Devrim için savaşan parti ve örgütlerin tarihi ihanetler ve kahramanlıklar üzerinden yükselir.
Bu tarihi dünü ve bugünü üzerinden bütünlüklü savunamayanlar, geleceği kazanma idda ve iradesini yitirirler. Devrimci irade ve ısrarın olmazsa olmazlarından biri de ihanetlere kesilen cezanın, düşmana duyulan öfke ve hesap sorma bilincinin diri tutulması açısından taşıdığı önemdir.
Tabiki burada devrimci adalet anlayışı ve adalet ölçülerinin silikleştirilmeden ve lekelenmeden oturması gereken ilkelerden ödün verilmeden oluşturulacak hüküm ve cezanın pürüzsüz olması gerektiğinin de altı çizilmesi gerekiyor.
Parti 1. Kongremizin bu konuda yeterince net ve berrak bir perspektif sunduğu herkes tarafından biliniyor. Parti tarihinde 1996 Kardelen Harakatı’n da ihaneti cezalandıran devrimci şiddetin, ilkesel bir suçla lekelenmesi, 1. Kongre ile bu lekelerin “işkence alnımıza sürülmüş bir kara lekedir,” kararıyla mahkum edilip temizlenmesini hatırlamak gerekir.
Parti kendi adalet anlayışına gölge düşüren “işkence” suçunu en üst irade oturumuyla mahkum ederek, bunun öz eleştirisini devrimci kamuoyuna samimi bir içtenlikle verdi. Ama düşmanın içerideki ellerini kırma eylemini, bunun mücadele açısından taşıdığı yaşamsal önemin altını da ısrarla çizdi. Esasta görevini bu temelde tamamladı.
AYTEKİN YILMAZ’IN AŞAĞLIK YALANLARI
Bu süreç belirlenen konsept temelinde hapishanelerde de işletildi. Şu ve ya bu şekilde hapishanelere sızdırılmış, işbirlıkçi ve ajanlar sorgulanarak, suçlarının niteliğine göre cezalandırıldılar. Bunlardan biri de Mehmet Çakar’dır.
Çakar, İzmir merkezli Ege Bölgesi Parti faaliyetlerini boşa çıkarma hedefiyle çok iyi organize edildiği sorgulamalar sonucunda anlaşılan karşı-devrimci ajan örgütlenmesinin bir parçasıydı. Ege’de gerilla faaliyetini kendi bölge olanaklarıyla finanse etmek amacıyla planladığı kamulaştırma eyleminde Manisa’da bir yoldaşımızın nasıl arkasından vurulduğu sabit bir suçtur. Madem Yılmaz, insan haklarını savunuyorsa burada arkadan vurulan yoldaşımızın da hakkını savunmalıdır. Fakat çok iyi biliyoruz ki kasıtlı bir dezenformasyon vardır.
Devam edelim:
Çakar, bu yoldaşı karşı-devrimci bir ekiple katlediyor. Parti basınında sahiplenilmemesi ve üstlenilmemesi için Ege Bölge sorumlusu H. Şahin’in yönlendirilmesiyle cinayete adli bir süs verilir ve yoldaşımızın ihanetine çifte bir cinayetle sonuçlandırırlar. Bu itiraflarıyla belgelidir. Hem de ekip şeklinde bu suçu işlediler.
Kardelen Harekâtı başlamadan önce Çakar, Buca hapishanesinde parti organı tarafından tutuklanmasına rağmen o dönemde bu karşı-devrimci ağın mensubu kişilerin etkin varlığı (burada partimiz tarafından tutuklanan H. Şahin’in etkin bir rolü vardır. Bu kişi itiraflar da bulundu ve suçlarını kabul etti fakat ailesinin durumu ve yaşının ileri olmasından dolayı parti teşhir etmeyi tercih etti ve cezalandırmadı) sonucu partili yoldaşlar azınlığa düşerek, oy çokluğuyla aklandı.
