21’inci yüzyılın proleter devrimler ve karşı devrimler yüzyılı olacağını belirten Lenin yoldaş, elbette emperyalizmin buna rıza göstermeyeceğini, her türden gerici yöntem ve araçlarla engelleme çabası içerisinde olacağını da öngörmüştür.
Son 20 sene içerisinde, dünya işçi sınıfı ve halklarının yaşadığı tarifsiz acılar bunu kanıtlamış durumdadır. Emperyalist kapitalizmin ekonomik kriz çıkmazına çare her dönem baskı, işgaller, savaşlar olmuştur. Emperyalist saldırganlığın ortaya çıkardığı göçler, açlık, yoksullukla mücadele sarmalına itilen insanlığın çaresiz boyun büken yılgınlığı bir o kadar da patlamaya hazır volkan misalidir. Biriken öfkenin dalga dalga yayılmasının önlenmesi için ise uşak komprador burjuvaziler görevlendirilmiştir.
Faşist Türk devleti de kuruluşu itibariyle bu görevde sadık bir uşak olmuştur. Halk düşmanı politikaları her dönem biçimsel değişime uğrasa da, özü itibariyle hep aynı kalmıştır. Uluslararası iş-bölümü yönergesiyle kendisine verilmiş görevlerde başarı sağlamaya çalışan komprador burjuvazi; işçi sınıfını hak gaspları, işsizlik tehditi ve sarı sendika ağıyla kuşatmış, işçilerin en basit ekonomik talepleri dahi terörize edilmiştir. Hak arama mücadelesi devlete yönelen başkaldırı olarak okunmuş, halk kitleleri suni gündemlerle, devletin sözcülerinin açıklamalarıyla, yalanla, din ve milliyetçilikle uyutulmuş, parçalara ayrılmıştır. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da ‘60’larda ivme kazanan sınıf mücadelesi, kitlelere “sağ-sol”, “Alevi-Sünni” çatışması olarak empoze edilmiş, proleter devrimciler sokak ortasında, işkencelerde, zindanlarda katledilmiştir. İşçi sınıfının devrimci sınıf mücadelesinin yükselen dalgası, farklı dil ve inançtan halkların düşmanlaştırılması, suni gündemlerin peşine katılmasıyla engellenmeye çalışılmıştır. Güdümüne aldığı faşist çeteler ile kitle katliamlarına girişmiştir. Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Malatya’da farklı mezheplerden halkların “kardeş kavgası”na itilmeye çalışması ile sınıf mücadelesi engellenmeye çalışılmıştır. Faşist devlet diktatörlüğü bu politik hesabında kısmen başarıya da ulaşmıştır. 12 Eylül faşist cuntası böylesi bir ortamda görev almış ve görevini başarıyla icra etmiştir.
Dünü ve bugünüyle emperyalist kapitalizmin gönüllü işbirlikçisi faşist diktatörlük, ekonomik krizin ağır faturasını halka kesmektedir. 20 yıllık AKP hükümetinin yönetememe krizinin ortaya koyduğu açmazlar, ağırlaşan siyasi kriz, Kürt ulusunun ve yurdunun dört parçada: yıkım, talan ve yağmalanması açmazlara can simidi olarak görülmesinden kaynaklı işgal, imha saldırıları, son dönemde kimyasal silah kullanıldığına dair bilgi-belgelerin dünya basını ve hükümetlerin gündemine gelmiş olması, T.C devletinin faşist sözcülerini yeni yol-yöntemlere itmektedir. Her yaklaşan seçim dönemi öncesi kitlesel katliamlara (Diyarbakır, Ankara, Suruç vd.) yol veren faşist diktatörlük, görevdeki hükümetle bir taraftan sandıkta güç kazanmayı hesaplarken, diğer taraftan halklar nezdinde ayrışma yaratarak kitleleri gerçek gündeminden sıyırmak istemektedir. Ekonomik kriz, her gün halkın zorunlu geçim kaynaklarına yapılan zamlar, işçi sınıfının ekonomik taleplerinin yükselmesi, kadınların seslerinin sokakları aşması, gençliğin akademik-demokratik taleplerinin ivme kazanması gibi politik gelişmeler Türk hakim sınıfları ve sözcülerinin huzurunu kaçırmaya yetmektedir. Huzuru bozulsun istemeyen bu kesimlerin başvurmayacağı yöntem yoktur. Bu, dünde bugünde bilinen bir olgudur. Her yaşanan olayın üstü kazındığında, altından sınıf mücadelesinin engellenmesi adına bin-bir çeşit yöntem çıkmaktadır. Emperyalizmin ve uşak komprador burjuvazilerin dünya proletaryasının iktidarı kazanma savaşını bastırma hamleleri, işgaller ve katliamların son bulması proletaryanın zaferi ile mümkün olacaktır.
Taksim patlamasının ortaya çıkardığı sonuçlar da bu çerçeveden ele alınıp, sorular doğru noktadan sorulmalı, buna göre değerlendirilmelidir. Altlamadan belirtelim; Bu saldırı konsepti, yapılış biçimi, eylemcinin gözaltına alınma mizanseni ile beraber akıllara Reina saldırısını getirmektedir. Netekim saldırı anından hemen sonra saldırı alanının resmi devlet protokolü için hızla hazırlanması ve devlet sözcülerinin Rojava’yı ve Kürt ulusal hareketini hedefine alması, bu katliama yol verildiğini ve bu katliamın şovenizmi köpürterek Kürt ulusal hareketine saldırının bahanesi yapılmaya çalışıldığı açıktır. İçeriği ne olursa olsun, masum-sivil insanların yaşamına kast edecek olan her türden saldırının hizmet edeceği, işine yarayacağı merkez sınıf düşmanlarımız olmuştur-olacaktır. Netekim sansür yasası ile beraber düşünüldüğünde saldırının kime yaradığı bellidir. Veya faşist diktatörlüğün katliamdan yararlanmak istediği net bir şekilde görülmektedir.
Türk hakim sınıflarının sınıf mücadelesinin akan seyrini kesme politikalarına karşı, yaşamın her alanında proletaryanın ideolojisi Marksizm, Leninizm ve Maoizm silahına sarılalım. Sınıf mücadelesinin her türden zorluklarla dolu seyri içinde bilincimiz berrak, gücümüz MLM bilimimizdir. Kararlıca mücadelenin sıcaklığında ilerlemeye devam edelim. Sınıf düşmanlarımızın proletaryanın iktidarı kazanma savaşını engelleme politikalarını doğru yerde doğru teori ve pratikle boşa çıkaralım.
Yorumlar kapalı.