Bir kent, bir köy, bir dağ, bir aşiret yada daha geniş bir topluluğun adı mıdır Dersim?
Hayır! Bunların hiç biri değil. Çünkü Dersim, bunların toplamını kapsayan bir coğrafya adıdır. Sınırlarıysa günümüz Tunceli ilinin çok çok ötesinde. Güneyde Murat ırmağı, kuzeyde Karasu, doğuda Kiğı ve Varto’nun kırsalını, batıdaysa Sivas’la Malatya’nın bazı kesimlerini içine alan geniş bir coğrafyadır.
Bu ismin kökenine dair elde edilen bir bilgi yok, ama aslı astarı belirsiz yorum ve saptırmalar çok. Mesela Kürt orjinli ideolojinin kimi kalemlerin Kurmancideki “der (kapı)”, “sim (gümüş)”ten yola çıkarak “Kürdistan’ın gümüş kapısı” gibi kurgusal bir yorum yapılmıştır. Ancak bunun, adın orijinalliği, coğrafyanın tarihi demografisi ve kültürel gerçekleriyle örtüşen hiç bir yanı yoktur. “Ulusal bütünlük” ilhamıyla gelişen bu ve benzeri yorumlarla en başta asıl yerlileri olan Ermeniler gözardı edildiği gibi, son dört beş asırdır Dersim denilen coğrafyada yaşayanların ekseri çoğunluğu da yok sayılmaktadır. Dersimliler kendilerine Kırmanc, dillerine de Kırmacki diyor ve bu grubun dilinde kapı “der” filan değil, “çeber” yada “keyber”dir.
Benim kanaatim, Dersim antik Ermenistan’dan gelen Ermenice bir addır. “Der” veya “Ter” inancı işaret eden bir sözdür. “Sim” ise muhtemelen bir aidiyet tamlaması filandır.
Dersim’e dair yazılı belge niteliğinde bilgiler çok eskilere gitmez. Bölgenin, merkezi kentlerin ve yolların uzağında kontrolü güç dağlık bir bölge olması ve genel yerleşimin köy ve daha küçük birimler halinde bulunması bunda temel etkendir.
Geleneksel devletlerde merkez-taşra ilişkisi, modern devletin kabiliyeti ve kontrolü niteliğinde değildir. Modernlik öncesi ihtiyaçlar farklı, ulaşım olanakları sınırlıdır. Haliyle klasik devletlerde kontrolü güç dağlık bölgeler, genellikle yazılı belgelede girmez. Yazılı belgelere girebilmesinin başlıca gerekliliği vergidir. Bunun dışında çeşitli asayişsizlik konuları ve askeri hareketlilik de yazılı belgelere girme nedenine dönüşebilir.
Arşiv çalışmalarından edinilen eldeki bilgi ve bulgular henüz yetersiz. Dersim’den ayrıntılı söz etmeler çok da eskiye gitmeyip 16. yüzyıldan itibaren başlıyor. Öncesi bölge tümüyle Çemişgezek merkezli beyliklerin kontrolündedir. Ta Roma, Bizans dönemlerinde de böyledir. Çemişgezek Osmanlı asırlarında hep sancaktır ve Dersim denilen coğrafyanın idari merkezidir. Eski bir yerleşim yeri olan Çemişgezek’in kuruluşu Urartular’a ve belki çok daha öncelere uzansa da günümüzdeki adı M.S 9. asırda Bizans bünyesinde hüküm süren Ermeni asıllı bir kraldan alır.
Osmanlı asırlarında Çemişgezek sancağının sınırları, Dersim adlı coğrafyanın bütününü kapsamaktadır. Ancak kırsala nüfuzu çok yetersiz kalmış Osmanlı idarecileri etkinliği artırmak için bir dönem Çemişgezek sancağını Sağıman, Pertek ve Peri olarak dörde bölüyor. Böylece yazılı belgelerde sıkça geçen “çar sancak” tabiri de doğuyor.
19. asıra gelindiğinde ne Çemişgezek nede diğer sancaklar Dersim’in kontrolü için yeterli görülmez. Devletin merkezileşme çabalarına bağlı olarak Dersim’in çok daha içlerinde yeni bir idari merkez kurma arayışına girişilir.
Osmanlı yöneticileri nazarında Dersim’in asıl şekafet (haydutluk) alanı Tujik dağı çevresidir. Devletin bir türlü giremediği yerdir orası. Birikmiş vergi borçlarının tahsili için 1847 yılında Veli Paşa komutasında bir ordu Erzincan’dan Munzur dağını aşarak bölgeye gidiyor. Aşiret ileri gelenleriyle yapılan görüşmelerle cüzii bir vergi de tahsil ediliyor. Veli Paşa, ordusundan iki taburu Ovacık’ta bırakıp geri dönüyor. Ovacık’ta asker bırakmasıda maksat, Dersim’e yeni merkez olarak orayı düşünmesidir. Bunun için raporlar yazıp alt yapı yatırımları için kaynakta ister. Ancak kış geldiğinde Ovacık’ta bırakılan iki tabur asker perişan olur. Bunun üzerine buranın merkez olamayacağına hükm ediliyor. Kışın nispeten daha yumuşak geçtiği Hozat’ın Dersim’e yeni merkez yapılması kararlaştırılır.
