Muğla’nın Milas ilçesi İkizköy Akbelen ormanlarının maden sahasının genişletilmesi maksadıyla katledilmesine karşı bölge halkı ve çevrecilerin direnişi devam ediyor. DW Türkçe’den Pelin Ünker’in derlediği haberde, termik santrallerin hukuki süreci, bölgede halk sağlığını nasıl etkilediği ve Akbelen mücadelesinin gelecek açısından öneminine dikkat çekilirken, bölgenin yıllara varan yıkımı gözler önüne seriliyor.
Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrali’ne yakıt sağlamak gerekçesiyle Akbelen Ormanı’nda yapılan ağaç kesimi için Muğla 1. İdare Mahkemesi’nde açılan davanın sonuçlanması beklenmezken, iki santrale ilişkin hukuksuzlukların başlangıcı 1990’lı yıllara dayanıyor.
Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’ye (YK Enerji) Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından tahsis edilen maden sahasının genişletilmesi için yapılan ağaç kesimi 24 Temmuz’dan bu ayın başına kadar sürdü. Kesimi Bakanlığa bağlı Orman Genel Müdürlüğü gerçekleştirdi.
Esas hakkında karar çıkmadı
İkizköy Çevre Komitesi tarafından yürütmenin durdurulması talebiyle açılan dava yaklaşık iki buçuk yıldır devam ediyordu. Kamu eliyle gerçekleştirilen kesimle, davanın esası hakkında verilecek karardan önce ormana müdahale edildi. Muğla 1. İdare Mahkemesi’nin gelecek günlerde duruşma açması ve esas hakkında karar vermesi bekleniyor.
Ancak Akbelen Ormanı’nda yaşananlar, iki santral nedeniyle bölgede gerçekleşen ekolojik yıkımın son aşaması.
Yeniköy Termik Santrali 1986, Kemerköy ise 1993 yılında işletmeye alındı. Muğla’daki üçüncü termik santral Yatağan ise 1982 yılından beri faal.
İlk başvuru 1993’te yapıldı
İzmir Çevre Hareketi Avukatları, Nisan 1993 ve Şubat 1994 tarihli dilekçelerinde, her üç santralin de zorunlu izinleri almadıkları ve işletilmelerinin çevre ve kamu sağlığı açısından tehlike oluşturduğunu belirterek Sağlık Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Türkiye Elektrik Kurumu’nun (TEAŞ) aralarında olduğu idari makamlardan termik santrallerin kapatılması yönünde işlem yapmaları için talepte bulundu. Ancak bu talep söz konusu makamlarca reddedildi.
Çevre avukatları, Temmuz 1993 ve Mayıs 1994 tarihlerinde her santral için ayrı ayrı davaaçtı. Aydın İdare Mahkemesi’nde açılan davalar yaklaşık üç yıl sürdü. 30 Aralık 1996 tarihinde verilen kararlarda mahkeme, bilirkişi raporlarına dayanarak başvurucuların termik santrallerin işetilmesinin durdurulmasına ilişkin isteminin idare tarafından reddedilmesinin hukuka aykırı olduğuna karar verdi. Bilirkişiler, santrallerin önemli miktarda nitrojendioksit, sülfürdioksit yaydıklarını ve zorunlu baca filtrelerinin olmadığını saptarken, Aydın İdare Mahkemesi’nin kararında, santrallerin halihazırda kirliliğe neden olduğuna, insan sağlığı ve çevre için zararlı olduğuna ve çalışmaların sürdürülmesi durumunda halka telafisi olanaksız şekilde zarar vereceğine dikkat çekildi.
Ekonomik gerekçeler sunuldu
Aydın İdare Mahkemesi’nin kararının Anayasa’ya göre 30 gün içinde uygulanması gerekirken dönemin Bakanlar Kurulu 3 Eylül 1996 tarihinde santrallerin kapatılmasının enerji kısıtlamasına ve iş kaybına neden olacağı, bu nedenle bölgedeki turizm gelirinin etkileneceği sonucuna vararak santrallerin durdurulmamasına karar verdi.
