8 MART İŞÇİ EMEKÇİ KADINLARA MÜCADELE ÇAĞRISIDIR

İşçi sınıfının – kadın, erkek – iktidar gücü her türlü sınıf egemenliğini sonlandırmak için mücadele eder ve en başta da kapitalizmin üstüne oturtup geliştirdiği özel mülkiyet biçimini toplumun mülkiyeti biçimine dönüştürmeyi stratejik olarak benimser ve uygular. Bu işçi sınıfı hareketinin siyasi duruşu ve ideolojik hattının ayrıcalıklığıdır. Bağımsız bir sınıf olarak ezilen ve sömürülenler için devrimin mücadele araçlarını icat ederek, geliştirip büyüterek tarihteki etkili gücünü göstermiş sınıfsal varlığını, emek gücünü maddi bir güç olarak kabul ettirmiştir. Bu anlamıyla 8 Mart Dünya Emekçi Kadınları ağır bedellerle elde ettikleri haklarının işçi sınıfının iktidarı mücadelesi için önemli ilk tarihsel adımlarından biri olmuştu.

İkinci Enternasyonale bağlı 2. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında Clara Zetkin’in önerisiyle her yıl 8 Mart günü dünya emekçi kadınların mücadele günü olarak kutlanması kararı alınmıştır. Tarihten gelen işçi kadınların mücadelesi ve ısrarlı direniş tutumlarının yanı sıra 1908 yılında Newyork’ta Coton tekstil fabrikasında 129 kadın işçinin anısı ve mücadelesi bu tarihi günün belirlenmesinde etkili olmuştur. “Proletaryanın sadece erkeklerin dahil olduğu da değil, aynı zamanda kadınların içinde yer aldığı bir sınıf olarak” görülmesi, kavranması gerekir. Bu Marksist bakış açısı tarihsel, toplumsal ve hukuksal açıdan işçi, emekçi kadınların işçi sınıf karakterini belirleyen, sınıf mücadelesinde ana unsurlardan olmasıyla birlikte hem ekonomik hem de siyasi, politik açılardan kadının yerini ve misyonunu belirlemiştir.

“Emek araçlarında özel mülkiyetin kaldırılması kadının özgürleştirilmesinin ve kadın hakları eşitliğinin gerçekleşmesinin ön koşulu olduğunu…” aktaran F. Engels “yaş veya cinsiyet farklılıkları işçi sınıfı açısından hiçbir şekilde ayırıcı toplumsal geçerliliği kalmamıştır” şeklinde açıklayarak işçi sınıfının kadının dahiliyle niteliğini anlaşılır kılıyor. Çünkü “bunların hepsi de bedellerin yaşa ve cinse bağlı olarak değişen iş aletleridir.” Yani modern sanayi geliştikçe kadın emeği giderek artmıştır. Özel mülkiyet ve kapitalist sermaye çarkının işlerliği amacı ve hedefi cinsiyet ayrımından farklı olarak herkesin – kadın, erkek – emek gücünü gasp etmek yetkisine- özgürlüğüne sahip olmak istediği esas alır.

Kadına yönelik sınıfsal ve cinsiyet ayrımcılığının siyasi ve ekonomik temeli

Kapitalizm sömürü ağında toplumsal eşitsizlik başta olmak üzere sahip olunan tüm değerleri tahribata uğratarak insanın iç dünyasını işgal etmiş, yıkıma uğratmıştır. Doğru düşünme hak, hukuk ve emek gücünün bilincinde olup sınıf çıkarları için kullanılmaması için her türlü engel çıkarılmış, sosyal, siyasal, kültürel, hukuksal ve ekonomik alanda mücadelenin aktörlerini pasifleştirerek, yabancılaştırarak hakimiyeti altına almak için özel çaba içinde olmuştur. Her şey ve herkes sermayenin çıkarlarına göre tasnif edilir. Kapitalizm doğal yaşamı, kadın erkek eşitliğini bozarak bir çatışma hali içine sürükler. Sosyal dayanışma, paylaşma ve birlikte yaşam yerine sosyal adaletsizlik, eşitsizlik, bencillik, sınıfsal ve cinsiyet farklılığı uzlaşmaz çelişkiler yumağına bırakır. Bu durum günümüzde fazlasıyla yakalanmış ve aşılmıştır.

