Devrimci Güç Birliği düzeyinde siyasetin paradoksal özellikleri gelinen yerde pragmatizme evrilmiş durumda. Hatırlanılacağı üzere, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın politik özneleri olarak bir araya gelen, reformist yelpazenın tüm siyasi renk tonları seçim öncesi “albenisi” yüksek bir “ittıfak” deklare etmişlerdi kamuoyuna. Bu tür pragmatik ittıfakların her zaman bir risk siyaseti üzerinde sörf yapmak olduğunu kavramayan görece daha devrmci bir yerden ittifaka dahil olan kesimler, bir kere daha her burjuva özlü siyasal müdahalenin kötü sonuçlar ve burjuva kuyrukçuluk getireceğini hesaplama yetisinden yoksun davrandılar. Böyle paradoksal bir boyutu süreç “bilinçli eksper” kişilerce ortaya koymakta, siyaset salt bir taktiğe, “bir arada” “birlik olma” aparatına dönerek, doğrularla yanlışların bulamaç haline gelerek muğlaklaştığı bir sonuca yol açar. Çünkü, ilkelerin değil, grupsal, çevresel çıkarların manipüle ettiği bu itifaklar, sağlam güçlü ıdeolojik politik temeller üzerine değil, sıradan, bayağı konjonktürel çıkarlar üzerine inşa edilmektedir. En ufak bir sarsıntıyla temel oynamakta, çatı delinmekte, bir kaç ay üzerınden geçmeden yerle yeksan olmaktadır. Bu durum da “devrimci siyaset” rutin bir legal prosedüre, halihazırda kurulu bir siyasal uzam içinde mücadele etmekten ibaret bir “seçim siyasetine”, “good bye devrim” diyen bir utangaç oportünizme indirgenmektedir.
Siyaset paradoksunun zemini bu çelişkidir ve bu iki anlam taşır: mevcut düzenin devamı olarak reformist bir siyaset, yine verili olandan bir kopuş sağlamaya endeksli devrimci siyaset.
Diyalektiğın zorunlu yasaları gereğince, devrim ile reformizm, tüm siyasal kararlarda “olagelen” ile “gelecek olan” arasındaki paradoksal ilişkiyle ister istemez uğraşmasi, çizgi zemininde mücade halinde olmayı zorunlu kılar.
Ustaların dediği gıbi ittıfaklarda salt birliği, ya da salt “mücadeleyi” esas almak, ya liberal kuyrukçuluğa, yada sekter dağıtıcılğa yol açar. Aynı zamanda, bu iki yaklaşım arasında istikrarlı bir sentez, bir denge imkanı, “bularak” bunun üzerinde bırlik/mücadele olmaksızın, (rasyonel) strateji ile (irrasyonel) reformist taktiksel birleştirmeye çalışlması gerektiğinin vurgusunu yapar döne döne, devrimi tasfiye eden polıtik kesimler.
Tekillik çerçevesinde ise siyasetteki tekilliklerin dışlanması ve dahil edilmesi meselesine, keza tekillik ile evrensellik ilişkisine odaklanmış gibi yaparak, dik duranları işçi sınıfının gözünde tutucu gösterme girişiminde bulunup, kendi subjektif argümanlarınıda meşru gösterme çabasında olurlar, dünün ve bugünün dönek siyaset bekçileri.
Çok partili sosyalizm belirlemeleriyle de, son 30 yıldır günümüz siyasetinin pre-reformist girişimlerini siyaset arenasında deneyimler durumdalar. Bu deneyim sahibi politik özneler herkesin malumu, bilindik politik çevreler. Geçmişin en kitlesel devrımci güçleri 1980/90 ve 2000 yıllar süreçlerinde,ardışık 10’ar yıllık arayla yaşanan tasfıyeci rüzgarlara yelken açarak, nicel güçlerini sandıkta oy’a tahvil edip, reformist mevki ve ķöşe başlarını tutmaya çalıştılar. Ama devrimci aklı olan, bu akılla tarihi muhasebe yapan, devrime karşı her sorumlu yaklaşım, bu hamlelerin dünün kıtlesel devrımci güçlerini günün güdük reformist “güçsüzlerine” dönüştüğünü isterlerse rahatlıkla görebileceklerdir. Diger yandan, her adlandırmasına “Sosyalizm” etiketi yapıştırarak, sosyalist fikriyatı burjuva kesimlerle “ıttifak” zemininde sulandırıp, ilkeler yerine/çıkarları koyup, bunun motife ettiği yeni dönem ittifaklarının en cazgır propagancıları haline geldiler. Hayretler içınde seçim öncesi ve sonrası çizdikleri zikzakkarı eleştirel devrimci aklımızla takip etmekteyiz.