Çakar, buradan sevkini Bursa Hapishanesine aldı. Bu sevk işlemi Buca’dan kaçışın bir stratejisiydi.
Fakat Kardelen Harekatı’ndaki karşı-devrimci hücre elamanlarının çözülmesi sonucu partimizin merkezi kararıyla Çakar hakkında tutuklama kararı çıkartıldı.
Parti Kongre Hazırlık Kongresi için, İzmir ve İstanbul birlikte Kilyos’ta toplanıp ajan Laz Nihat’ı nasıl destekleme kararı aldıklarını, parti birliğine yönelik nasıl bir bölme planı uyguladıklarını, bir kurye ile kendisine not gönderilip cevap alındığını, kendiside sorgulama komisyonun da olan H. Şahin’in herşeyi bilip anlatması gerektiğini hiçbir şiddet ya da gayri insani bir tavırla karşılaşmadan itiraf etmiştir. Partimizin hapishanelerdeki sorgu faaliyeti diğer devrimci örgütlere açık ve devrimci sorumluluk gereği işletildi. En ufak bir psikolojik ve fiziki şiddeti bir tarafa bırakalım, kötü bir söz bile söylenmedi. O dönemlerde partinin canını bağışladığı bu kişiler halen hayattadırlar. Aytekin Yılmaz ismini verdiğimiz bu şahıslarla konuşabilir.
Aytekin Yılmaz denilen kişi, kendiside aynı süreçte Bursa Özel TİP Hapishanesinde kalan, devrimci parti ve örgütlere yönelik faaliyetini düşmanca bir tutum ve dille ifade ediyor. Bunu sistemli yapıyor.
Yılmaz, geçtiğimiz günlerde yazımızın konusunu ilgilendiren bir paylaşımda bulundu. Sosyal medya hesabında iftiraya dayalı alçakça yalanlar serisinde bulundu. “Mehmet Çakar’ı demir çubuklarla vura vura öldürdüler,” ve “Yoldaşları Ali İhsan’ı koğuşta cayır cayır yaktılar,” başlıklarıyla yapılan kirli propaganda, tam olarak devlet dilidir.
Gecmıste kimi devrimci parti ve örgütlerin yaptıkları, öz eleştirisi hesabı verilmemiş suçları kuru kabul edersek, Aytekin Yılmaz gibi devlete çalışan eski dönek, yeni hainlerin kurunun yanında yaşı yakma sahtekarlığını çok rahat so-beleye biliriz. Bizi şu an için ilgilendiren konu, bu iki başlıkla tarihimız şahsında çarpık bilgi, yalan ve iftiraya dayalı saldırıya malzeme yapılan iki gelişmeye dair cevap hakkımızı kullanmaktır. İlki Çakar’dır. Diğeri ise Ali İhsan Özkan yoldaştır.
Çakar düşmana çalışan bir ajan, Ali İhsan ise parti, devrim ve halk için genç ömrünü gözünü kırpmadan feda etmiş devrimci-komünist bir yoldaşımızdır. Aytekin Yılmaz denilen dönek birinin “demir çubuklarla” “diğerinin elleri bağlanarak öldürüldüğü” iftirasını sanki an’da oradaymış gibi, kendinden emin bir şekilde yazıyor. Bu düpedüz sahtekarca bir yalandır.
Aytekin Yılmaz PKK davasından hükümlü kaldığı Bursa Özel TipHapishanesin’de, örgütlü yaşamı bırakıp bağımsızlar koğuşunda kalan, etkisiz, yetkisiz, vasıfsız bir bireydi. Kaldığı blok kendisi gibi nedamet getirmiş, iç pişmanlık yaşayan bir çok insanın birlikte yaşadığı “bağımsızlar” alanıydı.
