Kaypakkaya geleneğini savunan, sürdürücüsü olan bütün hareketler öylesine çok açıklama, polemik, perspektif, makale- analiz vb. vs. gibi yazılar yayımlamaktadır ki, bu dinamik olgu sevindirici ve geliştiricidir devrimci kaygılar ile kaleme alındığı sürece!
Yalnız Kaypakkaya geleneğinin yayımladığı bu yazıların dinamiğinin esasında acıdır ki birbirimiz ile giriştiğimiz dar-kısımcı, öznelci, rekabetçi ve yıkıcı bir hat izlenmektedir. Bu tarzın izlenmesinin elbette yüzlerce, binlerce nedeni vardır/ var olacaktır. Yayımlanan yazılar somut olarak yüzlerce subjektif-objektif örneği içerisinde barındırdığından böylesi uzun bir örneklendirme silsilesine girersem, içinden çıkmanın da ne derece zor olacağını hepimiz bilmekteyiz. Birkaç paragraf daha fazla yazayım, yazım uzasın derdine düşecek olursam elbette herkesin bildiği ve sayısız kez tekrarlanan ve bizzat kimi yazılarımda düştüğüm duruma düşmüş olacağım ki kaygım çok başkacadır.
Üzülüyorum evet!. Her bir Kaypakkayacı gibi hem de iliklerime kadar üzülüyor ve öfke duyuyorum geleneği ve şanlı mirasımızı bu denli hoyratça, düşüncesizce ve kaba bilimsel rotasyon izlenerek, ideolojik özünün birilerinin menfaatine kurban ediliyor olmasına!. Toprak mirası, arazi kavgasına düşen kardeşler gibi anlaşmak yerine bu durumu bir nevi kan davasına sürüklemiş olmamıza üzüntülü ve öfkeliyim. Müthiş bir tüketim, yok edinim ve kazanma kültürüne zerre yakın olmayan bu kısır döngünün içerisinde olan bir Kaypakkayacı, bir Marksist-Leninist- Maoist olarakl! İliklerime kadar öfke doluyum başta kendime ve siz yoldaşlarıma, dostlarıma…
Tehlikenin farkında olup, böylesine tehlikeye gözlerini kapayıp ben-merkezci yaklaşmak hangi aklın ürünü, hangi ideolojinin karşılığıdır söyler misiniz değerli dostlar, yoldaşlar?!
Biz MLM’ler, kendine Kaypakkayacıyım diyenler elbette tehlikenin farkındayız. Yalnız yüce dağları ben yarattım, asla burnumdan kıl aldırmam tarzındaki pratiğimiz ve kibrimizden asla taviz vermedik/vermiyoruz. Neden düşmana karşı daha fazla, daha kararlı, birbirimize olduğumuz kadar radikal ve ideolojik bilinçle ilerlemiyoruz da kısır tartışmalar ile birbirimizi tüketmek istiyoruz. Dar-kısımcı, öznelci, sekter, dogmatik polemik-tartışmalar ile, karalamalar ve küçümsemelerle neyi kazandığımızı düşünüyoruz? Kaybettiklerimizin farkında olmadan!.
Nereye varacak-varacağız ideolojik tartışma görüntüsü verilmiş bu dar tartışmalar ve intikamcı tutumlar ile?!
Birileri çıkar “ana-baba” akım kavramları ile böbürlenir. Birileri “öncü biziz, bize katılın” gibi üstenci ve kibirli tutumlarından taviz vermez. Birileri “iyi-kötü Kaypakkayacılık” kulvarı yaratarak hipodrom yarışı misali bir at yarışı başlatır. Birileri daha neyin ne olduğunu bile anlayıp, sindirmeden, doğru-yanlış analizi dahi yapmadan tez elden polemik yazısı yetiştirme derdine düşer. Birileri öylesine saldırgan pratikler, söylemler içerisine girer ki, düşmana yöneltse kini ve öfkesinin yarısını bugün çok daha farklı bir evrede olur. Fakat eski-yeni fark etmeksizin yoldaşlarına karşı mangalda kül bırakmayıp, dağları yaratan olmayı yeğler!
Birileri birlikten dem vururken, birlik olmasın da ne oluyorsa olsun insan üstü performans ve çaba içerisine girerken, birileri birilerini tasfiyeci, reformist-revizyonist, sağ pasifist, darbeci, legalci vb vs gibi değerlendirirken, birileri de ne oluyoruz nedir bu küçük burjuva kapitalist yarışım merakı demez. Neyi neyle, kimi kimle yarıştırma derdindeyiz. Kitleleri örgütlemek için birbirimize saldırmak neden; eskiden beridir düsturumuz olmuş ve bunu kanıksayıp normalleştirmişiz!.