İşçi, emekçi kadınların ikinci sınıf görülmesinin tarihsel ve toplumsal süreçleri birbirinden koparılamaz mahiyettedir. Köle sahibi efendinin veya feodal ağanın kadın üzerindeki hükmü, özel mülkü edilmiş hakkını sermaye sahibi fabrikatör yani burjuvazi devralmış mevcut toplumsal koşullara uygun daha modern ama vahşi sömürü ve baskıyı arttırarak kadın üzerindeki otoritesini tesis etmiştir. Özel mülkiyetin daha güçlü benimsenmesiyle metalaştırılan kadın emek gücü ile yarattığı artı-değer devlet aygıtı gibi baskı araçlarıyla el koyup, ucuz iş gücünde sürekli yararlanma köle statüsü korunmuştur. Bu siyasi güç ve ekonomik temel üzerinde oturtulan erkek egemenliği siyasi, politik ve hukuki bir tercih olarak bir kesim üzerinde kabulü sağlanmıştır.

Bugünkü durumda işçi ve emekçi kadınların iş gücüne katılımı artmış, evde kapalı tutulma biçimi kırılmış ancak sömürü derinleştirilmiş, baskı-şiddet çeşitliliği arttırılmış adeta bir soy kırım yapılıyor. “Ekonomik kalkınma reformları”nın yeni “küreselleşme çağı” söylemleriyle insan yaşamı üzerindeki dayanılmaz ağır yükü başta işçi ve emekçi kadınlar olmak üzere, öldürülmesi şiddete maruz kalması dahası bu oranların her geçen gün artması evde, iş yerinde sokakta sıradanlaştırılmış bir vaka olarak yansıtılması başlıca toplumsal bir sorun olarak orta yerde serilip bırakılmıştır. Bu vahşi saldırıların nedenlerinden birincisi; iş gücünün kayıt dışı tutularak gasp edilmesidir. Sanayide; fabrikalarda, tekstil atölyelerinde, pazar tezgahlarında, ev işlerinde, çocuk hizmetçiliğinde vd. Tarımda; bahçelerde meyve, sebze, fındık vb. toplama, tarlada ekilen ürünlerin biçilmesi ayrıştırılması mevsimlik veya sürekli ücretli iş gücü olmanın kadın üzerindeki ağır iş koşullarının dayatılması söz konusudur. İkincisi; çalışan kadınların sömürüldüğü kötü çalışma koşullarına sahip atölyelerin ve tarım alanlarında çadırlarda veya açık alanda çalışmaya mecbur bırakılan alanların ortaya çıkması, insanlık dışı bir uygulama olarak işçi ve emekçi kadınlara reva görülmesidir. Üçüncüsü; Kuzey Kürdistan, Türkiye ve diğer bütün yarı-sömürge ülke kadınlarının ev işi, çocuk bakıcılığı başta olmak üzere çok çeşitli angarya işler yapmak için kapitalist emperyalist ülkelere göç etmek zorunda bırakılmasıyla yaşadıkları mağduriyet acı dolu yaşamın sürdürülemez kadar boyutlu ve karmaşıktır. Dördüncüsü; seks ticaretinin artması, kadınların uluslararası ticari bir araç olarak alınıp satılmasıyla bir meta, zevk üreten rezerv, bedeni üzerinden artı-değer yaratıp ağır sömürü altında tutup kullanmak. Beşincisi; bütün bu olup bitenler ve sürdürülen sistemin kadınların ekonomiye gayri-resmi katılmaları sağlanıp azami kâr getiren unsur olarak yararlanmak amacı taşımaktadır. Görülmesi engellenen bu çalışma alanlarında artı-değer yaratan kadınların iş gücünü satan birer proleter olduklarıdır. İş gücünü ve bedenlerini satan, satmak zorunda bırakılan kadınların ekonomiye katkıları burjuvazinin iştahını kabartıyor.

