Posta ile elimize ulaşan MKP 3. Kongre Belgelerini, sosyalist basın sorumluluğu ile yayınlıyoruz. Yazıları MKP MK Perpektif yazısı ve 3.Kongre Kararları olarak 2 ayrı kategoride yayınlayacağız.
Devrimci Demokrasi Yayın Kurulu
***
Ulusal sorunun gelişim seyri genel çerçevesiyle özetlenecek olursa; Stalin ‘’Ulus, yalnızca tarihsel bir kategori değil, ama belirli bir çağın, yükselen kapitalizm çağının tarihsel bir kategorisidir.’’ (Stalin, Marksizm ve Ulusal sorun ve sömürge sorunu. Sf. 21 Sol yayınları.) demiştir. Uluslaşma kapitalizmin gelişme sürecinin bir ürünü olduğundan, kapitalist üretim biçiminin ilk geliştiği Batı Avrupa’da İngiltere, Fransa, Almanya vb. ulusal devletler kurulmuştur. Bu aynı zamanda kapitalizmin feodalizm üzerindeki zaferinin bir sonucudur. Burjuvazinin damgasını vurduğu bağımsız ulus devletlerin oluşması süreci yükselen kapitalizm şartlarına uygun olarak Batı Avrupa’da 1789 ile 1871 tarihleri arasında tamamlandı. Uluslar halinde toplumsal birimlerin çıkması bağımsız ulus devletlerin doğuşunun birinci dönemidir. İkinci dönem ise kapitalizmin tekelci aşamaya evrildiği emperyalizm döneminde ulusal bağımsızlık rüzgarının Doğu Avrupa ve Asya’yı 1905’lerden sonra etkisi altına almasıdır. Kapitalizmin gelişme ve genişleme ölçeği büyüdükçe bir çok ulusun üstünde hakimiyetini sürdüren doğunun despot monarşilerinin temelleri sarsıldı. Osmanlı’da Bulgarlar, Makedonyalılar, Romanlar, Avusturya’da Çekler, Polonyalılar, Rusya’da birçok ulus uyandı. Bu dönemde uyanan genç ulusların milli hareketler egemenlik hakkını prangalayan hanedanlık, Çarlık veyahut hakim ulusun egemen sınıflarına karşı savaştılar. Ulusal kurtuluş savaşları doğuya kaydığı bu ikinci dönemde Batı Avrupa’da ki ulus devletler Almanya, İngiltere, İtalya, vb. ülkeler emperyalist karakterlere bürünmüştü. Emperyalist güçler, zayıf, henüz kapitalizmle yeni tanışmış genç ulusları etki altına almaya başlasa da ulusal savaşım henüz bir dünya sorunu değil, ezen hakim ulus ile ezilen ulusların hakim sınıfları arasında bir savaştı. Burjuvazi rolünü oynuyordu. Ulusal hareketler feodalizmi tasfiye ederek yükselen ve genişleyen kapitalizmle ortaya çıkmıştır. ‘’pazar, burjuvazinin milliyetçiliği öğrendiği ilk okuldur.’’ (Stalin) Tarih ulusal hareketlerin kapitalist bir ulusal cumhuriyet ötesine geçmediğini gösterdi. Ulusal hareketlerin gelişimi dünya genelinde tamamlandı. Ulusların gerçek anlamda özgürlüğü modern bir toplumda proletaryanın
burjuvaziyi yok etme savaşımının sonuçlanmasıyla gerçekleşecektir. Avrupa’da emperyalizmin doğusu ile sadece sermaye ihracında artış, ticaretin büyümesi, deniz ve demir yolarını denetim altına alınmasında rekabetin sertleşmesini getirmekle kalmadı İngiltere, Fransa, İtalya ve diğerleri gibi emperyalist ulus devletler kendi sınırları dışında dünyanın uzak alanlarını da kapsayacak boyutta topraklarını genişlettiler ve sömürgeci devletler olarak ulusal baskınında esas unsuruna dönüştüler. Bu nesnel durumda ki ve sübjektif öğelerdeki değişiklikler ulusal sorunda yeni bir dönemi ifade etmektedir. Ulusal sorun bir iç mesele olmaktan çıkarıp dünya sorunu haline getiren ikinci dönem esas olarak Birinci emperyalist Dünya savaşı (1914-1918) ile tam olarak başlamıştır. Bu döneme kadar ulusal sorun ezen ulusa, ya da Osmanlı, Rus çarlığı, Avusturya-Macaristan feodal soyluluğuna karşı, örneğin Çeklerin-Macarlara, Ukraynalıların, Polonyalıların-Rus Çarlığına, Makedon, Bulgar, Yunanlıların vd.