Bu çiceği burnunda tasfiyeci rüzgara kanat açan yeni model reformist “güç” sahipleri, pragmatizmin güvensiz, kaygan dahası “kim kimi nasıl kullanır,” “amaca giden yolda her şey mübahtır” anlayışıyla, belediyede yarı kemalistlerle ve genel seçimlerde ezilen ulus burjuvazisiyle, “pırus zaferleri”ne giden yolda naralar attılar. Ne kı o naralar dünün hoş sedaları olarak mazide kalmakta, seçım ermesinin hayal kırıklığı ve “çoküş” ikliminde, iki cami arasında beynamaz ikileminde yeni manşetlerle kendilerine gelmelerini temenni ettığımiz yeni şoklarla sarsılmaktadırlar.
Çünkü bilinir, gerçeklerin er ve ya geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyları vardır(!) Manşetler üzerinden teşhir edilen “jandarma işbirlikçıliği” gerçeklerin en kendine getiren öncü şok sarsıntısı olması gerekmeyen, geçmişin hafızasında saklı yenilen onca “dost kazıkları”ndan coktan ögrenip, aklını başlarına almış olmaları gerekirdi oysa. Ama “kapı kulu siyasetinin” ilmiğine bağlanmışsa akıl, kurtulmak çokta kolay değıldir. Lenin’in dediği gibi, “en güçlü ıktıdar alışkanlığın ıktıdarıdır” zira. Birde yanına çıkarların kemirgenliğine sunulmuş ilkelerin her geçen gün eriyen gücünden beslenen kücük burjuva konformist zaaflar varsa, kurtulana aşk olsun. Koca 2.Enternasyonel olsanız, Stalin’den devraldığınız ilk sosyalist ülkenin KP’si olsanız ne fayda, kumdan kaleler gibi yıkılırsınız. Gazete sayfalarında ki ‘şahane teoriler” ayıba incir yaprağı, oysa “Adem” çoktan kovuldu “cennet”ten(!)
Dolayısıyla, yapıyı “ele geçırmiş” kücük burjuva tasfiyeci bir klığin çıkarları ilkelerin önüne “şahane” analiz yazılarıyla adım adım konarak kitlesinin bakış acısını istedığı ayarlara getirdiği içın, bırakalım geçmişten ders almayı, birde tüm geleneğe “abilik” yapmak gibi, gerçeklıklerıne yabancı, boyundan büyük rollere soyunuyorlar. Vay hallerine bır kıtapla görkemli bir tarihe çizik atan “dahiler”in hallerine.
Diğer yandan, halen 2014 revizyonist menşevikliğinin farkında değilmiş gibi davranan ve maoist politikaların bugüne kadar bağımsız siyaset izlediği, bu yönde davrandığı başta Dersim olmak üzere, her yerde ezilen ulusun adeta piyonerliğini yapmaktalar. Ödülleri son atılan manşet oldu malesef(!) Geçmiş Olsun!
Oysa bütün mesele, bütün bu akıl tutulması, sol duyu yitimi, Kaypakkayacı ideolojık yığınaktaki bu erime, deforme olma ve paslanma hali, üçüncü ve dördüncü tasfiyeci revizyonist oturumlarıdan beslenerek gelmektedir. Bunun böyle olduğunu anlama kapasiteleri mevcut olduğu halde, anlayıp kabullenmeme inatlarıda bünyeyi ele geçiren tasfıyeci kliğin çıkar birliğine dayalı küçük burjuva sınıfsal direncinden kaynaklanmaktadır. Kürt Ulusal burjuvazisinin, küçük burjuva önderlıği eliyle korunan daha büyük çaplı çıkarlar gözeten siyaseti, deyim yerindeyse biri küçük, diğeri büyük iki siyaset “canbaz”ının bir ipte oynaması, son yaşanan gerilimin ekonomik zeminde yükselen siyasal anlamını görünür kılmaktadır. Bilinir büyük cambaz, küçüğünü düşürür ipten, kaybettirir.
Geleneğin içınden gelen bu küçük burjuva tasfıyeci aklın son 10 yılı aşkındır Kürt ulusal gücüne yaslanarak, onun gönlünü hoş tutarak, tüm eleştiri ve ideolojık mücadele görevlerini rafa kaldırıp bayağı bir oportünızmle ona eklemlenerek yürüttüğü “taşra siyaseti”nin, gelinen yerde son manşetle iflas ettiğini ziyadesiyle görmüş bulunuyoruz. Şaşırmadık. Darısı halen onları geleneğin parametrelerine uyumlu bir “önderlık” olarak görmek yanılgısı yaşayan, bizler için yoldaslıkları baki takipçisi kitlelerine..
