Devrimci Tutsaklarla Dayanışmayı Büyütelim!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hapishaneler gündemden düşmüyor. Çünkü baskı ve şiddete dayalı devlet düzeninin parçası ve gerçekliğini gösteren aynadır. Türkiye’nin bir demokrasi mi yoksa faşist bir diktatörlük mü olduğu konusunda kafası karışık olanların başka şeylerin yanında hapishanelere bakmalarını öneriyoruz. Reformist partilerimizin bu konuda kafalarının hayli karışık olduğunu da not edelim. Pek yolları kesişmediği için hapishanelerdeki baskı ve zulüm kendilerine görünmüyor. Esas mevzu bu olmadığı için konumuza dönelim. 

Üç kategoriye ayırarak bakılabilir. Birincisi; adli suçlar yönünden, suçu üreten koşullar ve cezanın infaz etme biçimleri ve adil yargılamanın olup olmadığı, hapishane koşullarındaki durumları…Bu alan başlı başına bir konu. İkincisi; adli suçlarla tutuklu ve hükümlüler dışında hapishanelerde kimler var? Binlerce Kürt yurtsever, komünist, devrimci politik tutsağın hapishanede olmalarının toplumsal siyasi nedenleri nelerdir? Üçüncüsü; hapishanelerde koşullar nasıldır? Devrimci tutsaklara yönelik 19-22 Aralık 2000 tarihinde uygulamaya konulan ve ağırlaştırılarak sürdürülen, sistemleşmiş ve süreklileşmiş ağır ve mutlak tecritin kapsamı, insan sağlığı üzerinde sonuçları, politik siyasi anlamı nedir? Devrimci hareket açısından soruların cevapları yıllardır direniş hattında yanıtlanıyor ve biliniyor. Hapishane sicili hayli kabarık sistemde mücadele yürütülüyor. Bakmak isteyenler soruları çoğaltabilirler. 

Tecrit bir insanlık suçudur ama yıllardır sürdürülmesinin yanında, darp, intihar süsü, intihara zorlama sonucu öldürülenler dışında ağır hasta binlerce tutuklu ve hükümlü öldü, daha doğru ifade ile sistemli öldürmedir. Üstelikte gerçeklerin üstü örtülüyor. Tüm bunların sınıf devletinin siyasi niteliğiyle bağı var.

Komünistler, devrimciler, Kürt yurtseverleri, tutarlı demokrat, devrimci aydınlar “terörist” olarak tanımlanıyor ve öldürülmeyenlerin tutuklandığı bir baskı sisteminin hapishaneleri burjuvazinin siyasal iktidarının dayandığı zemini gösteriyor. “Terörizm” kavramıyla faşist baskı politikası meşrulaştırılırken mücadele yürütenler, hoşnutsuz kitleler üzerinde korku ve yılgınlık yaratma hedefleniyor. Burjuvazinin yarattığı siyasi, politik atmosferin etkisi altında olan reformist partilerde devrimci tutsaklara uygulanan baskı ve mutlak tecrit politikalarına dair sessiz kalmaları, burjuvazinin en gerici eğilimlerinin daha da güçlenmesine -niyetten bağımsız- yardım edilmiş olunuyor. F, Y, S ve diğer yüksek güvenlikli hapishanelerde, İmralı’da Abdullah Öcalan ve arkadaşları da dahil binlerce devrimci tutsak üzerinde uygulanan mutlak tecrit politikası EMEP, Sol Parti, TKP, TKH, TİP vb. partileri ilgilendirmiyor mu? Herhangi bir çalışma, çaba ve açıklamaları olmadığına göre tecrit bu partileri ilgilendirmiyor!. Devletin demokratikleşmesini savunan reformcu bu partiler devrimci tutsakların özgürleşmesinin demokratikleşmenin çok önemli bir parçası olduğunu bilmiyor olamazlar. Demokrasi dışlandığı için hapishanelerde binlerce politik tutsak var.