-Osmanlı Hanedanlığına karşı ulusal savaşımı şeklindeydi. Emperyalist dünya sistemi tartışmasız olarak hakim hale gelince ulusal bağımsızlık emperyalist sömürgeciliğe karşı savaş niteliğine dönüştü. Ulusal sorunda üçüncü dönem ezilen ulusların emperyalist sömürgeci ulus devletlere karşı savaşımı ve sosyalist ulusların ortaya çıkması dönemidir. Rusya’da Sovyet sosyalist devrimiyle kapitalizm yıkıldı ve ulusal baskı son buldu. Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kazakistan, Moldavya, Litvanya, Letonya, Estonya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği eşit haklara sahip federal bir devlet kuruldu. Sovyetlerin doğuşu ulusal sorunun dünya genelinde şiddetlenmesine yol açtı ezilen ulusların emperyalizme karşı uyanışında güç ve esin kaynağı oldu. Tarihte ilk kez kapitalist ulus devletler dışında sosyalist ulus devletlerin kurulduğu görüldü. Ulusal meselede dördüncü dönem ise kapitalizmin dünyaya yayılmasıyla en küçük ulusların uyanması ve emperyalist sömürgeciliğe karşı savaş içinde zamana yayılarak 20.yüzyılın ikinci yarısında istisnalar Kürdistan, Filistin, Seylan, Hindistan’da birkaç ulus vb. dışında en küçük uluslar bile bağımsızlıklarını kazandığı dönemdir. Emperyalizmin sömürgesi olan güçsüz uluslar bağımsız olsalar da, özünde göbekten bağımlı oldukları emperyalizmin yarı-sömürgesine dönüştüler. Kapitalizmin yükselişiyle Batı Avrupa’da insanların ulus olarak birleşmesi süreci D. Avrupa’ya, oradan Asya-Afrika, Ortadoğu, Latin Amerika’ya yayıldı ve ulusal bağımsızlık rüzgarı devri alemini tamamladı. Bugün dünyada 200 bin ile 1 milyon nüfustan az sayıda nüfuslu onlarca ulus devlet olmak üzere 2 yüzden fazla bağımsız devlet vardır. Sovyet Sosyalist Devriminin (1917) açtığı yolda Sosyalist cepheye dahil olan Çin, Doğu Avrupa halk Cumhuriyetleri, Vietnam, Küba gibi ülkelerde emperyalizmin kollarının kırılması sınıf mücadelesi
tarihinin büyük kazanımları olarak proletaryanın belleğinde yerini almıştır. Lakin Sovyetler ve Çin komünist partisi devletin dümeninde olsalar da yıkıldı. Mevcutta sosyalist denile bilecek bir ülke bulunmuyor. Sosyalist ulus devletler devrimin yenilgisiyle kapitalizme geri dönüldü. Ulusal sorun çözüldü mü? Biçimde çözüldü görünen ulusal sorun günümüzde bir avuç emperyalist ülkeler ile yarı-sömürge ülkeler arasında sürmektedir. Sözde bağımsız olan, ama gerçekte ise bağımlı olan yarı-sömürge ülkeler emperyalizmin baskısı ve talanı altındadır. 