüm süreci” adıyla bir süreç başlatıp masaya oturan AKP,  

Kürt hareketine sözünü dinletemeyince, kürtlerden oy alamayınca, “çözüm süreci’ni” bitirerek, dağı-taşı bombalayıp yüzlerce Kürt köylüsünü katletti. Seçimle başa gelen belediye başkanlarını görevden alıp, yerlerine kayyum atayarak, milletvekillerini hapishanelere doldurdu. Konuşan, eleştiren kim olursa hapishanelere doldurdu ve hâla binlerce siyasi tutsak hapishanelerde yatmaktadır. Pandemiyle birlikte infaz yasasını değiştirerek 150 bine yakın hırsız, gaspçı, cinayet işleyen, esrar, eroin tüccarı, tecavüzcü serbest bırakıldı. Bugün siyasileri serbest bırakmak bir yana, gözlem kurulu dahi oluşturmadan, infazı dolanları dışarıda tekrar mücadeleye başlarlar diye tutsak etmeye devam ettiler. Bugün hapishanelerde 1600’e yakın ağır hasta tutsak bulunmaktadır. Pandemiden bu yana 67 tutsak vefat etmiştir ve bunların 37’sine “intihar etti” denilmektedir. Bugün AKP yalnız cebine çalışmaktadır. Maraş ve 10 ili etkileyen depremde yaptığı imar aflarıyla çürük binalara “depreme dayanıklı” raporu vererek binlerce kişiyi ölüme terk etmişlerdir. 

Bu böyle gitmez diyelim. Marks ve filozofların “bizler düşünceyi çevremizden alıyoruz, ısmarlama hiçbir düşünce gelmez, düşünce beynin ürünüdür” sözüne kulak veriyoruz. Bilim insanları “bizler idealist değil, diyalektik materyalizmi savunuyoruz, gözlerimizle görüyoruz, duyularımızla duyuyoruz ama doğru düşünemiyoruz, doğru karar veremiyoruz” demekte. Devlet iktidarı, istihbaratçısı, işbirlikçisiyle, kolluk kuvvetleriyle tahtını koruyor. Bizler mücadeleyi yükseltmeliyiz. 

İlk olarak bu yasaların içinde, reformlarla, iktidarın kuyruğunda saf tutanlarla keskin çizgilerle yollarımızı ayırmalıyız. İkinci olarak kendi sınıfının önderliğinde sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak adına mücadeleyi geliştirmek için netleşelim ve mücadelemize yön veren örgütlerimize güvenelim. Kazanacağız!

(YDAD Gönüllüsü)

Yorumlar kapalı.