Bir Tanıtım, Bir Eleştiri

IMG_1243

-Marks Neden Haklıydı?-

İlkel komünal düzenden sınıflı toplumlara geçişle birlikte toplumsal sistemlerin nasıl olması gerektiğine ilişkin fikirler de filizlenmeye başlamıştır. Devletin sistemdeki rolü; ekonomik düzen, sınıfsal gerçeklikler vs. birbirini ilgilendiren birçok konuda farklı fikirlerin dile getirildiğini görürüz. Örneğin, bugün devlet ve ekonomi üzerine süren tartışmaların köklerini oldukça eski dönemlere kadar götürebiliriz. Devlete ilişkin bakış açısıyla Platon’dan, Oikonomikos (Ekonomi) kavramını ilk kez kullanan Ksenophon’a; Adam Smith’ten 2000 yıl önce değer teorisini incelemeye çalışan Hintli devlet yöneticisi Kautilya’ya kadar geniş bir örnek yelpazesi vardır. Yani toplumlar, tarih boyunca içinde bulundukları toplumsal sistemleri açıklamaya çalışmışlardır. Sınıflı toplumlar gerçekliği içerisinde meseleyi açıklama çabasındaki kilit nokta, konuyu hangi sınıf cephesinden ele aldığınızdır. Örneğin, “merkantilizm” olarak adlandırılan kapitalizmin ilk oluşum evrelerinin görüldüğü dönemdeki merkantilist düşünürlerin fikirlerini, ezilenler cephesinden şekillendirdiğini söyleyemeyiz. Keza bugün de burjuva ideologlar ve çeşitli kesimlerce kapitalist düzenin çürümüşlüğü dile getirilse de çözüm olarak işçi sınıfı ve halk kitlelerini kurtuluşa götürecek bir yoldan bahsedilmemektedir. Tarihsel olarak geçmişten bu yana süren tartışmalarda en net ayrımı ise bilimsel sosyalizmin kurucu önderi Karl Marks’ın yaptığını söyleyebiliriz. Feuerbach Üzerine Tezler’de belirtilen sözde olduğu gibi: “Filozoflar şimdiye kadar tarihi çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa aslolan onu değiştirmektir.” Bilimsel sosyalizmin bu keskin ayrım çizgisiyle birlikte tarihsel tartışmalar da farklı bir boyut kazanmıştır. Sınıfsız toplumlara doğru ilerleyişte aşamaların ortaya konulduğu, teori ve pratiğin birbirine kopmaz bir şekilde bağlandığı bilimsel sosyalist ideolojinin temelinde, felsefe, ekonomi, sosyalizm sorunları gibi konularla birlikte, tarih boyunca yaşanmış ve yaşanacak olan sınıf mücadelelerinin dönüştürücü gücü yatar. 

Marksizm, Leninizm, Maoizmin ortaya koyduğu görüşlerin temel amacı kapitalizmi içten onarmak değil, onu bütünüyle ortadan kaldıracak ve sınıfsız topluma ilerleyecek yolu açmaktır. MLM bu anlamda devrimci teoriden yoksun bir işçi sınıfının başarılı olamayacağını bilen teorik ve pratik eylem kılavuzudur. Ezilen sınıflar cephesinden ortaya koyduğu görüşleri ve bu doğrultuda ortaya çıkıp dünyayı sarsan Ekim, Çin, BPKD vb. devrimler nedeniyle burjuvazinin çok yönlü saldırılarına maruz kalmıştır. Benzer argümanlarla ortaya çıkan Marksist maskeli revizyonist kesimlerin görüşleri de bilimsel sosyalizme dönük çok yönlü saldırıların bir parçasıdır. 