Gelelim Yeni Özgür Politika’da atılan manşetle kendisini bır kez daha “suç üstü” yapan Kürt Hareketi’nin rutin siyasetıne.
Ulusal Hareket nasıl ki, kendisinin sömürgeci görüp, 1984’den beri ateş açtığı faşist devlete karşı siyasetinde tutarsız bir oportünizmin gelgitlerini yaşayıp, masaya hep kendisi oturup, masadan kalkan da her seferinde kendisi değil devlet oluyorsa, dostlarına karşıda hep bu ikili, oynak, çıkarlarına dayalı pragmatist siyaseti dayatmaktadır. Ama ideolojik kaosundan kaynaklı, devletle masadan en son kalkan olurken, dostlarıyla ilk kalkan ve masayı deviren taraf olmaktadır. Bu gücü gücüne yetene siyaseti devrimcilerin siyaseti olamaz. Egemen sınıflardan bulaşan, eleştirinin silahlarıyla görüldüğü yerde hedefe konması gereken polıtik bir dejenerasyondur. Ulusal Hareket’in eklektik, burjuva özlü ideolojik haznesinden, egemen hakim güçlerle bir uzlaşma arayan politik ataklarından son 20 yıldır devrimci harekete sıçrayarak, bulaşan ve kısmi deĵenerasyona neden olan misyonunu, şimdilik başka bir yazının konusu olarak bir tarafa bırakıyoruz.
Devam edelim.
Fatih Maçaoğlu’nun geçtiğimiz yılın Kasım ayında kendı resmi sıfatıyla “ihtiyaç duyulması halinde jandarmayı kendilerinin çağıracağını” ifade ettiği yazışma metni herkesin malumu. Bunu bir yıla yakın bır zanan gündem yapmayıp, Emek Özgürlük İttifakı görüşmelerinde dostluk hukuku üzerinden gündeme getirip eleştirmek ve bir öz eleştiri talep etmek yerine, birden bire manşete çıkarmak, pragmatist çıkarlara endeksli bir tür burjuva siyasetinden malul yaklaşımı ifade etmektedir. Kabul edilemez. Etmiyoruz.
HDP beledıye meclıs üyelerinin de onayıyla hayata geçirilmek istenen katı atık projesinin, böylesi özensiz, dostluk hukukuna uymayan, adeta nobranca bir manşete çıkartılması, üzüm yemeyi değil, bağcıyı “dövmeyi” kafaya koyan burjuva menşeyli bir güç ve kazanma siyasetinin kendini ele veren suçu olabilir ancak. Bugüne kadar Ulusal Hareket’in bu ve buna benzer onca dayatmacı, anti-demokratik, dostlar arası eşıtler hukukuna uymayan adeta “kabadayı” tavrı, ilkeli ideolojık bir mücadele ile mahkum edilmediği, küçük politik “rüşvetler” sus payı olarak kabul edildiği için, “böyle gelmiş böyle gitmektedir”. Dün Kuzey Kurdistan’ın ev sahi olmadıkları gibi, bugün de Dersim’in “patronu” olmadıklarını bu manşeti atan dayatmacı iradeye anlatmak, anlamıyorsa anlayacağı türden bir keskin ideolojik mücadelede ısrar etmek şarttır.
Ama gelin görün ki, bu manşete karşı yazı kaleme alan Gazete Patıka yazarı Anton Ekmekçi’nin “Özgür Politika Gazetesinin Adres Şaşıran Psikolojik Harp Konsepti Üzerine” yazısında, Gazete muhattap alınmakta “tekzip” istenmekte, bir bütün olarak “ulusal hareketi bağlamayan” bir kabahatten bahsedilmektedir. Yine liberal oportünist, ilerde yine işimize yarar türünden pragmatik bir siyasal aritmetikle “gaz” alınmakta, ideolojik temelde ki bir hesaplaşmadan yan çizilmektedir. O manşet Ulusal Hareket’in ortak aklından bağımsız, habersiz atıla bilinir mi? Ulusal Hareket’i tanıyan kim inanır buna. Neden kaçak dövüşüyorsunuz, 50 yıl önceki bir tartışmaya dair, doğru ya da yanlış fikir beyan eden, dün sizinle yürümüş bugün ayrı duran eski yoldaşlarınıza, “gördüğünüz yerde yüzlerine tükürün diye” parmak sallayan, ağzı köpüklü yazılarla efelenıyordunuz. Bugün buradaki kibarlığınızı neye yormalı dıye düşünmeden edemiyoruz. Dost ve ıttıfak görülen güçler gerektiği gibi açık ve net eleştirilemez mi? Diliniz neden tutuldu? Efeliğinizi nerede/neden bıraktımız?!