Devrimci proleter sınıf hareketini ve Kürt ulusal hareketini var eden toplumsal ve iktisadi şartlardır. Egemen burjuvazi ise zorlandıkça faşist diktatörlüğün baskı vidalarını sıktıkça sıkıyor. Devrimci tutsaklar mücadelenin ve faşist iktidar biçiminin bir sonucudur. Hem demokrasinin gelişmesi mücadelesi yürütme iddiasında olup hem de hapishanelerin karanlığında boğulmak istenilen devrimci tutsakların durumuna ilgisiz kalmak tutarsızlığın dik alasıdır. Rezil bir oportünizmdir. Devrimci tutsaklara özgürlük! şiarı dolaysız olarak demokrasinin konusudur. Şunu da eklemeliyiz; sınıf mücadelesinin çok önemli parçası ve toplumsal bir talep olan demokrasinin faşizmin yıkılarak gerçekleştirilmesi mücadelesinin en tutarlı ve kararlı savaşçıları olan komünistlere, devrimcilere “terörist” diyenler, sürdürdükleri sınıf mücadelesine ise “terörist faaliyet” diyenler ve öyle görenler kendisine ne kadar demokrat, özgürlükçü der ve öyle gösterirlerse göstersinler tutarlı demokrat olamazlar. Bunlardan olsa olsa burjuvazinin uşakları olur. Bu somut olgu sınıf mücadelesi kuvvetlerinin işini daha da zorlaştırmaktadır. Sınıf mücadelesinin ezilmesi, kuşatılması, Kürt ulusal mücadelesinin bastırılması, toplumsal temelden yalıtılması için çok yönlü ve tüm araçlarla yürütülen saldırılar kesintisiz sürmektedir. Türkiye’de tutarlı demokrat kıtlığı vardır. Baskının arttığı süreçlerde bu olgu daha çarpıcı şekilde görülmektedir. Örgütlü güçlerin dağıtılması, mücadele araçlarının işlevsizleştilmesi ve tutuklananların en ağır hapishane şartlarında tecrit altına alınması burjuvazinin birbirini tamamlayan politikalarının parçalarıdır. 

Unutulmamalı ki devrimci tutsakların fiziken mekansal sınırlamaya tabi olarak özgürlükleri prangadadır ama onlar varlıklarıyla özgür insanların yürüttüğü sınıf mücadelesinin parçasıdırlar. Bu bağlamda devrimci tutsakların “pasifliği” aktif sınıf mücadelesiyle özdeştir; hem devrimci fikir ve amaca can bedeli bağlı kalındığı ve süreklileşen direnişle teslim alma politikalarını boşa çıkararak, onlar mücadele alanlarında her söz ve eylemin parçasıdır ve oradan koparılmazlar. Bütün mesele budur. Sınıf düşmanlarımız devrimci tutsakların bu bilimsel güç ve mücadele bağını yok etmeyi amaç edinmiştir her zaman.

Sadece tecrit değil, mutlak tecrit söz konusudur. Çünkü devrimci tutsakları fiziken mekanda tek kişilik hücre sistemi ile yalnızlaştırma, sosyal olarak yoldaşları, siper yoldaşlarından yalıtma, sadece günde 1 saat havalandırmaya çıkarma gibi tümden sosyal ilişkilerden koparılmış ağır tecrit uygulanmaktadır. Esası tek kişilik hücrelerden oluşan ve 2022’den beri tutsakların sevk edildiği S ve Y tipi ve yükse güvenlikli hapishaneler daha önceki tecrit tredman sistemli olanları geride bırakan mutlak tecrit mekanlarıdır. Hücre camlarına takılmış sık aralıklı tellerle tutsakların hava solunumuna dahi kota konulmuştur. 12 eylül askeri faşist cunta döneminde Diyarbakır 5 No.lu zindanında küçük delikleri olan sacla camların kapatılmasından bir farkı yok. Zihniyet de uygulama da aynı.