Bilimsel sosyalizmin güncelliği konusu ise sıkça tartışılan alanlardan biridir. Sosyalist devletlerde yaşanan geri dönüşler, komünistlerin dağınıklığı, enternasyonel önderlik eksikliği ve ideolojik mücadelenin yeterince yürütülmemesi ile birlikte burjuvazi, “Sosyalizm öldü.” propagandasını “daha rahat” yapmaya başlamıştır. Kapitalist sistemin çürümüşlüğü özellikle Covid-19 pandemisiyle birlikte daha da gün yüzüne çıkmış ve tüm dünya halklarınca görülmüştür. Böylesi bir dönemde MLM ideolojiyi kararlılıkla savunmak ve ezberler doğrultusunda değil, yaşamın gelişmenin ana unsuru olarak ele almak işçi sınıfını çevreleyen zincirlerin koparılması açısından zorunludur. MLM donuk bir ideoloji, reçeteler bütünü değildir. Ona yapılacak en büyük kötülük, Marksizmi dar bir çerçeveye sıkıştırmak olacaktır. İdeolojiyi güncel gelişmelerle bütünlüklü ele almak ve yapılan çeşitli tartışmalara MLM görüşler doğrultusunda dahil olmak komünistler açısından olmazsa olmazdır. MLM çizgide ideolojik önderlik yürütecek bir merkez eksikliğinin kırılmaları arttıracağı açıktır. Özellikle sosyalist ülkelerde yaşanan geri dönüşler, bir dönemin Marksistlerinin düşün dünyasını yerle bir etmiştir. Çünkü MLM bayrağıyla konuyu ele almayanların yenilgi, başarısızlıklar karşısında kırılma yaşama ihtimali daha yüksektir. Zamanla bu gerçeklik kendisini göstermiş ve reformist sağ tasfiyesi hatta kayanlar açısından düzenin değiştirilmesinin gerekliliği görüşü, yerini üretim ilişkilerini yıkmaya gerek kalmadan içten onarma anlayışına bırakmıştır. Bir dönemin “keskin Marksistlerinin” düzen içine kırılan rotası tıpkı “Elveda Lenin” fikrinin ironik ve hüzünlü havasına benzemektedir. Filmde; Doğu Almanya dağılır ve Lenin’in heykeli eski Doğu Almanya’nın kapsadığı bölgelerin üzerinden geçer. Bu geçiş sadece bir heykelin gidişi değil, başarılı olamamanın görüntüsüdür. Filmde yaşanan bu sahne gibi, düşün dünyasında bilimsel sosyalizmin de bir heykel gibi geçip gittiğini zannedenlerin aksine MLM günceldir ve tarihi canlılığıyla yaşamaya devam etmektedir!

