Ezen ve ezilen iki karşıt sınıfın birbiriyle olan mücadelesi çok kapsamlı, keskin ve uzlaşmaz çelişkilerle doludur. Her önemli sorunda bu olgu unutulmamalıdır.
Zira bu savaş bir sınıfın değerini alt edip yok etme amacı içermektedir. Dolayısıyla sınıf çıkarları gereği her sınıf kendi ideolojik perspektifle siyasal amaçlarını gerçekleştirmek için hareket eder. Bu anlamıyla karşılıklı savaş yaşamın her alanında bir şekilde çeşitli biçim ve yöntemlerle yansır ve bu çatışma sürdürülür.
Dünyaya egemenliğini yayan emperyalizm saldırı araçlarını ezilen uluslara, dünya haklarına ve onların komünist–devrimci öncülerine karşı her türlü baskı, katletme ve işkence yöntemlerini farklı koşullarda ve biçimlerle kullandı; kullanmaktadır. Zira komünizm heyulası ve onun yenilmez ideolojisi korku salmaya devam ediyor. Bundandır ki komünistler ve diğer devrimci dinamikler hedef alınıyor.
Siyasi ideolojik, askeri ve ekonomik saldırıların yoğunluğu, teknolojik gelişmelerin çok daha etkin kullanılır hale getirildiği günümüzde; sokakta, işyerinde, evde toplu yaşam alanları olan okullarda, hastanelerde, fabrikalarda, tekstil ve sanayi atölyelerinde ve de hapishanelerde baskı altına alma, kuşatarak dar alana hapsederek tecrit ve izolasyonla itaate zorlanmakta irade olarak teslim alma amaçlanmaktadır.
Teslim alma ve yok etme saldırılarının en ağır biçimde yaşandığı mekanlar arasında hapishaneler ayrı bir yer tutmaktadır. Zora dayalı devlet gücü tüm saldırı konseptini ve araçlarını emperyalist mali çıkarlara uygun gerçekleştirmektedir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan da, toplu katliamlardan, gözaltılar, yargısız infazlar, işkence aletlerinden işkence biçimlerine ve kaçınılmaz olarak gösterilen hapishanelerin nasıl daha yıkıcı kullanılabileceğine kadar uzanan bir dizi baskı araçları sürekli güçlendirilerek kullanılmıştır. Birer tehdit unsuru olarak işlev görmelerinin yanında bu araçlarla ezilen sınıflar, bir bütün olarak halk yığınları üzerinde egemenlik kurulmakta, itaat etme dayatılmakta, bu amaca karşı gelen dinamikler ise devletin örgütler zoruyla ezilmekte, vahşi saldırılara uğramaktadır. Toplumun dizaynı bu şekilde sağlanmaktadır. Hapishaneler devletin etkin araçları arasındadır.
12 eylül darbesinin faşist uygulamaları yoğun şekilde yaşanırken komünist ve devrimci tutsaklar direnerek düşmanın kendisini en güçlü gördüğü hapishanelerde var olduklarının mücadelesini vermişlerdir. 12 eylül faşist cunta döneminden sonrada hapishaneler sürekli düşmanın hedefi halindedir. 1992, 96 yılları arasında tüm hapishanelerde çok ağır bedeller ödenerek elde edilmiş insani haklar gasp edilerek saldırılar yoğunlaştırılmıştı. Onlarca kez 40–50–60’lı günlere varan Süresiz Açlık Grevi direnişleri yapılmıştır.
Bütün bu direnişlere rağmen faşist Türk devleti hapishanelerde katliamlar yapmaktan geri durmamıştır. 1990’lı yıllarda hapishanelerde 80’li yıllardaki gibi günlük işkence yapamıyordu, ancak Buca, Diyarbakır, Ümraniye hapishanelerinde onlarca devrimci tutsak vahşice, işkence edilerek saldırılarda katledilmiştir. Yanı sıra Bayrampaşa, Bursa, Çanakkale, Burdur vd. hapishanelere de saldırılar olmuş, ancak tutsakların tavizsiz barikat direnişleriyle engellenmiştir.
Bu direniş ve katliamların biri de Ulucanlar hapishanesinde yaşanmıştır. 26 eylül 1999 Ankara-Ulucanlar hapishanesine saldıran faşist devlet, 10 devrimciyi katletti. 25-26 eylül 1999’da geleneksel devlet faşizmine karşı komünist-devrimci tutsaklar da direniş geleneklerine uygun hareket etmiş ve savaşarak ölümsüzleşmişlerdir.
İdeolojik tasfiyenin derinleştirilerek örgütsel tasfiyenin taşlarının döşendiği günümüzde, Ulucanlar’da katledilen 10 komünist-devrimciyi ölümsüzlüklerinin 25. yılında bağlılıkla anıyoruz.
Düşmanla arsındaki ayrım çizgisini silikleştirmeye çalışanlara karşı, omuzlarımızda taşıdığımız devrim sorumluluğumuz gereği Halk Savaşının canlı gücü ve uygulayıcısı olma iradesini taşımaya devam edeceğiz.
Ölümsüzlerimiz: Mahir Emsalsiz, Önder Gençarslan, Halil Türker, İsmet Kavaklıoğlu, Aziz Dönmez, Ahmet Savran, Habip Gül), Ümit Altıntaş, Abuzer Çat, Zafer Kırbıyık