Çünkü, son seçimlerde vekillik sıralamasında kaybedecekleri alt sıralara itilip, meclis dışı kalındığı, girilen yerel seçim sathı mahallinde Dersim özelinde “istemezuk” yaklaşımıyla karşılaştıkları için, dün Sol Güç Birliği şahsında sosyal-şovem TKP ye çağrı yapıp, Kaypakkayacı güçleri unutanlar, hatta “boykot sıyasetsizliktir” diye üst perdeden atanlar, Ulusal Hareket tarafından “kışkışlanınca”, Kaypakkayacı güçler hatırlanılıp çağrı yapıldı. Şairin dediği gibi, “nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça”(!)
Öyleyse SMF’de Ulusal Hareket’in reformist adımlarına basarak yürüdüğü son on yıllık süreçte biriktirdiği, ıdeolojık bünyesinden sızan zaaflarını, “suçlar”ını muhasebe edip özeleştiri vermek durumundadır. Özgür Politika manşeti üzerinden ulusal hareketin suistimal ettiği “gerektiği durumda kolluk çagirma” resmi yazısı da bu kapsam içınde, izahı değil kamuoyuna açık özeleştiriye muhtaçtır. Bu yönüyle manşet olan bir “şey” i suistimal edip kullanmıştır. Olmayan bir şeyi değil.
Ayrıca altını çizmek gerekir ki, her seçim öncesi bu tip karşı devrimci saldırıları adeta kendilerine can simidi yapmayı ihmal etmemekteler. Halbu ki net tavır takınarak tüm burjuva bağlardan kopmak ve sırtını işçi sınıfına ve halka yaslamak ciddi alternatifi ortadayken. Bunun üstünden atlayıp, konjonktürel popülist bir siyasette ısrar edilmektedir.
Proleter duruşla burjuva siyasetin hepsini elinin tersiyle dağıtmak, kaypakkaya duruşudur. Bu duruş “mış” gibi yapılan bir “rol” çalışmasıyla ikame edilemez ideolojik netlikle temsil edilip, sürdürüle bilinir ancak.
Güç Birliği ya da Halkların Birleşik Devrimci Güçleri gibi ciddi itıfak meseleleri, ilkeli ve Proleterya Partisi önderliğinde ele alındığında ancak stratejiye hizmet edebilir. Hiç bir mücadele sokaktan ve üretim alanlarından kopuk devrim lehine gelişmez ve tam tersine giderek burjuvazinin kuyrukçuluğuna evrilir.
Güçlenmek için her yol ve yöntem mübah olamaz ve olmamalıdır. Devrimci ilke ve prensipleri Kaypakkayacı bir komünist kavrayışla kuşanarak ancak gelişip güçlene biliriz. Devrim ancak Proletarya Partisi önderliğinde işçi sınıfının ve halkların güç birliğiyle gerçekleşir.
Devrimci Hareket ve Kaypakkayacı yelpazede yer alan tüm politik özneler, Ulusal Hareket’le bugüne kadar sürdürülen ilkesiz, pragmatık ilişkilenme biçiminin kazandırmadığını kaybettirdiğini, ABD’ci kripto proje ajanı Cengiz Çandar’ın önder İbrahim’in can verdiği Amed’den “seçtirilmiş” vekil olarak girdiği meclisteki HDP sıralarına bakınca rahatlıkla görüle bilinir. Çandar’ın oturduğu sıralardan “mahrum” edilenlerin bu son manşetle kendine gelmeleri gerektiği açıktır. Bu gerçekden kaçmadan, kendi günahlarıyla hesaplaşma ödevinin üzerinden atlamadan hareket etmek zorundadırlar.
Zira, Ulusal Hareket şahsında Kürt ve Kürdistan’la ilgili komünist gorevlerimiz önder İbrahim’in berrak MLM aklıyla bize daha ilk kuruluş derslerinde bır öğreti olarak sunulmuştur. Bunu dönemsel çıkarlarına kurban eden oportünist uyanıklar bu manşetle duvara toslayıp kaybetmişlerdir.
Ya kendilerine gelecekler, ya da Kürt Ulusal Hareketi’nin liberal yağdanlığı olarak, kah sevilip, kah dövülerek, asla belirleyeni olmayacakları politik süreçlerde devletle yapılan/yapılacak olan pazarlıkların politik aritmatiğin de küçük küsurat olmaya devam edeceklerdir.
Tercih kendilerinin.
Serdar Okan.
Sercan Aydın.
Yorumlar kapalı.