Sercan Aydın
Kaypakkayacı devrimin dost ve düşmanları Marksist, Leninist, Maoist Devrim Bilimi ışığında, sınıf tahliline bağlı olarak belirlenir. Bu yönüyle sınıflar ekonomik politik temel üzerinde nesnel olarak var olur. Keyfi, subjektif olarak tanımlanamaz. Devrimden kimin çıkarının olup olmadığı sorusunun cevabıda burada verilir. En nihayetinde üretim ilişkileri mülk sahipleriyle emek gücünü onlara pazarlamak zorunda kalan mülksüzler şeklinde sınıfları görünür kılar. KP’leri Devrim yolunda kiminle dostluk ittifakı kuracağını, hangi sınıfı temel alacağını Devrim bilimi ölçüleriyle tanımlar, karşı devrimci sınıfları da aynı ölçüleriyle düşman olarak ilan edip, tüm şiddetini bunlara yöneltir.
Bura da ki ideolojik bir kayma, her hangi bir bulanıklık, dostu düşman gören bir şaşılık, devrimci savaşa KP eliyle zarar verir. Düşmanın işini kolaylaştırır. Devrim cephesinde sınıfsal çıkarlar temelinde ittifak kurması gereken güçleri böler. Ciddi bir devrim partisinin bu tür oportünist günahları olmayacağı gibi, olması durumunda bunu düzeltip aşacak bir öz güvene, eleştiri-öz eleştiri silahı üzerinden bu günahıyla ivedilikle hesaplaşmaya ihtiyacı vardır.
Son yılların niceliksel birikintileri üzerinden açığa çıkan devrimci dilde ki kırılma, içe doğru bükülme üzerinden atlanmayacak tarzda, şu ve ya bu gündem üzerinden çeşitli süreçlerde karşımıza çıkmaktadır.
Bir devrimci örgütün bir bölgesinde ki “genç” militanları, bir başka bölgede ki “yaşlı” kuşaktan “yoldaşlarına” ağzına gelen yaftayı asmakta, politik yaşamlarında devrime onca emek vermiş insanları bir kalem darbesiyle “müsvedde” haline sokmaktadır.
Böyle bir dil, bağlı olduğunu idda ettiği ideolojiye devrime yakıcı ihtiyaç duyan sınıfsal bir temel de değil, küçük burjuvazinin zayıf, dengesiz, gelgitli karekteriyle aslında kerhen bağlı bulunmaktadır. Tersi durumda dil ideolojinin sınıfsal devrim çıkarlarını ön gören perspektifinden dünyayı okur, dostuna düşman gibi yaklaşmaz, dostlar arası uzlaşır çelişkileri dogru-yanlış tartışmasıyla çözmeyi ilkesel görevi olarak görüp gereğini yapar.
Aynı zaman kesitinde aynı tarzdan muzdarip başka bir resmi açıklama da, Kaypakkaya yoldaşın katledilmesine dair yapılan sentetik gündem uzerine gösterilen haklı tepkinin üslubunda açığa çıktı.
Komünist Manifesto’nun yayınlandığı gün, bütün ülkelerin işçilerini yeni bir Dünya için birleşmeye çağıran Mark ve Engels kapitalist burjuva düzene Sosyalizmin mutlak zafer coşkusuyla meydan okudu. O günden bu zamana, komünistler sınırları net bir perspektifle sınıf düşmanlarına meydan okudular. Bu meydan okuyuş, Türkiye, Kuzey Kürdistan siyasal coğrafyasında Kaypakkayacılığın açtığı savaş siperlerinde de dostla düşmanı karıştırmayan berrak bir bakış açısıyla 71’den bugüne sürdürüldü. Kimi süreçlerde düşülen hatalar, yanlış yönelimler, er ve ya geç Kaypakkayacı MLM bakış açısıyla düzeltildi. Ancak gelinen yerde söz konusu açıklama, hatalı ve manipülasyona açıkta olsa, yonelimi tahlil edip, anlamını ve mücadeleye vereceği zararları çözüm ve çıkış yoluyla ele alacağına, son zamanlarda parmak sallama eşliğinde, sağ’dan ama eleştiriye sekterizmin zırhıyla gösterilen tepkiyle cevap verilmektedir.
Sosyalizm de proletarya diktatörlüğü yerine “çok partili” sosyalist demokrasiyi koyan, adalet anlayışı üzerine tutanaklar dolusu çözümlemeler yapıp, “yüz çiçek” fikriyatıyla övünen bir geleneğin, genç yoldaşlarına parmak sallayıp kapıyı göstermesi, “bunak”, “mücadelenin dışında” gördüğü yaşlıları düelloya çağırması, açıklamaları ve dilini bu efelik üzerinden kurması, ideolojik bir bozulmanın sağ tasfiyeciliğe tam hız yelken açtığı bir süreçte, bunu yapay bir “radikalizm” ile örtme oportünist oyunundan başka bir anlama gelmemektedir.
Kaypakkayacı geleneğin düzen içi örgüt ve iktidar olanaklarına yakinlaştığı bir sürecin ortaya çıkardığı olanakların belirlediği bir yeni ekonomik temel üzerinde ideolojik kayma, ikili oportünist karakter durumu açığa çıkmıştır. Dünya Devrim tarihi bunun bir çok zengin örnekleriyle doludur. Çok uzağa gitmeye de gerek yoktur. En son Nepal’de iktidar bile değil, hükümet olan “maoistler” in düştüğü sefil duruma bakmak yeterince öğreticidir. Halk Savaşının muhtemel zaferi elinin tersiyle itilmiş, pirus “zaferi” nin meyveleri hükümet olanakları üzerinden Pracanda ve şurekasının sepetine toplanmıştır. Böylesine pespaye bir oportünist düşkünlük, revizyonist ihanet günümüz dünyasının sınıf mücadelesi gerçekliğinin özgün sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç olarak, ciddi Marksist Leninist Maoist bir parti, dost ve düşman ayrımında en ufak bir karışıklığa izin vermez. Devrimin tek tek partilerin üstesinden geleceği kolay bir iş olmadığını, devrimin kitlelerin eseri olduğunu, kendi tarihsel Öncü rolünün diğer görevlerinin yani sıra, devrimden çıkarı olan kitleleri birleştirmek olduğunu bilir. Dilini, tarzını, yöntemini bu ideolojik ilkesel referanslara göre belirler. Öfkeye, böbürlenmeye, efelenmeye zerre kadar taviz vermeden doğru komünist çizgide ısrar eder. Etmiyorsa, oportünist günahlarının cezasını ideolojik olarak bu çarpık anlayışına karşı verilecek mücadele içerisinde çekecektir. Hatırlatması bizden…
Sercan Aydın
Yorumlar kapalı.