Bu kayıt dışı atölyelerde ve çevrelerde çocuklar ve erkeklerde dahildir. Gerici temelde kadınların öne çıkarılmasının biçimi olan toplumdaki şu düşünce: “kadınların gerçek işi ücretli işçi olmak değil, evinde ev işini yapmak, çocuklarına bakmak ve eşlerinin hizmetçisi olmaktır” vb. egemen sınıfın erkeği üstün tutan ideolojik, siyasi, ekonomik ve cinsiyetçi saldırısının bir sonucudur. Kadın ev içinde de sömürülmektedir. Elbette burjuva sınıf sermaye gücünü de kullanarak oluşturduğu sistemini cinsiyet üzerindeki egemenliği değil, üretim araçlarının ve sermayenin özel mülkiyetine bağlı artı-değere el koyarak sistemini işletiyor. Türkiye’de yüz zenginin %20’sinin kadınlardan oluştuğuna bakıldığında bu gerçek anlaşılacaktır. Bunun dünyadaki oranı %35 civarındadır. Meselenin bir diğer yanı inşaat sektöründe, maden ocaklarında, atölyelerde, okullarda, bankalarda, iş yeri tezgahlarında, ofiste, tarlada, bahçede binlerce işçinin ölümü cinsiyet ayrımı üzerinde yapılmıyor. Türkiye’de ortalama her yıl 2000’e yakın iş cinayetinde katledilenler kadın, çocuk ve erkek işçilerdir. Ancak kadınların şiddete maruz kalmaları, katledilmeleri sistemin kadınlara yönelik sürekliliği sağlanmış saldırısıdır. Sınıfsaldır, politik bir tercihtir.

Kadınların eşitliği ve özgürlüğü işçi sınıfının mücadelesiyle örülür.

Kadın ve erkeğin gerçek eşitliği ve özgürlüğü sömürü ve baskının ortadan kalkmasıyla mümkündür. Yoksulluk ve sefalete zorunlu bir yaşam koşulu olarak rıza gösterilmesi durumuna getirilen ezilen ve sömürülenler ahlaki çöküntü sebebi olan özel mülkiyet ve para üzerinde biçimlendirilen toplumsal ilişkiler ağı için de ek olarak sistem kadına yönelik ağır zulüm içeren yaptırımlar getirmiştir. Yaşamın her alanında saldırıya uğrayan işçi ve emekçi kadınlar ev içi işte dahil mengeneye sıkıştırılmış bir öteki olarak ezilmektedir. Türkiye’de her yıl 300-500 arasında kadın devletin polisi, askeri başta olmak üzere eş, sevgili, baba, kardeş, komşu yada tanımadığı erkek tarafından katlediliyor. Sayısı belirlenemeyen yüksek oranda kadın şiddete, taciz ve tecavüze uğruyor. Sömürü ortadan kaldırılmadan, cinsiyet farklılıkları doğal ve eşit statüde görülmeden iş gücünde ve bütün yaşam alanlarında eşit ve özgür olunmadan, dahası bütün çalışma alanları –ev işi dahil – genel bir sanayiye dönüşmeden kadının kurtuluşu sağlanamaz. Sınıf ve cins baskısı burjuvazinin vazgeçilmez faaliyetidir. Mülkiyet ilişkilerinin özel mülk hali, işçi ve emekçi kadını tekeline alan kapitalistin yarattığı gerçek durum erkekten daha aşağı ve ağır olan ücretli köleliktir. Elbette bu kadın cinsinin sınıfsal konumunun yanı sıra hukuksal ve siyasi yenilgisi olarak tarif edilir. Aşağılanmış, ötekileştirilmiş, alınıp satılan bir nesne haline getirilmiş kadın erkeğin, burjuvazinin ve kurumsal aygıtlarının isteklerini yerine getiren, ucuz iş gücünden yararlanılan çocuk yapan, yetiştiren bedeni üzerinde tasarruf kurulan bir iş aleti yapılmıştır. Sömürü, baskı, şiddet öldürme her geçen zamanda arttırılarak sürdürülmüştür.

