Ülkemiz de yüz yıldır faşist diktatörlük ve özellikle son 22 yıl İslam soslu faşist kemalist diktatörlük ve devlet aygıtında durum nedir? Gündelik hayatın peşinde sürüklenen insan aklı, bu soruya cevap arasa somut gerçeğin öğretici gücüyle kendi yaşam koşullarını değiştirecek tarihsel bir devrimin öznesi olacaktır kuşkusuz.
Bizler açısından, ortalama ezilen emekçi aklı bu tarihsel rolünü oynayacağı bir “sınıf bilinci” ni kuşanacağı günlere kadar, gündelik politik gelişmeleri belirleyen somut olguları, bunlar arasında ki ilişki ve çelişkileri açıklamaya hakikatin peşinde bu bağlamda koşmaya devam etmek gerekiyor.
Öyleyse yeniden somut politik süreci devrimci ve karşı devrimci güçler arası denklem zemininde ele alıp özet bir analiz yapmaya çalışalım.
AKP/MHP ile son yıllarda ırkçı ve islamcı faşistler adım adım sömürü ve tek adam yasalarıyla halkı sindirmekte ve devrimci / sosyalist parti ve guruplara envai çeşit karşı devrimci yöntemlerle saldırarak, bilindik parçala-böl-yönet politikalarıyla işçi ve emekçileri dağınık, güçsüz ve daha da önemlisi önderliksiz bırakmaktalar. Bu bağlamda organik, bütünlüklü sınıfsal temelde ortak hareket edemeyen emekçi bölükler, önderliksiz de bırakılınca, müthiş bir karanlık dönemin içinde yol aramaya, çoğu zamanda burjuva iktidar muhalefet oyununda edilgen, pasif bir “seçmen” olmanın ötesine geçemenektedirler.
Gezi ve benzeri kalkışmalar şiddetli militarizmle geri püskürtüldü. Gezi, tarihsel olarak gelecekte daha büyüyerek tekrar dönecek olan halk ayaklanmalarina morel değerler ve eğitici dersler bırakan “yeni nesil direniş” biçimlerinin görkemli pro-modelini sunmuş olsa da, somut güncel de geri çekilen dalganın kıraç toplumsal günlerin de umudun solduğu karanlık zamanlarla cevrelenmiş, önü kesilmiş ve Gezi sonrası yaşanan politik sendrum aşılamamıştır.
Dolayısıyla, aydınlığa umut olacak her hamleyi çeşitli emperyalist desteklerle kıskaca alarak aradan sıyrılan faşist diktatörlük, her durumdan vazife çıkartarak kendi gerici, faşist, karşı devrimci zeminini tek insana dayalı iktidar avantajı ve eliyle çıkarttığı yasalarla tahkim etti, etmeye de devam ediyor.
Bunun yanında da ezen ve ezilenler cephesinde faşist iktidar blokunun, kendi burjuva muhalefetini de uyduruk burjuva seçim oyununda yenip, yeniden “zafer’ini ilan edip, gerçekte en berbat yıpranmış ve teşhir olmuş durum da bile, yüzün de ki makyajını tazeleyip imajını yenilediği bu gerici güç zehirlenmesi yaşadığı süreç, bir başk foktòrle beslenmesi de sözkonusudur.
Reformist ve revizyonistlerin önünün açılarak, belli bir güzergahta sahte hayel ve umut gösterilip, kitlelerin o tarafa yönlendirilmesiyle işletilen sürecin kendisidir bu.
Karşı devrimci sinif bloku ve onun faşist devlet aklı ve zoruyla, dünün tüm diri geleneksel değerlerine saldırılara,k illegal kumanda önderlik merkezleri dağıtlıp darlaştırılarak bu temel de imha etme süreci işletilmektedir.
Seçimler ve düzen içi imkanları devrimci ve sosyalistlere kurtuluş adresi göstermektedir faşizm. Tüm bu legal girişim ve kazanımlar elbette geçici bir nefes aldırsa da, kalıcı ve nihai devrim ancak militarist devletle silahlı mücadeleyle donanmış bir Maoist Komünist Partisi önderliğin de verilecek kararlı bir mücadele ile kazanılır.