Terry Eagleton’un Yordam Yayınları tarafından Mayıs 2011’de ilk basımı yapılan 270 sayfalık “Marks Neden Haklıydı?” isimli kitabı da, Marksizme dönük eleştirilere cevap amacı taşımaktadır. Kitap, doğru vurgularıyla birlikte ciddi anlamda eksiklikleri olan yanları da içinde barındırmaktadır. Terry Eagleton, kapitalizmin gerçekliğini ortaya koyar ve “Bu koşullarda Marksizmin modasının geçtiğini söylemek, kundakçılar daha kurnaz ve becerikli hale geldiği için itfaiyeciliğin modasının geçtiğini söylemeye benzer.” diyerek kendi üslubuyla meseleyi ele almaya çalışır. On ayrı başlık altında klasik olarak sosyalizme yöneltilen eleştirileri tek tek yazar ve genel bir çerçevede o eleştirilere yanıt olmaya çalışır. “Marksizmin teoride iyi ama uygulanamaz olduğu, ütopyacı olduğu; her şeyi ekonomiye indirgediği; dini, devleti ve sınıfları ele alış şeklinin yanlış olduğu vs.” uzatılabilecek başlıklardaki klasik eleştiriler kitabın içeriğini oluşturmaktadır. Terry Eagleton, gelinen noktayı sorgularken, bugün neden Marksizmin 1960-70’lere oranla daha geri planda olduğunu ele almaya çalışır. Hatta mizahi bir üslupla, “Marks’ın hiç bilmediğimiz, her şeyin bir şaka olduğunu söyleyen bir yazısı mı bulundu?”der. Yaşanan gerilemelerle ilgili sorgulanması gereken çok şey olduğu açıktır. Marksizmi de bir kenara atmalarının nedeni (…) karşılarındaki rejimin çetin ceviz olduğunu sezmeleriydi. Belirleyici olan yeni kapitalizmle ilgili yanılgıları değil, onu değiştirme konusundaki düş kırıklıklarıydı. Eğer düzen değiştirilemiyorsa demek ki değiştirilmesi de gerekmiyormuş diye kendi sıkıntılarını gerekçelendiren pek çok sosyalist olmuştu elbette. Ancak emperyalist-kapitalist sistemin yıkılmasının gerekliliği ortadadır. Çünkü sistem sürekli bir kriz içindedir ve bu krizlerin faturası her zaman ezilenlere kesilmektedir. Güncel olarak yaşanan gelişmeler bu gerçekliği net bir biçimde ortaya koymuştur. 1929 büyük buhranı, 1970 petrol krizi, 2008 krizi ve Covid-19’un dünya üzerinde yarattığı etkide olduğu gibi krizlerin faturasını her zaman ezilenler ödemiştir. Terry Eagleton, krizleri ve olabilecekleri şöyle özetler, “Kapitalizm karşıtlarından en küçük bir itki gelmeden kendi çelişkilerinin altında kalmaya eğilimlidir. (…) Sistemin toptan içe doğru patlamasının sonucu, eğer bir alternatif sunan örgütlü bir siyasi güç yoksa büyük ihtimalle sosyalizmden çok barbarlık olacaktır.” Kapitalizmin yaşadığı krizlerin ardından tek tek her ülkede ezilenlere uygulanan baskı, şiddet politikalarının daha da arttığını görürüz. 1929 krizinin ardından faşizmin yükselişi bunun bir örneğidir. Ancak krizler devrimci dalganın büyüyüp güçlenmesine de zemin hazırlar ve unutmamak gerekir ki faşizme yeryüzünde en ağır yenilgiyi tattıranlar, örgütlü bir politik devlet olarak dünyanın dört yanında varlığını sürdüren komünistler olmuştur. Bu nedenle altı çizilen alternatif gücün örgütlü olması konusunu dikkatle incelemek gerekir. Örgütlü güç devrimci dönüşüm için zorunludur. Çünkü Marksistler tarihi evrimci bir tarzda değil devrimci bir şekilde ele alırlar. Kendiliğindenciliğe esir olmazlar. Bugün örgütlü bir güç olarak ideolojik, politik olarak misyonunu oynayabilen MLM harekete ve enternasyonel örgütlülüğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.

Kitapta on başlık altında çeşitli konulara değinilmekle birlikte evrim-devrim, “tarihsel ilerlemecilik” gibi Marksizmin tarih anlayışına dönük eleştiriler de yer alır. Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki, Marksizm “tarihsel ilerlemecilik” olarak adlandırılan şekilde tarihi ele almaz. Bu anlamda Marksist tarihsel materyalizmin “teleolojik olduğu” (Murat Belge ve türevi düşünce sahiplerinin dile getirdiği) yada “toplumlar mutlaka dört aşamadan geçmelidir” anlayışını savunduğu (3.Kongre sonrası yeni Hocacı limana demirleyen yanılmaz önderlerin ve TKP’den Hocacı-Troçkistlere kadar revizyonist cephenin dile getirdiği) gibi Marksizme ait olmayan görüşleri sanki Marksistler savunuyormuş gibi göstermek esas olarak gerçekçi bir eleştiri değildir. Lenin, bu konudaki bakış açılarını 2. Enternasyonel’de gayet açık bir biçimde dile getirmiştir. Rusya’da Marksistlerle Troçkistler arasında süren veya kapitalizm mi, sosyalist yol mu? şeklindeki tartışmalarda komünistlerin ortaya koyduğu görüşler net bir bakış açısı sunmaktadır. Terry Eagleton bu konuda şöyle der, “Marks’a göre tarih, belirli bir doğrultuda hareket etmemektedir. Kapitalizm sosyalizmi kurmak için kullanılabilir ama bütün tarihsel sürecin gizlice bu amaç için çalıştığını söylemek anlamsızdır”, “üretim birimleri söz konusu olduğunda birinden ötekine geçişte her ulus aynı yolu katetmek zorunda değildir. Bolşevikler yarı-feodal Rusya’da arada yaygın ve uzun bir kapitalizmi yaşamadan sosyalist devlete sıçrayabilmiştir.”

