Manuel Aris
… Önümüz bahar. Doğa ve yaşam, kendini yenileyerek varetmenin retoriğine sahip. Ya bizler…Bizler bu yetenektemiyiz? Bunun uzun bir süredir zeminine sahibiz. Pozitif Bilim ve Marxizm’in bize sunduğu temel bu ereğe ulaşma şansı tanıyor.
Geriye bu zeminin kültürüne ait olabilmek kalıyor. Peki öylemiyiz? Ne yazıkki egemen sistem kendisi ile birlikte karşıtlarınıda çürüterek ilerliyor. Bu nedenle aldığımız yenilgilerinde payıyla bu şansımız halen varolsa da çürüme ve erozyonuyla kuşatılmış durumdayız. Sistem ideolojik ve kültürel yayılma alanı ve gücü ile içimizde daima etkide bulunacağı bir kesimi buluyor. Zehirliyor ve sınıflı toplumlardan günümüze biriktirdiği paslı silah ve yöntemleride dahil şekere bulanmış mermilerini bu kendine yabancılaştırılan zevata fazlasıyla sunuyor. Revizyonizm, Modern Revizyonızm, -Post modernizm ve Reformizmin bugünkü çocukları olarak …Post-Revizyonizm olarak karşımıza çıkageldiler. Ağır fiziksel badirelerden geçtiğimiz ve Bilim’le/Marxizm’le zayıf bağlar kurduğumuzda direnişi içerden kemirmede avantajlı konumlar da edinerek günümüzde, hemen egemen sistemin üzerimize düşen gölgesinde gizlenerek konumlanmış biçimde rol oynuyorlar.
Bu egemen kültürün ve içimizdeki uzantılarının üzerimize serptiği ölü külünden silkinebilecekmiyiz? Biz buna güç yetirebilecek kadar varız. Açık tartışma/Eleştiri ve Özeleştiri bizim yegane devrimci yol açıcımız. Bu silahla egemen sistem ve uzantılarının saltanatına son verecek çıkışı yakalayabilecek, sürece ve an’a anlam verecek teorik kavrayışa ulaşabileceğiz.
Bunun için cüret etmeliyiz. Bu cüretimizi kırmak için kullanılan söylenti, dedikodu, iftira, çarpıtma ve itibarsızlaştırma amaçlı yalanlarla güvensizlik yaratma, birlik yaratılmasında en pespaye, sinsi ve kirli yöntemler ve sahiplerine sırtımızı dönerek ilk şamarı atabildiğimiz ölçüde kendimiz olma, irademizi manüpülasyondan koruma şansına sahip olacağız. ”Yüce amaçlara kirli yöntemlerle varılmaz”der Şeyh Bedreddin. Bu paslı silahı kullananlar doğru olsalar gşlgelere sığınmazlar ve tenezzül etmezlerdi. Bu nedenle kim olurlarsa olsunlar bu itibar katillerine gereken yanıtı vermeliyiz. Aksi durumlarda, bana bulaşmayan yılan bin yaşasın dercesine bir sahte ‘özsavunma’ girişimi ile çoktan egemenin ve uzantılarının arşivinde kullanılmaya hazır bekleyen veya çoktan kullanılmaya başlamış ‘senin’ sahte raporlarının altına imzanı atmaya benzer. ‘Uzak kalırsam kendimi korururum’ zayıflığı ile spekülatörün kadrajına girmekten kaçınma seni yıllaryılı egemen kültürün kölesi yapacak olandır.
En geniş katılımı sağlanamayan, kaçınılan ve hatta engellenilen arınma ve yol arayışları özellikle dikkatlerimizi üzerinde yoğunlaştırmamız, mercek tutmamız ve Bilimin kriterleri ile didik didik irdelememiz gereken noktadır.
Açık inceleme-araştırma, bu konuda önümüze sunulan kurumsal/ kişisel alternatif yol önermeleri eleştiri ve özeleştiri süzgecinden geçirilmeden, sentezlerine ulaşılmadan biat isteyişler ve edişler yeni devrim süreçlerinin ve yüzyılların kaybı olacaktır.
Salt güven ‘ilkesizliği’ ile tarihsel özgülümüzde ilk kurulan TKP den günümüze tam 100 yıl geçti. Yitirilmiş bir YÜZYIL ve en az 2 defa kaçırılmış DEVRİM anı. Hiçbir aklı evvelin ve koltuk düşkününün gül hatırına feda edemeyeceğimiz bir ‘geleceği kazanma’umudumuz var.
Benzer bir karanlık ve çürütücü süreçte,kimlerin kin ve öfkesini çekeceğine aldırmadan ‘maküs kaderimizi’ tersine çevirmek adına yol açma cüreti gösteren İBRAHİM KAYPAKKAYA gibi bir önderimiz var. Döneminin ve yol arkadaşlarının içinde ileri teorik kavrayışı ve kurduğu hareketin içindeki manevi otoritesi ile önermelerini irade haline getirme zaafiyetine düşmeden ortaya çıkardığı devrim teorisinin belgelerini ilk kongrede irade haline getirme özgüveni ile ardıllarına derin teorik kavrayış ve Proleter demokrasi/Proleterya demokrasisi mirası bırakmış bu öndere, aynı zamanda onu anlamak ve teorisini geliştirmek gibi bir borcumuz var.
Yangından mal kaçırır gibi yöntemlerle değil geride hiçbir güvensizliğe ve sözü içinde kalmış Komünist bırakmadan, özellikle tutsak komünistlerin ne pahasına olursa olsun iradelerinin buraya yansımasını sağlayarak, bu noktada keyfiyeten kimseyi ötekileştirmeden oluşturulacak bir iradeye ihtiyacımız var. Proleterya’ya, Halklara, Kürdistan ve Türkiye halklarına, Ezilen ulus ve milliyetlerin emekçilerine karşı bunu borçluyuz. Bunun bilimsel yol ve yöntemlerini, platformunu yaratmak dün olduğu gibi bugün de elimizdedir.İstememize ve emek vermemize bağlıdır.
Bu kurtarıcı bekleyerek veya irdelemeden sorgulamadan bunun olanak ve zeminlerini sunmaktan kaçınılarak, hatta ırade halıne geldiği söylenen ‘kurtarıcı teorilerin’ kendisini dahi sakınarak salt kabulünüz beklenen herşeye Marxizm’le karşı çıkın. Gelecek ellerimizdedir.
Yaşasın Marksizm, Leninizm, Maoizm
Yorumlar kapalı.