20.ci yüzyılda ulusal sorunun gelişimi ve vardığı nokta ne derece büyük değişikliklerin meydana geldiğini göstermektedir. Kapitalizmin 19. Yüzyılda Batı Avrupa’da feodalizm karşısındaki zaferi ve bağımsız ulus devletçilik dünya genelinde bir zafere dönüşmüş ülkenin refahı, hakimiyeti, tekelci sermayenin büyümesi uğruna dünyanın geri kalan güçsüz ulusların köleleştirmesini doğuran kanlı bir zaferdir ve yenilmeye mahkumdur. Kelimenin gerçek anlamında ulusal bağımsızlık ve kardeşçe birlikte yaşama temelinde ulusların tam hak eşitliği garanti etme meselesinde burjuvazinin yapacağı hiçbir şey yoktur. Kapitalist ulus devlet süreci burjuvazinin önderliğinde tamamlanmıştır. Ulusal eşitliğin kapitalist dünya sisteminde bir hayal olduğu görülmektedir. Proletaryanın önderliğinde sosyalist ulusların yenide doğuşu süreci işlemektedir. Ulusal meselede emperyalizm dönemi ile emperyalizm öncesi özelikle de (1914-1918) Birinci Emperyalist Dünya Savaşı öncesi dönemin farkını anlamak gereklidir. Bu iki dönem arasındaki fark anlaşılmadan kapitalizm yok edilmeden neden ulusal eşitliğin sağlanamayacağı da kavranamaz. Stalin ulusal sorunu üç gelişim aşamasıyla ele alır. Ulusal meselede birinci dönem ‘’Batıda feodalizmin tasfiyesi ve kapitalizmin zaferi dönemidir.’’ İkinci dönem ise birinci dönemde ortaya çıkan merkezi ulus devletlerin kapitalizmin tekelci aşamasıyla emperyalist sömürgeci devletlere dönüşmesi ve güçsüz, yeni yeni uyanmaya başlayan ulusları baskı altına alması ve sömürgeleştirmesi iken, üçüncü aşamayı da Sovyet dönemi olarak tanımlar. İl iki dönemin ayırt edici karakteri ise Stalin şöyle özetler: ‘’Bu iki dönem arasında bir fark da vardır. Bu fark, ulusla sorunun, birinci dönemde, tek tek çok uluslu devletlerde sınırlı kalması ve az sayıda Avrupa uluslarının kapsamasıydı, ikinci dönemde ise ulusal sorun, devlet içi bir sorun olmaktan çıkarak devletler arası bir savaş sorununa, amacı tüm haklarına sahip olmayan milliyetleri boyunduruk altında tutmaya devam etmek, Avrupa dışındaki başka hakları ve kavimleri kendi etkisi altına almak olan bir savaş sorununa dönüşmüştür. Böylece eskiden salt kültürlü ülkelerde öneme sahip olan ulusal sorun, bu dönemde, tecrit olmuş niteliğini yitirerek sömürgeler genel sorunuyla kaynaşır.’’ (Çizgiler bize aittir.)-(Stalin, Eserler Cilt.5 Sf.40 Yıl.1921)
– Bu tespitin önemi şudur: Tekelci kapitalist dünya sisteminde ulusal sorun emperyalizmden bağımsız ele alınamaz. Ulusal sorunun çözüm süreci ve geride bıraktığı aşamalar Marksizm’in bu saptamalarını doğrulamıştır. Türkiye’de devrimci hareket ise genelde emperyalist sömürgeci devletlerin açıktan boyunduruk altına alıp sömürgeleştirdikleri Vietnam, Kore, Filipinler, Cezayir, Çin vd. Asya, Afrika’da ki ülkelerdeki ulusal sorunu emperyalizm ile bağı içinde ele alırken, çok uluslu Türkiye’de Kürt ulusal meselesinin emperyalizm ile olan bağı görmezden gelmektedir. Kürt ulusal sorunun emperyalizmin genel hakimiyeti içinde değerlendirmek yerine salt Türk ve Kürt burjuvazileri arasında ki bir iç kavga olarak görülmesi hatasına düşmektedir. Asya’dan Afrika’ya kadar düzüneler-ce ulusun sömürgeleştirilmesi süreci emperyalistlerin doğrudan mazlum milletlere saldırısıydı. Fakat bunun dışında çok uluslu yarı-sömürge devletlerde uygulanan ulusal baskı vardır. Örneğin sömürge siyasi yapıdan yarı-sömürge siyasi karakterde bağımsız olan Hindistan’da hala bağımsızlığını kazanmamış milletler mevcuttur. ‘’Türkiye bugün çok milletli devletlerden biridir. Ve Türkiye’de sadece Kürtler bir ulus teşkil ederler. Bu bakımdan da Türkiye komünistler açısından, milli meselenin esasını (tamamını değil) Kürt meselesi teşkil eder.’’ (İ.Kaypakkaya, Seçme Yazılar, ‘’Türkiye’de milli Mesele’’)