Peki ya bu birilerinin öz itibariyle bir oldukları olgusu neden yadsınır biz Maoistler nezdinde. Neden birileri üzerinden böylesine şanlı bir mirasa sahip Kaypakkaya geleneğini paramparça ediyoruz ve buna göz yumuyoruz. Hani halkın-kitlelerin menfaati ve çıkarları?! Neden kitleleri hâlâ ve hâlâ kendimizden uzaklaştırıp küstürme çabası içerisindeyiz?! Ben ve benim doğrularım geçerlidir aksi ise şaibe ve yalandır mantığı ne zamandan beri hakim oldu bize. Unutmayalım ki doğrular çokken, gerçek ise tektir. Ve bu gerçek şudur ki, bizler Kaypakkaya geleneğini tüketiyoruz. Bu umutsuzluk-karamsarlık-kararsızlık değil aksine nesnel ve güncel durum tam da budur. Tüketiyoruz-tükeniyoruz geç olmadan farkında olduğumuz bu olguyu tersine dönüştürme kaygısı-çabasıdır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, Kaypakkaya geleneğine en büyük zararı düşmandan çok biz kendimiz verdik/veriyoruz. Kaygısı devrim ve komünizm olan Maoist Komünistler ciddi anlamda halk kitlelerine özeleştiri vermek ve bu özeleştiriyi samimiyetle hayata geçirmek zorundadır/ zorundayız. Kaçınılmaz-yadsınamaz bir zorunluluk ve gerçekliktir bu!
Evet, biz Maoist komünistler ve kendine devrimciyim diyen her hareket ve birey nezdinde durum her daim devrimcidir ve devrimci olacaktır. Yalnız bilinmelidir ki, Kaypakkaya geleneği bugün böylesine parçalanmış ve öncü misyonunu sürdüremez ve kitlelerden kopuk bir durumdaysa, bunun sebebi ne sensin, ne o, ne bu, ne siz, ne de onlar… Bunun sebebi ve tek sorumlusu bir bütün olarak BİZİZ! Bizler kendi ellerimizle Maoist öncüyü bugün ki parçalı, atıl ve kitlelerden kopuk, öncü misyonundan uzak bir duruma getirdik. Ve yine biz, birlikte bu durumdan çıkaracağız Maoist Partiyi…
Şimdi birileri haklı-haksız, doğru-yanlış, ileri-geri her ne biçimde olursa olsun ‘ideolojik” mücadele yürütmektedir. İdeolojik mücadele ve devrimci polemiğin amacı tarafları ilerletmek ise biz neden içinde bulunduğumuz durumdayız?! Çünkü ereğimiz, çabamız ilerleme odaklı değil maalesef. İdeolojik mücadele esas olandır diyoruz fakat nasıl?! Yöntem ve tarz olarak eksik ve hatalıyız. Yıkıcı ve bozguncuyuz! Bu durumdan kurtulmak ve bu irini atmak zorundayız. Aksi durumda irin bütün vücudumuzu ele geçirip tüketecektir…
Okuyoruz, tartışıyor ve takip ediyoruz Kaypakkaya geleneğini savunan yayınların yazılarını ama o ama bu farketmeksizin… Kimi yayımlanan yazılar ciddi anlamda devrimci kaygı taşıyor olsa da bütünlüklü olarak bu kaygıyı taşıyan yazı devede kulak misali… Esasına ise sözde ideolojik fakat özünde ise subjektif, saldırgan, küçümseyici, yıkıcı ve bozguncu bir dil hakimdir. Biz neden bu hale geldik? Ne zaman böylesine düşmanca tutumlar içerisine girdik. Hani yoldaşlaşmanın kutsallığıyla adımlanan, kucaklanan o devrimci cüret ve bilinç! Nerede?! Ne zaman tükettik ve niçin kendimize yabancılaştık bu kadar…
Sen-siz diliyle hareket ettiğimiz sürece MLM ve Kaypakkaya geleneğini daha çok parçaya ayırmaktan kurtulamayacağız. MLM ve Kaypakkaya kimsenin tekelinde değildir, olamaz. Asla da olmayacaktır. Biz yaptık, biz toparlayacağız bu enkazı. Bu, emekçi direngen halkımıza borcumuz, devrim ve komünizm davası uğruna ölümsüzleşen yoldaşlarımızın bizlere talimatıdır. Bizlere inancını yitiren milyonların güvenini yeniden kazanmamızın yolu, samimi özeleştiri verip, yüce dağları ben yarattım kibrinden kurtulup, birlik olmaktan geçmektedir.
Bizler bu geleneğe çok şeyler kazandırdık, çok bedeller ödedik ve fakat yine bizler bu geleneğe çok ayıp ettik/ediyoruz. Parmaklarımızla tehdit edercesine, birbirimizi küstürürcesine değil, el ele, omuz omuza vererek geleneğimize hak ettiği değeri verir ve sahip çıkıp zafere taşırız.
Yılmaz Lori
Yorumlar kapalı.