Yasal değişiklik olmamasına rağmen yeni yeni yasaklar ortaya çıkmıştır. Sadece solunan havaya kota koymaktan ibaret değil. Tutsakların aile, çevre, arkadaş, dostlarla kurulan ilişkileri de sınırlanıyor. Devrimci tutsaklara yıllardır sosyalist gazeteler verilmiyor; Yeni Yaşam, Evrensel gibi günlük gazeteler de dahil. Toplatması olmayan kitaplar bile kendilerince sakıncalı değerlendiriliyor verilmiyor. Mektuplar sıklıkla engelleniyor. Engellenmekle kalmıyor; Cumhurbaşkanı’na hakaret, devlet organlarını aşağılama, örgüt propagandası vs. vb. davalar açılıyor, hapis cezaları veriliyor. Sistem eleştirisi hapis cezasıyla yanıtlanıyor. Düşüncenin cezalandırılması, sosyalist gazetelerin, kitapların engellenmesi mutlak tecrit politikasının ideolojik kuşatma ağının sistemleşmiş ve sürekli çerçevesini oluşturan politikadır. Devrimci tutsaklar fiziki olarak baskılanırken, ideolojik alanda teslim alınabilmeleri için beslendikleri düşünsel, felsefi, sosyal ve tarihi kaynakların kısıtlanması politikası gevşetilmeden sürdürülüyor.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist, devrimci hareketi hapishanelerde destansı bir direniş geleneği yaratmıştır. F tipi tecrit-tredman saldırısıyla politik tutsakların teslim alınacağını sananlar devrimci iradenin duvarına çarptılar. Fakat egemen sınıf devleti F tipleriyle yetinmedi. Y ve S tipleri, adına yüksek güvenlikli denilen yeni tek kişilik hücrelerin çoğunlukta olduğu mutlak tecrit sistemi esaslı hapishaneler uygulamaya konuldu. İnsan sosyal bir varlıktır, hücreye kapatılamaz. 24 saat ve ömür boyu bir insanı hücreye kapatmak işkencedir. Böyle bir infaz sistemi uzun zamana yayılmış biçimde insanın ruhi ve sağlık yönünden fiziken çökertilmesi anlamına gelir. Tüm hapishanelerde baskı artmıştır. Faşist diktatörlüğün katmerleşen baskı politikası hapishanelerde çıplak ve keskin formda yürütülmektedir. Süreli hapis cezası olan hükümlüler, yargılaması süren tutukluların bu yüksek güvenlikli hapishanelerin tek kişilik hücrelerine konulması ve bir saat havalandırmaya çıkarılmaları ve diğer uygulamaların konusu yoktur. AKP-MHP hükümetinin mevcut anayasanın dışına çıkması gibi hapishanelerdeki uygulamalar da İnfaz Kanunu’nun dışına çıkmıştır. Buda öngörülemeyen bir baskı politikası anlamına gelmektedir. 

Devrimci tutsaklara siyasi kararlarla verilen ağır hapis cezaları çektirilmesine rağmen tahliyeleri engelleniyor. 2020’de yasal düzenleme yapıldı ve koşullu salıverme hakkı idarelerin keyfine bırakıldı. Kanuna göre dörtte bir oranında süre koşullu salıverme kapsamındadır. Ama bu konuda yetki hapishanenin İdare ve Gözlem Kuruluna verilmiştir. Bu kurul ise tahliye hakkını teslimiyet dayatması koşulu yapmıştır. Böylece yüzlerce devrimci tutsağın tahliyesi engellenmiştir. Ayrıca üç hücre cezası verilenlerin infazı yakılıyor, yani koşullu salıverme hakkı kaldırılıyor. İnfazı yakılmayan tutsakların tahliyesi ise İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla engelleniyor. Buna devrimci tutsakların hapishanede tutulması politikası demek isabetlidir. 