– Tarihin ironisi şudur ki 20.ci yüzyılın ikinci yarısının ortalarında dünyada sömürgecilik dönemi kapandı, sömürge uluslar emperyalizme karşı bağımsızlığını kazandı, lakin emperyalizme bağlı yarı-sömürge Türkiye’de 21.ci yüzyılda Kürtler hala ulusal kölelik altındadır. Kürtlerin dört parçaya bölünmesi baştan olmak üzere, milli baskıya uğramasının her aşamasında emperyalizm etkin belirleyici olmuştur. Kürtlerin ulusal baskıya uğrama biçimi ulusal sorunun ikinci dönemi olan emperyalizm çağına uygundur. Emperyalist haydutların uydu devletleri olan Suriye, Türkiye, Irak, İran’da Kürtlere yapılan milli zulüm, katmerli baskı orta doğu düzeninde yüzyıldır soykırım ve katliamlarla sürdürülmektedir. Mevcutta Kürtlerin dört parçada uyanışı ile fiili olarak çöken siyasi süzenin Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi yarısında ne kadar emperyalist devlet varsa Kürdistan’a üşüşmesinden de görüleceği gibi Kürt ulusal sorunu sadece Kürt ve Türk ya da Kürt ve Arap-Fars burjuvazileri arasında iç bir sorun değil, temelde emperyalist ‘’büyük’’ güçlerin içinde olduğu bir dünya sorunudur. Engellenemez boyutta gelişen Kürt milli hareketiyle emperyalizmin doğrudan ilişki geliştirmesi genel olarak ulusal hareketlerin siyasal burjuva karakterine uygundur. Tarih bütün dünyada gösterdiği gibi kapitalizmin gelişme çağının birlikte doğurduğu ulusal hareketlerin en kesin ve net eğilimi ulusal kapitalist devlet kurulması yönündedir. Kürt ulusal hareketlerinin amacı ve ilerleyişi de milli bir devlet kurma yönündedir.
Dünyada olduğu gibi Kürt ulusal hareketleri de burjuvazinin damgasını taşır. Kapitalizmin ihtiyacını en iyi karşılayan ve kapitalist dönemin tipik ulus devlet biçimleri son sınırına dek ortaya çıkmıştır. Burjuva devlet kapitalizmin ihtiyaçlarını karşılayan devlet tipidir. Ulus ve ulusal hareketin gelişimi süreci ve ulusal çözümün aldığı biçim kapitalizmin doğuşu gelişmesi ve vardığı aşamayla bağı içinde değerlendirilmeli. Ancak bu tarihi gelişim göz önüne alındığında burjuvazinin damgasını taşıyan Kürt ulusal hareketlerin karakteri ve Kürt proletaryasının ulusal sorunu başta olmak üzere uzlaşma sınıf çelişmelerinde çözüm yolları bakımından Kürt burjuvazisinin ülkelerdeki ulusal hareketlerin izinde gitmektedir. Bu durumun ulusal hareketin haklı ve meşru demokratik muhtevasını gölgelemediği de unutulmamalı. 21.ci yüzyılda Kürt ulusun dört ayrı devletin hakimiyeti altında prangaya vurulması olgusu çağın çok gerisinde kalmış bir toplumsal formasyonun zor yolu ile korunması ve çağın gelişim karakteriyle çelişmeli siyasi yapının bir vaka olarak sürdürülmesidir. Kürdistan’ın prangaya vurulmuş yapısı en küçük ulusal birimlerin kendi kendilerini ayrı devlet olarak örgütlediği ulusların toplamında ifade eden çağdaş dünya da egemen ve genle siyasi durumla tezat bir yerdedir.