Dolayısıyla Çakar sürecini örgütler arası hukuk üzerinden sorgulanmak üzere TKP(ML) blokuna getirildiğini bilemez. Bilemediği icin “5 TİKKO’cu koğuşu basıp Mehmet Çakar’ı götürdü,” yalanını aptalca bir tarzda pazarlıyor.
ALİ İHSAN YOLDAŞ NASIL ÖLÜMSÜZLEŞTİ?
Ali İhsan Özkan yoldaşın da “elleri bağlanarak yakıldığını” alçakça kara propaganda ediyor. A.ihsan Özkan yoldaşın ölümsüzlük biçiminin elbette dün de bugünde savunulacak bir yanı yoktur ve bu karar, partinin eylem anlayışına terstir. Partimiz adına “feda” denilen intiharvari eylem anlayışını savunmaz. Bunun savunulacak bir tarafı yoktur/ olmaz da.
Partimizin 1.Kongre’de mahkum ettiği, Cezaevleri Parti Komitesi’nin( CPK) “küçük burjuvazinin ‘sol’ yanından etkilenen hatalarının “ciddiyetsiz tutumunun” sonucunun yarattığı muğlak bir “karar”ı sonucu, parti “kararı”nı, “feda geleneğinın ilki olmak” irade ve isteğiyle, koğus kapısına çağırdığı operasyon komutanına yüksek bir sesle “DEVRİMCİ TUTSAKLARI TESLİM ALANAYACAKSINIZ”, “CANIMIZ HALK SAVAŞINA FEDA OLSUN!..” sloganını attıktan sonra, kendi üstüne döktüğü kolanyayı ateşleyerek, son nefesine kadar bu iki sloganı tekrar ederek ölümsüzleşmistir.
Dönemin CPK’sinin ciddiyetsizliğini, kücük burjuva solculuğuna endeksli oportünizmini de yanan bedeninde küle çevirmiştir.
Ne ellerini yoldaşları bağlamıştır, ne kolonya ve ne de ateşi kendisi dışında kimse döküp yakmamıştır. Böyle bir şeyi düşman işbirlikçisi Aytekin Yılmaz gibi bir dönek, devrimci cephenin zayıfladığı bugün ki koşullarda bir iftira olarak dile getirebilmektedir. Ama yanılıyor. Rüzgar er ve ya geç tersine döner; neştere yumruk vuranları çok gördük sayın Aytekin Yılmaz.
Ve bizler değersiz gördüklerimizle savaşmaktan imtina ederiz, seninle de öyle bir niyetimiz yok, fakat söylediklerin en hafif deyimiyle alçaklıktır bayım.
Hiç kuşkun olmasın ki biz tarihimizdeki suçlara da sahip çıkan bir siyasal akımız. Suça suç demekten asla çekinmeyiz. Doğrularımıza da suçlarımıza da sahip çıkarız. Yanlışsa onun özeleştirisini samimiyetle kamuoyuna vermişiz ve veririz. Bunun sayısız örneği vardır. Evet kardelen Harekâtında “devrimci şiddet” adı altında asla kabul etmeyeceğimiz ve ilkesel olarak karşı olduğumuz işkence suçu işlendi. Ne var ki bahsini ettiğin olayla ilgili yazdıkların kuru bir iftira, yalan ve çarpıtmadır.
ALİ İHSAN ÖZKAN YOLDAŞIN SORGULAMALARDAKİ TAVRI
Ölümsüz partili komünist A.ihsan yoldaşımız, Çakar’ın işkencesiz bilimsel sorgulamasının mesaisini sorumlu bir yönetici aklıyla yapmış, Çakar’ın çozülüp itiraf etmesini sağlayan diyalektik devrimci sorgulama yönteminin birinci dereceden zekası olmuştur. H. Şahin, denile bilinir ki Ali İhsan yoldaşın dikkati ve zekâsı sonucu ortaya çıkarılmıştır.