Aydın İdare Mahkemesi’nin kararları 3 ve 6 Haziran 1998’de Danıştay tarafından da onaylandı. Danıştay, 29 Nisan 1999’da davalı idari makamların karar düzeltme istemlerini de reddetti. Ancak Danıştay kararı da uygulanmadı. Çevre avukatlarının mahkeme kararlarını yerine getirmedeki ihmallerinden dolayı Bakanlar Kurulu ve diğer yetkililer aleyhinde ceza davası açılması talebi de ilgili Savcılıklar tarafından reddedildi.
Bunun üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yapıldı. AİHM, 12 Temmuz 2005’te adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin bir karar verdi ve Türkiye’yi tazminata mahkum etti.
35 bin 195 erken ölüme yol açtı
Peki mahkeme kararlarına rağmen kapatılmayan santrallerin halk sağlığına maliyeti ne oldu?
Avrupa Sağlık ve Çevre Birliği’nin (HEAL) Ocak 2022’de yayınladığı rapor durumun ciddiyetini ortaya koyuyor.
Türkiye’de santrallerin neden olduğu kronik kömür kirliliğinin kümülatif sağlık etkisi ve maliyetinin hesaplandığı rapora göre, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri işletmeye alındıktan 2020 sonuna dek toplamda 35 bin 195 kişinin erken ölümüne neden olurken, sadece Yeniköy termik santrali 23 bin 595, sadece Kemerköy termik santrali 11 bin 600 kişinin erken ölümüne yol açtı. Yeniköy Termik Santrali’nin 154 bin 343, Kemerköy Termik Santrali’nin ise 78 bin 297 çocuğun bronşit hastası olmasına yol açtığı tespit edildi.
Yıllık sağlık maliyeti 23 milyar TL
HEAL’in çalışması, Muğla’da bulunan üç termik santralin yarattığı hava kirliliğinin sağlık maliyetinin, tüm Türkiye’deki termik santrallerin sağlık maliyetinin neredeyse üçte birine denk geldiğini gösteriyor.
Çalışmaya göre Yeniköy Termik Santrali’nin devrede olduğu 1986-2020 arasında devlete yüklediği sağlık harcaması maliyeti 508 milyar 500 milyon lirayı bulurken, 1993 yılında çalışmaya başlayan Kemerköy Termik Santrali’nin maliyeti 2020 sonuna dek 260 milyar 400 milyon TL olarak hesaplandı.
Yeniköy Termik Santrali’nin işletildiği 35 yılda yıllık ortalama sağlık maliyeti 14 milyar 528 milyon TL iken Kemerköy Termik Santrali’nin 9 milyar 300 milyon TL oldu. Buna göre iki termik santralin toplam yıllık ortalama sağlık maliyeti 23 milyar 828 milyon TL’yi buluyor.
DW Türkçe’ye konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu Üyesi Dr. Ahmet Soysal da HEAL’in çalışmasının durumun vahametini açıkça ortaya koyduğunu belirtiyor.
“Bilişsel gelişimi de yavaşlatıyor”
Soysal, termik santrallerin yarattığı hava kirliliğinde baca filtresinin de bir çözümolmadığını belirterek santral olan bölgelerde Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği yıllık limit değerlerin üzerinde bir partikül madde kirliliği olduğuna dikkat çekiyor. Partiküler madde (PM) havada asılı katı veya sıvı maddelerin mikroskobik parçacıkları olup en tehlikeli hava kirliliği olarak tanımlanıyor.
Son bilimsel çalışmalara göre en önemli hava kirleticilerin iki buçuk mikron ve altındaki partikül maddeler (PM 2,5) olduğuna işaret eden Soysal, “Bunlar kimyasal yapılarına göre insanda sadece solunum sistemi ve akciğer hastalıklarına neden olmuyor, nörolojik hastalıklara neden oluyor, çocuklarda bilişsel gelişimi yavaşlatıyor. Düşük ağırlıklı doğum olaylarına neden oluyor. Demans ve alzheimer ile PM 2,5 hava kirliliğinin ilişkisini ortaya koyan yeni çalışmalar var. Çocuklarda bilişsel gelişim açısından gerilik yarattığına dair çalışmalar var” diyor.