Kapitalizmin gelişme seyri bütün ulusal çitleri parçalamakla kalmadı en küçük toplumsal yapıları ulusal olarak birleştirdi ve bütün ulus devletleri kapitalist dünya ticareti, ve dünya pazarlarındaki meta dolaşımıyla birbirine bağladı. 19 ve 20.ci yüzyılda büyüyüp genişleyen deniz, demir ve hava yollarının dünya pazarında ulusları birbirine bağlayan halkalarına bilgisayar, dijital teknoloji ağıyla anlık iletişim seviyesine ulaştı. Uluslararası işbölümü ve kapitalist üretim biçimlerindeki ilerleme ulusları çok daha büyük oranda yakınlaştırdı. Dünya toplumlarında çok yönlü siyasal, kültürel, sanatsal, ahlaki geleneksel dönüşümler oldu. Kapitalizmin ulusal sınırları aşındırması ulusal dar görüşlülüğü de parçaladı. Dünya genelinde Kürtlerin de içinde olduğu sınırlı sayıda ulus dışında ulusların sürecini gösterdiği gibi sosyalist dünya ekonomisinde maddi temellerinin hiç olmadık boyutta olgunlaştığını göstermektedir. Üretici güçlerin gelişme seviyesi dünya emekçi halklarının yakınlaşmasını sağladığı ölçüde ulusal düşmanlıkları, ulusal köleliğin dayatılmasını dışlamaktadır. Lakin emperyalizm, ulusları birbirine yakınlaştıran üretici güçlerin aldığı biçime rağmen uluslarım kardeşçe yaşamasında değil güçlü kapitalist ülkelerin güçsüz ulusları ezme, haklarını gasp etme, ihtiyaç halinde işgal ve ilhak etme biçimindeki siyasete dayanmaktadır. Sömürgecilik dönemi kapandı. Ama bir avuç emperyalist eski sömürgeci devletin yarı-sömürge ve azda olsa bağımsızlık hakkı gasp edilmiş uluslar üzerindeki baskı ve talan sürdürülmektedir. Kapitalizm koşullarında çok milliyet-li devletlerin ulusları bir arada tutamadığı bir dönem geride kaldı.
Çok milliyet-li devletler yıkıldı, boyunduruk altında olan uluslar kendi kendilerini ayrı devlet olarak örgütlediler. Kürtler, Filistinliler, Dalyanlılar, Hindistan’da Negalandlılar, Asamlılar, Manipurlular, Keşmirliler ve benzer öteki milliyetlerin ayrılıp kendilerini devlet olarak örgütleme hakları hala gasp edilse de esas olarak çok milliyet-li devletler çöktü. Kapitalizm koşullarında çok milliyet-li devletlerde hakim ulusun diğer ulusları ezdiği, ezen ulusun burjuvazisi tarafından sömürüldüğünü tarih gösterdi. Yüzyıldır Kürt ulusunun Arap, Fars, Türk burjuvazileri tarafından dört ayrı devlet sınırları içinde yağmalanması örneğinde görüldüğü üzere kapitalizm ulusların eşitliğini dışlamaktadır. Çok uluslu devletlerin sınırlarında uluslararasında çatışma ve düşmanlık yaratmakta ve en nihayetinde de kaçınılmaz çöküşle yüzleşmek zorunda kalınmaktadır. Ulusal sorunun gelişiminde çok uluslu devletlerin örnekleri olmaya devam eden Türkiye, Irak, İran, Suriye, Hindistan, Seylan vb. devletlerin tarihinde kendilerinden önceki çok uluslu devletlerin yazgısı ile aynı olacaktır. Boyunduruk altındaki ulusların bağımsızlığı kaçınılmazdır. Emperyalist-kapitalist dünya sisteminde ulusların birbirine yakınlaşması, gelişen muazzam önemdeki işbölümü, dünya pazarı ve iktisadi birleşme sürecindeki ilerleme, en küçük ulusların bağımsız devlet olarak örgütlenmesi, sermaye ve metaların dünya pazarında engelsiz dolaşımını hiçbir ulusal duvarı tanımadığı süreç ile emperyalist bir avuç haydut gücün daha güçsüz ulusları klasik sömürgecilik dönemini aratmayacak boyutta işgal ve ilhak boyunduruk altına alma metotları arasındaki uzlaşma çelişkinin çözümü ancak sosyalist dünya devrimi sürecinin gelişmesiyle mümkündür. 20.ci yüzyıl tarihi ulusal sorunda kapitalizmin uluslararasında eşitsizlik ve düşmanlık yarattığını, sosyalizm ise ulusları gönüllü temelde, eşit ve kardeşlik üzerine kurulu çok uluslu devlette birleştirebildiğini göstermektedir. Emperyalist sömürgeci devletlerin Ortadoğu da, Afrika’da mazlum uluslara yaptığı kıyım ve zulüm politikasının yeniden hatırladığı gibi uluslararası komünist hareketin emperyalist sömürgeciliğe karşı, devrimci bir politik siyasi çizginin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Çünkü biçimde bağımsız görünen gerçekte ise bağımlı olan ülkeler emperyalist güçlerin talanı, yıkıma uğratılması, yok edilmesi sürecine girilmiştir. Ezen ülkelerdeki proletaryanın işgal ve savaşa karşı ezilen ülkelerin proletaryası ile dayanışma içinde ve ortak anlayışla mücadele etme görevi enternasyonalizmin ilkesel tutumudur. Kapitalizmin ulusal sorundaki çözüm biçimleri ve çelişkileri tüm açıklığıyla ortaya çıkarak son noktaya varmıştır. Arap ulusunun 20’den fazla parçaya bölünmesinden tutalım da kent devletlerine varana kadar çeşitli biçimlere kapitalizmin ulusal sorundaki dengesizliğini de göstermektedir.