H. Şahin, Buca’da olduğu gibi Bursa’da da parti üyesi olduğu için her iki sorguya da katıldı. Birincisinde onun yönlendirmesiyle Çakar kurtulmuştu, fakat ikincisin de sorguyu yönlendirmeye çalışması ve “liberal“ tutumu, Ali İhsan yoldaşın dikkatini çekti.
“H. Şahin Hoca neden bu kadar yumuşak davranıyorsun?” sorusu üzerine, H. Şahin dikkatleri üzerinden dağıtmanın telaşıyla sorgu esnasında Çakar’a hitaben:
“Ulan alçak yoldaşları neden uğraştırıyorsun,” dedi. Bu ipin koptuğu nokta oldu. Çakar’da ona bakarak, “alçak sensin ve her şey senin bilgin doğrultusunda oldu,” demesiyle Ege ve İzmir’deki karşı-devrimci hücre faaliyeti deşifre oldu.
Burada yeri gelmişken şunu da belirtelim.
H. Şahin her ne kadar parti üyesi ve Çakar’dan daha üst konumdayken, ajan değildi; sonradan düşman tarafından düşürülen bir düşman işbirlikçisiydi.
Fakat Çakar, profesyonel bir ajandı. Önceden tasarlanarak ve eğitilerek partiye sokulmuş biriydi. Son derece zeki, becerikli ve siyasi olarak donanımlı biriydi.
İhanet ve iş birliği sadece Çakar şahsında değil, onunla eş zamanlı ve eş güdümlü sorgulanan H. Şahin ve E. Meydan’la da sonuca götürmüştür. H.Şahin’i Çakar ele vermişti.
Yine aynı süreçte sorguda olan E.Meydan ise, sorgusunda, Gayrettepe TİKKO Timi tarafından gözaltında sorgulanırken, Kardelen Harekatı’n da cezalandırılan yine Çakar gibi ajan olan Erdal Cort’un kendisini işbirliğine ikna ettiginı itiraf etmiştir. Tüm bunlar tutanaklarda ve yaşayanların tanıklığından sabittir.
Sevgili yoldaşlar,
Kıblenin üzerinde asla toz durmaz diye bir halk tabiri vardır. İhanet asla gizli kalmaz/kalamaz. Er ya da geç ortaya çıkar. Dünden bugüne parti tarihimizin bu şanlı yürüyüşündeki ihanete darbe vuran eylemselliği, sorgu esnasındaki “işkence” tutumundan dolayı gölgelenmiştir. Bu gölgeleme Kardelen Harekatı’nın parti ve devrimci kamuoyuna iyi anlatılmamasını beraberinde getirmiştir. Bu zafiyet sadece Aytekin gibi devlet destekli kalemşörleri “cesaretli” kılmıyor; bu kabul edilemez suçu bahane ederek karşı-devrimci hücre elamanlarını “temize” çıkarmak isteyen düşmanca anlayışlarını da gözlemliyoruz.
Durum bu iken bu tarihi çarpıtan düşman aklının yalanlarına şimdilik bu kadar yanıt vermekle yetinelim. “Yoldaşını Öldürmek” adıyla kitap çıkartıp, faşist devletin katliamları yerine devrimcilerin suç ve hatalarından doğan yanlışlarını esas hale getirip devrimci mücadeleyi karalayan Aytekin Yılmaz ve onun gibileri şunu iyi bilsinler:
“Yoldaşına ihanet edenler, yoldaş olamaz, düşmandırlar. Ona göre de ceza alırlar.”
Sınıf mücadelesi tarihinin altın öğüdüdür bu bize. Sonuç olarak ihanet nerede karşımıza çıkarsa çıksın, devrımci öfkemizle, ölümsüzlerimizin bizlere bıraktığı tarihi miras ve sınıf bilincimizle karşısında durmaya devam edeceğiz!..
Sercan AYDIN
Yılmaz HANBAYAT
Yorumlar kapalı.