Kömür madenlerinin “yerli milli enerji” söylemiyle kullanılmaya devam edilmesini “koskocaman bir aldatmaca” olarak niteleyen Soysal, “Güneş ve rüzgar enerjisi yerli milli değil mi? Avrupa’da artık kömürlü termik santraller belli bir program çerçevesinde kapatılıyor. Yani Doğu Avrupa ülkeleri dışında Avrupa ülkelerinde hemen hemen kömürlü termik santral kalmadı. Türkiye 2015’te Paris İklim Anlaşması’nı imzaladı, 2021’de onayladı. Anlaşmaya göre 2053’te karbon nötr hale gelmesi lazım. Termik santralleri çalıştırarak karbon nötr hale gelmemiz mümkün değil” diyor.
Aydın İdare Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararlarına rağmen Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrali çalıştırılmaya devam edilirken, 23 Aralık 2014 tarihinde yapılan özelleştirmeyle Limak Enerji-IC İçtaş Enerji ortaklığına devredildi.
Arıtma yatırımı halen bitmedi
İki şirketin ortak iştiraki YK Enerji ise paylaştığı bilgi notunda, santrallerin yıllık yaklaşık 1 milyar dolarlık bir doğal gaz ithalatını engelleyerek cari açığın kapatılmasına katkı sağladığını belirterek Akbelen’deki ağaç kesimini savundu. Madencilik faaliyetleri devam etmediği takdirde elektrik üretimlerinin 2024 yılı içerisinde durmak zorunda kalacağını aktaran şirket ayrıca, devir alınan ünitelerde baca gazı arıtma sistemlerinin geliştirilmesi ve kapasite artırımı için toplam 360 milyon Euro’luk rehabilitasyon yatırımının halen devam ettiğine işaret etti.
Aralık 2019’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen torba yasaya eklenen maddeyle baca filtresi olmayan 13 termik santrale gerekli mevzuata uymaları için tanınan süre 30 Haziran 2022’ye kadar uzatılmış, kamuoyunda tepkiye neden olan yasa maddesi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından veto edilmişti. İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği ise Temmuz 2021’de yayınladığı “Özelleştirilmiş Termik Santraller ve Çevre Mevzuatına Uyum Süreçleri Raporu”nda, Yeniköy ve Kemerköy santrallerinin de aralarında yer aldığı 13 kömürlü termik santralin 1 Ocak 2020 ve öncesinde olduğu gibi çevreyi kirletmeye devam ettiğini ve hala çevre mevzuatına uyumsuz olduğunu ortaya koymuştu.
Maden ocakları İkizköy’e dayandı
İki santrale kömür sağlamak için 15 km boyunca uzanan maden ocakları ise en son İkizköy’e dayandı. Çevre avukatlarının iki santralle ilgili hukuk mücadelesi 30 yıldır devam ediyor.
DW Türkçe’ye konuşan ağaç kesimine direnen İkizköylülerin avukatlarından Avukat Arif Ali Cangı, İkizköy direnişiyle ilgili ilk çalışmalarının kamulaştırmaların iptaline yönelik olduğunu söylüyor.
Maden ocaklarının önce en eski mahalle olan Işıkdere Mahallesi’ni yuttuğunu, kamulaştırmalar sırasında halka verilen güvencelerin yerine getirilmediğini ve Ova mevkiye de tebligatlar gelmeye başladığını ifade eden Cangı, bunun üzerine direnmeye karar veren İkizköylülerin yaşama hakları için üç yıldan beri mücadele ettiklerini anlatıyor:
“Akbelen Ormanı’nın ağaçları kesilmeye başlayınca, bedenleriyle karşı koydular, kesimi durdurdular. Açtıkları davalardan bir türlü yürütmeyi durdurma kararı çıkmayınca 17 Temmuz 2021 tarihinde Akbelen ormanı girişine çadırlarını kurarak, ormanı fiilen koruma altına aldılar. Yangın bahanesiyle şirketin ağaç kesmeye başlaması üzerine, İkizköylüler ve yaşam savunucuları yine bedenleri ile karşı durdurdular, bunun üzerine Mahkemelerden yürütmeyi durdurma kararları çıktı.”