Dünya’da ulusal sorunun mevcut durumdaki çözümüyle, ulusal sorun bölümüne ihtiyaç kalmazken Türkiye ve Kürdistan komünist hareketinde ulusal sorun programı önemini korumaktadır. Partimiz, ulusların kendi kaderinin tayin hakkı dediğimiz ulusların bağımsız devlet olarak örgütlenme hakkını koşulsuz savunma tutumunda başından beri nettir. Kapitalizmin ulusal sorundaki eşitsiz, istikrarsız ve yeniden çözümsüzlük üreten genel karakterini unutmadan Kürt ulusal sorununda proleter çözüm yolunun partimizin siyasetine uygun ele alınmasında ulusal sorun siyasetinin temelini oluşturan yukarıda aktardığımız ilkenin anlamına uygun politik tutum vazgeçilmezdir. Komünistlerin milli meseledeki siyasetini somut toplumsal şartlarımızdaki anlamını özetleyecek olursak;
a-) Kürt ulusuna karşı şiddetin, baskının, asimilasyonun tüm biçimlerinin reddi ve bunlara karşı kararlı savaşım.
b-) Azınlık milliyetlere karşı kültürel, dilsel, siyasal baskı ve şiddetin reddi ve bunlara karşı kararlı savaşım.
c-) Kürt ulusunun ayrılıp kendisini ayrı bir devlet olarak örgütleme hakkının tanınması, Kürtlerin kendi yazgılarını belirleme haklarına engel olan her tutuma karşı durulması.
e-) Kürt ve Türk ulusların birleşmelerinin ancak gönüllü temelde gerçekleşebileceğini, bu işbirliği ve birleşmenin ise Kürt ve Türk proletaryasının önderliğinde sermayenin iktidarının yıkılmasından geçtiğinin kavranması şeklinde sıralana bilir.
– Partimiz ulusal sorun siyasetini tam anlamıyla sürdürebilmesi, gönüllülük temeline dayalı Kürt ve Türk uluslarının birleşmesi ve çok ulusla sosyalist devlete giden yolu aça bilmesi için sadece Türk işçilerinin örgütlü gücüne dayandığı kadar Kürt işçilerinin örgütlü gücüne de dayanması gerektiği kendiliğinden anlaşılır. Kürt komünistlerin bir merkezde toplandığı Kürdistan komünist hareketi olmadan, Kürt emekçilerin örgütlenmeyeceği realitesi kavrandıktan sonra ezilen ulusta proletaryanın izlemesi gereken siyaset ve örgütlenme görevlerimizde acilen değişikliğe gidilmesi zorunlu olmuştur. Sınıf bilinçli Kürt proletaryasının komünist örgüt kurma çabasına, ortak mücadele ilkesine bağlılıklarının ilanına rağmen ‘’revizyonizm’’ ‘’milliyetçilik’’ ‘’bundçuluk’’ ‘’ayrı örgütlenme’’ deyip reddederek özünde farkında ya da değil niyetten bağımsız burjuvaziye yardım eden sosyal şoven, gayrı-bilimsel düşüncelerin yanlışlığına karşı uluslararası komünist hareketin engin deneyimlerini aktararak siyasetimizin yönünü belirlemek günün görevidir.
Yorumlar kapalı.