Yazar, kısaca vurguladığımız 2-3 kısım dışında daha birçok konuya kitap içinde yer vermeye çalışır. Üslubu akıcı ve yer yer mizahidir. “Ben, sofuca her şeyin eleştiriye açık olduğunu söyleyip Marks’la ilgili 3 temel eleştirisi sorulduğunda büyük bir sessizliğe gömülen solculardan değilim.” diyerek Marksizmi savunmanın körü körüne tekrarlanan ezberle olmayacağını belirtir. Anlatımın çeliştiği ve kitabın Marksizme dönük eleştirilere yanıt olma çabası oldukça önemli ama bunların yanında kitabın eleştirilebilecek birçok yanı da var. Hatta eksik olan yanların Terry Eagleton’un anlattığı kısımları güdük bir hale getirdiğini ve yanıt olma çabasını boşa düşürdüğünü söyleyebiliriz. Kimi başlıkların altı yeterince doldurulmamıştır. Yazar, bunlarla ilgili kendi “kafa karışıklığını” dile getirir. Ancak bu kafa karışıklığı Stalin ve Mao’ya ilişkin bakış açısında da sürmektedir. Stalin ve Mao’ya dönük söylemleri açıkçası emperyalist burjuvazinin yaptığı kara propagandadan beslenmektedir. Eleştirileri (-ki bunlara ne kadar eleştiri denilebileceği ayrı bir tartışmadır) ideolojik bir yan taşımamaktadır. Emperyalist burjuvazinin yazılarında, tv yazarlarında, filimlerinde dile getirdiği ve komünist ideolojiyi, proletarya diktatörlüğünü karalamayı amaçladığı “katliam, zorbalık rejimi” gibi söylemlerle Marksizmi savunmaya çalışan Terry Eagleton’da rastlarız. Buda yazarın ve kitabın en büyük handikabıdır. Bilimsel sosyalizmin önderlerini birbirinden ayrı görmek ve emperyalizmin kara propagandası karşısında Stalin ve Mao’yu bilimsel sosyalizmin dışına itmek savunulan görüşü de temelsiz bırakacaktır. Bu durum onların hataları olmadığı anlamına gelmez. Stalin yoldaşın dediği gibi, “Hata yapmayanlar yalnızca ölülerdir.” Ancak bu hatalara dönük eleştiri ideolojik temelde olmalıdır. Bugün bilimsel sosyalizmin vardığı aşama itibarıyla Marksizm-Leninizm-Maoizm olarak adlandırılmaktadır. Nasıl ki Leninizm Marksizmden kopuk değilse, Maoizm’de Marksizm-Leninizm’den kopuk değildir. Maoist olunmadan komünist olunamayacağı açıkça ortadadır. Terry Eagleton kitapta alt yapı-üst yapı evrim-devrim gibi konulara değinirken Ekim Devrimini, Çin DHD ve BPKD’ni daha detaylı inceleyebilseydi, kimi yerde içine düştüğünü söylediği “kafa karışıklığını” da giderebilirdi.

Terry Eagleton’un “Marks Neden Haklıydı” kitabı bize önemli birçok nokta sunar. Bilimsel sosyalist ideolojiyi, komünistlere daha fazla ihtiyaç duyulan günümüzde daha büyük bir kavrayış ve kararlılıkla savunmak gerekmektedir. Yazarın, Marksizm savunularını dile getirip eleştirilere yanıt olma çabası da önemlidir. Ancak bu savunular MLM’lerin eleştiri süzgecinden, sorgulama sürecinden geçmelidir. Körü körüne bir savununun komünistleri ileri taşımayacağı açıktır. O zaman kitabın önemli noktalarına parmak bastığı, doğruları dile getirdiği ama hatalı bakış açısının onu temelsiz bıraktığı gerçekliğinden yola çıkarak MLM ideolojik bakış açısını kavramalı, geliştirmeli ve komünist devrimci mücadeleyi büyütmeliyiz.

Exit mobile version