Hozat’a dair en eski belge 1518 tarihlidir ve 44 haneli bir Ermeni köyü olduğu belirtilmektedir. O yıllarda bir tek orası değil, bölgenin bilinen tüm önemli köylerinin büyük çoğunluğunda homojen Ermeniler yaşamaktadır. Ancak yüzyıllar içinde demografik yapıda ciddi değişimler olur. 19. yüzyıla gelindiğinde Hozat artık 20-30 haneli “müslüman köyü” adıyla belgelerde yer alır. Hozat’ın asıl sahipleri olan Ermeniler ise tümüyle yok olmuyor elbette. Bölgenin genelinde olduğu gibi 1915 kıyımına kadar varlıklarını bir biçimiyle sürdürüyorlar.
Hozat’ın Dersim’in yeni sancak merkezi olarak belirlenmesiyle, 1848 yılından başlayarak önce askeri binalar yapılıyor. Ardından hastane, hükümet konağı ve okullar inşa ediliyor. Tanzimatın ruhuna uygun adliye ile hapishanede yapılıyor. Arapkir, Çemişgezek, Pertek ve kimi başka yerlerden getirilen sunni Türk ailelerce bir çarşı da meydana getiriliyor. Süreç içinde Hozat’ın yakın çevresindeki önemli iki aşiret Karaballar’la Feratanlar da sisteme eklemleniyor ve cumhuriyetin erken yıllarına kadar Hozat, Dersim’in idari merkezi olma durumunu koruyor.
Hozat’ın çarşı pazarını ellerinde tutan sunni Türkler, yerel siyasete de bir biçimiyle etki ediyor. Halkevi kuruluşunda CHP’nin yerel örgütlemesini ve belediye başkanlığı seçiminde hep bir aktörler. Ama özellikle 1960’lardan başlayarak sol, sosyalist ve devrimci örgütlerin Dersim’de etkinleşmesiyle, Hozat Türklerinin huzurunu kaçırıyor. Dersim’de öteden beri varolan göç kervanına onlarda katılıyor. 1980’lere gelindiğindeyse Hozat’ta artık sunni Türk kalmıyor.
Gerek Osmanlının erken döneminde gerekse geç döneminde, ister Çemişgezek adıyla ister Hozat adıyla olsun, Dersim sancağının bağlı bulunduğu eyaletlerse dönem dönem değişiyor. Çaldıran savaşıyla Osmanlıya katılan Kürt bölgeleri, Kürt beylerin kontrolünde özerk bir yapıya kavuşurken, Çemişgezek sancağı kısmi özerklik statüsündedir. O devirde Pir Hüseyin idaresinde Diyarbakır’a bağlı bir yurtluktur. Sonraları Erzurum’a da bağlanıyor. Bir dönem Elazığ’dan da yönetiliyor.
Hozat’ın Dersim’e merkez olma konumunu kaybetmeye başlamasıyla, bugünkü Tunceli merkezinin inşa edilmeye başlandığı 1933 yılında başlıyor. Devlet o yıl, asırlardır amaçlanan Dersim’in tedip (uslandırma) ve tenkil (uzaklaştırma) işini sıkı ve kapsamlı ele alıyor. Uzun ve masraflı hazırlıklar yapılıyor. Hem yeni kanunlar yapılarak hukuki zemin oluşturuluyor, hem de telgraf hatları çekilip, yeni yollar ve köprüler inşa edilip alt yapının açığı kapatılıyor.
Dünya Nazi Almanyası ve İtalyasının derdindeyken, Kemalist cumhuriyet için en uygun zamandır. Başından beri bütün hazırlıkların bizzat takipçisi olan Atatürk kamuoyuna “Dersim’de cumhuriyete karşı isyan var” yalanını yayarak, ordu yabancı bir devletle savaşa girer gibi harekete geçiriliyor.
Hareket emri 5 Mayıs 1937’de veriliyor. O yıl Hozat’ın yakın çevresindeki tüm aşiret köyleri kontrol altına alınıyor. Belli başlı ailelerden yüzlerce kişi katlediliyor. Katledilmeyenlerde toplanıp Türkiye’nin batı kentlerine sürgüne gönderiliyorlar.
Aynı yıl Dersim’in sembolik lideri Seyid Rıza ise ruhani bir şahsiyet olan Use Seyd’ de aralarında olduğu yüzlerce Dersimli Elazığ’da göstermelik bir mahkemede mahkeme ediliyorlar ve Seyid Rıza ile Use Seyd’inde aralarında olduğu 7 kişi 16 Kasım 1937 günü Elazığ Buğday meydanında idam ediliyorlar.
O yıl için tamamlanan tedip ve tenkil hareketi, 1938 baharıyla çok daha sert ve şiddetli bir biçimde Dersim’in öteden beri kalbi kabul edilen Tujik dağı ve çevresini hedef alıyorlar. Amaç yok etmektir. Tam bir kıyım ve katliam yapılır. Nüfusun yarısından çoğu yok ediliyor.
Ki TÜİK verilerinde bu açıkça görülüyor. 1935 yılında Hozat’ın toplam nüfusu 20 bin küsürken, 1940’ta 9900’e düşüyor.
Bu TÜİK verisi ironik olarak Hozat’ında düşüşüdür! Zira o tarihten itibaren yeni kurulmuş bulunan Kalan’a bağlı bir kasabadır…Kalan, halkın “Mamıkiye” dediği Tunceli merkez kazasının ilk kurulduğu yıllardaki adıdır… (UŞEN)
Yorumlar kapalı.