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Kasım 2020’de YK Enerji’ye verdiği iznin Akbelen’de ağaç kesimiyle ortaya çıktığını ve bu işleme ilişkin Muğla 1, İdare Mahkemesi’ne dava açtıklarını belirten Cangı, davada üç kez bilirkişi raporu istendiğini söylüyor.
Bilirkişi raporu silsilesi
Cangı, Eylül 2021’deki ilk keşifte hakimin avukatlara hakaret ettiğini bunun üzerinde reddi hakim başvurusunda bulunduklarını, ancak söz konusu hakim hakkında bir soruşturma açılmadığını aktarıyor.
Mart 2022’deki ikinci bilirkişi inceleme öncesi ise Resmi Gazete’de yayınlanan maden yönetmeliğindeki değişiklikle birlikte tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarında madencilik faaliyetlerinin önü açıldı. Mayıs 2022’de hazırlanan bilirkişi raporunda madencilik faaliyetlerinin orman ekosistemini tamamen yok edeceği kabul edildi ama aynı zamanda bölgedeki tüm kömürün çıkarılabilmesi için Akbelen Ormanı’nın madenciliğe açılması gerektiği de savunuldu. Bilirkişi raporuna itiraz edildi. Ağustos 2022’de ise üçüncü bilirkişi keşfi yapıldı. Yine itiraz edilen raporda, ormanın kömür madenciliğine açılabileceğine uygun olduğu konusunda kanaat bildirildi.
Raporun bilimsellikten uzak hazırlandığını ve bir önceki bilirkişi raporuyla taban tabana zıt olduğunu belirten Cangı, “Raporda ‘Bölgedeki zeytin ağaçlarının çoğu 70’li yıllarda verilen maden ruhsatlarından sonra dikildiğinden korunması gerekmez’ ifadesi dahi yer alıyor” diyor ve ekliyor: “Önceden kurgulandığı çok net. Bu rapor üzerine 1 Aralık 2022 tarihinde mahkeme yürütmeyi durdurma talebimizi reddetti. Bu tarihten beri Akbelen Ormanı hukuki güvenceden mahrum şekilde yaşamını sürdürüyordu. Biz ısrarla davanın henüz sonuçlanmadığı ve esası hakkında verilecek karardan önce ormana müdahale edilmemesi gerektiğini vurguladık. Ancak buna izin vermediler.”
Türkiye’de hukukun aşındığı ve yargının görevini yapmadığı görüşünü paylaşan Cangı, “Eğer yargı görevi yapmış olsaydı şu anda Akbelen Ormanı kesilmemiş olurdu. Yeniköy ve Kemerköy santrallerine ilişkin uygulanmayan mahkeme kararlarından bugüne aslında ciddi bir ekolojik yıkım yaşanmış durumda. Akbelen’de yaşananlar bunun son aşaması” diye konuşuyor.
“Bu davayı kazanacağız”
Akbelen’deki ağaç kesimi sonrası tomruklar alandan çıkarılmaya devam ederken yapılan işlem bununla da sınırlı kalmayacak. Toprağın kazınmasıyla ekolojik örtü de yok olacak. Şirketin paylaştığı bilgi notuna göre tarım alanları ve zeytinlikler de maden sahasına katılmak için sırada bekliyor.
Cangı, “Zira halen ben iddia ediyorum biz bu davayı kazanacağız. Muğla İdare Mahkemesi’nde kazanamazsak İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nde kazanacağız. Reddederse Danıştay’da kazanacağız. Danıştay’da kazanamazsak Anayasa Mahkemesi’nde, Anayasa Mahkemesi’nde kazanamazsak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kazanacağız. Çünkü çevre hukukunun ve insanlığın geldiği aşama itibarıyla tüm hukuk kurallarını yerle bir eden bir olayla karşı karşıyayız” diyor.
Santrallerin 30 yıllık geçmişi ise ilgili dava kazanılsa dahi mahkeme kararlarının ne kadar uygulanacağına ilişkin soru işaretleri yaratıyor.
Yorumlar kapalı.