“Güvenlik soruşturması” adı altında ziyaretçiler engelleniyor. Aile dışında üç kişi ile görüşme hakkı bu yolla boşa çıkarılmak isteniyor. Korku, endişe yaratılmak isteniyor. 

Burjuva medyada manşetten duyurulan “teröre finans sağlama” operasyonlarının hedefi tutsakların aileleri, akrabaları, arkadaşları, ziyaretçileri, dayanışma içerisinde olan dostlarıdır. Gözaltına alındılar ve tutuklandılar, haklarında hapis cezası istenilen davalar açıldı. Tutsağın annesi, akrabası, ziyaretçisi, bir başka tutsağa para yardımında bulunmuşsa bu dayanışma “terör örgütüne finans sağlama” olarak tanımlanmış ve tutuklanmaların gerekçesi yapılmıştır. Mantık ile açıklanamaz bu durum, yargının, güvenlik, polis, asker ve hükümetin ne derece baskı politikasında birleştiklerinin çarpıcı kanıtıdır. Tutsaklar mutlak tecrit ile tümüyle yalıtılmak isteniliyor ve bu amaçla tutuklanacakların listesi yapılarak suç üretiliyor. 

Yaşamı 24 saat kaydeden gözetleme sistemi kamerayı kapattıkları için hücre cezaları verilen, infazları yakılan, ayda bir yapılması gereken aramaların her hafta yapılması, gerginlikler yaratılarak tutsaklara fiziki saldırılar gerçekleştirilmesi, defterlerine el konulması, ziyaret, iletişim cezaları, sohbet sürelerinin kısıtlanması, sürgün sevkler gibi ve daha başka sorunların tümünün yazılması halinde sayfaları bulacak yasak, ceza, baskı türleri.

En kötüsü ise hasta tutsakların hapishanelerde peşi sıra ölmeleri, öldürülmüş olmalarıdır. Bu öldürmenin son örneği, Metris R Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulan ve yaşadığı ağır sağlık sorunlarına rağmen tahliye edilmeyen tutsak Abdulkadir Kuday’ın (2 ekim 2024) öldürülmüş olmasıdır. Hasta tutsakların bırakılmaması devletin öldürme politikasındandır. 

Burjuva egemen sınıfın faşist diktatörlüğünün hapishanede ağırlaştırdığı baskı, aynı zamanda teslim alınamayan devrimci irade ve potansiyelin mücadele açısından önemini gösteriyor. Baskı var ama direnişte var. Yaratılmak istenilen korku ve yıldırma politikası dayanışma, birlik ve mücadele ile aşılır. Başarılı olamayacaklar! Devrimci tutsaklar dün olduğu gibi her daim devrim davasına bağlı kalıp, baş eğmeden bayrağı yaşamını ortaya koyarak onurluca omuzlamasını bildi. Bugünde en ağır saldırılara ve baskılara karşı direnmektedirler. Mutlak tecrit çok yönlü sistemli saldırıdır. Politik tutsakları mücadeleden koparmak, yalnızlaştırmak, zamanla teslim almayı esas alan sınıf politikasıdır. İmralı sistemi genelleşmiştir. Hiç bir kanuna tabi olmadan yürütülen İmralı mutlak tecrit modeli adaya özgü olmaktan çıkarılarak genelleştirilmiş, çok yönlü ve şartlara, ihtiyaca göre yürütülmektedir.

Komünist, devrimci hareketin tüm bileşenlerinin bu saldırılara karşı ortak mücadeleyi örgütleme başta olmak üzere, tüm demokratik ilerici kesimler, demokratik meslek örgütleri, sınıf örgütlerinin hapishanelerde artan baskı ve saldırılara karşı daha aktif ve kararlı mücadele etmelerine ihtiyaç vardır. 

Kazanmanın yolu birlik ve mücadeleden geçiyor.