Dolayısıyla, bu süreçte Parti, tüm kadro ve yoldaşlar her adımında bu ilkeyi asla unutmamalı ve siyasal hareketimizin gündeminde bu esasa göre davranmalı ve pozisyon almalıdır.
Çelikten sağlam Komünist Partisi ve Halk Kurtuluş Ordusu olmayan hiç bir halk zafere yürüyemez.
Bu vesileyle tüm ırkçı ve faşist yapılanmalara karşı her alanda siyaset üretirken ancak ve ancak Komünist Partisinde örgütlenerek proleter duruşu daimi kılabiliriz. Her alanda faaliyet yürütürken, esasta kitlelerle ilişkilenmeye yoğunlaşmalıyız.
Dolayısıyla bu dünyadaki sömürü, adaletsizliğe ve faşist saldırılara karşı,kendine her insanım diyen ciddi olarak ilk başta çevresinde örgütlemeye başlamalı ve iktidar perspektifli sosyalist yapılanma inşasına düşunsel ve pratiksel emek koymalıdır. 51 yıllık geleneğimizin deneyimi, bilgi ve birikimi bunun imkanlı ve mecburi olduğunu bizlere gösteriyor.
Tek bir strateji, bin bir taktik politika. Temel desturumuz budur. Ama bunu diline dolayıp tasfiyeci sularda kulaç atan oprtünist uyandıkların tarihimizi “Titanik” gibi batırma aymazliğına düşmeden, hatta ondan dersler çıkartarak, ilkelerden katı, politika da esnek bir MLM yetenekle ele alıp hayata geçireceğiz.
Parti’nin, onun önderliğinde devrimin, işçi sınıfı ve ezilen halkın temel örgütleneceği zemin, kurulu burjuva faşist düzene karşı silahlı devrimci zor perspektifi ışığında olacaktır. Bundan taviz vermek asla kabul edilemez.esas ile tali yer değiştirilemez. Kadrolar bu esasın yapı ustaları olarak, kesinlikle bu cephede örgütlenmenin işçiliğinin yapacaklardır. Bu nokta da sıkı ve sağlam durup, net olduktan sonra, politikanın gündelik pratik örgütlemmesinde ki esneklik, bir yandan marjinalleşmeye karşı kitleselleşmenin, bir yandan devrimin dost ittifak güçleriyle pratikte buluşmanın, diğer yandan “devrimi bekleneden” gün de sözünü söyleme öz güveninin güvencesi olacaktır.
Somut süreçte, bu bağlam da bugün öne çıkan taktik siyasal görev yerel yönetimlere dair, tarihsel köklerimizin “bereketli kadim toprağı” Dersim özgülün de söz ve eylemimizi konuşturup mütevazi bir devrimci “hamle’ yi örgütlemektir.
İlkelerin güvencesiyle gerek halk denizine coşkuyla dalacağımız, gerekse de dost ittifak güçleriyle buluşup, ortak, kolektif bir siyaseti öreceğimiz gündem, yakın erim de Yerel Yönetimler sürecidir.
Adayları değil, onlara ehliyet verecek halkı, parti ve örgütleri, onların “ikbal” ve “siyasal rant” avcısı “klikler” i değil, halkla soluk alıp veren, söz ve eylemini onlarla ete kemiğe büründüren örgütlü/ örgütsüz sahaya çıkacak yoldaş gücümüzü esas alarak, Yerel Yönetimler Sürecini, Stratejik hedeflerimize bu temel de, gün de hizmet eden, onu besleyip güçlendiren bir yerden doğru ele alıp işleyeceğiz.
Sadece ilkelere sarılıp, halktan, günün taktik görevlerinden yan çizip kendi kabuğunda kuruyan, kibirli “sol sekter” duruş ne kadar tasfiyeciliğin “iyi huylu” türüyse, ilkeleri taç’a atan, onlara sırt dönen, önemsemeyen “Amaç hiç bir şeydir. Hareket her şeydir” diyen anlayışta ilkesiz “kötü huylu” bir başka türden sağ tasfiyeciliktir.
Her türden tasfiyeciliğe karşı, Vartinik’ten bugüne en sarp, en dolambaçlı ve engebeli yoldan geçerek devam eden Kaypakkayacı Devrim, Sosyalizm ve Komünizm yürüyüşümüze 24 Nisan inadı ve coşkusuyla devam edeceğiz.
Sercan Aydın