Dedem 6 yaşındayken bir gün evinde büyük bir olaya uyandı. Salonun ortasında bir adam bağırıyor, onu izleyen bir kalabalık açık artırmayla ailesinin eşyalarını satın alıyordu. Gözünün önünde renkli kalemleri, oyuncakları el değiştiriyordu. Varlık Vergisi dediğimiz olay binlerce Yahudi, Ermeni ve Rum’a 1942’den 1944’e böyle deneyimler yaşattı.
Geçtiğimiz 20 yılda Türkiye kamuoyu 6-7 Eylül 1955 İstanbul Pogromu’nu anlamaya, hatırlamaya ve hatırlatmaya başladı. Bu refleks tek parti döneminin azınlıklara yaptığı bir başka eziyet olan Varlık Vergisi konusunda hâlâ gelişmedi. Ama gelişecek: Varlık Vergisi’nin 350 milletvekilinin 1942 yılında oy birliği ile onaylandığı 11 Kasım günü bir anma günü olmalı.
Saraçoğlu ve İnönü
Vergiye bahane olarak ‘vurgunculuk’ ve ‘savaş ihtiyacı’ verilse de asıl sebebin azınlıkları fakirleştirmek, küçük-büyük her türlü malvarlığının el değiştirmesini sağlamaktı. 1942’de bu gerçeğin herkes farkındaydı. O sırada yazdığı mektup ve notlarında Eli Şaul yasa hakkında şöyle diyor: “Varlık Vergisi sırf gayrimüslimleri ezmek için yapılmış bir vergiydi.”
Şaul’un dediği Varlık Vergisi’ni getiren Başbakan Şükrü Saraçoğlu ve Cumhurbaşkanı İnönü’nün sözleriyle de örtüşüyor. Başbakan, CHP vekilleri ile yaptığı kapalı oturumda verginin “hassaten azınlıkları” hedef aldığını belirtmişti. Saraçoğlu verginin asıl sebeplerini bir bir söylemişti:
“Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız… Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir… Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Bu Kanun sayesinde piyasaya egemen olan azınlık tüccar sınıfı ortadan kaldırılarak Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz… Kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır”
Vatandaş olsalar da Türk görülmeyen, varlıkları devlete rahatsızlık veren azınlıkları soymak için yapılan yasa hakkında İnönü “Varlık vergisi haklı bir tedbir olarak kabul edilmiştir, bu hükmü veren milletin vicdanıdır” demişti.
Galata’da Satılan Buzdolapları
11 Kasım’dan yasanın kaldırıldığı 15 Mart 1944’e kadar binlerce Hristiyan ve Yahudi ödeyemeyecekleri vergilere maruz kaldılar. Irkçı liderlerin aklında tüm azınlıklar zenginken gerçek durum bundan çok uzaktı. Galata’da radyolar, buzdolapları, oyuncaklar, kıyafetler sokak sokak satıldı. Galata’da, Balat’ta yüzlerce ev ve dükkan borcunu kapatmaya çalışanlar tarafından satıldığı için fiyatlar biçilen değerlerin çok altına düştü. Vergi borcu olmayan Müslüman Türkler bu malları hızlıca alınca koskoca mahalleler birkaç ay içinde el değiştirdi.
Aşkale: Varolmayan Yer
Borçlarını ödeyemeyenler Erzurum, Aşkale’de çalışma kampına gönderildi. Büyük dedem İshak da bu kişilerden biriydi. Aylarca taş kırmaya mahkum edilen ‘borçluların’ tamamı Yahudi ve Hristiyanlardan oluşuyordu. Bu kamp bugün Türkiye’nin toplumsal hafızasında yok. Çalışma kampı başka yerlerde olan, Türkiye’ye yabancı bir kavram gibi davranılıyor. Polonya’nın, Almanya’nın, Rusya’nın çalışma kampları bugün müze olarak topluma yaşananları hatırlatıyor. Aşkale ise toplumun aklından siliniyor. Kampın bir fotoğrafını bile bulmak zor.
Aşkale çalışma kampı sanki hiç varolmamış gibi. Sanki dedemin babası bir gün polisle evinden götürülüp Sirkeci’den Erzurum’a trene bindirilmemiş gibi. Sirkeci’de böyle bir olay olduğuna dair hiçbir iz yok. TBMM’nin oybirliği ile onayladığı Varlık Vergisi hiç olmamış gibi davranan bir ülkede yaşıyoruz.
Varlık Vergisi İstanbul’un kentsel dokusunu değiştirdi ama şehir tarihimizde yeri yok. Cumhuriyet döneminin ekonomi politikalarında da bahsi geçmiyor. Varlık Vergisi Cumhuriyet tarihinde bir gariplik, bir anomali değil, Türk olmayanları toplumdan uzaklaştırma ve fakirleştirme projesinin bir parçasıydı. Anlık bir hata değildi. Yönetici ilkelere ters değildi, onların sonucuydu.
Daha önce, Avlaremoz‘da ve başka yerlerde, Varlık Vergisi’nin uygulanışı, etkileri, tanıkları ve sonuçlarıyla ilgili daha detaylı, daha kapsamlı yazılar yazıldı. Bu yazıda amacım ne olduğunu anlatmaktan ziyade siyasi bir hareket olarak hatırlamanın altını çizmek. Varlık Vergisi ve beraberinde getirdiği Aşkale çalışma kampını toplumsal hafızamıza geri eklemek. 11 Kasım’ı (bir önceki gün gibi) Türkiye tarihine not etmek. Hafıza siyasidir ve yukarıdan, devlet eliyle unutturulan şeyleri ancak aşağıdan sade vatandaş olan bizler toplumun aklına geri getirebiliriz.
Türkiye Cumhuriyeti, Varlık Vergisi için özür dilemedi. Demokrat Parti 1950 seçim kampanyasında söz vermiş olsa da alınan malları ve parayı geri vermedi. Çalışma kampına mahkum edilenlere tazminat ödemedi. Bu nedenle Varlık Vergisi kapanmış bir konu değil: unutulmuş bir konu. Bu zorunlu unutmaya karşı tek çözüm hafızadır.
Nesi Altaras / Avlaremoz