Kadın üzerinde ortaya çıkan bütün çelişkiler ve uygulamalar eşit olmayan bir durum içerir. Özel mülkiyet üzerinde oturtulan sermayenin egemenliği ve sömürüsü kadına yönelik saldırıların tümünde politik bir içerik taşıdığını dolayısıyla cinsiyeti ile ayrıştırılmasının ötesinde sınıfsal niteliği bakımından iş gücüne katılımının artmasıyla emek gücünün gaspı üzerinden iliğine kadar sağılan getirisi yüksek bir meta haline getirilmiştir. Fiziksel farklılığın doğal yapısı şeytanlaştırılarak, kadını öteki yaparak cezalandırma içeren yaptırımlara gidilerek sömürüyü esas kılan sistemli bir işleyişin en mağduru ve kullanılan öznesi yapılmıştır. Bu, kadın ve erkek, sömüren ve sömürülen sınıfsal ve cinsiyet farklılıklarının birden çok uzlaşmaz çelişkiyi sürekli bir çatışma halinde canlı tuttu, büyüttü. Sınıf bilincine yeterince sahip olunmasa da işçi ve emekçi kadının eşitlik ve özgürlük hakkı-sorunu çelişkilerin ilkleri arasında yerini aldı. Erkeğin kadın üzerindeki hükmü arttırıldı. Bu statüde olan devlet aygıtı zora dayalı gücünü işçi kadına ve erkek işçi sınıfına karşı acımasına kullandı. Kadına reva görülen şiddet, ölüm gibi insanlık dışı yaptırımlarla hukuki, siyasi, politik ve ekonomik sonuçları ağır bir yük olarak taşımalarına mecbur bırakıldılar. Durum öyle hale getirildiki kadın toprak parçası gibi burjuva gerici egemen sınıfın mülkiyetinde erkek eliyle istediği şekilde kullanıldı ve kullanılıyor. Bugün vardırıldığı boyut milliyetçilik, vatan toprağı gibi ideolojik söylemlerle kadının hukuksal, sınıfsal, cinsiyet ve siyasi hakları yok görülerek devlet eliyle zor kullanarak kadının yerini ve misyonunu bir avuç sermaye sahibinin hizmetinde konumlandırılıyor. Böylece kadın ve erkek arasında olması gereken eşit statü, sınıfsal ve doğal cinsiyet farklılıklar üzerinden darbelenerek erkek yani yöneten burjuva bir üst yöneten sınıf olarak kabul ettirildi. Kadının iradesi hukuki ve sınıfsal karakteri yok sayılarak egemen erkek tarafından dayatılan kölelik misyonuna kadının rıza göstermesi istenmiştir. Fakat emekçi kadın ne hapsedildiği evde nede bu zihniyetin karanlığında kaldı; kadın bugün üretimin ve mücadelenin her yerindedir.

Proletaryanın ideolojik hattı, siyasi amacı doğrultusunda kapitalizmin ve diğer gerici iktidar sahiplerinin boyunduruğundan kurtuluşu için işçi-emekçi kadınların sınıfsal, ekonomik, hukuksal, cinsiyet vb. eşitliği mücadelesinde yer alması, birer öncü olarak harekete geçmeleri halinde özgürlük, eşitlik kazanılmış demektir. “Genel özgürlük ve eşitlik herkes için özgürlük” şiarıyla kadın sınıf mücadelesinin katılımcısı ve yürütücüsü olduğunda zaferi getirecek sınıf gücünün ortaya çıktığını gösterir. Bütün işçi ve emekçi kadınlar ülkenin her yerinde Enternasyonalist bilimsel güçle ayağa kalktıklarında devrimin gerçekleştirileceği zamanının geldiğini göstermiş olacaktır. Burjuva feodal sistemlerin tüm gerici otoritesinin gücü olarak kullanılan aygıtlar, sömürü biçimleri yıkıldığında kadının erkeğin kölesi olmasından çıktığı özgür, eşit, şiddetin, savaşların, öldürülmelerin olmadığı ve birlikte yaşandığı süreç başlamış olacaktır. Bu perspektifle sömürüye, eşitsizliğe, baskıya, şiddete ve savaşa karşı 8 Mart’ta alanlara. Enternasyonal proletaryanın sınıf gücü işçi emekçi kadınlar bulundukları her yerde erkek işçi kardeşleriyle bu tarihsel sorumluluğu birlikte yerine getirme görevi vardır.

Kadının direngen sesiyle haykırma zamanı; cins eşitsizliğine, sömürü, baskı, şiddet ve cinayetlere son!
Eşit işe eşit ücret! 8 Mart tatil günü ilan edilmeli.

Doğum izinleri uygulansın!
Çocuklar için kreş! Kadınlar savaşa ve işgale karşı!

Kayıt dışı çalışmalara son!
Kadın bedenine zararlı işlerde kadının çalıştırılmasına son!

Kadının temsiliyet hakkı engellenemez!
Kadınlara bakım evi, kreşler, çocuk yuvaları için bütçe.

Kadın bedeni meta değildir!
Söz, karar, yetki kadınlara!

Exit mobile version